Said Nursi’nin İddia Ettiği, Mutlak Küfür-Sınırlı Küfür Ayırımının İslam’da Karşılığı Var Mıdır?
Âhir zamanda İsevilerin hakiki dindarları ehl-i Kur’ân’la ittifak edip müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi, şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimi ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakiki dindar ruhanileri medar-ı ihtilaf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza etmeyerek (tartışmayarak) müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar. Çünkü küfr-ü mutlak hücum ediyor. (Kaynaklı, İndeksli, Lügatli Risale-i Nur Külliyatı, Nesil Basım Yayın, İstanbul 1996, I,663, hâşiye)
“Küfür tek millettir.” Dolayısıyla küfür için, mutlak yahut sınırlı ayrımına gidilemez.
Aralarında İmâm-ı Â’zâm Ebû Hanife, Şâfiî, Dâvud, Ahmed bin Hanbel’in de bulunduğu âlimler topluluğu “onların milletine (dînine)” (Bakara s. 120) âyetine dayanarak küfrün, tek bir millet olduğunu söylemişlerdir. Çünkü Yüce Allah; bu âyette (Hıristiyan ve Yahûdîler iki ayrı dîne mensup oldukları hâlde) “millet” kelimesini tekil olarak zikretmiştir. Ayrıca; “Sizin dîniniz size; benim dînim bana.” (Kâfirûn s. 6) buyrulmuştur.
“Ey îmân edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir guruba uyarsanız îmânınızdan sonra sizi çevirip kâfirler hâline getirirler.” (Âl-i İmran s. 100)
Âyette belirtildiği gibi, Allah (c.c.)’a îmân etmeyenlerin görevi; Müslümanları çeşitli yollarla Allah (c.c.)’a îmândan alıkoymaktır. Ehl-i kitabın her devirde Müslümanlara aynı oyunu oynayacağını Allahü Teâlâ biliyor ve “…herhangi bir zümreye uyarsanız, îmânınızdan sonra sizi çevirirler de kâfir yaparlar.” buyuruyor. Demek oluyor ki Müslümanlar için, onların hepsi tehlikedir. Ehl-i kitap ve diğerleri İslâm’ı yıkma noktasında birleşmektedirler.
Hatta Ehl-i kitabın Hz. Peygamber (s.a.v.) hakkındaki suçu, daha büyüktür.
Çünkü müşrikler, Hz. Peygamber (s.a.v.)’i küçük iken görmüşlerdi. Hz. Peygamber (s.a.v.), onların arasında büyümüş; daha sonra da onların akıllarının kıt olduğunu ortaya koymuş, dînlerinin bâtıl olduğunu söylemiştir ki, bu zor ve meşakkatli bir şeydir. Ama ehl-i kitaba gelince, onlar; Hz. Peygamber (s.a.v.)’in peygamberliği ile başka kavimlere karşı fütuhat talebinde bulunuyor ve onun peygamber olarak gönderileceğini kabul ediyorlardı. Ama Hz. Muhammed (s.a.v.) bilfiil peygamber olarak gelince de onu, bile bile inkâr etmişlerdir. Bu nedenle, onların suçu daha ileri ve daha ağır olmuş olur.