S.O.S Aile Çatırdıyor! – Mehmet Şevket Eygi
1. Yeni Medenî Kanunumuz sizce sosyal ve kültürel yapımıza uygun millî bir kanun mudur, yoksa iktibas bir kanun mudur?
Mecelle yürürlükte iken İsviçre Medeni Kanunu tercüme edilerek 4 Ekim 1926 tarihinde 743 sayılı Türk Medeni Kanunu adıyla yürürlüğe konulmuştur. 76 yıl yürürlükte kalan Medeni Kanun’dan sonra 1 Ocak 2002 tarihinde, yeni devrim yasası olarak adlandıracağımız 4721 sayılı Medeni Kanun yürürlüğe girmiştir. Devrim yasalarının en önemlisi olan Medeni Kanun Hıristiyan dinine mensup İsviçre’nin Medeni Kanunu’ndan iktibas edilmişti. İsviçre Medeni Kanunu’ndaki güncellemelere uygun olarak yapılan yeni yasada, eski Medeni Kanunu aratacak hükümler bulunmaktadır.
2. Bu kanun, toplumun temel taşı olan aileyi korumakta, sağlamlaştırmakta, ayakta tutmakta mıdır?
Aile, Türk toplumunun temelidir (Anayasa 40 m. f. 1). Yeni Medeni Kanun ve 2005 yılında yürürlüğü giren Ceza Kanunu aile kurumunun insicamını bozmuş, disiplinini sağlanamaz hale getirmiştir. Mahrem alan olması gereken ailenin içerisine kamu gücünün bu denli müdahalesini mümkün kılmıştır. Kralların bile giremediği kale olan aile günümüzde genel ve özel yasaların uygulamaları sonucu polis/jandarma, Hâkim, Savcı ve Avukatların kol gezdiği alana dönüştürülmüştür.
3. Yeni kanunda niçin ailenin bir reisi yoktur?
Eski Medeni kanunda “Ailenin reisi kocadır” ibaresi değiştirilerek
“… evlilik birliğini eşler beraber yönetirler” hükmü getirilmiştir. Ailenin temsili de eşlere birlikte verilmiştir. Konut seçimi, aile içi tasarruflar, çocukların eğitim tercihleri, harcama ve her türlü karar ve işlemlerde büyük sorunlar yaşanmaktadır. Her ne kadar hâkimin müdahalesi istenmesi mümkün ise de, pratik faydası olmamaktadır. Boşanma ile sonuçlanan yolların başlangıcı olduğu kanaatindeyiz.
4. Reissiz bir aile olacağına, keşke kadın ailenin reisi olsaydı diyebilir miyiz?
Kadının ailenin reisi olması iki başlı olmasından iyidir! Kaldı ki Avrupa uyum yasaları kapsamında tüm kanunlarımızda pozitif ayrımcılık ilkesi doğrultusunda yapılan değişikliklerle kadın fiilen ailenin reisi olmuştur. Bir köyde 2 muhtar olamayacağı gibi toplumun temelini oluşturan ailede iki başlılık doğru olmamıştır. Aile içinde huzur ve sükunu bozmaktadır. Aile Mahkemelerinin dava dosyaları ile savcılıklara yapılan müracaatlar incelendiğinde toplumumuzun temeli olan ailenin yıkılmaya başladığını söyleyebiliriz.
5. Son yıllardaki boşanmalar normal midir, yoksa sayısı fazla mıdır ve anormal midir?
Boşanmalarda ciddi artışlar olmaktadır. Günümüzde boşanma davaları çoğunlukla kadınlar tarafından açılmaktadır. Edinilmiş mallara katılma yasal rejimi, süresiz nafaka, maddi ve manevi tazminat, aile konutu ve kadını/aileyi koruma amacıyla çıkarılan, ancak aksi sonuçlar doğuran 6284 sayılı yasa boşanmayı kadınlar bakımından cazip hale getirmiştir.
Ülkemizde, evlilik yaşı kadınlarda ortalama 24, erkelerde 28 yaşına yükselmiştir. Yasal evlenme yaşı 2 yaş büyütülmüştür. Evlilik oranında azalma ve boşanma sayılarında artışla birlikte aile kurumu çökmektedir. Evliliklerin yıllar içerisinde azaldığını, boşanmaların arttığını ve evlilik yaşının yükseldiğini istatistik verileri doğrulamaktadır. 2017 yılında, önceki yıla oranla evlenen çift sayısı %4.2 oranında (25.034 çift) azalmıştır. Boşanmalarda ters orantıyla artmıştır. Evliliklerin 1-5 yıl aralığında boşanma oranı %35.5 seviyesine çıkmıştır.
6. Kadın konusundaki pozitif ayırımcılık doğru mudur, yanlış mıdır, âdil midir?
2010 yılında yapılan referandumla (Anayasa 10. m. f. ) pozitif ayrımcılık hükmü getirilmiştir. Yasalarda kadınlar lehine yapılan düzenlemelerde eşitlik ilkesine aykırılık iddiası dinlenmemektedir. Kamu istihdamında eşit şartlar olduğunda kadın tercihi yapılmaktadır. Siyasi irade kadının çalışmasını teşvik ederek kadın çalışan oranını yükseltmek amacıyla projeler üretmektedir. Kamuda kadın istihdamı %50 seviyelerine ulaşmıştır. Pozitif ayrımcılık; Medeni Kanun, Ceza Kanunu ve özellikle 6284 sayılı aileyi ve kadını koruma amacıyla çıkarılan yasada karşımıza çıkmaktadır. Feminist STK’ların arzu ve talepleri sonucu çıkarılan yasaların uygulanmasının telafisi imkânsız sonuçları ile karşı karşıyayız.
7. Aileleri yıkan, kocayı, babayı mahkeme kararıyla evden uzaklaştıran 6284 sayılı yasa hakkında bilgi verir misiniz.
2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN, Avrupa Konseyi (İstanbul ) sözleşmesi ve Anayasanın 10. maddesi ile kabul edilen pozitif ayrımcılık ilkesi dayanak tutularak hazırlanmıştır. Aileyi ve kadını şiddetten koruma amacıyla çıkarıldığı söylense de hakikatte aileyi yıkan, kadına şiddeti artıran sonuçlar doğurmuştur. Yılda 200.000 civarında koruma ve tedbir kararları verilmektedir. Aile birliği ve disiplini sarsılmıştır. Feministlerin talep, duygu ve düşüncelerini yansıtan 6284 sayılı yasanın dünyada EŞİ VE BENZERİ BULUNMAMAKTADIR. Bu yasal düzenleme ile DELİL VE BELGE ARANMAKSIZIN kadınlar sadece 155 veya 183 no’lu telefonları arayarak kocasını, babasını, oğlunu evden uzaklaştırabilmektedir. Sadece fiziksel şiddet aranmıyor, “psikolojik ve ekonomik şiddete uğradım veya uğrama tehlikem vardır” demesi yetmektedir. Ailede babanın/kocanın eşine ve kızına eve geç gelmesi halinde “..neredeydin?” veya telefonla ısrarla arayıp “..nerede kaldın?” demesi, arkadaş seçimine karışması, eve istenilen parayı bırakmaması, harcamalara müdahale etmesi, uzaklaştırma (sürgün) kararı alması için yeterlidir. Kısacası kadının canını sıkan veya sadece kocayı-babayı-oğlu evden uzaklaştırmak, tedbir kararı aldırmak istediğinde bir telefonla 6284 yasayı kullanarak amacına ulaşmaktadır. ARABULUCULUK VE UZLAŞMA HÜKÜMLERİNİNDE UYGULANMASI bu kanun kapsamında yasaklandığından ailelerin yıkılması, boşanmaların artması, çocukların mağduriyeti ile şiddetin boyut değiştirerek çoğalması sonuçları ortaya çıkmıştır.