Def: Mãdenî küçük ziller takılmış deri gergili kasnaklı bir vurmalı çalgı âletidir.. Batı Müziğinde karşılığı “Tamburin”dir…
Günümüz defleri dâire şeklinde yuvarlıktırlar.
Eski deflerin 4 veya 8 köşeli olanları vardı.
Bu gün inkıtaa uğrayan bir çok tarikat erbabı bu çalgı âletiyle zikir yapmaktadırlar. Ve çalgı aleti olan defe kutsiyet vermektedirler. Def ile zikir yapmaktadırlar.
Def çalmanın hükmü nedir?
Def Çalmak Samirî’den Kalmadır
Def çalmak Samiriden kalmadır.
Samiri, Firavun’un İsrail oğullarının erkek çocuklarını öldürdüğü sene doğdu. Annesi onu götürüp, dağda bir mağara’ya bıraktı.
Cebrâil (Aleyhisselâm) besleyip, büyüttü.
Musa aleyhisselâma peygamberlik verilince Musa Aleyhisselâma iman etti.
Musa Aleyhisselâm ile beraber Mısırdan hicret etti.
Musa Aleyhisselâm Tur-i sinâya mikata çıktığı zaman,
Musa aleyhisselâm’dan öğrenmiş olduğu fen ve simyâ ilmiyle altından bir buzağı yapmayı becerdi.
Ona daha önce görmüş olduğu Cebrâil Aleyhisselâm’ın atının ayak tozundan biraz serpince o heykel canlı bir hayvan gibi böğürmeye başladı.
Samiri, halka:
“İşte bu sizin ilahınız! Musa Aleyhisselâm onun için Tur-i sinâ’ya gitti. Bak o buraya gelmiş!” dedi.
Halk, hemen ona meyletti.
Samiri bir def yaptı. .
Eline def alıp o buzağının etrafında dolaşmaya başladı.
Kavmin başında bulunan Harun Aleyhisselâm, onlara mani olmak istedi. Harun Aleyhisselâmın sözünü dinlemediler.
Samirinin def sesi onların hoşuna gitti.
Samirinin def ile beraber söylediği sözler, onları büyüledi.
Buzağıya secde ettiler.
Musa Aleyhisselâm tur-i sinâdan dönünce, buzağıya tapanların öldürülmesini hükmetti.
Çoğu öldürüldü.
Defleri kırıldı.
Sâmirî çok cömert olduğu için öldürülmedi.
İşte def’in ve def çalmanın böyle kötü bir tarihçesi var. 1
Def Peygamberlerin Sünneti Değildir
قَالَ الْحَسَنُ رَحِمَهُ اللَّهُ: لَيْسَ الدُّفُّ مِنْ سُنَّةِ الْمُسْلِمِين
Hasan-ı Basrî (r.h.) hazretleri buyurdu:
Def çalmak, hiçbir peygamberin sünneti değildir . 2
İslâm’dan önce Mekke-i Mükerreme ve Medine-i münevverede def vardı.
O dönemde defleri,
1-Câriyeler,
2-Muhannesler (erkek oldukları halde kadınımsı hareket eden, cinsi sapık erkekler) çalardı.
Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretleri, bir gazâ’dan döndüğünde bir cariye geldi. Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine,
“Allâhü Teâlâ hazretlerine nezrettim, eğer Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretleri sağ ve salim olarak savaştan dönerse onun başının üzerinde def çalacağım!” dedi.
Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretleri,
-“Eğer nezrettiysen çal, dedi.
O cariye’de def çaldı…”
Daha sonra İslâmiyet kuvvet kazandığı zaman, Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretleri def çalmayı yasakladı. Ve def çalan muhannesleri, Medine-i münevvereden çıkarttı.5
وَرُوِيَ عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنْ ضَرْبِ الدُّفِّ ، وَلَعِبِ الطَّبْلِ ، وَصَوْتِ الْمِزْمَارِ
Mü’minlerin emiri, Hazret-i Ali bin Ebî Talib (r.a.) rivayet etti. Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretleri,
1-Def çalmak,
2-Davul oynamak (çalmayı)
3-Zurna (ve benzeri nefesli çalgıların) sesini yasakladı… “3
Def Bulunduran Mel’ûndur
وَرَوَى أَبُو هُرَيْرَةَ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ :
{ إذَا شَرِبَ الْعَبْدُ الْمَاءَ عَلَى شِبْهِ الْمُسْكِرِ كَانَ ذَلِكَ الْمَاءُ عَلَيْهِ حَرَامًا ، وَلَعَنَ اللَّهُ بَيْتًا فِيهِ دُفٌّ أَوْ طُنْبُورٌ أَوْ عُودٌ ، وَأَخْشَى عَلَيْهِمْ الْعُقُوبَةَ سَاعَةً بَعْدَ سَاعَةٍ }
Ebû Hüreyre (radiyallahü anhü) hazretlerinden rivayet olundu. Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretleri, buyurdular:
“Kişi, sarhoş edici (şarap ve benzeri) şeylere benzer bir şekilde su içerse; bu içtiği su ona haramdır.
Allâhü Teâlâ hazretleri içinde;
1-Def bulunan,
2-Tanbûr,
3-Ûd bulunan eve lanet etsin.
Saat be saat onlara ilâhî azabın gelmesinden korkuyorum… ” 4
Def’in Olduğu Yere Melekler Girmez
عَنْ شُرَيْحٍ أَنَّهُ سَمِعَ صَوْتَ دُفٍّ , فَقَالَ:
اَلْمَلاَئِكَةُ لاَ يَدْخُلُونَ بَيْتًا فِيهِ دُفٌّ.
Şurayh (r.h.) hazretlerinden rivayet olundu. Kendisi, bir def sesi işittiler. Ve buyurdular:
“İçinde def bulunan ev melekler girmezler… “5
Def Çalan Kişilerin Şahidliği Makbûl Değildir
Hadimî (k.s.) hazretleri, “Berîka” isimli kitabında buyurdular:
“… Def çalan kişilerin şahidliği makbûl değildir. Ancak bazı kitaplarda, buyuruldu: eğer def zilsiz olursa çocukların def çalmalarından bir beis yoktur… ” 6
Def ile Zikir
Def çalmaktan sevap beklenmez.
Def çalmak, sevap değildir.
Def çalmak, ibadet değildir.
Def çalmak ibadete vesile değildir.
Def çalmak, eğlence aletidir.
Def çalarak ibadet olmaz.
Zikir anında def çalmak (def çalarak zikretmek) gerçekten çirkinliklerin en büyük çirkinidir .7
فَمَا اِسْتَعْمَلَهُ بَعْضُ مَشَايِخِ الْيَمَنِ مِنْ ضَرْبِ الدُّفِّ حَالَ الذِّكْرِ فَمِنْ أَقْبَحِ الْقَبِيحِ
Yemen şeyhlerinden bazılarının yaptıkları, zikir halinde def çalma (defe vurma) işleri, çirkinliklerin en çirkinlerindendir . 8
Def ile Zikretmek Haramdır
İmam Gazâlî (k.s.) hazretleri, İhyâ-u Ulûmiddin isimli kitabında buyurdular:
Def çalmak haramdır.9
Def çalmak, muhanneslerin adet ve geleneklerindendir . 10
Def Eşliğinde Kur’ân-ı Kerim Okumak Küfürdür
Def çalarak Kur’ân-ı kerim okumak caiz değildir . 11
Kim, Kur’ân-ı kerimi, def (eşliğinde) veya kavâl (ve benzeri çalgı aletleriyle) okursa kâfir olur . 12
Def Çalmanın Caiz Olduğu Yerler
1-Düğünlerde,
2-Bayramlarda,
3-Kadınların sevinç anlarında,
4-Çocukların sevinç anlarında,
6-Sünnet merâsimlerinde,
Nikah (düğünler) için def çalmaya ruhsat vardır . 13
Düğünlerde ûd ve benzeri çalgı aletlerinin çalınma hükümleri de def çalmanın hükmü gibidir . 14
Def Çalmak Kadınlara Mahsustur
إِنَّ فَصْلَ مَا بَيْنَ الْحَلَالِ وَالْحَرَامِ الصَّوْتُ يَعْنِي الضَّرْبَ بِالدُّفِّ
(Düğünde) helal ile haramın arasındaki fark, sestir. Yani def’e vurmaktır . 15
Def çalmak kadınlara mahsustur. Çünkü def çalmak kadınların işidir. Erkeklerin işi değildir .16
Def çalmak, mutlak olarak erkeklere caiz değildir.
Erkekler hiçbir sürette def çalamazlar.
Davul Çalmanın Caiz Olduğu Yerler
Halimî hazretleri buyurdu:
1-Gâzîleri yolcu etmek,
2-Haccıları yolcu etmek,
3-Haccıları karşılamak,
4-Sahur vaktinin geldiğini duyurmak
5-Bayramın geldiğini bildirmek, olursa mubahtır.
Çünkü bunlar eğlence değildir . 17
Davul Çalmak Erkeklere Mahsustur
Davul çalmak erkeklere mahsustur. Çalması mubah olan davulu ancak erkeklere çalar .18
Bu durumlarda kadınlar, davul çalamazlar.
Teğannî (Çalgısız İnsan Sesi) Dinlemenin Şartlar
Onun (teğannî ile okunan mevlid, na’t, kasîde ve benzeri şeyleri) dinlemenin) bir çok şartları vardır.
Birincisi: İçlerinde (bayan) emred (tüysüz oğlanlar) olmayacak,
İkincisi: Cemiyetleri ancak kendilerinin cinsinden (hepsi takvâ ehli olan) kişiler olacak ve içlerinde;
1- Fasık,
2- Dünya ehli,
3- Kadın,
4- Tüysüz oğlanlar olmayacak.
İkincisi: Söyleyen kişinin niyeti ihlâs olmalıdır. Bunu söylediği için;
1- Ücret,
2- Yemek
3- Ve benzeri şeyler almak olmayacaktır…
Dördüncüsü: Oraya toplanan ve dinleyen kişilerin;
1- Yemek için toplanmamaları,
2- Herhangi bir fütûhât beklemek için olmamalıdır.
Beşincisi: Ancak mağlûb olmuş bir şekilde oradan kalkmalıdırlar.
Altıncısı: Vecdi izhâr edemezler. Ancak sâdık olanlar hariç…
Sahte Şeyhler Hakkında Bir Fetvâ
Kurtubî hazretleri, Tartûşî (r.h.) hazretlerinden naklettiler.
Kendisine soruldu:
Sual:
-“Bir kavim (bir topluluk), bir yerde toplanıyorlar. Kur’ân-ı kerimden bir şeyler okuyorlar. Sonra da, onların söyleyeni kendilerine şiir (ilâhî, kasîde, naat ve benzeri) şeyler söylüyor. Raks ediyorlar. Coşuyorlar, Def çalıyorlar ve (yollarının büyüklerini) methediyorlar…(Ney ve kaval gibi aletleri üflüyorlar ) Böyle bir toplulukla hazır olmak ve onlarla beraber olmak helal mi değil mi?”
Cevap:
-“(Böyle yapan sevap ve ibâdet niyetiyle def çalan, methiyeler okuyan ve coşan) kişilerin yolu,
1- Betâlet (boş şeylerle meşgûl olmak),
2- Cehâlet ve
3- Dalâlettir. (Yani sapıklıktır…)
İslâm dini, Allâh’ın kitabı (Kur’ân-ı kerim) ve Resûlüllah (s.a.v.) hazretlerinin sünnetinden başka bir şey değildir.
Raksetmek ve kendinden geçmeyi (ve coşmayı), ilk ihdâs eden (dünya tarihinde ilk uyduran) kişi Sâmirî ve arkadaşlarıdır. Sâmirî’nin yapmış olduğu buzağıya tapan Yahudîlerdir…
Samiri ve Yahudîler, buzağı sesi gibi böğürmesi olan buzağı heykelinden bir ceset edindikleri zaman; ayağa kalktılar ve onun çevresinde raksetmeye başladılar. Ve kendilerinden geçtiler. İşte bu (raksetmek ve kendinden geçip coşmak) kâfirlerin dinidir. Buzağıya tapan müşrik Yahudîlerin dinidir .
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri ve ashâbı ise (hâşâ raksetmek, kendinden geçmek ve coşmak şöyle dursun), onlar, başlarında uçacak kuş varmışçasına vakar ve sükûnetle otururlardı.
Sultan ve sultanın naibine (idârecilere) gereken vazife, (din adına def çalarak raks eden, oynayan, coşan ve kendisinden geçenlerin) mescidlerde yerlerde toplanmalarına mâni olmaktır .
Allâh’a ve âhiret gününe iman eden bir kişiye, onların meclisinde hazır olmak helâl değildir. Onların bâtıl işlerinde onlara yardım etmesi kesinlikle helâl değildir …
Def 19 Çalıp Debbûs Vuran Sofu İbrâhimin Kötü Sonu
Sofu İbrahim, sofuluk taslayan, güzel el defi çalan, iyi beyitler okuyan yaşlı bir kişiydi.
1900 yıllarının ilk başlarında Siverek, Kahta ve Gerger üçgeninde köyleri dolaşır, el defi çalar, beyit ve kasideler söyleyerek insanları başına topladıktan sonra kendisine şiş vurup, milleti etkileyerek dilenirdi.
Osmanlı hapishânelerinde yatmış hapiste tevbe etmiş, Kur’ân-ı kerim öğrenmiş ve ilmihal bilgisini almış bir zat, Sofu İbrâhimin hareketlerinin Kur’ân-ı kerim ve Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin sünnetiyle bağdaşmadığını İslâm dininin bu tür şeylerle asla bir ilgisinin olmadığını halka anlattı.
Ama kimse ona inanmadı.
Sofu İbrâhim yine Fırat nehrine yakın bir köye gitti.
El defini çıkarttı.
Def çaldı.
Halkı, kadın- erkek, kız oğlan, çocuk büyük bütün köylüyü başına topladıktan sonra, coştu.
Kendi şeyhlerinin üzerlerine medhiyeler okudu.
Sonra da debbûs edilen özel şişler çıkarttı. Kendisini orada herkesin gözünün önünde şişledi.
Şişleri çıkarıp demledi.
Sonra da halktan yiyecek ve para dilenmeye başladı.
Köylüden topladığı eşyâsını merkebine yükledi.
Köyden çıkarken dut ağacının altına oturdu. Merkebini ağaca bağladı.
El defi ve diğer malzemelerini de yanına koyarak istirahata çekildi.
Uyudu.
Sonrasını Sofu İbrâhim şöyle anlattı:
“-Köylerde dilenmekten yorulmuş, dinlenmek ve istirahat etmek için köyün kenarında bir ağacın altında uzanmıştım. Uyku ile uyanıklık arasında idim.
Çok geçmedi.
Baktım ki 1800’lerin sonlarında o civarlarda yaşayan ve kendisine gönül bağım olan “Deli seyyid” rüyâma girdi.
Savaşa gider gibi kuşanmıştı.
Elinde kılıcı vardı.
Büyük bir haşmet ve azametle üzerime geldi ve bana;
“-Ey Sofu İbrâhim! Sofu İbrâhim! Sofu İbrâhim!” diye bağırdı.
Onun sesinin korkusundan dudaklarım uçukladı.
Konuşmasına devam etti.
-“Ümmeti Muhammed (s.a.v.) Allâh’tan, Resûlullah’tan kitabullah’tan ve Din-i Mübîni İslâm’dan habersiz ve câhil bir şekilde yaşarken ve bilgiye muhtaçlar iken, sen sofu olduğunu söylüyorsun, tasavvuf ehli olduğunu iddia ediyorsun, onlara İslâm dinini öğreteceğine onların dini duygularını istismâr ediyorsun? Neden Allâh’ı, kitabı, Resûlüllah’ı dini ve İslam büyüklerini alet ederek dileniyorsun? Dilencilik haram değil mi? Senin dini istismâr ederek halktan bir şeyler alman haram değil mi? Senin yaptığın bu hareketinle bir çok kişinin dinden soğumasına, evliyâ ve gerçek sofu ve tasavvuf ehline düşman olmasına yol açıyorsun?…” Ben de;
-“Efendim zorla almıyorum! Halk kendi istek ve arzusuyla seve seve bana veriyorlar!” dedim…
Daha da kızdı:
-“Halk seni evliyâullah sanarak, hâl sahibi ve ermiş bir kişi olduğunu zannediyor. Halbuki sen Allâh’ın düşmanısın! Ümmeti Muhammed (s.a.v.)’e acıyacağına, onlar için göz yaşı dökeceğine ve onların hidâyeti için çalışacağına sen insanları kendi maddî çıkarlarına alet ediyorsun? Bu halinle sen bir zındıksın!” diye bağırdı.
Bana kızdı.
Ve kılıcını çekti.
Karnıma vurup sırtımdan çıkarttı.
مَنْ طَلَبَ الدُنْيَا بِعَمَلِ الَآخِرَةِ طُمِسَ وَجْهُهُ وَمُحِقَ ذِكْرُهُ وَأُثْبِتَ إِسْمُهُ فِي النَّارِ
“Kim ahiret amel (iş)i ile dünya (malı kazanmayı) dilerse yüzünün güzelliği değişir, zikir (ve vird)i iptal edilir. Ve ismi (cehennem) ateş (in)de sabit kılınır.”
Hadisi şerifini okuyarak gitti.
Giderken de şu beyitlerini mırıldanıyordu.
“Lanet ola ol male ki, tahsiline anın
Ya din ola, ya ırz-u namus ola alet.”
Uyandığım zaman büyük bir ağrı ve sancı hissettim.
Karnımda sanki bir kılıç yarası vardı.
Acıyordu.
Kılıç vurulan yer kıpkırmızı olmuştu.
Dilenmiş olduğum bütün eşyâları, el defini ve şişlerimi orada bırakıp yollara düştüm.
Derdime çare aradım.
Gitmiş olduğum bütün kapılar yüzüme kapandı.
Kime derdimi ve ağrımı anlatıysam çare bulunamadı.
Çok geçmeden Sofu İbrahim bağıra bağıra can verdi.
Sofu İbrâhim ölürken,
-“Dini, ilmi, maneviyâtı ve mukaddesâtı dünyaya alet etmeyin!
El defi çalmak, debbûs vurmak! Medhiye söylemek, coşmak ve raksedip kendinden geçmek Kerâmet değildir.
İslâm diniyle alâkası yoktur.
Kur’ân-ı kerim ve sünnetle ilgisi yoktur.
Ben hatâ ettim…
Bana bu yolu öğretenler benden daha çok hatalıdırlar!” diye haykırıyordu.
Çok feci bir şekilde can verdi.
Allâh taksîratını bağışlasın. Çünkü onun hayatı sebebiyle bazı gerçekler gün yüzüne çıktı…20
Mesnevîde buyuruldu:
رهر وراه طريقت اين بود كاو باحكام شريعت ميرود
(Ey) Tarikat yolunda yürüyen sâlikler!
Tarikatı, şeriatın hükümleriyle amel etmektir…”
1 Samiri ve Hazreti Musa hakkında buyurdular:
اذا الطفل لم يكتب نجيبا تخلف اجتهاد مربيه وخاب المؤمل
فموسى الذى رباه جبريل كافر وموسى الذى رباه فرعون مرسل
“Bir çocuğun necip (asâleti) ezelden yazılmazsa;
Mürebbinin gayret ve çalışması boştur; gereken meyveyi vermez.
Cebrail’in besleyip büyüttüğü Musa, kâfir;
Firavun’un büyütüp beslediği Musa, peygamber oldu”,
Nişâncızâde, İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 183; Mir’ât-i Kâinât, 1/206, Meşâhiru’n-Nisâ, c. 1, s. 14, Hacı Mehmed Zihnî Efendi,
2 Telbûsü’l-İblîs: s. 212,
3 El-Medhal: c. 3, s. 188,
4 El-Medhal: c. 3, s. 188,
5 Musannef ibn-i Ebî Şeybe hadis no: 16668,
6 Berîkatü’l-Mahmudiyye fi şerh-i Tarikati’l-Muhammediyye: c. 5, s. 301,
7 Tuhfetü’l-Ahvazî: c. 10, s. 112,
8 Mirkâtü’l-Mefâtih şerhü’l-Mişkâtü’l-Mesâbih: c. 17, s. 358;
9 İhyâ-u Ulûmiddin: c. 2, s. 272,
10 İhyâ-u Ulûmiddin: c. 2, s. 272,
11 İhyâ-u Ulûmiddin: c. 2, s. 127,
12 Elfâzu’l-Küfür, s. 27, Muhammed bin İsmail el-Hanefî (Bedru’r-Raşîd),
13 Beyhakî Şuabü’l-İmân: 4906,
14 Umdetü’l-Bârî Şerhü’s-Sahih-u’l-Buhârî: c. 10, s. 259,
15 Müsned-i Ahmed: 17564;
16 Beyhakî Şuabü’l-İmân: 4906,
17 Beyhakî Şuabü’l-İmân: 4906,
18 Beyhakî Şuabü’l-İmân: 4906,
19 Def: Mãdenî küçük ziller takılmış deri gergili kasnaklı bir vurmalı çalgı âletidir.. Batı Müziğinde karşılığı “Tamburin”dir… Günümüz defleri dâire şeklinde yuvarlıktırlar. Eski deflerin 4 veya 8 köşeli olanları vardı. Bu gün inkıtaa uğrayan bir çok tarikat erbabı bu çalgı âletiyle zikir yapmaktadırlar. Ve çalgı aleti olan defe kutsiyet vermektedirler. Def çalmakla sevap kazandıklarını zannetmektedirler.
20 Hayâtü’l-Hayevânü’l-Kübrâ: c. 1, s. 458, Demirî.
Bu gün inkıtâya uğrayan tarikatların câhil halkı kendisine çekmek ve cezb etmek için, def çalmak, kendi şeyhlerinin medhiyyelerini okumak, raksetmek, dönmek, coşmak ve benzeri İslâm dışı, Kur’ân-ı kerim ve Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin sünnetiyle ilgisi olmayan sapık faaliyetler içinde oldukları bir vakıadır. Ve işin kötüsü bu sahte şeyhler, “Çırağlık” adı altında halktan aynî ve nakdî yardımlar toplayarak bu işlerini devam ettirmektedirler. Halkın çoğu onlara zekât ve sadakalarını vermektedir. Halkın bunlara yapmış olduğu yardım da haramdır. Günümüzde inkıtaya uğrayan tarikatları takip ettiklerini söyleyen kişilerin tek sermâyeleri, def çalmak, medhiyye okumak, raksetmek, yılan tutmak, yalan-yanlış muska yazmaktır.