Anasayfa Yazılar

RİSALE-İ NUR’DAKİ HATALAR | SAİD NURSİ GERÇEKLERİ

KURAN’DA 33 AYET RİSALE-İ NUR’A İŞARET EDİYOR (!)

“Birincisi Sûre-i Nur’dan Âyetü’n-Nur’dur ki, Risale-i Nur’un Resâilü’n-Nur ve Risalei’n-Nur ve Risaletü’n-Nur namlarıyla sebeb-i tesmiyesinin on altı sebebinden bir sebep olduğundan, birinci olarak onu beyan etmek gerektir. (…) ayetin Makam-ı cifrîsi dokuz yüz doksan sekiz (998) olarak, aynen Risaletü’n-Nur—şeddeli ن , iki ن sayılmak cihetiyle—tam tamına tevafukla ona işaret eder.” (Şualar, s. 538)

RİSALELER ELEŞTİRİLİNCE DEPREM OLUR (!)

“Size ihtar ediyorum: Kuran’a dayanan Risale-i Nur ile mübareze (kavga) etmeyiniz. O mağlûb olmaz,
bu memlekete yazık olur. (Dört defa o mübareze zamanında gelen dehşetli zelzeleler, “yazık olur” hükmünü isbat ettiler.” (Siracü’n-Nûr, 168)

RİSALELER KUSURSUZDUR, ELEŞTİRİLEMEZ

“Sözler şüphesiz Kitab-ı Mübin’in nurlu lemaatıdır. İçinde izaha muhtaç yerler eksik olmamakla beraber küll halinde kusursuz ve noksansızdır” (Barla Lahikası, 1. Mektup)

“Kimin haddidir ki, bu Nurlarda yanlışlık bulsun. (…) Onun için bir harfe dokunmayı azim bir günah işliyorum telakki ediyorum.” (Barla Lahikası, s. 56)

“… Kimin haddi var ki, risalelerin birisine el uzatsın veyahut dil uzatsın, veyahut bir cümlesini tenkid etsin, veyahut bir kelimesine, hatta bir harfine ve belki bir noktasına itirazda bulunsun.” (Barla Lahikası, s. 194)

KUR’AN’DA KUSUR İDDİASI

“Ayette ‘minhâ min semeratin’ denilmektense ‘min semerâtihâ’ denilmiş olsaydı, daha muhtasar ve daha güzel olurdu” (İşaratü’l İcaz, Bakara Suresi, 25. Ayet Tefsiri)

Oysa İslam’a göre Kur’an’ın belagatı mükemmeldir. Allâh’ın ayetlerde kullandığı kelimeler ayetin en kusursuz ifade ediliş şeklidir. Said Nursi ise ayette yer alan ifadenin tersine bir ifade kullanılırsa daha iyi olacağını söylerek Allah’a noksanlık izafe etmektedir.

“Rabbinin sözü hem doğrulukça, hem de adaletçe tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur” (En’am, 115)

Image

NURCULARA CENNET GARANTİ EDİLİYOR

“Dördüncüsü: Risale-i Nur şakirtlerinden Nazmi’dir. Rüyasında ona diyorlar ki: “Risale-i Nur şakirtleri imansız ölmezler; kabre imanla girerler.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 22)

NURCULAR ÜMMET-İ MUHAMMED’DEN AYRI OLARAK ÜMMET-İ MÜSTAKİLE OLARAK DİRİLECEK (!)

“Bu hadis-i şerif, umumi ve lafzi beyanıyla bütün ulema-i islamiyeyi gösterdiği halde, riyazi veçhesiyle de; 1294’te besmele-i hayatına başlayan, 1344’te neşriyat-ı ilmiyesinin en faal devresini yaşayan, 1394’te ise nüfuz-u ilmiyesinin en şamil devresine ulaşacak olan bir zat-ı harikuladeyi göstermektedir. Ve onun etabıyla beraber kıyamette bir ümmet-i müstakile olarak ba’s buyurulacağını bildirmektedir.” (Tılsımlar Mecmuası, Maidetü’l Kur’an, s. 179)

(Bu kısım Tılsımlar mecmuası adlı risaleye, Said Nursi tarafından bizzat konulmuş ve sağlığında basılmıştır)

NURCULAR KABİRDE MELEKLERE RİSALE İLE CEVAP VERİYOR (!)

“Azaptan kurtulduğu gibi, Risale-i Nur’un bir şehid kahramanı olan merhum Hâfız Ali, hapiste Meyve Risalesini kemâl-i aşkla yazarken ve okurken vefat edip kabirde melâike-i suale mahkemedeki gibi Meyve hakikatleriyle cevap verdiği misillü, ben de ve Risale-i Nur şakirtleri de, o suallere karşı Risale-i Nur’un parlak ve kuvvetli hüccetleriyle istikbalde hakikaten ve şimdi mânen cevap verip onları tasdike ve tahsine ve tebrike sevk edecekler inşaallah.” (Şualar, Onbirinci Şua, On Birinci Mesele)

CİFR VE EBCED İLE HESAPLARIYLA KUR’AN, SAİD NURSİNİN HAYATININ ÇEŞİTLİ SAFHALARINA İŞARET EDİYOR

Tılsımlar Mecmuasının mezkur bölümünde Said-i Nursi, Kur’an ayetlerinin kendisinin doğumuna işaret ettiğini şöyle söyler “(…) Hakimiyet-i kafiranenin yıkılmasına mebde’ 1877 tarihinde doğan son bir “Nur-u Hidayet”in zuhuru tarihidir.” Vazifeye başlama senesi de, yine ayetten cifr ile çıkarılmış meğer: “(…) baştaki vav hari. Ve (…)daki lam-ı tarif dahil, 1900 tarihi, 1316 tarihinin miladi karşılığı olup; son “İmam-ı Hidaye”e vazife-i me’muriyetinin verilmesiyle, heyula-i küfrün inhidamı başlamış” (Tılsımlar Mecmuası, s. 175)

SAİD-İ NURSİ KIYAMETİN TARİHİNİ VERİYOR

“LÂ TEZÂLÜ TÂİFETÜN MİN ÜMMETÎ.” “Ümmetimden bir taife zail olmayıp devam edecektir.” (şedde sayılır, tenvin sayılmaz) fıkrasının makam-ı cifrisi, bin beşyüz kırkiki (1542- M. 2117) ederek nihayet-i devamına îma eder. “Gaybı yalnız Allah bilir.” “ZÂHİRİNE ALE’L-HAK.” “hak üzerinde devam edecektir.” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi binbeşyüz altı (1506- M. 2082) edip, bu tarihe kadar zâhir ve aşikârane, belki galibane; sonra tâ kırk ikiye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın îma eder. Ve’l-ilmû indAllah; “Gerçek ilim ancak Allah Katındadır.” “Hattâ ye’tiyallahû bi emrihi” “Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar)” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi binbeşyüz kırk beş (1545- M. 2120) olup, kâfirin başında kıyamet kopmasına îma eder.” (Kastamonu Lahikası, s. 20-21)

Militer Enstitü on X: "Said Nursi, Fetullah'ın ilham aldığı isimdir!  FETÖ'nün başının örnek aldığı Nursi, Amerika'ya hizmet için telkinlerde  bulunan, sonradan Atatürk'e deccal ve yanındaki isimlere de 'süfyan'  hakaretleriyle göstermiş biridir. https ...

RİSALE-İ NUR’DA DİNLERARASI DİYALOG

“Madem ahir zamanda fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (a.s.m.) bir lâkaytlık perdesi gelmiş. Ve madem ahir zamanda Hazret-i İsâ’nın (a.s.) din-i hakikîsi hükmedecek, İslamiyet’le omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa’ya (a.s.) mensup Hıristiyanların mazlumları, çektikleri felâketler onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir.” (Kastamonu Lahikası, s.141)

“MİSYONERLERLE NURCULAR İTTİFAK ETMELİ”

“Misyonerler ve Hıristiyan ruhanîleri, hem Nurcular, çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünkü, herhalde şimal cereyanı, İslâm ve İsevî dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etmek fikriyle, İslâm ve misyonerlerin ittifaklarını bozmaya çalışacak. Tabaka-i avâma müsaadekâr ve vücub-u zekât ve hurmet-i riba ile, burjuvaları avâmın yardımına dâvet etmesi ve zulümden çekmesi cihetinde Müslümanları aldatıp, onlara bir imtiyaz verip, bir kısmını kendi tarafına çekebilir. Her neyse, bu defa sizin hatırınız için kaidemi bozdum, dünyaya baktım.” (Emirdağ Lahikası I-II, s. 150)

“Şimdi ehl-i iman, değil Müslüman kardeşleriyle, belki Hıristiyanın dindar ruhânîleriyle ittifak etmek ve medar-ı ihtilâf meseleleri nazara almamak, nizâ etmemek gerektir. Çünkü küfr-ü mutlak hücum ediyor.” (Emirdağ Lahikası I-II, s. 194)

“AMERİKA DİNE HİZMET EDİYOR”

Amerika gibi din lehinde ciddî çalışan muazzam bir devleti kendine hakikî dost yapmak, iman ve İslâmiyetle olabilir. Biz bütün Nurcular ve Kur’ân hizmetkârları onlara hem haber veriyoruz, hem İslâmiyete hizmette muvaffakiyetlerine dua ediyoruz.” (Emirdağ Lahikası II, s. 816)

HIRİSTİYANLARLA MÜSLÜMANLAR İTTİFAK EDECEK, HIRİSTİYANLARLA MÜNAKAŞA EDİLMEMELİ (!)

“Hattâ, hadis-i sahihle, âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.” (Lem’alar, 20. Lem’a)

*not: Sait Okur’un (Said Nursi) belirttiği şekilde bir hadis-i şerif yoktur.

“HIRİSTİYANLARI DOST EDİNMEYİN” AYETİNİ GÜNÜMÜZDE DURUM FARKLI DİYEREK BÜKÜYOR

“Sual: “Yahudî ve Nasarâ ile muhabbetten Kur’ân’da nehiy vardır: ‘Ey iman edenler! Yahudîleri ve Hıristiyanları dost edinmeyin.’ [Maide Sûresi: 51]. Bununla beraber nasıl ‘Dost olunuz!’ dersiniz?”

Cevap: … Zaman-ı Saadette bir inkılâb-ı azîm-i dinî vücuda geldi. Bütün ezhanı nokta-i dine çevirdiğinden, bütün muhabbet ve adaveti o noktada toplayıp muhabbet ve adavet ederlerdi. Onun için, gayr-i müslimlere olan muhabbetten nifak kokusu geliyordu. Lâkin şimdi âlemdeki, bir inkılâb-ı acib-i medenî ve dünyevîdir. Bütün ezhanı zapt ve bütün ukulü meşgul eden nokta-i medeniyet, terakkî ve dünyadır. Zaten onların ekserîsi, dinlerine o kadar mukayyed değildirler. Binaenaleyh, onlarla dost olmamız, medeniyet ve terakkîlerini istihsan ile iktibas etmektir ve her saadet-i dünyeviyenin esası olan asayişi muhafazadır. İşte şu dostluk, kat’iyen nehy-i Kur’ânîde dâhil değildir.” (Münazarat s. 184-185)

İSEVİLİK DİNİ HAKİKİSİNDEN FEYZLE ADALETE HAKKANİYETE HİZMET EDEN AVRUPA

“Avrupa ikidir: Birisi, İsevilik din-i hakikisinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nafi sanatları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden birinci Avrupa… Diğeri, felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehasin zannederek beşeri sefahate ve dalalete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa…” (Lem’alar, 17. Lem’a)

*Hakiki İsevilik dini diye birşey yoktur, Kur’an’da buyrulduğu üzere Allâh katında tek din İslam’dır. Kafir ve zalim Avrupa, küfür akımı olan Hıristiyanlıktan feyz alıp nasıl adalete ve hakkaniyete hizmet etmiştir?

RİSALEİ NUR KÜLLİYATI (TERMO DERİ - TAKIM ORTA BOY) 14 Kitap 17*24 cm

RİSÂLE-İ NUR’DAKİ GARİP İFADELER

“Vedûd” ismine mazhar bir kısım evliya: “Cenneti istemiyoruz. Bir lem’a-i muhabbet-i İlâhiyye, ebeden bize kâfidir.” demişler.” (Sözler, 584)

“Hakikatli bir lâtife: Sultan Süleyman Kanunî, kesretli kırk çeşme sularını İstanbul’a getirdiği vakit, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ona demiş: ‘Hilâf-ı şeriat kanunları Avrupa’dan getirdiğin cihetle, İstanbul’a öyle bir bok sıçtın ki, o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse yüz senede temizleyemez.’ “ (Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Sekizinci Lem’a.) *Kanunî zamanında batıdan kanun iktibası olmamıştır

“İmam-ı Ali (r.a.) Risale-i Nur’a işaret ettiğinden…” (Lem’alar, 28. Lem’a)

“Nakillerle meşgul değilim. Benim rehberim yalnız Kur’andır”. (Tarihçe-i Hayat, s.626)

“Risâle-i nur, Abdülkâdir Geylânî, İmâm-ı Gazâlî, Muhyiddin-i Arâbî, İmâm-ı Rabbânî, Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’ tefsîrlerinden daha kıymetlidir.” (İşâratül’- İcâz, s.305)

“Tarikatçıların yaptığı gibi 40 sene uğraşarak vakit kaybetmeye gerek yok. Hakâik-i îmâniyeye 40 dakikada ulaşabilecek yol var, o da benim sözler kitabımı okumak…” (Mektûbât, 5. Mektup).

“Bunları ben yazmıyorum, bana yazdırılıyor” (Nur Meyveleri, s. 68)

“Hilafet ve saltanata geçen, nebi gibi masum olmalı” (Mektûbât, 19. Mektup, 5. Nükte)

“İran’daki Safevî ve Mısır’daki Fatımi Devleti , Âl-i beyt’dir” (Mektûbât, 19. Mektup)

“Dabbetü’l Arz ağaç kurtlarıdır.” (Şualar, 5. Şua)

“Mehdi, Risale-i Nur’u kendine program edinecek” (Barla Lahikası-1, 205. Mektup)

İlk Kez Yayınlanan Said-i Nursi Fotoğrafları

HZ. ALİ (R.A.)’A CEBRAİL’LE SAYFA İNİYOR (!)

“Hazret-i Cebrail’in, Âlâ Nebiyyina (a.s.m.) huzur-u Nebevide getirip Hz. Ali’ye Sekine namıyla bir sayfada yazılı İsm-i Âzam, Hz. Ali’nin (r.a.) kucağına düşmüş. Hz. Ali diyor: “Ben Cebrail’in şahsını yalnız alâimü’s-sema suretinde gördüm. Sesini işittim, sayfayı aldım, bu isimleri içinde buldum” diyerek bu İsm-i Âzamdan bahs ile bazı hadisatı zikirden sonra tahdis-i nimet suretinde diyor ki:

“Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum-u esrar-ı mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş, kim ne isterse sorsun, sözümüze şüphe edenler zelil olur.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, On Sekizinci Lem’a, c. 2, s. 2078-2079)

KAFİRLER CEHENNEME ALIŞIR BÖYLECE AZABI HAFİFLER (!)

“Lakin kâfir, küfrünün cezası olarak kesb-i istihkak ettiği Cehennem’de ebedî kalmakla beraber; orada amelinin cezasını çektikten sonra, onlar için mürûr-i zamanla ateşte bir nev’ı ülfet (alışma) peyda olur; bir nev’ı tabiatları hâline gelir. Hem o kâfirlerin dünyadan yaptıkları a’mâl-i hayriyyelerine mükâfaten, pek çok tahfifât (hafifletme) hasıl olur. Ya’nî onlar hayr amelleri sebebiyle şiddet-i azabdan bir derece azâd olur” (İşarâtü’l-İcâz Meâl ve Şerhi, III, s. 329)

Said Nursi kafirlerin azaba alışacağı ve böylece Allah’ın azabını hafifleteceğini iddia etmektedir. İslam dininde ise böyle bir durum yoktur. Allâh Teala şöyle buyurmaktadır:

“Bunlar ahireti, dünya hayatına satmış kimselerdir. Onun için bunlardan azap hafifletilmez ve kendilerine bir yerden yardım da gelmez.” (Bakara, 86)

“Şüphesiz ki âyetlerimizi inkâr eden kâfirleri biz yarın bir ateşe atacağız. Derileri piştikçe azabı duysunlar diye, kendilerine başka deriler vereceğiz.” (Nisa, 56)

RİSALE-İ NUR TÜRKİYE’Yİ İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDAN KORUYOR (!)

“Risale-i Nur, (…) İkinci Harb-i Umuminin Anadolu’ya girmemesine bir vesile olduğu sûre-i Ve’l-
‘Asr işaret ettiği (…).” (Emirdağ Lâhikası I, 30-31)

“…Allah’ı unutan, ahirete inanmayan insanların başlarına Cenab-ı Hakkın motorlu vasıtalar eliyle
nasıl ateşler yağdırdığını o münkirlerin dünkü cennet hayatlarının bugünde cehennemî halât içinde nasıl
geçmekte olduğunu bilmek ve Risale-i Nur’un bereketiyle Anadolu’yu bu dehşetli ateş yağmurundan nasıl
muhafaza etmekte olduğunu görmek ve şükretmek haletinden gelen bir merakla bazı bu gibi hadiseleri
sorardım ve dinlerdim. (… ) (Şuâlar, 310)

ALLAH’A İSYAN EDEN ŞİİR RİSALE’YE İŞARET EDİYOR (!)

“Hakikat şâiri Mehmed Âkif: O nuru gönder İlahî asırlar oldu yeter! Bunaldı milletin âfâkı bir sabah ister. diye, işte bu nura işaret ettiği, bugün bizce bir hakikattır -Ankara Nur Talebeleri” (Tarihçe-i Hayat, s. 225)

not: “Yeter artık bunaldık” diyen bu şiirin Risale’ye işaret ettiğini söyleyen bu mektup Said Nursi’nin sağlığında onaylanmış ve Risale-i Nur’a konmuş, milyonlara okutulmuştur.

Pin page

RİSALE’NİN HALK ARASINDA YAYDIĞI UYDURMA BİR HADİS

“Hadîsin rivayetlerinde var ki: Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: “Ben neyim, sen nesin?” Nefis demiş: “Ben benim, sen sensin” Azab vermiş, cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: “ENE ENE; ENTE ENTE (Ben benim, sen sensin)”. Hangi nevi azabı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş. Sonra açlık ile azab vermiş. Yâni aç bırakmış. Yine sormuş: “MEN ENE VEMA ENTE” Nefis demiş: “Sen benim Rabb-ı Rahîmimsin, ben senin âciz bir abdinim…” (Mektubat, 381-382)

Hadis diye nakledilen bu rivayet hiçbir kaynakta geçmemektedir. Uydurma rivayettir zayıf hadis dahi değildir. Ayrıca bu hikaye içeriği Kur’an ile çelişmektedir:

“Onlar, orada şöyle feryad ederler: “Ey Rabbimiz! Bizleri çıkar, yapageldiklerimizden başka salih bir amel yapalım” (Fatır, 37)
“Ateştekiler, cehennemin bekçilerine dediler ki: ‘(Ne olur) Rabbinize dua edin de, hiç değilse bir gün,
azabımızı hafifletsin!’“ (Mu’min, 49)
“(Cehennemin muhafızına:) ‘Ey Malik, Rabbin bizim işimizi bitirsin (bizi yok etsin)!’ diye seslendiler.” (Zuhruf 43/77)

NURCULAR RİSALE HARİCİNDE NUR ARAMAMALI (!)

“Risale-i Nur talebeleri, Risale-i Nur’un dâiresi hâricinde nur aramamalı ve aramaz. Eğer ararsa, Risale-i Nur’un penceresinden ışık veren mânevî güneşe bedel bir lâmbayı bulur, belki güneşi kaybeder.” (Lem’alar, 28. Lem’a)

“Risaletü’n-Nur hakaik-i İslâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor.” (Kastamonu Lahikası)

Nurcuların sadece Risale okumaları, İslam ulemasının tefsir, fıkıh, hadis alanında yazdığı eserleri okumaması mutlaka dikkatinizi çekmiştir. İşte bunun sebebi Nurcuların taasubu değil, bizzat Risale’nin kendisidir.

SAİD NURSİ VE NURCU ABİLERİ NEDEN EVLENMİYOR?

“Ben bir sünnet-i seniyye olan evlenmek âdetini terk ettim ki, tâ çok haramlara girmeyeyim. Ve çok vacipleri ve farzları yapabileyim. Bir sünnet yüzünden yüz günaha girilmez. Çünkü o kırk sene zarfında bir tek sünneti yerine getiren bâzı hocalar on kebaire ve haramlara girmeye, bir kısım sünnet ve farzları bırakmaya kendilerini mecbur bildiler.” (Hanımlar Rehberi)

Said Nursi neden evlenmiyorsunuz sorusuna yukarıdaki şekilde cevap veriyor. Evlenmeme sebebini evlenirse haramlara gireceğini, sünnetleri bırakacağını, Allah’tan uzaklaşacağını öne sürmektedir. Halbuki nikah en önemli ibadetlerden biridir, ibadetler bizi Allah’a yakınlaştırır, Allah’tan uzaklaştırmaz, bu iddia çelişki barındırmaktadır. Said Nursi’nin bu iddiası Hrıstiyanlıktaki ruhban sınıfının (papazların) din için evlenmeme iddiasına benzemektedir:

“Yine de evli olmayanlar ile dul kadınlara şunu söyleyeyim: Benim gibi (bekar) kalsalar kendileri için iyi olur. … Evli olmayan erkek, Rab’bi nasıl hoşnut edeceğini düşünerek Rab’bin işleri için kaygılanır. Evli erkekse karısını nasıl hoşnut edeceğini düşünerek dünya işleri için kaygılanır. Böylece ilgisi bölünür” (Tahrif Edilmiş İncil, Korintliler, 7)

Oysa Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah kendilerine evlenmeyi yasaklayan bu ruhban sınıfı hakkında şöyle buyurmaktadır:

“Arkalarından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ve ona İncil’i verdik. Onun izinden gidenlerin kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Uydurdukları ruhbanlığa gelince, biz kendilerine onu farz kılmamıştık. Sadece Allah’ın rızâsını kazanmak için bunu kendileri icad ettiler” (Hadid, 27)

Halen günümüzde Nurcuların “Vakıf Abi” dedikleri ruhban sınıfına benzer oluşturdukları topluluk evlenmemekte, iş güç çocuk sahibi olmamakta, Nurcu yurtlarında/dersanelerinde kendine ait bir odada yatıp kalkıp hayatlarını böyle tamamlamaktadır. Hatta artık evlenmek isteyen “vakıf abi”lerin cemaatten uzaklaştırıldığına şahit olunmaktadır.

Bediüzzaman Said Nursi'nin orijinal fotoğrafları

SAİD NURSİ’NİN ABDULHAMİD HAN DÜŞMANLIĞI

Said Nursi’nin II. Abdülhamid’e olan kinini anlamak için şu cümle kafidir:

“Gebermiş istibdadı muhafaza için, vaktiyle mesail-i Şeriat rüşvet verilirdi.” (Tarihçe-i Hayat, s. 68)

“Menhus Yıldız’ı darülfunun et, ta Süreyya kadar âli olsun. Ve eski zebanîler yerine, melaike rahmeti yerleştir, ta cennet gibi olsun. Ve Yıldız’daki milletin servetini, milletin baş hastalığı olan cehaleti tedavi için millete iade et!” (Tarihçe-i Hayat, s. 113)

“(Ey Kürtler) Saadetimiz meşrutiyettedir. Ve devr-i istibdaddan en ziyade biz zarardideyiz. (…) istibdadın Şeriat’la bir münasebeti olmadığını beyan ettim.” (Tarihçe-i Hayat, s. 100)

“Kürdlerin umumi yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene anlayacakları bir tarikle meşrutiyeti onlara telkin ettim. Şu mealde: İstibdad, zulüm ve tahakkümdür. Meşrutiyet, adalet ve Şeriattır. … zulüm edenler, padişah da olsa hayduttur.” (Tarihçe-i Hayat, s. 101)

SAİD NURSİ İSLAM’DA HARAM OLAN NEVRUZ’U KUTLUYOR

“Gel, bugün nevrûz-u sultanîdir. Bir tebeddülât olacak; acip işler çıkacak. Şu baharın şu güzel gününde, şu güzel çiçekli olan şu yeşil sahrâya gidip bir seyran ederiz” (Sözler, Onuncu Söz, s. 55)

Muhsin Alev anlatıyor: “İstanbul’da Nevruz günü (21 Mart) kıra giderken, bizi de yanında götürdü. Kırda, “Bugün mahlûkatın bayramıdır” diye Nevruzun önemini bize anlatmıştı. “Bugün, bu Nevruz bayramından, bu köpeğin bile bir hissesi vardır. Bahar mahlûkatın bayramıdır. Biz de onların bayramına iştirak edelim” demişti. Çok sevinçli bir hali vardı Nevruz günü” (Tanıyanların Dilinden, Muhsin Alev)

Oysa İslam dininde Nevruz apaçık bir şekilde haramdır, zamanla hükmü değişmezdir.

“Rasûlullah (s.a.v.) Medine’ye geldiklerinde, Medinelilerin (Nevruz günü ile Mehricân günü diye) eğlendikleri iki günleri vardı. Rasûlullah (s.a.v.) “Bu günler nedir?” diye sordu. Medineliler: “Biz (İslâm’dan önce), câhiliyet devrinden beri bu günlerde eğleniriz”, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu “Şüphesiz Allah size, o iki günün yerine daha hayırlı olan iki bayramı: Kurban bayramı ile Ramazan bayramını vermiştir.” (Ebu Davud; 1134. Nesâî; 1556)

Sahabe büyüklerinden Abdullah bin Amr (r.a.) şöyle buyurmaktadır:

“Her kim, Acemlerin ülkesinden geçerse (müşriklerin toprağında ikâmet ederse), onlarla beraber onların Nevruz ve Mihricân bayramlarını kutlar ve ölünceye kadar bu hâl üzere onlara benzerse, kıyâmet günü onlarla beraber haşrolur.” (Avnu’l-Ma’bûd ve Feydu’l-Kadîr)

SAİD NURSİ KÜRTLERE MÜŞRİK DEVLETLERİ HATIRLATARAK GALEYANA GETİRİYOR

“Ey Asurîler ve Kiyanîlerin cihangirlik zamanında pişdâr, kahraman askerleri olan arslan Kürdler! Beşyüz senedir yattınız yeter, artık uyanınız, sabahdır.. Yoksa sahra-yı vahşette vahşet ve gaflet sizi garat edecektir.” (Asar-ı Bediye, s. 332)

Asurlular ve Keyaniler milattan önce bulunmuş müşrik devletlerdi. Sait Nursi Kürtlere hitabında bu devletleri hatırlatıyor ve “500 sene (Osmanlı hakimiyetinde geçirdikleri dönem) yattınız, artık uyanın” diyerek Osmanlı’ya karşı kışkırtıyor.

“ERMENİLERLE DOST OLUP EL ELE VERECEĞİZ”

Image

“Komşularımız, ve bizi teyakkuz ve terakiyye sevk eden Ermeniler ile kemâl-i memnuniyetle dost olup el ele vereceğiz” (Divan-ı Harbî Örfi, Said-i Kürdî, s.7)

not: Bu sayfa nurcuların yeni baskılarında “Türkler ile dost olup” şeklinde değiştirilerek Nurcular tarafından tahrif edilmiştir.

SAİD NURSİ’NİN İDDİA ETTİĞİ ÜZERE KÜFÜR, KÜFR-Ü MUTLAK VE KÜFR-Ü MEŞKUK DİYE İKİYE Mİ AYRILIR?

“Âhir zamanda İsevilerin hakiki dindarları ehl-i Kur’ân’la ittifak edip müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi, şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimi ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakiki dindar ruhanileri medar-ı ihtilaf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza etmeyerek (tartışmayarak) müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar. Çünkü küfr-ü mutlak hücum ediyor.” (Lem’alar, 20. Lem’a)

Said Nursi’nin iddia ettiğinin aksine İslam’da küfür tek millettir. Dolayısıyla küfür için, mutlak yahut sınırlı ayrımına gidilemez. Aralarında İmâm-ı Â’zâm Ebû Hanife, Şâfiî, Dâvud, Ahmed bin Hanbel’in de bulunduğu âlimler topluluğu “onların milletine (dînine)” (Bakara s. 120) âyetine dayanarak küfrün, tek bir millet olduğunu söylemişlerdir. Çünkü Yüce Allah; bu âyette (Hıristiyan ve Yahûdîler iki ayrı dîne mensup oldukları hâlde) “millet” kelimesini tekil olarak zikretmiştir. Ayrıca; “Sizin dîniniz size; benim dînim bana.” (Kâfirûn, 6) buyrulmuştur.

“Ey îmân edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir guruba uyarsanız îmânınızdan sonra sizi çevirip kâfirler hâline getirirler.” (Âl-i İmran, 100)

NURCULAR MEZARA KUR’AN OKUR GİBİ RİSALE OKUYOR 

Eyüp Sultan'daki Nur Kahramanları - YENİ ASYA

Ayrıca müslüman mezarlarında Kur’an’dan ayetler yazarken Nurcu mezarlarında Risale-i Nur’dan pasajlar yazması ilginçtir.

Büyük Cevşen ve Türkçe Meali - Bediüzzaman Said-I Nursi Kitabı

Şİİ UYDURMASI CEVŞEN VE CELCELUTİYE DUALARI

“Hem binler dua ve münâcâtlarından Cevşenü’l-Kebîr ile, öyle bir marifet-i Rabbâniye ile, öyle bir derecede Rabbini tavsif ediyor ki, o zamandan beri gelen ehl-i mârifet ve ehl-i velâyet, telâhuk-u efkârla beraber, ne o mertebe-i marifete ve ne de o derece-i tavsife yetişememeleri gösteriyor ki, duada dahi onun misli yoktur. Risale-i Münâcâtın başında Cevşenü’l-Kebîr’in doksan dokuz fıkrasından bir fıkrasının kısacık bir meâlinin beyan edildiği yere bakan adam, “Cevşen’in dahi misli yoktur” diyecek.” (Şualar, s. 110)

“Yani, bin bir esmâ-i İlâhiyeye sarîhan ve işareten bakan ve bir cihette Kur’ân’dan çıkan bir harika münâcât olan ve mârifetullahta terakki eden bütün âriflerin münâcâtlarının fevkinde bulunan ve bir gazvede: “Zırhı çıkar, onun yerine bu Cevşen’i oku” diye Cebrail vahy getiren Cevşenü’l Kebîr Münâcâtı içindeki hakikatler ve tam tamına Rabbine karşı tavsifler, Muhammed’in (a.s.m.) risaletine ve hakkaniyetine şehadet ettiği gibi; Kur’ân’dan tereşşuh eden ve bir cihette Cevşen’den feyiz alan ve tevellüd eden Resâili’n-Nuriye…” (Şualar, s. 484)

Said-i Nursi, Cevşen’i sanki ümmet-i Muhammed’in zaten kabul ettiği bir dua ve Peygamber Efendimizin münacatı gibi göstererek kaynağının sorulmasını ve bu duanın sorgulanmasına mani olmaya çalışmıştır. Halbuki, bu Cevşen duasına en zayıf hadis metinlerinde dahi rastlayamıyoruz. Üstüne Cebrail’in “Zırhını çıkar onun yerine cevşen oku” gibi bir sözü hiçbir siyer kaynağında geçmemektedir. Böyle önemli bir hadise yaşansa mutlaka hadis eserleri vasıtasıyla bize ulaşırdı.

Şii Abbas El Kummi’nin bildirdiğine göre bu dua Uhut savaşı sırasında savaşın kızıştığı bir anda Hz. Cebrail tarafından Resul-i Ekreme “büyük kalkan” manasında bir mükafat olarak verilmiştir. Görüldüğü üzere Cevşen, Ehli-Sünnet hakiki İslam kaynaklarında geçmemektedir, Şii uydurması olup Said Nursi kanalıyla ülkemize girmiştir. Günümüzde ülkemizde maalesef binlerce insan dini günlerde Kur’an-ı Kerim, Delaiu’l Hayrat gibi hakiki kaynakları okumak yerine bu Şii uydurması duayı okumaktadır.

[featured_cat style=”style-8″ category=”risale-i-nur” number=”5000″]

İlgili Makaleler

Bir Yorum

  1. Allah hidayet versin, bunları okuyup anlayıp yine de Kur’an a peygambere iman ediyoruz deyip kendilerinden şüphe etmemeleri büyük bir gaflettir. Kibir cehenneme götürür, Rabbim gözlerini açsın..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu