Şia Gerçeği

Osmanlı’nın İran Tutumu Ve Sahabe Hassasiyeti

Metafiziği menfi dairede etkili kullanan İran’ın çirkin bir yüzünü daha okuyacaksınız, günümüz devlet adamlarına ithaf olunur..

Aşağıda, Osmanlı Devleti ile İran arasında yapılan anlaşmaların tamamında yer alan ilginç bir ayrıntıya temas edeceğiz.

Osmanlı’nın Hz. Ebubekir – Hz. Ömer hassasiyeti…

16. Yüzyılın sonlarında İran, bir taraftan Osmanlı Devleti tazyikinde, diğer yandan Özbek baskısı altındaydı. Savefiler için vaziyet son derece umutsuz görünüyordu.
Bu şartlarda Osmanlılara daha fazla karşı koyamayacaklarını anladılar. İran Şahı Abbas sulh istedi. Bu amaçla şehzade Haydar Mirza’yı rehine sıfatıyla İstanbul’a gönderdi. Maiyetinde 600 kişi vardı. 29 Ocak 1590’da Padişahın huzuruna kabul edildiler.
Uzun müzakelerden sonra, 21 Mart 1590’da anlaşma imzalandı.
Anlaşmanın maddeleri arasında, Peygamberin sahabileri, ictihad sahibi imamlar ve Hz. Aişe Annemiz hakkında “şetm ü la’n ve kazf u ta’n” (küfür etme, lanet okuma, zina suçlaması ve kınama) olunmaması hükümü de vardı. Bu şartla taraflar arasında barış anlaşması imzalandı.
17 Mayıs 1639’da imzalanan Kasr-ı Şirin Anlaşması’nda da, Osmanlı Devleti’nin Kanuni zamanından beri İran’la yaptığı anlaşmalara öncelikli şart olarak koyduğu Peygamber Efendimizin en yakın kader arkadaşları Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e sövüp sayılmaması (Şeyheyne seb’ ve şetm’ edilmemesi) hükmü anlaşmadaki yerini almıştır.
İran’la gerçekleştirilen ve Kasr-ı Şirin Anlaşması’nı bir bakıma teyit eden 17 Ekim 1736 tarihli yeni anlaşmada da, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e sövüp sayılmaması hükmü yer aldı. Bununla birlikte, İran Şahı Nadir Şah’ın anlaşma öncesi Caferi mezhebinin dört mezhep dışında 5. Mezhep olarak tasdik edilmesi önerisi ise reddedildi.

İranlılarla Evliliğin Yasaklanması…

Arşivdeki araştırmalarımız sırasında ilginç belgelere de şahit olduk. Osmanlı Devleti komşusu İran’a karşı devamla surette temkinli yaklaşmış ve Şiîliği yayma eğilimi içinde bulunan bu ülkeye karşı hassasiyetini sürekli muhafaza etmiştir. Osmanlı Devleti’nin bu konudaki hassasiyetini iyi bilen ve Osmanlı topraklarına Şiîliği sızdırmaya pek muvaffak olamayan İranlılar, bu konuda daha kurnazca bir yaklaşım sergileme yoluna gitmişlerdir.

114-300x235

Normal yollardan gerçekleştiremedikleri sızma harekâtı için, bu işi evlilik ilişkileri yoluyla gerçekleştirmeyi de gündemlerine aldılar. Kendi vatandaşlarının Osmanlılarla evliliğini teşvik ettiler. İşte bunu fark eden Osmanlı Devleti, 1915 yılının Ağustos ayında yayınladığı bir genelge ile “Osmanlı vatandaşı Müslim ve gayrimüslim kadınların İran tebeasından insanlarla evlenmelerinin yasak olduğunu ve bu konuda gereğinin yapılmasını” istedi. Kaldı ki bahsi geçen tarihte komşumuz İran fevkalâde güçlü bir devlet pozisyonunda da değildi. Şiîliğin siyasal anlamdaki ihracına karşı, Osmanlı Devleti’nin almış olduğu tedbir ilginçtir.

Üstelik yasaklanan evliliğin sadece Müslüman kadınları kapsamayıp diğer gayrimüslim kadınlara da şamil olduğuna dikkat edilirse, kararın dinî boyutundan daha çok idarî boyutunun olduğu göze çarpar.
Buradan çıkarılacak sonuç şudur: Osmanlı Devleti tarih boyu komşumuz İran’a karşı tedbir ve temkini hiçbir zaman elden bırakmamıştır. Tarihten aldığı bu ders ve tecrübe ile bundan sonra da gereken önlem ve tedbiri almaya elbette devam edecektir. Türkiye acaba İranlaşır mı? şeklinde özetlenebilecek kaygılara gerek yoktur. Böyle bir kaygı sosyolojik ve psikolojik temelden yoksundur.
İran’ın nükleer silaha sahip olması bu ülkeye komşu olan Türkiye açısından da bir risktir. Türk – İran ilişkilerinin geçmişi bazı hassas noktaların gözardı edilmemesi gerçeğini de ortaya koyar. Türkiye sadece komşularından değil, insanlığın huzuruna yapacağı katkılar itibariyle dünyanın pek çok ülkesinden daha güçlü olmak durumundadır. Devleti yönetenlerin ve yönetme iddiasında bulunanların olaylara bu derinlikte bakmasında yarar vardır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu