İslam’a Göre Ehl-İ Kitab’ın Hükmü
Kur’ân-ı Kerîm, gerek Hz. İsâ’nın, gerek Hz. Muhammed’in (sallallâhualeyhivesellem) ve hatta bütün peygamberlerin –Allah’ın salâtı hepsinin üzerine olsun– diliyle, cennete girmek için birtakım şartlar belirlemiştir. Bu şartları şöyle sıralamak mümkündür: Allah’a, kitaplara, peygamberlere, âhiret gününe ve Kur’ân-ı Kerîm’in getirdiği her şeye, tahrif etmeden, saptırmadan ve değiştirmeden, ‘işittik ve îmân ettik’ teslimiyetiyle inanmaktır. Nitekim Allah Teâlâ bunu şöyle açıklar: ‘Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene îmân etti, müminler de (îmân ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine îmân ettiler. ‘Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır’ dediler.’ (Bakara, 285).
Peygamberler arasında ayrım yapmanın manası, onların bazılarına inanıp bazılarına inanmamaktır. Nitekim Allah Teâlâ başka bir âyette bunu şöyle açıklar: “O kimseler ki ne Allah’ı tanırlar ne rasûllerini ve o kimseler ki Allah’ı tanıdığını iddia edip rasûllerini tanımayarak, Allah ile elçilerini birbirinden ayırmak isterler. Ve o kimseler ki ‘rasûllerin bazısına îmân ederiz, bazısını reddederiz’ derler ve böylece îmân ile küfür arasında bir yol tutmak isterler. İşte bunlar gerçek kâfirlerin ta kendileridir.” (Nisâ, 150). Bütün müfessirlere göre bu âyet-i kerîme Yahûdi ve Hıristiyanlar hakkında nâzil olmuştur. Çünkü peygamberlerin bir kısmını kabul edip bir kısmını reddedenler onlardır; Yahûdiler Hz. Mûsâ’ya îmân ederken Hz. İsâ ve Hz. Muhammed’i inkâr etmekte; Hıristiyanlar ise Hz. İsâ’ya îmân ederken Hz. Muhammed’i reddetmektedirler. Bu yüzden Allah Teâlâ “İşte bunlar gerçek kâfirlerin ta kendileridir.” buyurarak onların hepsinin kâfir olduğuna hükmetmiştir.
Hıristiyanlar Hz. Muhammed’in peygamberliğine imân etmekte ve Kur’ân-ı Kerîm’e inanmakta mıdır?
Yahudî ve Hıristiyanların Kâfir Olduğu Kesin Âyetlerle Sâbittir
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde, Allah’a da, âhiret gününe de îmân etmeyen, Allah’ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan, hak dinini (İslâm’ı) din olarak benimsemeyen kimselerle zelil bir vaziyette tam bir itaatle, cizye verinceye kadar savaşın.” (Tevbe, 29).
Biz Müslümanlar, kıldığımız namazların her rekatında Fâtiha sûresini okuruz ve bu sûrede “Nimet ve lütfuna mazhar ettiklerinin yoluna ilet. Gazaba uğrayanların ve sapkınlarınkine değil.” âyeti vardır. Hz. Peygamber (sallallâhualeyhivesellem) buradaki “Gazaba uğrayanları” Yahûdiler; “sapkınları” ise Hıristiyanlar olarak tefsir etmiştir. Takdir edersiniz ki, Hz. Peygamber’in bu tefsirinden sonra artık kimseye söz düşmez (bu hadis için İbn Kesîr’e bakınız). Kur’ân-ı Kerim’de Yahûdi ve Hıristiyanları cehennem konusunda müşriklerle eş tutan bir çok âyet vardır:
“Gerek Ehl-i kitaptan, gerek müşriklerden olan kâfirler, hem de devamlı kalmak üzere cehennem ateşindedirler. Onlar bütün yaratıkların en şerlisidirler.” (Beyyine, 6).
Yahûdilerle ilgili şöyle buyrulmaktadır: “Küfürleri ve Meryem hakkında pek büyük bir iftirada bulunmaları sebebiyle (lânete uğramışlardır)” (Nisâ, 156).
Hıristiyanlarla ilgili şöyle buyrulmaktadır: “Andolsun ki, ‘Meryem oğlu Mesih, Allah’tır.’ diyenler kâfir olmuşlardır.” (Mâide, 17);
“And olsun ki, ‘Allah üçten biridir’ diyenler kâfir olmuştur.” (Mâide, 73). Yine Hıristiyan ve Yahûdilerle ilgili şöyle buyurulur: “Yahudiler ve Hıristiyanlar ‘Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz’ dediler. De ki: Öyleyse günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor?” (Mâide, 18).
Bütün bu âyet-i kerîmeler, Yahûdi ve Hıristiyanların küfür içinde olduğunu açık bir şekilde belirtirken ve onlar Allah’ı ve Rasûlü’nü yalanlayıp dururken ve hak dîni kabul etmezken biz onların îmân sahibi olduklarına ve cennete gireceklerine nasıl hükmedebiliriz
Onları cennete girmekten mahrum bırakan biz değiliz; ancak onlar küfrederek, Üzeyr ve Mesîh’in Allah’ın oğlu olduğu iddiasında bulunarak, Mesîh’in çarmıha gerildiğine inanarak ve ona ilahlık isnad ederek cennete girmekten yüz çevirdiler.
İmâm-ı Müslim’in Sahîh’inde rivâyet ettiği, Hz. Peygamber (sallallâhualeyhivesellem)’in şu sözüne kulak verelim: “Nefsimi elinde tutan (Allah’a) kasem olsun ki, bu ümmetten her kim -Yahudi olsun, Hıristiyan olsun- beni işitir, sonra da bana gönderilenlere inanmadan ölecek olursa mutlaka cehennem ehlinden olacaktır.”
Papa II. J. Paul’e göre “Dinlerarası diyalog Kilise’nin insanları Kilise’ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır.”( Joun Paul II, Redemptoris Missio, Libreria Editrice Vaticana, Roma 1991, s. 55) Papa’ya göre bu durum Hıristiyanlığın tabiatından kaynaklanır ve amaç başkalarına İncil’in mesajını öğretmektir: “Diyalog bir ve üç olan Tanrı’nın kendi kendi hayatına dayanır… Böylece diyalog Kilise’nin kurtarıcı misyonunun bir parçasıdır; gerçekten bu kurtuluş diyaloğudur. Çünkü böyle hakiki bir diyalog bir Hıristiyan için inandığını pratiğe dökmektir, saygı göstermek ve dinlemek suretiyle başkalarına İncil’in mesajını öğretmektir.”( Podgorski, F. R., Tawars A Catolic Theolojy of Misyonary Dialogue And Dialogical Mission With Other Religions, Roma 1987, s. 142 vd.)