Kadını batıllaştırıp aileyi dinamitlemek – Kemal Özer
Kadınsız bir erkek veya erkeksiz bir kadın ne anlam ifade ede? Hiç. Kadın ve erkek olarak insan da; birbirini tamamlayan, biri olmadan diğerinin hiçbir şey ifade etmediği iki yarım kul.
Kulluk makamında birbirinden farkı olmayan bu iki cinsin, bedensel ve ruhsal farklılığı konusunda hem fikir olmayanınız var mı?
Kadın insanlığı doğuran ana, erkekse tüm canlı yaşamının nüvesi. Yani kadın toprağın, erkekse tohumun ete kemiğe bürünmüş hali.
Tohum ne kadar sağlıklı olursa olsun bozuk topraktan sağlıklı bir ürün çıkmadığı gibi, bozulan kadından da sağlıklı bir nesil inşa edilemez. Aksi de aynı.
Kadın; ninesi, anası, kardeşi, evladı ve eşi erkeğin. Erkek ise dedesi, babası, kardeşi, kocası kadının. İlk insanla birlikte erkeğe biçilen rol; eş, iş ve yönetim, kadına biçilense eş, aş, çocuk… Bu roller biçimsel gibi gözükmekle birlikte; aslında hem erkeğin hem de kadının geninde yani fıtratında mevcut.
Çeşitli gayretlerle zaman zaman sapma meydana getirilse de, farklı çağlardaki ihya ve inşa faaliyetleri eninde sonunda aslına rücû ettirmiş ve ettirecek
İslam öncesi cahiliye çağında Mekke’de kadın bir meta, kızlar ise utanç vesilesiydi. Çağdaşı devletlerde ise kadın; imparator, erkekler, atlar, erkek çocuklardan sonra gelen kölelerdi.
İslam, her türlü gayri insanî rollere son verip, kadının değer ve görevlerini yeniden tanzim ederek, taşları yerli yerine oturttu.
Allah’ın Rasülü aleyhisselam, bir nevi İslam’ın deklarasyonu niteliğindeki ‘Veda Haccı’ndaki Hutbesi’nde; kadınların kıymeti ve eşler arasındaki sorumluluk hakkında şöyle buyururlar: “Ey İnsanlar! Kadınlar hakkında, Allah’tan korkunuz! Çünkü siz onları ancak Allah’ın emaneti olarak aldınız ve kendileriyle evlenmeyi de Allah’ın kelimesi, emir ve müsaadesiyle helâl edindiniz.
Ey insanlar! Şüphe yok ki; sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin onlar üzerindeki hakkınız; döşeğinize sizden başka hiç kimseye ayak bastırmamaları, fuhuş irtikâp etmemeleri, istemediğiniz kimseyi izniniz olmadıkça evlerinize sokmamalarıdır. Eğer onlar bunun aksini yaparlarsa, Allah c.c. size, onları yatakta yalnız bırakmanıza izin vermiştir. Eğer uysallık ederlerse onların sizin üzerinizdeki hakkı; iyilikle, memleket, adet ve geleneğe göre kendilerinin bütün yiyecek ve giyeceklerini sağlamaktır. Kadınlar hakkında hayırlı olmanızı size tavsiye ederim. Çünkü onlar yanınızda zayıftırlar, emanettirler!”
Allah’ın Peygamberi, kadını erkeğe emanet olarak bırakıp koruduğuna göre, erkeğe ne oluyor da ona zulmediyor yahut da kadına ne oluyor da arsızlaşıyor. İnsanlık bilmeli ki; hangi Müslüman erkek ve/veya kadın ya da hangi insan İslam’ın kendine biçtiği rolden bizar ise, İslam’da ondan bizardır!
İslam; kadına sadece iffetini koruma ve çocuğunu doğurma görevi yüklerken, erkeğe ise ailenin nafaka ve barınmasını sağlanma, çocuğun büyütülmesi gibi pek çok mükellefiyet yüklüyor.
İslam kadının yükünü hafiflettikçe, şeytanî dürtüler ile modernizm kadına altından kalkılamaz vecibeler yüklüyor. Bugün çoğu kadın, bilinçaltına zerk edilen batıl feminist duygularla çocuğuna ana olma yüceliğini; basit, sıradan bir duygu ve hâl olarak görüyor. Hâlbuki iyi bir toplumu iyi analar doğurur.
‘Batılılaşma’ adıyla başlayan sürecin ilk hedefi kadındı ve amacı da kadını batıllaştırmaktı. Başardı da. Bu başarının izlerini; ‘Allah’a kafa tutan feminizm’, moda, kozmetik hastalığına yakalanan birçok Müslüman kadında da görmek elem verici.
Günümüz kapitalizmi için kadının tek anlamı: Cinsel obje ve ticari meta olmak. Lucifercilerin en büyük amacı: Kadını metalaştırıp, iffetsiz bir toplum inşa etmek. Bu proje için -en tepede ‘Tavistock Ensititüsü’– yüzlerce enstitü ve on binlerce ‘uzman’ gece gündüz çalışmaktaymış…
Kadın bedeninin teşhiri ve ticareti, bu çağın ‘dehşet çağı’ olarak tanımlanmasına yetmez mi? Sadece kadın üzerinde yapılan sinsi ve şeytanî çalışmalarla, ahlâki değerler üzerinden çocukların, kadınların ve erkeklerin ruhlarına hasar verilmiyor mu? Gizli sponsorlukla femin hareketler oluşturup, ‘kadın hakları(!)’ narası attırılması da soysuzların bir başka numarası değil mi?
Erkeklerin kadınlara haksızlık yapmadıklarını falan söylüyor değilim elbet. Lakin bunların yaptığı kadını korumak değil, maskelerinin altından kadını sömürmek. Kadın ve erkek olarak yaratılan insanı, önce iki düşman gibi kamplara ayır, sonra da birini diğerine karşı koruma tiyatrosunu sahnele…
Siyasi irade veya kanun yapıcı olarak, akla hayale gelmedik şeytanî uğultu/vesvese ve dahi hezeyanı görmezlikten gelip, erkeğe elektronik kelepçe takmak mıdır çözüm? Haklı çıkmamak en büyük dileğimizdir ancak tarihe not düşmeliyiz ki; 8 Mart’ta yasalaştırılan ‘Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi’ adlı kanun, aileyi dinamitleyen talihsiz bir yasa.
Kulağını ayakaltında arayan başka bir ülke var mı bildiğiniz?
Ne yazık ki bu ülkede de siyaset, manşetlerin etkisinde çok kalıyor.
Bir bakıyorsunuz; birileri her zaman yaşanabilecek azlıkta ‘kapkaç’ hadiselerini her gün manşete taşırken, akabinde gelsin milyar dolarlık, göz retinanıza kadar görüntüleyen sokak kameraları…
Hiçbir zaman engellenemez çocuk pornosu izleyicisi üç beş bunak manşetlere taşınıyor. Hemen arkasından sansür yasaları…
Üç beş sadistin, kadınına uyguladığı şiddet veya cinayetler manşetlerde sanki yaygın bir toplumsal hadise gibi sunuluyor. Sonrasında da tüm erkekleri şiddet manyağı gibi sunan ‘skandal’ yasa çıkıveriyor.
Gıdadan aile yapısına, eğitimden konut biçimine kadar hayatın her alanını ‘batıl AB’ye göre kodlayan bir ülke düşünün… O ülkenin en etkin liderinin ‘dindar gençlik’ arzuladığını ilan ettiği günlerde, aile yapısını bombalayan bir yasa çıkıveriyor. Bu tesadüf mü yoksa siyasi iradenin oyuna gelmesi mi?
Farz edelim ki; bir gün kapınızda iki polis belirip, “beyefendi karakola buyurun!” diyor. Sonra da savcılığa götürülüyorsunuz. Savcı kolunuza bir elektronik kelepçe takıp: “Evinizin 1 km çevresine yaklaşmayacaksınız, aksi halde tutuklarım. Anladın mı?” diyor. “Hayırdır savcı bey, suçum ne?” dediğinizde: “Komşun verdiği ifadede, karınıza şiddet uygulamayı aklınızdan geçirdiğinizi söyledi.”
Bir bayram günü aile fertleri bayramlaşıyor. Çocuklar soruyor “amca, dayı, enişte, abi kolunuzdaki plastik bilezikleri niye taktınız?” Herkes suspus ama evin ele avuca sığmaz çokbilmişi; “Bu haylazlar karılarına şiddet uygulama ihtimalinin ihtimalini akıllarından geçirdiği için savcı amca e-kelepçe taktı…” dediğinde ve ardından “E-Kelepçeli Erkekler Derneği” de kurulup ve şehir meydanlarında
‘Kelepçeli Babalar’ eylemine başlarlarsa şaşmamak lazım.
Siz, feminlerin ağzından hiç ‘adalet, sevgi, merhamet ve saygı’ kelimelerini duydunuz mu? Duyamazsınız, çünkü onları bir araya getiren şey, bu yüce amaçlar değil. Kadın hakları ve özgürlük bir bahane ve maske! İhtiyaçların bile bir sınırı varken, zevkin ve dolayısıyla şeytanın bir sınırı yok. Sınırsızlık hadsizlik ve şeytani bir eylemdir!
Müslüman kadına düşen görev; batıl değerlerin batılı savunucularına: “Ey batılı ve doğulu batıl kafa! Sen ki dokunduğun her şeyi kirleten ve her şeye sadece çıkarı için bakansın. Senin tek bir gayen var: Oda, kurduğun kirli düzeninin devamı. Sen kimsin ki, bana ‘hak’ vereceksin? Kaldı ki, senden kim ‘hak’ talebinde bulundu? Senin ihsanın bile züldür bana!”
Elbette bunu yapan önemli miktarda ‘Müslüman kadın’ var ama unutmamak gerek ki, bu batıl kafanın peşine takılmış Müslüman kadın hiç de az değil.