Hayrettin Karaman

HAYRETTİN KARAMAN’IN MUAVİYE (R.A.) DÜŞMANLIĞI

Hayrettin Karaman şöyle demiştir: ‘Muaviye’yi sevmem, ama sövmem de… Ehl-i beyit sevgisi ile Muaviye sevgisi bir kalpte birleşmez!’ ‘Muaviye, meşru halîfe olan Hz. Ali’ye isyan etmiştir, âsidir! Peygamber (s.a.v.) Efendimizin bir hadîs-i şerîfi vardır; meşru idareye isyan edileceğini ve ehl-i beytinden şehitler ve mazlumlar çıkacağını söylemişti. Peygamberî bir ilhamla önceden ifade etmiştir bunu. Muaviye’nin Hz. Ali’ye isyanı, dînen de meşru değildir…’ bu ifadeler karşısında ehl-i sünnet ve’l Cemaat âlimlerinin Hz. Muaviye (r.a.)’ye bakışı nedir?

İmâm-ı Kurtubi; Ashâb-ı Kiram’dan herhangi birini, herhangi bir sebeple sevmeyen kimse, âsî olur; tövbe etmesi gerekir, demiştir.[10]

İmâm Malik Hazretleri: “Her kim Resûlullah’ın ashâbından birine buğz eder veya onlara karşı kalbinde kin beslerse onun, Müslümanlara ait olan ganimette hakkı yoktur.” demiştir.

İmâm-ı Rabbani Hazretleri buyuruyor ki:

Ashab-ı kiram arasında olan savaşların, Allah (c.c.)’ın rızasını kazanmak amacıyla yapıldığını, dünyalık için, menfaat için yapılmadığını bilmek gerekir; çünkü onların ayrılığı, ictihad ve tevil ayrılığıydı. Heva ve hevesten doğan ayrılık değildi. Ehl-i sünnet âlimleri hep böyle söylüyor. Şu kadar var ki, Hazret-i Ali (r.a.) ile savaşanlar, hata etti. Hakk, Hazret-i Ali (r.a.) tarafındaydı; fakat hataları ictihad hatası olduğundan, bir şey denemez ve dil uzatılamaz.

İmâm-ı Nevevi Hazretleri de, Müslim hadîslerini açıklarken buyuruyor ki: O savaşlarda, Ashab-ı kiramın her biri, kendi ictihadına uygun iş yaptı. Bunun için hiçbirini ayıplamak doğru değildir.

Ashâbın ihtilâfı, Hakk’ın ortaya çıkmasına hizmetin neticesi idi; bir şer’î emrin bir an evvel yerine getirilmesi gayesine dayanıyordu. Bu ise onların aralarındaki şahsî sevgi ve saygıya aykırı değildir.

Hayrettin Karaman, makalesinde şunları kaydeder: “Eserleri yıllarca Osmanlı medreselerinde okutulmuş bulunan büyük Sünnî âlim Teftâzânî’nin (bu konuda söylediklerini önemli bir örnek olarak sunuyorum:”Sahâbe arasında geçen kavgalar ve tartışmalar açıkça gösteriyor ki, onların bir kısmı haktan sapmış, zulüm ve günah sınırına ulaşmıştır. Bunun da sebebi; kin, inat, haset, direnme, servet ve iktidar talebi, dünyanın çekiciliğine (lezzet ve şehvete) meyildir. Bu böyledir; çünkü her sahâbe masum (günahsız ve günah işleyemez) değildir ve Peygamber (s.a.v.)’i gören, O’na ulaşan herkes hayırlı (iyi) değildir…” Muaviye ve yandaşlarının yaptığı ictihad değildir, isyandır. Bunun böyle olduğunu yazının sonunda nakledeceğim büyük bir İslâm âliminin de kaleminden okuyacaksınız.” Taftazânî Hazretlerinden, Hayrettin Karaman tarafından yapılan bu nakil doğru mudur?

Hayrettin Karaman, maalesef doğru bir nakil yapmamıştır. Çünkü Teftazani’nin Şerhu’l-Akaid en-Nesefiyye adlı kitabının 100. sayfasında “Halîfeler” kısmında şöyle geçmektedir: “Hazret-i Ali’nin radıyallahü teâlâ anh halîfe seçilişi sonrasında sahâbe arasında vuku bulan ihtilâf ve harbler onun halîfeliğini kabullenmemekten kaynaklanmamıştır. Bilakis bu ihtilâflar, hatalı ictihaddan kaynaklanmıştır.”

Saadettin Taftazani aynı kitabında şöyle devam etmektedir: “Sahâbeye ta’zim göstermek ve onları kötülemekten kaçınmak gerekir. Görünüş itibari ile onlara tan etmeyi gerektiren hususları da güzelce tevil etmek ve uygun anlamlara yormak icab eder…”

Daha fazla örnek verilebilirse de, zikrettiklerimiz; “Mu’âviye’yi sevmiyorum.” Tavrının, Teftâzânî ile de diğer ehl-i sünnet âlimleriyle de refere edilebilecek bir tavır olmadığını açıkça göstermektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu