İşte kazanan kadın aşkta kaybediyor
Newyork Times gazetesinde çıkan haberden bir bölüm:
“Londra’daki bir araştırma grubunun 35 yaşındaki yöneticisi Sasha Havlicek, “Birçok aydın fikirli erkeğin kendilerinden daha başarılı kadınlar yüzünden cinsî ve hissî zorluklar yaşadığını görmek şaşırtıcı…” diyor.
Nitekim bir arkadaşı, eşinin erkeklik duygularını güçlendirmek için çaresiz kalmış gibi görünerek numara yapıyormuş. “Bazen erkek egosu, hırpalanmaya alışan ve bu yüzden mizah duygusu gelişen kadın egosundan daha kırılgan olabiliyor…” diyor.
Fransız bir yönetim danışmanı da öğretmen olan kocasının onunla partilere gelmekten vazgeçtiğini, çünkü ne iş yaptığı sorulunca kendini yetersiz hissettiğini söylüyor.
Alman bir bankacıysa eski kocasının onu bir fizyoterapist için terk ettiğini, bunun bir sebebinin de “o kadının ona daha çok vakit ayırması” olduğunu aktarıyor.
Almanya’daki match.com adlı siteyi yöneten 43 yaşındaki Gesine Haag, “Erkekler kadınların başarılı olmasını değil, kendilerinin takdir edilmesini ister. Kadınların gece BlackBerry’yle oynaması yerine yatakta enerjik olmasını tercih eder…” diyor.
“Çiftlerde Para” kitabını yazan Psikanalist Bernard Prieur, Fransız Marie-Claire dergisinin geçen ayki sayısında, eşlerinden az kazanan erkeklerin iki tür güvensizlik yaşadığını belirtiyor.
“Kendilerini hem sosyal hem de ferdî olarak güçsüz hissediyorlar. Sosyal bakımdan, eve ekmek getiren kişi olarak binlerce yıllık bir inanç ve peşin hükme ters düşüyorlar. Bu da yetmezmiş gibi, eşlerinin başarısı onlarda şahsi bir başarısızlık hissi uyandırıyor…” diye yazıyor.
Avrupa Kadın İşletme Geliştirme Ağı’nda da çalışan Domscheit-Berg’in yüksek ücret alan kadınlara tavsiyesi şu: İlk buluşmada havalı şirket arabasını evde bırakın; erkeğinizi 20′lerinizdeyken, henüz fazla başarılı olmadan bulun.”
“Görünüşe bakılırsa 21′inci yüzyılda cinsî cazibe hâlâ 20′nci yüzyılda kabul görmüş kalıplardan besleniyor. Tahsil ve işgücü piyasasında erkeklere yetişen veya onları geçen kadınlar, iki cinsin tarihî rollerini de tepetaklak ediyor.”
—————————————————-
Yukarıdaki habere bakarak şu neticeyi çıkarabiliriz: Hangi yüzyılda olduğumuz çok da mühim değil. Yaradılış aynı. İster batılı ol, ister doğulu, ister işçi ol ister patron; fıtrat her yerde kendini gösteriyor. Erkekler kadınlar tarafından saygı görmek istiyorlar. Bir erkek ancak saygı gördüğü kadın ile mutlu olabiliyor.
Habere göre erkekler, kadınların başarısı karşısında rahatsız oluyormuş gibi görünüyorlar. Ben, erkeklerin kadınların başarısı karşısında rahatsız olduklarını düşünmüyorum. Erkeklerin rahatsız olduğu nokta, başarılı kadınların erkeklere karşı değişen tavırları…
Kadınlar; para, mevki-makam, başarı sahibi oldukça farkında olmadan erkekleri adam yerine koymamaya başlıyorlar ve erkek üzerinde otorite kurmaya çalışıyorlar. Erkekler de bundan rahatsız oluyorlar. Yani erkekçe tabii bir tepki. Erkek, kadının ona liderlik yapmasından, onu idare etmeye çalışmasından hoşlanmıyor. Başarı yüzünden kadın ve erkek arasında otorite çatışması ortaya çıkıyor.
Kadın güç sahibi olduğunda, otorite kurmaya heveslenmese, mesele yok… Zaten kadına otorite kurmak yakışmıyor, fazlası ile erkekleşiyor. Yapılan araştırmalarda kadın idarecilerin çoğunun resmî ve katı davranışlı olduğu ortaya çıkıyor. Kadınlar idareci olunca ciddiye alınmak için suratlarını asıyorlarmış. Erkek idareciler ise neşeli ve şakacı olmaktan çekinmiyorlarmış. Erkek için otorite zaten tabii bir hâl…
Evde de vaziyet çok farklı değil bence. Kadın para, güç veya bilgi sahibi olunca eşine “Beni ciddiye al, benim de gücüm var, benim dediklerimi dinle…” mesajı vermek istediği zaman çabucak yüzü asılıyor. Kadın otorite sahibi olunca mutlu da olmuyor.
Çünkü kadın teslimiyet ve şefkatle donatılmış olarak, zayıf yaratılmış. Kadının yaradılışında erkeğe sığınma ve bağlanma duyguları var. Kadın erkek üzerinde otorite kurmaya başlarsa, erkek, kadının gözünde değerini kaybeder: “Bu adam zayıf ve güçsüz, ihtiyacım olduğunda beni de çocuklarını da koruyamaz…” diye düşünür.
Velhasıl mesele kadının başarısı veya erkeklerin kendine güvenmeyişi falan değil. Mesele, parayla ve güçle değişen kadın tavırlarına karşı erkeklerin itirazları…
Çaresi mi?.. Tabii ki güzel dinimizde. İşte en güzel örneği Peygamber’imizin sevgili eşi Hz. Hatice… Evlendiklerinde Peygamber’imiz 25, Hz. Hatice 40 yaşındaydı. Peygamber’imizin maddi bir varlığı yoktu. Hz. Hatice ise Mekke’nin en zenginlerindendi. Konakları ve dört yüzden fazla hizmetçileri varmış. Fakat “evimin sultanı” dediği eşi geldiğinde kapıyı hizmetçilerine açtırmazmış, bizzat kendisi açarak kocasını karşılarmış. Hem de hazırlanmış, süslenmiş olarak…
Yeni evlendikleri zaman amcası Ebu Talip, kölesini Hz. Hatice’nin evine gönderiyor. “Hatice zengin bir kadın; Muhammed’i (s.a.v) eziyor mu, git bak bakalım…” diyor. Köle bir müddet takip ediyor Peygamber’imizle Hatice’yi. Döndüğünde Ebu Talip’e “Hiç merak etmeyin, yeğeniniz evinde krallar gibi muamele görüyor…” diyor.
Peygamber’imize peygamberlik gelmeden önceki on beş yılda bu böyleydi. Sonrasında da peygamberliğin yaklaştığı yıllarda Peygamber’imiz günlerce Hira dağında inzivaya çekiliyordu. Hz. Hatice eşini beş dakika görmek uğruna, o dik kayaları, sarp yamaçları aşarak, kocasının yemeğini kendi taşır, hizmetçileri ile göndermezdi. Evde Peygamber’imizin devesine bile kendi verirdi yiyeceğini.
Tabii ki Hatice olmak kolay değil. Fakat kadınlar olarak, onun eşine karşı davranışları, birazcık olsun örnek alınmaya çalışılsa, yine de çok şey değişebilir.
Sema Maraşlı
Kaynak: Haber7.com