Dinlerarası DiyalogRisale-i Nur

…Yahudi Ve Hristiyanları Dost Edinmeyin…” Âyetiyle İlgili Said Nursi’nin Görüşü- Prof. Davut Aydüz

‘Bediüzzaman Said Nursî’nin 1910-1911’de, Hıristiyanlarla dostluk ilişkileri inşa etme arzusundan dolayı kimilerince sorgulama konusu edildiği görülür. Kendisi, bazı Müslümanların “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin” (Mâide, 51) âyetine vermiş oldukları kısıtlayıcı yorumla karşı karşıya gelir…

Bu âyetin ışığında, onun Müslümanlar ile Hıristiyanların dost olması gerektiğini, nasıl ve ne diye söylediği sorulur.

Bediüzzaman, bu prensibi söz konusu âyetin yorumuna tatbik ederek, Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyle ilgili yasağın, ancak İslam’a rağmen onları Yahudilik veya Hıristiyanlıklarında örnek alıp taklit etme durumunda geçerli olduğu görüşünü serd eder. Fakat, ona göre, nasıl bir Müslüman’ın her bir sıfatı Müslüman olmadığı gibi, bir Yahudi’nin veya Hıristiyan’ın bütün sıfatları da inançsızlığı yansıtmaz. Eğer Müslümanlar bir Yahudi veya Hıristiyan’da İslâmî öğretiye mutabık düşen nitelikler bulurlarsa, onların bu nitelikleri takdirle karşılaması gerekir. Yahudi ve Hıristiyanlarla dostluğun temelini teşkil eden, bu iyi nitelikler olacaktır. Said Nursî, “Bir Müslüman bir Yahudi veya Hıristiyan’ı sevebilir mi?” sorusunu gündeme getirir ve cevaben, Müslüman bir erkeğin Kitap Ehli bir kadınla evlenebilmesi örneğini verir. “Ehl-i Kitap’tan bir haremin olsa, elbette seveceksin.” 15 Onun Hıristiyanlarla dost olunabileceği tezi, şeriatın bir Müslüman erkeğe bir Yahudi veya Hıristiyan kadınla evlenmesine izin verdiği gerçeğine dayanmaktadır ki, insan eşini sever, sevmesi de gerekir.” (Davut Aydüz’ün sözü burada bitti)

Müslümanın kâfirlerle diyaloğu hangi ölçülere bağlıdır ?

Kâfirlerle dostluk yukarıda bahsedildiği gibi kısmen değil, mutlak olarak yasaklanmıştır.

“Ey îmân edenler! Yahûdîleri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zîrâ onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.” (Mâide s. 51)
“Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık o, Allah (c.c.)’tan hiçbir şer beklemesin. Ancak, kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden Zîrâ kâfiri dost edinmek, onların küfrüne razı olmaktır. Kâfirlerin küfrüne rıza gösterenler de kâfir olur. Çünkü küfre rıza, küfürdür. Şâyet onların şerlerinden emin olamazsanız, şerlerinin size bulaşmaması için, kalben buğz (düşmanlık) etmek şartıyla, dilden dostluk kurabilirsiniz. Sadece lisanî bir dostluğa müsaade vardır; kalbî ve fiilî dostluğa asla müsaade yoktur. Allah (c.c.)’ın düşmanlarıyla dost olan Müslümanların, İslâm hududlarının haricine çıktığını Yüce Allah kesinlikle ilân ediyor. Bu dostluk, ister kalbî bir dostluk olsun, ister ona yardım etmek şeklinde olsun, isterse onun yardımını talep etmek tarzında olsun, hepsi eşittir.

SAİD NURSİ’NİN DİNLERARASI DİYALOĞA TEMEL TEŞKİL EDEN YAKLAŞIMI

Said Nursi önceki makalelerimizden de anlaşılacağı üzere yeni bir tip, adeta bir sentez oluşturma fikrine götüren dinî ilişki kurmak istemiş, diğer taraftan, “Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin” âyetini yorumlarken, dostluk ilişkisinin dinî değil, sosyal ve siyasî olduğunu söylemiştir.

Ayrıca bu ayetin yoruma açık olduğunu, zamanın da en büyük müfessir olduğunu, yani zamanla anlayışların değişebileceğini, zaman ve şartlara bağlı olarak ilişki ve ittifak kurulabileceğini, dostluk yasağının sırf dinî dostluk manâsında olduğunu, onların zatı için değil, sıfat ve sanatları için sevilebileceğini dile getirir. Bu yaklaşım bugünkü diyalog anlayışına dayanak teşkil eden yaklaşımlardan biridir. Hatta bugün dinî bir dostluk dönemine girilmiştir.

(Dinlerarası Diyalog İhaneti, Prof. Dr. Yümni Sezen)

(Hak Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, MİSVAK NEŞRİYAT, İstanbul, 2014)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu