Kuramer neyin peşinde?
Oryantalist yazar W. Montgomery WATT’ın tartışmalı kitabı “Hz. Muhammed Mekke’de”yi yayınlayan İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi’ne bağlı Kur’an Araştırmaları Merkezi’nin (KURAMER) müdürlüğünü, eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu yapıyor.
İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi’ne bağlı Kur’an Araştırmaları Merkezi’nin (KURAMER) yayınladığı W. Montgomery WATT’ın yazdığı “Hz. Muhammed Mekke’de” kitabını büyük bir üzüntü içinde okuyunca, Kur’an Araştırmaları Merkezi’nin nasıl olup da Oryantalistlere yardımcı olduğunu sormaya başladım.
• Kuramer bu kitabı neden yayınladı?
• Şeytan âyetleriyle alakalı bölümdeki görüşlere neden hiçbir açıklama getirilmedi?
• Kitapta belirtildiği şekliyle Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselam, âyetleri kendi düşünce ve görüşü çerçevesinde mi şekillendiriyordu?
• Adamın yazdığı kitapta bizim itikadımıza ters olan hususlarda, hiç olmazsa dipnot veya çok özet bir açıklama yapılamaz mıydı?
• Kur’an ve Sünnet (vahiy/âyet ve hadis) ölçülerine uymayan, bizim imanımızı karıştıracak kitaplarla mücadele gerekirken, zımnen âdeta destekler gibi hareket etmek bunu yapan dinî kimlik ve makamı olanlara yakışıyor mu?
• KURAMER’in maddi/manevi masrafları, imanlı insanlar tarafından karşılanmasına rağmen bu tehlikelere vesile olmak nasıl izah edilebilir?
• Eski Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış Ali BARDAKOĞLU’nun KURAMER’in müdürü olduğu halde bunlar nasıl yapılabilir?
Önce Garânik konusu ile ilgili ihtilafların pek dikkat edilmeyen bir manası üzerinde kısaca durmak istiyorum. Buradaki ihtilaf; “reddedenlerle”, “redde lüzum görmeyenler” arasındadır, aslen böyledir.
Alimlerimiz Garânik rivayetinin, imana taalluk eden bir ehemmiyet taşıyabileceği düşüncesiyle, reddi cihetini iltizam etmişlerdir. İmana taalluk eden bir ehemmiyet taşıması, burada temel esaslara aykırı olmasıdır. Bu kabil rivayetler, ancak aykırılık ifade etmezlerse ve öyle yorumlanma istidadı taşımazlarsa reddedilmezler. İtikadi meseleler o kadar ehemmiyetli ve hassastır. O halde, böyle bir rivayeti terk ve red, ihtiyata ve ilmi icaplara en uygun tavırdır (Reddin izahı kısaca budur). Bahis konusu rivayeti reddetmeyenler ise, onun ehemmiyet taşımadığı ve redde lüzum bulunmadığı kanaatindedirler. Arada nüanslar olsa bile, benimsenen temayülün umumi manası budur. Ümmetin derdiyle dertli ilim ve fikir adamları “Garânik olayı gerçek de olsa asılsız da olsa bir şey değişmez. Yani İslam’a ne bir zarar verir, ne de Peygamberimizin şanına gölge düşürür” düşüncesindedirler.
Garânik olayını kim menfi yorumluyorsa, onun reddini bizatihi kabul ve ilan etmiş demektir! Onu hem menfi yorumlayıp, hem de delil olarak kullanmanın aklen ilmen yolu yoktur. Neye dayanarak neyi ispat edecekler? Böyle bir şeye teşebbüs eden kendini çürütür, kendini iptal eder. Zayıf rivayetler; kuvvetli rivayetlerin teyidiyle, yahut onlara aykırı olmamakla yaşarlar.
Ali Bardakoğlu gibiler, Kur’an-ı Kerim ile Taberi Tarihi arasında sıhhat farkı görmezler ve ‘kitaplarda var’ diyerek diyalektik yürütürler. Kafa karıştırırlar. Kuramer gibi Kur’an-ı Kerim’e hizmet amaçlı kurulmuş, bir müesseseyi, Kitabımızdaki âyetleri Peygamber Efendimizin düşünce ve görüşü çerçevesinde şekillendirdiği oryantalistlerin çizgisine Müslümanları çekince, itikatlarını, fikirlerini bozup/karıştırınca ne kazanacaksınız? İnsanımızı İslâm ile buluşturma, tebliğ, irşad gibi ‘üsveyi hasene’ halimizi canlı tutma vazifemizin böyle sonuçlanmasını mı istiyorsunuz?
Geliniz, İslam Tarihi ile Batı Tarihini mukayese ederek, tam bir objektif değerlendirme yapalım. Çarpıtılmış nadir olayları bir araya getirerek İslam Tarihini karanlık göstermeye çalışmanın ilmi haysiyet icaplarıyla en küçük bir alakası yoktur. Kitle imkanlarından engizisyon mezalimine hatta hatta ilerici reformcu Calvin’ini hafif ateş üzerinde pişire pişire bir hekimi nasıl yaktırdığına kadar, Batı’nın her şeyini döksek dinler misiniz? Var mısınız adil, dürüst, efendice bir mukayese tartışmasına? Bilgisizlikleri inatlarından, inatları bilgisizliklerinden büyük! Kur’an-ı Kerim’in asliyetine ve mahfuziyetine gölge düşürme planlanmış! Batı’nın cins adamları değil, bizimkiler âlet oluyor, çanak tutuyor. W. Montgomerery WATT’ın “Hz. Muhammed Mekke’de” kitabını Kuramer basıyor, yayınlıyor, okunmasını temin için çalışıyor. Bu sahada zihinleri karıştırmak ümidini taşıdıkları için mi?
Bu dünyadan kimler geldi geçti. Sabotaj teorisyeni olarak yetişmiş ve yetiştirilmiş nice uzmanlar gördük. Bir sürü ihanet pususu kurdular. Felsefi yorum yoluyla bazı tesirler meydana getirmeyi de başardılar. Ama hiçbiri Kur’an-ı Kerim’in asliyetine ve mahfuziyetine söyleyecek söz bulamadı.
Vahyi inkâr eden çoktur. Fakat ‘Kur’an Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği kitap değildir’ diyen çıkmamıştır. Çünkü böyle bir iddiaya akıl manidir, objektif deliller manidir. Nedir bunların iddiası? Şudur: ‘Hz. Ebubekir zamanında tedvin edilen Mushaf, sonradan yok edildi ve tahrifat yapıldı!’ Buraya mı gelinmek isteniyor? Kullanılan bazı bilgiler tamamen çarpıtma ve uydurma. Seneler öncesinde yapılan bu tercümeyi tekrar yapıp basmanın Dinimize, Kitabımıza, Müslümanların idrak ve anlayışına, Salih ameller işlemesine, İslâm tarihinin öğrenilmesine, Rasulüllah’ın hayatının bilinmesine, siyer kitaplarına katkısına bir faydası var mı? Bu gaye için kurulmuş, İlahiyata giden, ilmi çalışma yapan âlim adayı talebelerin iyi/kaliteli/vasıflı yetişmelerine, İslâm’ın entelektüelleri olmalarına ne faydası var?
Hadis sahasına daldılar, çok şey denediler. Tesirli olamadılar. Çünkü hadis, Kur’an’ın teminatı altındadır. Kur’an-ı Kerim’in asliyeti ve mahfuziyeti hadis sahasındaki tahrip taarruzlarını önce çembere alır, sonra boğar. Öyle de olmuştur. İslâm’ı tahrip etmek isteyen harap olmaktan kurtulamaz.
Siz de mi WATT gibi düşünüyorsunuz ki bunu hiç tenkit etmeden, kendi ölçülerimize göre değerlendirmeden, hiç olmazsa dipnotlarda bir açıklama yapmadan adamın kitabını neşrediyorsunuz. Garânik vesilesi ile iki âyeti Peygamberimiz, müşriklerin muhalefetini kırmak için (âyetleri kendi düşünce ve görüşü çerçevesinde oluşturmuş gibi) bunu yazabiliyorlar. Peygamber Efendimiz âyetleri tebliğ ederken, bu âyetlerin Allah’tan geldiği şeklinden, kendi zamanının şartlarına göre kendi risalet görevini yerine getirirken sanki kendi aklı ve planıyla yapıyormuş izlenimin verilmesi ne kadar doğrudur? O zaman Mekke müşrikleriyle diyalog kurmak istediği, âyetleri kendi aklı, düşüncesi, planıyla yaptığı düşüncesinin tenkit ve tahlilini yapmadan, bir açıklama veya dipnot bilgisi vermeden, VATT’ın fikirlerine ters düşmeden yayınlanması nasıl kabul edilebilir. Üstelik 29 Mayıs Üniversitesi’ne bağlı Kur’an Araştırmaları Merkezi Yayınları’nda Tercüme Eserleri Serisi’nde basılıyor.
Ayrıca Diyanet İşleri eski Başkanı Ali Bardakoğlu’nun bu kurumun Müdürü (İdarecisi), yine eski Reis Tayyar Altıkulaç’ın da fahri Başkanı olup bu Kur’an Araştırma Merkezi’ni ilk kuranlardan olduğu halde bunlar yapılabiliyor. Bu vahamete ortaklık sizler gibi ilim adamlarına yakışıyor mu? Hatta ikaz görevini yapmayan eski İstanbul Müftüsü Prof. Mustafa Çağırıcı, Prof. Hayrettin Karaman gibi ilim adamları bu vebale ortak değiller mi?
Daha yukardakiler de düşünsünler. Bu âlim adaylarının götürülmek istenen yer neresi?
Rasulüllah Efendimizin içinde bulunduğumuz “imanı koruma ve imanla öbür âleme gitme” şartlarını görürcesine ‘elde kor taşımak gibi’ buyurduğu bir dönemde başka yayınlanacak kitap kalmadı mı? Bu milletin, bu ümmetin iman/amel/ihlas istikametine hangi faaliyetiniz, hangi eserleriniz veya tercümeleriniz faydalı oluyor? Unutulan sünneti ihya, gerekmiyor mu?
Her geçen günde her yaşanan olayda, her açmazımızda, her çıkmazımızda Rasulullah Efendimizin mesajına, tebliğine, telkinine, irşadına ihtiyacımız olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz. Gitgide ilkesizleşen, gücün ve güçlünün zorbalıkla sözünü dinlettiği bir dünyada zulmün, ahlaksızlığın, güvensizliğin yayıldığı bir “cinnet toplumu”nun oluşturulduğu karanlıklardan ancak bir peygamberi solukla, vahyin inşa ettiği insanla aydınlığa çıkabiliriz. Kur’an ve onun pratiği (konuşanı, yürüyeni, hareket edeni) Rasulullah Efendimiz güce, kula, egosuna ve eşyaya kul olmak istemeyen her onur sahibinin aradığı tek sahici kapıdır.
Yaşar Değirmenci