ÖDÜL BAHANE, FOTOĞRAF ŞAHANE!
Ortalık dernekten, birlikten, vakıftan geçilmiyor.
Önce kulağa hoş geliyor. Hepsi fedakârca ve insanlığa hizmet için kurulmuş sorarsan…
Fakat “kumar”ı perdelemek için kurulmuş kuş çiçek böcek dernekleri bir tarafa, bu STK’ların önemli bir kısmı devlete dayanmak, devletle iş tutmak, belediyelerden vakıflardan beleşe yer koparıp faaliyet adı altında yöneticilerinin yurtiçi ve yurtdışı seyahatlerine kaynak sağlamak, medyaya malzeme olmak, siyasilerle buluşmak gibi amaçlara hizmet ediyor.
Geçenlerde Türkiye Gazetesi yazarı Fatih Selek kardeşimizin bir analizi:
“Bu ödül meselesi Türklere has bir hastalık… Millet medyada adını duyurmak için kırk takla atıyor.
Bir dernek önceki gün 32 dalda, 35 kişi ve kuruma ödül vereceğini duyurdu. Adamlar makası öyle bir açık tutmuş ki… Ödül alacaklar arasında yılın ses sanatçısı da var, yılın fikir adamı da.
Bu işin ölçüsü, nizamı olur birader.
Yeni Şafak gazetesi “Arkadaşımızı ne için ödüllendirdiğiniz belli değil” diyerek muhabirlerine verilen “yılın en iyi muhabiri” ödülünü reddetti.
Bu arada belediyelerimizin de geri kalır yanı yok.
İki belediye, her sene birer hafta arayla radyoculara ödül dağıtıyor. Anlı şanlı salonları kapatıp Oscar’ı gölgede bırakan törenler düzenleniyorlar. Ve bu uğurda yüz binlerce lira harcıyorlar.
Çırağan’da gece düzenleyip, yılın magazin programını, yılın spor yorumcusunu seçen belediyelerimiz var.”
Selek çok haklı…
Bu ödül furyasının bir de “onur ödülü”, “üstün hizmet ödülü” tarzında bir çıkıntılığı da var ki, “kontenjan milletvekili” uygulamasına benzer bir kıyak ameliyesi.
Belki kıskançlıktan çatır çatır çatladığımdan yazıyorum kim bilir; hayatımda dandik bir plaket bile almadım.
Şaka bir yana, deneme üzerine bir dalda jüri oldum, yarışmayı düzenleyen arkadaşların işaretleri ve davranışları asabımı bozdu. Dolayısıyla bu işlerden her türlü uzak oluşumu fazilet sayıyorum.
Gelelim bu konuya tekrar neden zıpladığımıza…
“Birlik, beraberlik ve huzura en çok ihtiyaç duyduğumuz günler…” safsatasıyla arızalı durumları görmezden gelecek değiliz. Çünkü arızalı durumlar aslında birlik ve beraberliğimize kast eden hayal kırıkları barındırıyor.
Derneğin adı “Meridyen”…
Kurucuları ve yöneticilerinin tamamı bayan…
Danışma kurulunun tamamı bay! (Bayların bir kısmı Ankara ekolünden dememe gerek var mı?)
Ağırlık faaliyet sahası ise Peygamber Efendimiz ve sünnet yani hadis-i şerifler.
Bir de geleneksel ödülleri var: “Hadis ve Siret Araştırmaları”
Törende konuşan Meridyen Derneği Başkanı Melike Koç, derneğin sosyal bilimler alanında yapılan akademik çalışmaları desteklemek, Hazreti Muhammed’i en doğru şekilde anlamak ve anlatmak amacıyla kurulduğunu söylemiş.
İlk iki üç asırda kaynağa ve kaynağın şahitlerine çok yakınken yapılan araştırmaları ve çalışmaları sağlamlıktan uzak bulup, kaynaktan on dört asır sonra sırf akademik kibirle ve cumhuriyet müfredatının sınırlı ve sığ kariyeriyle tekrar kurcalamaya çalışmak ancak hadsizlik olarak görülmelidir.
Kadını her alana sokma gayretkeşliğinin bir sonucu olan bu faaliyetin “SonPeygamber.info” sitesinde yer alan doçent bir hanımefendinin kaleme aldığı bir yazıdan iki bölüm paylaşmak istiyorum:
“Ve ilâhî rahmetin yılda iki defa bir başka güzellikte tecelli ettiği bayram namazları… Ramazan ve Kurban Bayramlarının sabahında dualarla arınan, affa nail olan saflar… Peygamber Efendimiz bu nadide zamanlarda da kadınların cemaatle birlikte saf tutmasını ısrarla istiyor, genciyle yaşlısıyla, bekârıyla hatta âdetli olduğu için namaz kılamayacak durumda olanıyla bütün kadınların bayram sabahı namazgâha gelmesini emrediyordu. Âdetliler namaz kılanların biraz gerisinde duracak ama onlarla birlikte tekbir getirecek, dualara ortak olacak, bereketten nasibini alacaktı. Üzerine alacak bir örtüsü olmadığı için namaza katılamayacağını ifade eden bir hanıma, arkadaşından ödünç şal alarak gelmesini söyleyen Allah Rasûlü (sav)kadınıyla erkeğiyle içinde yaşadığı toplumun “insanına” değer verdiğini daha nasıl anlatabilirdi?
Peygamber mescidi, Müslüman toplumun bütün kodlarını içinde barındıran bir çekirdek gibiydi. Peygamber Efendimiz orada cemaate imamlık yapar, kendisine danışmaya gelenleri dinler, davalara dair kararlar verir, resmî heyetleri kabul eder, çocuklara isim koyup dua eder, folklorik gösterileri izler, şehrin sorunları hakkında konuşmalar yapardı. Dolayısıyla O, kadınları sadece ibadete değil, sosyal hayatın aktığı en canlı ortamda “var olmaya” davet ediyordu. Kimi zaman karanlıkta evden çıkmayı gerektirse de bu var oluşu engellememeleri için erkekleri uyarıyor, “Hanımlarınız geceleyin mescide gitmek için sizden izin istediğinde onlara izin verin” buyuruyordu. Böyle bir nebevî ikaz hemen uygulama alanına yansıyor, Hz. Âişe’nin ifadesiyle, “İnanan kadınlar örtülerine bürünerek Rasûlullah ile beraber sabah namazına katılıyor, namazı eda ettikten sonra da evlerine dönüyorlardı da henüz ortalık alaca karanlık olduğundan dolayı kimse onları tanıyamıyordu.”
Bu hanımefendilerin tavrı, “Gazali’yi okursak, evden dışarı çıkamayız!” diyen hanımefendinin bakış açısına denk düşüyor.
Neyse…
İşte bu Meridyen Derneği’nin ödül törenine Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da katılıyor ve konusu “Hadis ve Siret Araştırmaları” olan ödüllerde, “Hadis ve Sirete Hizmet Meridyen Özel Ödülü”nü İslam Hukuku Profesörü Hayrettin Karaman alıyor Tayyip Bey’in elinden…
Ne güzel değil mi?
Diyanet’in Kur’an Yolu Meali ve Tefsiri skandalının baş aktörlerinden olan Hayrettin Karaman’ı yakından tanıyalım: (Ayrıca bknz: http://www.medyamit.com/…/hediyesi-300-000-manevi-zarari-me… )
Hayrettin Karaman’ın bazı görüşlerini aynen sunuyor ve sonrasında hocası Ahmed Davutoğlu’nun değerlendirmesini arz ediyoruz:
Kaynak ve detaylı bilgi için: https://dintahripcileri.com
Murat Başaran
http://www.medyamit.com/ha…/2007/odul-bahane-fotograf-sahane