ibn-i teymiyye

Özet Olarak İbni Teymiye

İbn-i Teymiye Mîlâdî 1268’de Harran’da doğmuştur. Önceleri, ilimde ileri seviyelere gelmiş; ehl-i sünnet i’tikadında iken daha sonra doğru yoldan ayrılmış bir kimsedir. Âlimlerin büyük çoğunluğu küfrüne fetva vermişlertir. Hapiste ölmüştür. İbni Battuta, İbni Hâcer-i Mekki, İmâm-ı Sübki, kendi oğlu Abdulvehhab, İzzeddin bin Cema’a, Ebû Hayyan Zâhiri, Zahid-ül Kevseri, Yusuf-i Nebhani, İmâm-ı Şarani, Ahmed bin Seyyid Zeyni Dahlan, Şeyh-ül-İslâm Mustafa Sabri Efendi gibi nice âlimler İbni Teymiye’ye reddiyeler yazmışlardır. Necip Fazıl da Seyyid Abdülhakim Arvasi (k.s.)’nin,’İbni Teymiye, dîni içinden zedeleyen mülhiddir.’ dediğini nakletmiştir. (Türkiye’nin Manzarası)

Önde gelen Şafii fıkıh ve hadîs âlimlerinden Muhammed İzz ibni Cemaa, onun için “AllahüTeâlâ’nın dalalete sürüklediği, azdırdığı ve zillet gömleği giydirdiği kimsedir. İslâm âlimlerine ve bilhassa Hulefa-i raşidine karşı ahmakça itirazlarda bulunmuştur.” demiştir. (İbni Hâcer-i Mekki – El-cevher-ül-munzam)

İbni Teymiye, Kitab-ül Arş isimli kitabında: “Allah (c.c.), Arş’ın üzerinde oturur, kendisi ile beraber oturması için Resûlullah (s.a.v.)’a da yer bırakır.” yazılıdır. Essırat-ul-Müstekim kitabında da, İbni Abbas gibi büyük sahabilere kâfir demiştir. (Keşfüzzunun)

Sadreddin-i Konevi, İbni Arâbi Hazretleri gibi tasavvuf büyüklerine de saldırmıştır. “Gazali’nin kitapları uydurma hadîs ile dolu.” demiştir. (Hadika)

İmâm-ı Şarani Hazretleri buyuruyor ki: “İbni Teymiye, tasavvufu inkâr eder; evliyaya, ariflere dil uzatırdı. Kitaplarını okumaktan, yırtıcı hayvandan kaçar gibi kaçmalıdır.” (Tabakat-ül-kübra)

İmâm-ı Süyuti Hazretleri buyuruyor ki: “İbni Teymiye kibirliydi. Kendîni beğenirdi. Herkesten üstün görünmek, karşısındakini küçümsemek, büyüklerle alay etmek âdeti idi.” (Kam-ul Muarıd)

Muhammed Ali Bey; Hitat-uş-Şam kitabında diyor ki: “İbni Teymiye’nin hedefi, Luther adındaki papazın hedefine benzer; fakat Hıristiyanlığın reformcusu muvaffak oldu, İslâmınki olamadı.”

İbn-i Teymiyye, el-Cevâbüs-sahîh fir-Reddi al amen Beddele Dîne’el-Mesih adlı kitabında Muhiddin ibn-i Arâbi ve başka âlimleri bid’at ehlinden sayarak onlar aleyhinde çirkin sözler söyler ve onları küfürle itham eder. Hatta bu kadarla da yetinmeyip İbn-i Teymiyye, Furkân adlı kitabında bu zatlara “Şeytan’ın Velileri” ismini takmıştır.

Hadîs-i Şerif’te “Lâilâhe illallah diyen kimseleri tekfir etmeyin. Böyle bir kimseyi tekfir edenler bilsinler ki, onlar, küfre girmeye, küfürle suçladıkları kimseden daha yakındır.” buyurur. (Îsârü’l-Hak, s. 434-35)

“Kimse kimseyi fasıklıkla suçlamasın. Buna hakkı yoktur. Kimse kimseyi küfürle de suçlamasın. Şâyet küfür suçlamasında bulunur da, suçlanan kişide böyle bir sıfat yoksa bu sıfat, suçlayan kimseye döner.” (Buharî, Edeb 44)

Sahâbiden Abdullah bin Cabir (r.a.)’e “Ehl-i kıble (mü’minler) tekfir edilir mi?” diye sorulunca, “Ehl-i kıbleyi (mü’minleri) tekfir etmekten Allah (c.c.)’a sığınırım.” demiştir. (Îsârü’l-Hak, s. 434-35)

“Rahmân, arşa istivâ etmiştir.” (Taha s. 5) âyetini Cenâb-ı Hakk’ın hâşâ gökyüzüne inmesi şeklinde yorumlayan İbn-i Teymiyye’nin daha sonra yaşadıklarını İbn Battuta anlatır: İbn Teymiyye, Dımaşık şehrinde cuma günü cemaat olarak hazır bulunduğum camide, insanlara vaaz ve nasihatta bulunurken minberin merdiveninden bir basamak aşağıya inerek “Muhakkak ki AllahüTeâlâ, benim buradan indiğim gibi dünya semasına inmektedir.” şeklinde bir cümle sarfetti. Maliki fakihi İbn Zehra söylediklerine karşı çıktı. Cemaat de ayağa kalkıp sarığı başından düşünceye kadar ona dayak attı. Neticede bir daha tutuklandı ve hapsedildiği kalede ölünceye kadar tutuklu kaldı. (İrtidat ettiği halde öldürülmemesinin sebebi ise, Nebî (s.a.v.)’nin, Abdullah b. Ubeyy b. Selul’u öldürtmeyip “Muhammed, ashâbını öldürtüyor dedirtmem.” buyurmasında gizli olan siyasettir. İbni Teymiye de gayr-i Müslimler tarafından da bilinen meşhur bir âlim olması nedeniyle müebbed hapisle cezalandırılmış, idam edilmesi gerektiği halde idam edilmemiştir.) İbn Battuta, Tuhfetu’n-Nuzzar fî Ğaraibi’l-Emsar (Rıhlet-u İbn Battuta), Beyrut, 2004, s. 88

Kendilerini, İbn-i Teymiye’ye isnâd eden bazı kimselerin şu ifadeleri dikkat çekmektedir: “Peygamberin doğumunu kutlamak bid’attır. Mevlid, ne Peygamberin zamanında ne ashab zamanında ne de tâbiîn zamanında okunmuştur. Dolayısıyla sonradan ihdas edilen her şey bid’attır. Peygamberin mevlidini kutlayanlar ehli kitaptan olan Hıristiyanlara ve Yahudilere benziyorlar.”

Bu ifadeler karşısında İbn-i Teymiye’nin mevlid konusundaki görüşleri nedir?

İbn-i Teymiye dahî, mevlid hakkında olumsuz bir şey söyleyememiş ve hatta mevlid merasimleri düzenlemenin sevap olduğuna dair, İktidâ-us Sirât-il Mustekîm adlı kitabının 297. sayfasında şöyle demiştir:

“Mevlid’e tazim ederek onu bir bayram (merasim) kabul etmeyi bazı insanlar yapıyorlar. Onların bu güzel maksatlarına binaen mevlid okumak, Resûlullah (Sallalahu Aleyhi Vesellem)’a tazim olduğu için bunu yapanlara büyük ecir sevap vardır.”

Mevlide bid’attır, şirktir, okunmasına gerek yoktur diyenler; kendi kendileriyle çelişmekte, rehber edindikleri İbni Teymiyye ile de ters düşmektedirler.

İbn-i Teymiyye’nin en büyük fitnelerinden birisi de kabir ziyareti konusunda çıkardığıdır. Sübkî bu konuda: “Bil ki Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’i Allah Celle Celâlühû’ya aracı yapmak, ondan yardım istemek ve onu şefaatçı yapmak câizdir ve güzeldir. Bunu dîni olan hiç kimse, inkâr etmemiştir. Ve bu inkâr, hiçbir zaman işitilmemiştir. Nihâyet İbn-i Teymiyye geldi bu husûsta öyle sözler söyledi ki, o sözler içerisinde (bocalayan) zayıf, câhil ve gâfil kimseler mes’eleyi iyice karıştırdı.”

İbn-i Teymiyye der ki: “Kişi, Allah’ın haddi olduğuna (hâşâ sınırlı olduğuna) inanacak ve hakkındaki bilgiyi Allahü Teâlâ’ya havale edecektir. Allah’ın mekânı için de had (sınır) vardır. Allah, arşının üzerinde, göklerin üstündedir. İşte bu iki durum, O’nun iki sınırıdır.” Bu görüşlerin, ehl-i sünnet i’tikadına gore cevabı nedir?

Allahü Teâlâ için, mekân iddia eden kimse kâfir olur. Allahü Teâlâ, gökte, diyen kimse bu sözü ile mekân kast ediyorsa; o da kâfir olur. Yine, Allahü Teâlâ oturuyor, diyen kimse; Allahü Teâlâ’yı, “yukarıda”, “aşağıda” diye vasıflandıran kimse, Allah (c.c.), semâdan bakıyor, diyen kimse küfre düşer.”

Hanefî fıkıh âlimlerinden İmâm Ebû C’afer et-Tahâvî’nin (vefatı m. 933) rahimehullah yazdığı ve mezheb imamlarının görüşlerini yansıtan Akîde’de şöyle denmektedir: “Allahü Teâlâ, varlığı için birtakım sınır ve son noktalar bulunmasından, erkân, aza ve edevattan (kısım, organ vb. yaratılmışlara mahsus kavramlarla anılmaktan) yüce ve uzaktır. Mahlûkatı kuşatan altı yön O’nu kuşatamaz.”

“Câfer-i Sâdık: Kim, Allah (c.c.) bir şeydedir veya bir şeydendir veya bir şey (arşın, göklerin) üzerindedir, diye iddia ederse şirk koşmuş olur. Çünkü O; bir şey üzerinde olsaydı taşınan, bir şeyden olsaydı yaratılmış ve sonradan meydana gelmiş, bir şeyde olsaydı sınırlı olurdu, demiştir.”

İbn Teymiyye taraftarlarından başka bütün İslâm âlimleri; Allahü Tebareke ve Teâlâ’yı ölçülmekten ve mekândan tenzih edip Allah (c.c.)’ın hakikatini bilmekten hâsıl olan aczi, idrak etmişlerdir. Ve zâtının hakikatı hususunda, düşünmek de câiz görülmemiştir. Nebî (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Allah (c.c.)’ın yarattıklarını/sanatını düşünün, O’nun Zâtı’nı düşünmeyin.” (Acluni, Keşfu’l-Hafa, c.1,s.357-358,449)

———————————————————————————-

1 Abdulaziz b. Abdullah b. Baz, Et-Tehziru min’el-Bid’a, Riyad, s. 2,5
2 İmâm Sübkî, Şifâu’s-Sikâm: 133
3 Minhacu’s-Sünne, c. 2, s. 29’da (min muvafati sarihi’l makul li sahih el-menkul) bahsinde
4 Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları, c. 4, s. 312-319
5 İmam Kuşeyri, Kuşeyri Risalesi, 1978, s. 71

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu