Tasavvuf

Şiş Vurmak – Ömer Faruk Hilmi

Debbûs, şiş demektir. Bu şişler, paslanmaz demir’den imal edilip, genelde serçe parmağı kalınlığındadır. Bazı tasavvufî çevrelerce kullanılan şişler yanı sıra; genelde, dile, yanak ve duduklara vurmak için çuvaldız boyunda olanları da vardır.

Dervişlerin kimi bıçak, kama, kılıç kendilerine vurdukları gibi kimi de kendilerine kurşun vurmaktadırlar. Debbüs vurmak ruhî bir hadisedir. Debbüs, psikolojik bir olay olup; asla keramet değildir. Şiş vurmak bir hal işidir. O hale gelen kişiler, debbusu kendilerine vurmadan önce vucutlarına az bir batırarak denemesini yaparlar. Bu denemede vucutları acımayınca kendilerine batırırlar…
Debbüs vuran kişilere, evliyâ; vurmayanlara evliyâ değildir, diyemeyiz… Çünkü gayri müslimler ve hatta puta ve heykele tapan hindular da belirli bir ruh terbiyesinden sonra kendilerine şiş saplamakta ve debbüs vurmaktadırlar.
Dervişler, heyecanlandıkları ve dervişlerin diliyle “Celâlî aşka” geldikleri zaman, kendilerine debbüs, bıçak ve hatta kılıç vururlar. Bunun hiç ağrısını görmedikleri gibi vucüdlarına bir tesir yapmaz. Aşka gelmek her dervişin işi değildir. Son tarihlerde, şeyhlerin çoğu debbüs vurmayı bıraktılar, çünkü birçok mürid ve derviş debbüs ile yaralandı ve hatta bazıları aldıkları yaranın etkisiyle öldüler. Vurdukları debbüsü demleyemedikleri için hastahaneye yatan müridlerinden dolayı birçok şeyh, mahkemelik oldu.
Şeyhin biri, kendisine debbûs vurdu. Adam olduğu yerde öldü. Onu alıp bağın içine götürdüler. Bekçi kulubesine koydular. Sonra gidip, zabıtlara haber verip, bekçilerinin düşmanları tarafından bıçaklanarak öldürüldüğünü söylediler…
Yıllarca kendisine şiş vuran, vucûdunu bıçaklayan ve hatta karnına kılıç saplayan şeyh’in biri, düşmanları tarafından bir bıçakla öldürüldü.
Bu hadiseler yeni kuşak sahte şeyhleri şişlerden soğuttu.

Debbüs vurmak İlâhî bir emir veya sünnet değildir. Kur’ân-ı Kerimde debbüs vurmaya işâret eden bir âyet-i kerime olmadığı gibi; Efendimiz (s.a.v.)’in ve ashabının debbüs vurdukları vaki değildir. En büyük kerâmet, Ümmet-i Muhammed’i sevmek ve onların islâhı için çalışmaktır. Kur’ân-ı Kerim ve İslâm dinine hizmet etmektir. Çünkü kâfirler, Kur’ân-ı kerime hizmet etmezler…

Debbûs Vurmak Halkı Büyülemektir

Şa’beze sihrin bir alt dalıdır. Bu ilme “İlmüş-Şa’bezeti ve’t-Tahyilât ve’l-ahzu bi’l-Uyûn” denilir.
Büyük bir fıkıh alimi olduğu gibi aynı zamanda Mevlânâ Halid-i Bağdâdî hazretlerinin tarikat halifesi ve büyük bir veli olan; İbni Âbidîyn Hazretleri meşhûr fıkıh kitabında buyurdular:

(وَالشَّعْبَذَةِ ) الصَّوَابُ الشَّعْوَذَةُ ، وَهِيَ كَمَا فِي الْقَامُوسِ خِفَّةٌ فِي الْيَدِ كَالسِّحْرِ تَرَى الشَّيْءَ بِغَيْرِ مَا عَلَيْهِ أَصْلُهُ .ا هـ .
حَمَوِيٌّ ، لَكِنْ فِي الْمِصْبَاحِ شَعْوَذَ الرَّجُلُ شَعْوَذَةً ، وَمِنْهُمْ مَنْ قَالَ شَعْبَذَ شَعْبَذَةً وَهُوَ بِالذَّالِ الْمُعْجَمَةِ وَلَيْسَ مِنْ كَلَامِ أَهْلِ الْبَادِيَةِ ، وَهِيَ لَعِبٌ يَرَى الْإِنْسَانُ مِنْهَا مَا لَيْسَ لَهُ حَقِيقَةٌ كَالسِّحْرِ .ا هـ .
ابْنُ عَبْدِ الرَّزَّاقِ .
وَأَفْتَى الْعَلَّامَةُ ابْنُ حَجَرٍ فِي أَهْلِ الْحَقِّ فِي الطُّرُقَاتِ الَّذِينَ لَهُمْ أَشْيَاءُ غَرِيبَةٌ كَقَطْعِ رَأْسِ إنْسَانٍ وَإِعَادَتِهِ وَجَعْلِ نَحْوِ دَرَاهِمَ مِنْ التُّرَابِ وَغَيْرِ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ فِي مَعْنَى السَّحَرَةِ إنْ لَمْ يَكُونُوا مِنْهُمْ ، فَلَا يَجُوزُ لَهُمْ ذَلِكَ وَلَا لِأَحَدٍ أَنْ يَقِفَ عَلَيْهِمْ ، ثُمَّ نُقِلَ عَنْ الْمُدَوَّنَةِ مِنْ كُتُبِ الْمَالِكِيَّةِ أَنَّ الَّذِي يَقْطَعُ يَدَ الرَّجُلِ أَوْ يُدْخِلُ السِّكِّينَ فِي جَوْفِهِ إنْ كَانَ سِحْرًا قُتِلَ وَإِلَّا عُوقِبَ .
الشَّعْبَذَة Şa’beze, kelimesinin doğrusu, الشَّعْوَذَةُ “Şa’veze”dir. Bu “el-Kâmûs”ta olduğu gibi el çabukluğu demektir, tıpkı sihir gibi…
Şa’veze ile bir şey olduğundan çok farklı bir şekilde gösterilir. İlh…
Hamevî hazretleri buyurdular: Lakin “el-Misbâh”ta buyurdu: شَعْوَذَ الرَّجُلُ شَعْوَذَةً “Adam el çabukluğu yaptı harika bir şekilde göz boyadı” denilir. Bu noktalı zâl harfiyledir. Çölde yaşayanların sözlerinden değildir.
Bu bir oyundur.
Kandırmacadır.
İnsanda bunda hakikatte olmayan bir şeyi (olmuş gibi) görür…Sihir gibi (bir şeydir). İlh….
İbni Razzâk hazretleri buyurdu: İbni Hacer el-Askalanî hazretleri, bazı tarikatlarda halka ehlinden kendileri için garip (ilgi çeken şeriat ve akıldan uzak) şeyleri olanlar; “bir insanın başısın kesip sonra yerine iade etmek (aynen yerine koymak), topraktan dirhem (altın ve gümüş) imal etmek ve benzeri şeyleri yapanlar hakkında (İbni Hace el-Askalânî hazretleri) fetva verdi:
-“Bütün bunlar (birinin başını kesip sonra yerine koymak, elini kesmek, karnına veya başına şiş veya bıçak sokmak hatta karnına kılıç sokup sırtında çıkarma işlerinin hepsi) sihrin (büyünün) manâsının içindedir. Bunu yapmak (dinen yani İslam dinine göre) onlara asla caiz değildir. Ve hatta bir kimsenin bunlara vakıf olması (bunların yaptığı şeyleri seyretmesi de) asla caiz değildir….”
Sonra Malikî mezhebinin fıkıh kitablarından “el-Müdevvene”(tü’l-Kübrâ) kitabından nakledildi:
-“O insanların elini kesen (sonra yerine koyan); veya insanların karın boşluklarına bıçak (debbûs-kılıç, kama, şiş ve benzeri şeyleri) sokanlar; eğer sihir ise (insanları büyülemek için yapıyorlarsa; şeriata göre) öldürülür. (Öldürülmeleri gerekir). Yok (eğer iş olsun diye yapıyorlarsa) cezâlandırılır…. ”
Şa’bezenin merkezi Hindistandır. Orada ineğe tapan Hindular yapıyorlar. Hindülardan bazı Müslümanlara geçmiştir.
Anadolu, Süriye ve Irak’ta yaşayan bazı kişiler hala bu “Şa’beze”yi yapıyorlar.
Kendilerine veya bir başkasına şiş sokuyorlar. Sonra onu demliyorlar.
Hatta günümüzde “silah” yani kurşun ile Şa’beze yapan insanlardan söz ediliyor.
Bunu sihir, büyüleme adına değil de “Kerâmet” adına yapıyor.
Şiş vumak, kerâmet değildir. Bir çeşit sihirdir. Bunları gördüğünüz zaman; büyülenmeyin. Bu kerâmettir, demeyin. Onlara kanmayın. Bu büyücülere inanmayın.
Onların yaptıkları debbüs vurmak veya baş kesip iade etmek ve kol kesip yeni yerine koymak; İslâm dininde caiz değildir.
Haramdır.
Realitesi yoktur.
Gerçek değildir.
Eğer şiş vurmanın ve demlemenin realitesi var ve bu bir hakikat ise; o işi yapanlardan fayadalanmak gerekmez mi?
Onlar, savaş meydanlarına götürülür. Yaralanan Müslüman askerlerini demlerler! Hiçbir asker kan kaybından ölmez!
Şiş vurmanın hakikati olmuş olsaydı; Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin döneminde, sahabeler döneminde, Emevîler, Abbâsiler, Gazneliler, Harzamşahlar, Selçuklular, Eyyûbiler ve Osmanlılar ve diğer İslam devletleri bu insanlardan faydalanırdı.
Debbûs vurmanın maddî ve manevî bir değeri olmadığı için; hiçbir İslam devleti, debbûs vuran kişilere değer vermedi, onları kale almadı.
Başkalarına debbûs vuran bir zat, bir kavgada kendisine vurulan bir çakı bıçağıyla öldü.
Onu demleyemedi!
Gerçi günümüzde Şa’beze ehli (debbûs-şiş vuran) insanların çoğu artık bunu yapamıyorlar.
Bu havaya giremiyorlar.
Bazıları debbûsu demleyemiyor, kan kaybediyor, mecbûren hastanelere kaldırılıyor ve hatta ölür…

YILAN TUTMAK

Şeyhlerin birçoğu da keramet sahibi olduklarını belirtmek için yılan tutmaktadırlar.
Yılan tutmanın da kerâmet ile hiç bir ilişkisi yoktur.
Bir efsün işidir.
İneğe tapan Hindûlar ve müşrikler en zehirli yılanları rahatlıkla tutmaktadırlar.
Debbüs vurmak, yılan tutmak ve hatta ateşe girmek tamamen motivasyon işidir. Kendine şiş vurmak ve ateşin içine girmek ve zehirli yılan ve akrebleri eliyle tutmak için evliyâ olmak şart değildir. Debbüsü gayri müslimler kendilerine vurdukları gibi belirli bir motivasyondan sonra yine gayri müslimler, dinden uzak hayat yaşayan, namaz, oruç, zekat ve diğer İslâmî ibâdetlerden uzak olan, faiz yiyen, zinâ eden insanların da yalın ayakla ateşin üzerinde yürüdüklerini görmekteyiz…
İçki içtikten sonra ağzını temizleyip, kendisine şiş saplayan kişileri de gördük…

1 Reddü’l-Muhtar Ala’d-Dürrü’l-Muhtar (İbni Abidiyn Haşiyesi) cilt: 1, s. 123, Darül-İhyâut-Türâsî’l-Arabî,

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu