Dinlerarası Diyalog

Dinlerarası Diyalog Sahtekarlığı Nereye? – Prof. Dr. Zeynep Abdülaziz

İslam’ı yok etmeyi ve dünyayı Hıristiyanlaştırmayı amaçlayan Kilise Kurumu ve 2. Vatikan Kongresi tarafından düzenlenen Dinlerarası Diyalog Konferansları, bu sene önemli bir aşamaya gelmiş bulunuyor. 2008’in Avrupa’da dinlerarası diyalog yılı olması kararlaştırıldı, bu karara göre Hıristiyan Avrupa düşüncesinin daha da köklü hale gelebilmesi için bir taraftan Avrupa siyasi kurumlarıyla kilise arasında ardı ardına konferanslar düzenlenecek, diğer taraftan ve aynı zamanda Müslümanlar Kilise’ye daha fazla taviz vermek için peşi sıra kongreler düzenleyecekler.
Bu konferansların sonuncusu her ne kadar bir Avrupa kentinde düzenlenmiş olsa da Haremeyn’in Hizmetçisi Suudi Kralı’nın 16-18 Temmuz tarihleri arasında açılışını yapmış olduğu Madrid Konferansı’dır. Ne yer seçimi ama! 1492’de geri alma savaşlarıyla Müslümanların katledilerek, boğazlanarak, Hıristiyanlaştırılarak İspanya’dan sökülüp atıldıktan sonra, bu kez de İslam, Müslümanların eliyle bir kez daha bu topraklardan kökü kazınıyor.
Papa XVI. Benedict’in Almanya’da Eylül 2006’da yaptığı konuşmanın ardından bu dönemin ilk aşaması başlamış oldu. Papa burada İslam’a, Müslümanlara ve Peygamber Efendimiz’e hakaretler yağdırmıştı. İslam dünyası ise buna tepki verdiğinde Papa, Vaktikan’daki Dinlerarası Diyalog Konseyi Başkanı Papaz Jean Louis Touran’dan Vatikan’la dayanışma konusunda arzulu bazı Müslüman kanaat liderleri ve âlimle buluşma ayarlaması isteğinde bulundu. Bu buluşmaların sonucunda da bilerek ya da bilmeyerek veya karşı tarafı taltif amacıyla 138 Müslüman âlimin altına imza attığı skandal bildiri ortaya çıktı. Bu skandal bildiride söz konusu Müslüman âlimler, Müslümanlar ve Hıristiyanlar olarak aynı Tanrı’ya inandığımızı ve taptığımızı ilan etmişlerdi. Üzücü olan ise Vatikan’ın bu girişimle alakalı her metinde, Müslümanların Papa’nın İslam’ın terörle olan ilişkisini daha yoğun bir şekilde gündeme getirmesinden korkmalarının bir sonucu olarak “Gelin ortak kelimede birleşelim; madem tek bir ilaha inanıyoruz, öyleyse uzlaşalım ve yardımlaşalım, geçmişte aramızda anlaşmazlıklara neden olan konuları bir kenara bırakalım” dediği ifade edilmektedir. Onlar böylece İslam’ın geliş nedeni olan Allah’ı birlemeyle ilgili kendisinden önce gelmiş olan iki risaletteki tahrifleri ortaya çıkarma olgusunu yok etmiş olmaktadırlar.
Bu skandal konuşmanın ardından hızlı diyalogcular orda burada ortak toplantılar düzenlediler, Suudi Kralı da büyük tavizler vererek ve alçaltıcı bir şekilde Vatikan’ı ziyaret etti. Bu ziyaretten istenen tek şey, “Siyasi ve diplomatik olarak Kilise tarafından İncil’in Suudi Arabistan’a kök salmasının ve kiliselerin dikilmesinin sağlanması”ydı. Bu ifade, Papa II. Yuhanna Pavlus’un “Vatikan’ın Siyasi Coğrafyası” adlı kitabında geçen bir ibaredir. Düzenlenen bu ziyaretten bir buçuk ay sonra, 4 ve 6 Haziran 2008 tarihleri arasında Mekke Konferansı düzenlendi. Bu konferansta aynı ilaha taptığımızın teyit edildi, İslam’da terörün var olduğu suçlaması yutturmacası ve bu terörün ortadan kaldırılmasına çalışılması yönünde bir karar alınması sağlandı, ortak değerlere bağlılık vurgulandı, aileye yönelik vurgular güçlendirildi, insanın Rabbinden uzaklaştığı noktasında uzlaşma sağlandı, üzerinde anlaşma sağlanan konuların kabulü ve ihtilafların üzerinde durulmama kararı alındı. Tüm bunlara ek olarak şu musibet kararın altına imza atıldı: “Yahudi din adamlarının ve kilisenin tahrif ettiği kesin olan Tevrat ve İncil’in Kur’an ile eş değer olduğu kabul edildi. Bir başka deyişle Papa 16. Benedict’in talepleri böylece gerçekleşmiş oldu. Zaten bu konuyu da daha önce yazdığı bir makalesinde ele almıştı.”
Madrid Konferansı’ndan sonra, Vatikan’da 2008 Kasımı’nda uzlaşmacı 24 Müslüman ve 24 yılmaz Vatikan müdafiiyle birlikte düzenlenecek olan konferansa, İncil’in yaşadığı aydınlanma çağının Kur’an’a da tatbik edilmesi üzerinde görüş alışverişinde bulunulacak. Aydınlanma çağında yapılan araştırmalar, İncil’in mukaddes olmadığı ve bu kitabın Allah tarafından indirilmediğini kanıtladı. Ayrıca gerek Tevrat’ın gerekse İncil’in tahrif edildiği, Hz. İsa’nın ise bu İncil hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığı, ne aklın ne mantığın kabul etmediği bu metinlerin asırlar boyunca müdahalelere ve değişikliklere maruz kaldığını kanıtladı. Öyle ki aydınlanma çağı incelemeleri, İncillerin kendi aralarındaki çelişkilerin bu kitaplar içerisindeki kelime sayısını geçtiğini, İncilleri yazan kişilerin aslında bilinen kişiler olmadığı, İncillerin önemli bir bölümünün eklemelere (telfik) maruz bırakıldığını göstermiş oldu.
Gerçekte İncillerin tahrif edilmesinin ortaya çıkartılması, aslında bu değişikliklerin, düzeltileri yapan aynı eller olduğunu ortaya koydu. Vulgate(1)’in önsözünde geçen Papaz Gerome’un itiraflarına göz atmak bunları anlamak için yeterlidir. Vulgate, Kilise’nin dayandığı temel metindir. Bu metinlerin üzerindeki ihtilaflar nedeniyle milyonlarca insanın can vermesi söylediklerimizin kanıtı olarak yeterlidir. Vatikan’ın bekçilerinin yapmaya çalıştıkları şey aslında Hıristiyanlık tarafından Kur’an’a yöneltilen bütün eleştirilerin Müslüman olarak kabul edilen kimseler tarafından yapılmasını sağlamaya çalışmak. Michel Cuypers, ‘Melekut’ dergisinin 4. sayısında tekrar tekrar bu konuyu yazmaktadır. Sanki kulaklarının buna alışmasını istemekte, sürekli tekrarlayarak bu söylediklerinin itirazsız bir şekilde doğru olduğuna inanmaya çalışmaktadır.
Bu araştırmanın özeti, bu papazın Kur’an’ın metnine edebi çözümleme metodu kurallarını uygulanmasını savunmasıdır–ki bu metodu Fransız oryantalist Jacques Burke İslam’a uygulamak istemiş ve yaptığı Kur’an-ı Kerim çevirisi çalışmasının önsözüne bu kitabın içerisinde bulunan çelişkilerin ortaya çıkarılabilmesi için linguistik analize tabi tutulması gerektiğini ifade etmiştir.- Sanki Kur’an-ı Kerim İnciller gibi çağlar boyunca oluşturulmuş bir metinmiş gibi, Papaz Coubers, edebi çözümleme metodu yönteminin yazarların metinlerini oluşturmak için başvurdukları yazı tekniklerini ortaya çıkardığı gibi aynı zamanda metnin tabakalaşmış yapısına nüfuz edebilmeye izin verdiğini söylüyor. Açıkça kendisi, bu yöntemi tıpkı İncillere uyguladığı şekilde Kur’an-ı Kerim’e de uyguladığını ifade etmektedir. Meseleyi ciddiye alarak sureleri incelemeye başlamış ve aşağıdaki hususları tespit etmiştir:
“Kur’an’da karışmalar, iç içe geçmeler, bir konudan başka konuya atlamalar bulunmaktadır. Bu nedenle Kur’an metni okuyucuyu yormakta, ya da şaşkınlığa sürüklemektedir. Bu nedenle bazı oryantalistler Kur’an’daki ayetlerin yerlerini değiştirerek onu mantıki bir şekle sokmakta, ayrıca gelenekten bize intikal eden tertip biçiminin alınmasının zorunlu olmadığını bizlere söylemekte, hatta bu çelişkilerin giderilmesi noktasında esbab-ı nüzulden yararlanmanın gerekli olmadığını ifade etmektedirler. Muhammed, kendi döneminde de İncil ve Tevrat’tan bazı şeyler almış, bu nedenle de Yahudiler onu çalıntı yapmak ve tahrifle suçlamışlardır. Fanatikler, inkârcılarla savaşma konusunda Kur’an’da neshedilmiş ayetlere dayanmaktadır. Ayrıca Kur’an, İhlâs suresiyle sona ermekte, Muavezeteyn sureleri ise birçok Kur’an nüshasında bulunmamaktadır. Eski tefsirlerin çağdaş insanın mantığıyla uyuşmaması nedeniyle Kur’an-ı Kerim’in modern çağın gerekleriyle uyumlu hale getirilerek yeni bir tefsirinin yapılması zaruridir.”
Bu “azılı” Papaz, söylediklerinin doğruluğunu göstermek amacıyla İncillere uygulanan yöntemin Kur’an’a da uygulanmasını isteyen Müslüman entelektüellerin de var olduğundan den vurmaktadır. Oryantalistler, Kur’an’ın özünü anlamak ve mesajını kavramak için bu süreci başlatmış bulunmaktadırlar. Onlara göre Kur’an’ı Kerim’in yapıcı bir eleştirel gözle yeniden okunması, kendisine yapılmış eklentilerin ve tahrifatın ortaya çıkarılması gerekmektedir. Edebi Çözümleme metodu, geleneksel mirası dışlamakta, Kuran metnini normal bir edebi metin gibi ele almaktadır. Bu nedenle bu yöntemle ortaya çıkartılan gerçekler, sonuç olarak geleneksel tefsir yöntemlerinin sonuçlarından oldukça farklı olmaktadır. Bu, ona göre, Müslümanların akidelerinin bozulması, yok edilmesi anlamına gelmemekte, tersine çağlar boyunca onda oluşan birikimlerin temizlenmesi ve Kur’ani değerlerin üzerine daha fazla ışık tutmak anlamına gelmektedir.
Sonra Müslümanların Kur’an’ın edebi tahlil metoduna tabi tutulması, Kuran tefsirinde yeni bir kapının açılmasına yol açabilecek midir? Sorusuna şu şekilde cevap vermektedir: İslam’daki geleneğin ağırlığına bakarak, işlerin gidişatı istenen hızda gitmeyecektir. Bu ise Batılı modern ilimlerle donanımlı Modern Müslüman aydınların başarabileceği bir iştir. Bu ise onların Kur’an’a salt edebi bir metin gözüyle bakarak onu ilahi bir kitap şeklinde değerlendirmemeleriyle sonuçlanacaktır. Buna geleneksel Müslümanlar direnmektedirler.
İkinci kez aralarında uyum bulunmayan çelişkilere işaret ederek “Şayet bu Kur’ani nasslar bize bir şey sunuyorsa düşünsel ve dini gelişimi göz önüne alarak bunları değerlendirmeliyiz.” Demekte ve bu sözünü şu şekilde açmaktadır: “ Bu çelişkili ayetlerin yanında bütün zamanlar için geçerli evrensel hikmete sahip ayetler de bulunmaktadır. Dini pratikler bu ayetler üzerine inşa edilmelidir. İşte bu hususlar, Papa 16. Benedict’e gönderilen açık mektupta ifade edilen ve 138 Müslüman din adamının altına imza attığı hususlardır. İçlerinde birçok ülkenin Şeyhü’l-İslam’ı ya da Diyanet İşleri Başkanı bulunmaktadır. Bu insanlar, dini yaşarken öncelikli olarak Müslümanların diğer insan topluluklarıyla bir arada yaşamalarına imkân veren ayetlerine yoğunlaşmaktadırlar. Bunun anlamı, o insanların Tevbe Suresi’ndeki cihad ayetlerini uygulamaya değer ayetler olarak görmemektedir. Ancak bunun alenen duyurulması ve bu görüşten dönme olmayacağının bu görüşün nihai olduğunun ilan edilmesi gerekmektedir.
Bu bahsin, yani Kur’an-ı Kerim ayetlerinin eleştirildiği konuların tam da bu vakitte yeniden ele alınması, Kur’an-ı Kerim’in salt ibadet ve ahlak ayetlerinden ibaret bir kitap haline getirilmesi basit bir zihinsel jimnastik ya da kendilerine tartışma konusu arama ihtiyacından değil, ileride ilan etmeye hazırlandıkları bir konuya binaen yapılmaktadır.
Maalesef tek yapabildiğim Vatikan’ın İslam’ı yok etme planlarını ortaya çıkarmak ve bu oyunlarını da Müslümanların elleriyle tertip ettikleri gerçeğini ifade etmek. Vatikan metinlerinde dinlerarası diyalogla ilgili geçen metinleri değerlendirmede birçok olguyu göz önüne alırsak aslında bunun Müslümanların Hıristiyanlaştırılması için vakit kazanmaktan başka bir şey olmadığını görüyoruz. Papa, şu anda 1312 yılında yok edilen ve gizli olarak varlığını sürdüren ve geçmişte Haçlı Seferleri’ni bizatihi başlatan İspanyol Tapınağı Şövalyeleri Örgütü’nün tekrar eski misyonunu yerine getirmesi için tekrar gündeme getirilmesi, bunun yanında Hıristiyanların tek Tanrı olan “Rabbimiz Mesih İsa”ya tapmaları nedeniyle Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında ortak ibadet ayinleri düzenlenmesi (bunu ilk başlatan Fransız oryantalist Louis Massignon’dur ve bugün de çeşitli şekillerde devam etmektedir) Christoph Rocco’nun her sene Fransa’nın Brotön bölgesinde yaptığı gibi (ki kendisi Mısır’da Fransız uzman adı altında aslında misyonerlik yapmaktadır) Hacc ibadetinin Kiliselerde yerine getirilmesi suretiyle iki din arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi istenmektedir. Müslümanların yok edilmesi, dünyanın gözü önünde gerçekleşirken kimseden ses çıkmamaktadır. Misyonerlik faaliyetleri İslam ülkelerinde hızla sürmekte ve Müslümanların Hıristiyanlaştırılması operasyonu hızla tamamlanmak istenmektedir. Ancak hükümetler ise buna bir çare düşünmeyi bile istememektedirler. Müslüman din adamları ise din-i mübin-i İslam’dan küresel Haçlı zihniyeti ve fanatik Hıristiyanlar için taviz üstüne taviz vermektedir. Keşke durumun vahametini, karşı karşıya olduğumuz tehlikeyi, bu büyük aldatmaca oyununda bizi bekleyecek musibeti ve matemi kavrayabilseydik keşke!
Bu nedenle şu ifadeyi tekrar etmekten başka bir şey yapamıyorum: “Ey Müslümanlar kendinize gelin, Müslüman din adamlarımız ve liderlerimiz dinimizin savunmadan aciz olduğu ve hatta işbirlikçilik yaptığı şu dönemde dininizi savunmak için uyanın. Hasbunallahu ve ni’mel vekil.

(1) Vulgulate: Kutsal Kitabın dördüncü yüzyıl sonunda Hieronymus tarafından yapılan Latince tercümesi.

Bu makale İslam Özkan tarafından TİMETURK için tercüme edilmiştir.

http://www.timeturk.com/Dinlerarasi-Diyalog-Sahtekarligi..-24027-haberi.html

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu