KUR’AN’A AYKIRI HADÎS Mİ?
“Size bir hadîs söylendiğinde, sakın ona Allah’ın kitabıyla karşı çıkmayın. Allah’ın Resûlü, Allah’ın Kitabı’nı sizden iyi bilirdi.” (İmam Şâfi‛î)
İbni Abbas’ın talebesi ve tefsir ilminin kurucusu İmam Mücâhid bir gün, “Âlemde hiçbir şey yoktur ki, Allah’ın kitabında bulunmasın” buyurdu. “Peki, hanlar (dükkânlar) Kur’an’da nerede anılıyor?” diye sordular. “Allahü teâlânın, ‘Oturulmayan ve içinde eşyanız bulunan evlere (izinsiz) girmenizden dolayı size bir günah yoktur’ âyetinde (Nur: 29) anılıyor. Burada mevzubahis olan hanlardır” buyurdu (Kettânî).
Sünnet-i nebevînin, Kur’an-ı kerim’e aykırı olması düşünülemez. O, “Şüphesiz sen yüksek bir ahlâk üzeresin” hitabına nâil olmuş bir peygamberdir. “Peygamberimizin ahlâkı nasıldı?” diye soranlara, Hazret-i Âişe “Kur’an-ı kerim ahlâkı ile ahlâklanmıştı” diye cevap verdi. Şu halde bazı modernistlerin, “Kur’an-ı kerime uyan hadîsleri alırız; uymayanları reddederiz” sözü, şaşırtıcı ve pek cür’etkârdır.
Sakın ha!
Resûlullah aleyhisselâm, “İçinizden birinin, koltuğuna yaslanıp da, benim sözüm kendilerine ulaştığında, bize Allah’ın kitabı yeter dediğini görmeyeyim. Bilin ki, Resûlullah’ın haram kıldıkları da, tıpkı Allah’ın haram ettikleri gibidir” buyurdu (Ebû Dâvud, Tirmizî, İbni Mâce)
İmran bin Husayn, “Bize Kur’an’dan söyle!” diyene, “Ahmak! Namazı, zekâtı, orucu, Allah’ın kitabında tafsilatlı bulabilir misin? Bunları sünnet tafsil etmiştir” buyurdu (Nesaî).
Said bin Cübeyr, bir hadîs-i şerîf rivayet ettiğinde, “Allah’ın kitabında buna muhalif âyet var” diyenlere, “Size Resûlullah’dan bir hadîs söylendiğinde, sakın ona Allah’ın kitabıyla muaraza etmeyin, karşı çıkmayın. Allah’ın resûlü, Allah’ın kitabını sizden iyi bilirdi” cevabını verdi (Dârimî).
Şâfiî’nin şahidliği
İmam Şâfi‘î buyurdu ki, “Ümmetin âlimlerinin söylediklerinin hepsi, Sünnet’in izahı; Sünnet’in dile getirdiklerinin hepsi de Kur’an’ın izahından ibarettir. Allah Resûlü’nün hükmettiği herşey, onun Kur’an’dan anladığıdır.”
İmam Süyûtî bu sözü naklederek der ki, “Allah Resûlü’nün: ‘Ben Allah’ın kitabında helâl kıldığından başkasını helâl; haram kıldığından başkasını da haram kılmam’ sözü de bunu teyid eder.”
İmam Şâfi‘î şöyle buyurdu: “Bir kimsenin başına gelecek hiçbir hâdise yok ki, Allah’ın Kitabı’nda o mevzuda yol gösterecek bir delil bulunmasın. Doğrudan Sünnetle sâbit olmuş hükümler de, aslında Allah’ın Kitabı’ndan alınmış sayılır. Çünki Allah’ın Kitabı, Resul’e itaati ve onun sözüne göre hareket etmeyi bize farz kılmıştır.”
İmam Şâfi‘î bir defasında Mekke’de iken, “Bana dilediğinizi sorun, size onun hakkında Allah’ın Kitabı’ndan haber vereyim” demişti de, kendisine ihramlıyken eşek arısını öldürmenin hükmü soruldu. Şöyle dedi: “Bismillahirrahmanirrahim. ‘Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının!’ (Haşr: 7). Huzeyfe bin Yemân’dan, Resûlullah’ın şöyle buyurduğu rivayet edildi: ‘Benden sonra gelecek olan iki kişiye, Ebû Bekr ve Ömer’e uyun!’ Ömer ise ihramlı kimsenin eşek arısını öldürebileceğini söyledi.”
İki kapak arası
İbni Mes‘ud’un, “Allah dövme yapana ve yaptırana, dişlerinin arasını açana, Allah’ın yaratışını değiştirene la‘net etsin!” buyurdu. Bunu işiten Beni Esed’den bir kadın: “Senin şu şu kadınlara la‘net ettiğini işittim” dedi. İbni Mes‘ud, “Allah Resûlü’nün la‘net ettiğine ben de la‘net ederim. Üstelik bu husus Allah’ın Kitabı’nda vardır” buyurdu. Kadın, “İki kapak arasındakini [mushafın tamamını] okudum; onda senin söylediğini bulamadım” dedi. İbni Mes‘ud buyurdu ki: “Peygamber size ne verdiyse alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının (Haşr: 7) âyetini okumadın mı? Allah Resûlü böyle yapmayı yasakladı” (Kettânî).
Resûlullah’ın her sözünün, mutlaka Kur’an-ı kerimde bir mesnedi vardır. Nitekim “Yaş ve kuru ne varsa, hepsi bu hikmetli kitaptadır” (En’âm: 59). Ebû Mûsâ el-Eş’arî, “Yahudi ve Hristiyanlardan her biri beni işitir de, sonra benimle gönderilene (Kur’an-ı kerîme) iman etmezse, Cehenneme girer” hadîsinin Kur’an-ı kerimde mesnedini aradı. “Ehl-i kitap veya diğerlerinden herhangi bir güruh, Kur’an-ı kerimi tanımazsa, ateş, onun gideceği yerdir” mealindeki âyet-i kerimeyi (Hud: 17) buldu (Hâfız Heysemî).
Âyetlerin şerhi
Muhaddisler, her hadîsi yazarken, alâkalı ve irtibatlı buldukları âyet-i kerimeleri de başına yazmışlardır. Tefsirlerde de, her âyet-i kerime izah edilirken, irtibatlı hadîs-i şerifler zikredilmiştir. İmam Şâfi‘î, “İmamların (âlimlerin) sözü, hadîslerin; hadîsler de âyetlerin şerhidir” buyurdu.
Âyetlerle hadîsler arasında görünürde bir tezad varsa, te’vil ve te’lif edilir. Cenâb-ı Peygamber, “Biz peygamberler miras bırakmayız, bıraktığımız sadakadır” buyurdu. Halbuki Kur’an-ı kerimde, “Süleyman, [babası] Dâvud’a vâris oldu” buyuruluyor (Neml: 16). Âyet-i kerimedeki vârislik, mala vârislik değil; nübüvvet ve hükümdarlık cihetinden vârislik olarak te’vil edilmiştir.
Şimdi dillerde moda olan, “Benden size gelen sözleri, Kitâbullaha arz ediniz” sözünün, hadîs-i şerif olmayıp, zındıklarca uydurulduğunu, İmam Mâlik, Şâfiî, Ahmed, Beyhakî, Fîrûzâbâdî, Hattâbî, Yahya bin Ma’în, Süyûtî, Kurtubî, Cevzî gibi nice âlim söylemiştir. “Bana Kur’an ve bir misli daha verildi” hadîsi (Ebû Dâvud), Peygamberin sözlerinin Kur’an-ı kerime arz edilmeye muhtaç olmadığını gösteriyor.
Bu bâtıl iddiayı ilk çıkaran Hâricîler oldu. Amelî esaslarda, Kur’an âyetlerinin zâhirî mânâsını her şeyin önünde tuttular. Bunlara muhalif zannettikleri sünneti kabul etmediler. Bu sebeple, sünnetle sâbit olan recm cezasına karşı çıktılar. Hâricîlerin bu tavırları, Şiîler tarafından da sürdürülünce, ulemâ sünnetin dindeki ehemmiyetini daha çok vurguladılar.
Yusuf Suresinde Ara!
Âriflerden biri, “Mü’minin ruhu cesedinden, hamurdan kıl çeker gibi çıkar” hadîs-i şerifini kuvvetlendiren bir âyet-i kerîme bulamadı. Rüyâsında Resûlullah’ı gördü. “Yâ Resûlâllah! Kur’ân-ı kerîmde: ‘Kuru ve yaş ne varsa Kitâb-ı mübîndedir’ buyuruluyor. Şu hadîs-i şerîfin mânasında bir âyet-i kerîme bulamadım” dedi. Aleyhissalâtü vesselâm: “Yûsuf sûresinde ara!” buyurdu. Uyanınca aradı: “O kadınlar Yusuf’u görünce güzelliğinden hayrete düşüp ellerini kestiler” âyetini buldu. Nasıl ki kadınlar Yusuf aleyhisselâmı görüp güzelliği ile meşgul olurken ellerini kesip acısını duymadılar; mü’minler de, ruhu alınırken rahmet meleklerini ve Cennetteki makamını görüp, kalbi oradaki nimetler, hûrîler ve köşkler ile meşgul iken ölüm acısını -tıpkı narkoz gibi- duymayacaklardır.
Ekrem Buğra Ekinci