Anasayfa Yazılar

RİSALE-İ NUR’DAKİ HATALAR

KURAN’DA 33 AYET RİSALE-İ NUR’A İŞARET EDİYOR

“BİRİNCİSİ Sûre-i Nur’dan Âyetü’n-Nur’dur ki, Risale-i Nur’un Resâilü’n-Nur ve Risalei’n-Nur ve Risaletü’n-Nur namlarıyla sebeb-i tesmiyesinin on altı sebebinden bir sebep olduğundan, birinci olarak onu beyan etmek gerektir. (…) ayetin Makam-ı cifrîsi dokuz yüz doksan sekiz (998) olarak, aynen Risaletü’n-Nur—şeddeli ن , iki ن sayılmak cihetiyle—tam tamına tevafukla ona işaret eder.” (Şualar, s. 538)

NURCULAR ÜMMET-İ MUHAMMED’DEN AYRI OLARAK ÜMMET-İ MÜSTAKİLE OLARAK DİRİLECEK!:

“Bu hadis-i şerif, umumi ve lafzi beyanıyla bütün ulema-i islamiyeyi gösterdiği halde, riyazi veçhesiyle de; 1294’te besmele-i hayatına başlayan, 1344’te neşriyat-ı ilmiyesinin en faal devresini yaşayan, 1394’te ise nüfuz-u ilmiyesinin en şamil devresine ulaşacak olan bir zat-ı harikuladeyi göstermektedir. Ve onun etabıyla beraber kıyamette bir ümmet-i müstakile olarak ba’s buyurulacağını bildirmektedir.” (Tılsımlar Mecmuası, Maidetü’l Kur’an, s. 179) (Bu kısım Tılsımlar mecmuası adlı risaleye, Said Nursi tarafından bizzat konulmuş ve sağlığında basılmıştır)

RİSALELER ELEŞTİRİLEMEZ

“Kimin haddidir ki, bu Nurlarda yanlışlık bulsun. (…) Onun için bir harfe dokunmayı azim bir günah işliyorum telakki ediyorum.” Barla Lahikası, s. 56

“… Kimin haddi var ki, risalelerin birisine el uzatsın veyahut dil uzatsın, veyahut bir cümlesini tenkid etsin, veyahut bir kelimesine, hatta bir harfine ve belki bir noktasına itirazda bulunsun.” Barla Lahikası, s. 194

RİSALELER CENNETE GÖTÜRÜYOR, RİSALELERE İTİRAZ EDENLER CEHENNEME

“Dördüncüsü: Risale-i Nur şakirtlerinden Nazmi’dir. Rüyasında ona diyorlar ki: “Risale-i Nur şakirtleri imansız ölmezler; kabre imanla girerler.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 22)

CİFR VE EBCED İLE HESAPLARIYLA KUR’AN, SAİD NURSİNİN HAYATININ ÇEŞİTLİ SAFHALARINA İŞARET EDİYOR

Tılsımlar Mecmuasının mezkur bölümünde Said-i Nursi, Kur’an ayetlerinin kendisinin doğumuna işaret ettiğini şöyle söyler “(…) Hakimiyet-i kafiranenin yıkılmasına mebde’ 1877 tarihinde doğan son bir “Nur-u Hidayet”in zuhuru tarihidir.” Vazifeye başlama senesi de, yine ayetten cifr ile çıkarılmış meğer: “(…) baştaki vav hari. Ve (…)daki lam-ı tarif dahil, 1900 tarihi, 1316 tarihinin miladi karşılığı olup; son “İmam-ı Hidaye”e vazife-i me’muriyetinin verilmesiyle, heyula-i küfrün inhidamı başlamış” Tılsımlar Mecmuası, s. 175

SAİD-İ NURSİ KIYAMETİN TARİHİNİ VERİYOR

“L TEZÂLÜ TÂİFETÜN MİN ÜMMETÎ.” “Ümmetimden bir taife zail olmayıp devam edecektir.” (şedde sayılır, tenvin sayılmaz) fıkrasının makam-ı cifrisi, bin beşyüz kırkiki (1542- M. 2117) ederek nihayet-i devamına îma eder. “Gaybı yalnız Allah bilir.” “ZÂHİRİNE ALE’L-HAK.” “hak üzerinde devam edecektir.” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi binbeşyüz altı (1506- M. 2082) edip, bu tarihe kadar zâhir ve aşikârane, belki galibane; sonra tâ kırk ikiye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın îma eder. Ve’l-ilmû indAllah; “Gerçek ilim ancak Allah Katındadır.” “HATT YE’TİYALLAHÜ Bİ EMRİHΔ “Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar)” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi binbeşyüz kırk beş (1545- M. 2120) olup, kâfirin başında kıyamet kopmasına îma eder.” Kastamonu Lahikası, s. 20-21

RİSÂLE-İ NUR’DAKİ GARİP İFADELER

“Hakikatli bir lâtife: Sultan Süleyman Kanunî, kesretli kırk çeşme sularını İstanbul’a getirdiği vakit, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ona demiş: ‘Hilâf-ı şeriat kanunları Avrupa’dan getirdiğin cihetle, İstanbul’a öyle bir bok sıçtın ki, o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse yüz senede temizleyemez.’ “ (Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Sekizinci Lem’a.)

“Risale-i Nur Mehdi’dir”. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.9)

“Nakillerle meşgul değilim. Benim rehberim yalnız Kur’andır”. (Tarihçe-i hayat, s.626)

“İmâm-ı Rabbânî’ye muhalifim” (Mektûbât, 8.mektûb).

“Risâle-i nur, Abdülkâdir Geylânî, İmâm-ı Gazâlî, Muhyiddin-i Arâbî, İmâm-ı Rabbânî, Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’ tefsîrlerinden daha kıymetlidir.” (İşâratül’- îcâz, Bir müdâfaa, s.305, Mehmed Kayalar).

“Tarikatçıların yaptığı gibi 40 sene uğraşarak vakit kaybetmeye gerek yok. Hakâik-i îmâniyeye 40 dakikada ulaşabilecek yol var, o da benim sözler kitabımı okumak…” (Mektûbât, 5. Mektûb).

“Risale-i Nur Kur’anın mealidir” (Tiryak-ı Meyusiyet, s. 7)

“Risale-i Nur, Kur’an’ın bu asırda en yüksek ve en kudsi bir tefsiridir. Hakikatleri semavidir, Kur’anidir” (İşaretü’l-i’caz Tercümesi, s. 281).

“Bunları ben yazmıyorum, bana yazdırılıyor” (Nur meyveleri, s. 68).

“Hilafet ve saltanata geçen, nebi gibi masum olmalı”(Mektûbât, 19. mektûb, 5.nükte)

“Vehhabîlik tehlike değildir, İslam’ın havzasında eriyip gidecektir” (Mektubat, 28.)

“İran’daki Safevî ve Mısır’daki Fatımi Devleti , Âl-i beyt’dir,” (Mektûbât, 19. Mektûb)

“Biri eski, diğeri yeni, iki Said var. İsteyince yeni Said kafamı takıyorum”. (mektubat, 28. mektup)

“Madem ahir zamanda fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (a.s.m.) bir lâkaytlık perdesi gelmiş. Ve madem ahir zamanda Hazret-i İsâ’nın (a.s.) din-i hakikîsi hükmedecek, İslamiyet’le omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa’ya (a.s.) mensup Hıristiyanların mazlumları, çektikleri felâketler onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir. (Kastamonu Lahikası, s.141).

SAİD NURSİ’NİN ABDULHAMİD HAN DÜŞMANLIĞI
Said Nursi’nin II. Abdülhamid’e olan kinini anlamak için şu cümle kafidir: “Gebermiş istibdadı muhafaza için, vaktiyle mesail-i Şeriat rüşvet verilirdi.” (Tarihçe-i Hayat, s. 68)
Menhus Yıldız’ı darülfunun et, ta Süreyya kadar âli olsun. Ve eski zebanîler yerine, melaike rahmeti yerleştir, ta cennet gibi olsun. Ve Yıldız’daki milletin servetini, milletin baş hastalığı olan cehaleti tedavi için millete iade et!

(Ey Kürtler) Saadetimiz meşrutiyettedir. Ve devr-i istibdaddan en ziyade biz zarardideyiz. (…) istibdadın Şeriat’la bir münasebeti olmadığını beyan ettim. (…)

…. Kürdlerin umumi yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene anlayacakları bir tarikle meşrutiyeti onlara telkin ettim. Şu mealde: İstibdad, zulüm ve tahakkümdür. Meşrutiyet, adalet ve Şeriattır. … zulüm edenler, padişah da olsa hayduttur.” (Tarihçe-i Hayat, s. 73-74)

[featured_cat style=”style-8″ category=”risale-i-nur” number=”5000″]

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu