Ali Eren

İslâmî Kaynaklar Bir Tarafa, Bu Profesör Diğer Tarafa

Eski Diyanet İşleri Başkanlarımızdan, “Ehl-i sünnetin bekçisi” denilmeye lâyık bir zat olan Merhum Ömer Nasûhi Bilmen, diğer eserleri de öyle olmakla beraber özellikle Hukûk-ı İslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhıyye Kamusu isimli 8 ciltlik muhalled eseriyle, ilmini satırlara dökmüş bir ehl-i sünnet âlimidir. Hukûk-ı İslâmiyye öyle bir eserdir ki, henüz bir benzeri, bir eşi hatta bir kopyası ortaya konulabilmiş değildir.

Merhum’un eserlerinden bir tanesi daha var ki, ehl-i sünnet itikadını içlerine sindiremeyen, ama mecbûren ehl-i sünnetten gözüken bazı ilâhiyat profesörlerinin adeta belini kırıyor. Bu eser, Ashab-ı Kiram Hakkında Müslümanların Nezîp İ’tikadları’dır.

Ömer Nasûhî Hoca bu eserinde, hem Müslümanların ashab-ı kiram hakkında itikadlarının nasıl olması gerektiğini anlatıyor hem de gerçekte ehl-i sünnet olmadığı halde öyleymiş gibi görünenlere, ağızlarını açamayacak cevaplar veriyor.

Bu eserde iki tane 41 madde var. Toplam 82 madde…

Birinci 41 madde, Hazreti Muâviye hakkında sorulun 41 soruya verilen 41 ilmî cevap.

İkinci 41 madde ise 41 İslâmî eserden Hazreti Muâviye hakkında 41 ayrı bilgi.

Bu ikinci 41 madde Ömer Nasuhi Hoca’nın kendisine ait değil. Birinci 41 sorunun cevabından sonra kendisi kenara çekilmiş, “Şu İslâmî eserler de bu hususta şöyle söylüyor” dercesine 41 ana İslâmî kaynaktan Hazreti Muâviye radıyallâhü anh hakkında 41 tane cevap aktarmış.

Dikkat!

İslâmî eserler dediğimiz bu 41 ana kaynak, İslâma ve ilme boyun eğen hiçbir kimsenin itiraz etmeyeceği ve edemeyeceği eserlerdir. Zira bu eserlerin birincisi Kur’an-ı Kerim’dir.

Bu 41 ana kaynaktan alınan ve özetleyerek verdiğimiz aşağıdaki 30 maddelik bilgilerden, “Ben Muâviye’yi sevmem” diyen Prof. Hayrettin Karaman’ın da gereken dersi almasını çok arzu ederiz. Maalesef genel tavrından pek ders alacağa benzemiyor ama biz yine de “Çıkmayan candan ümit kesilmez”fehvasınca, Merhum Ömer Nasûhi Bilmen’in değerlendirmeleri ışığında makalemize başlayalım.

1) Hazreti Allah celle celâlühû, Fetih sûresi 29. âyette, Resûlüllah Efendimiz’le beraber bulunmak şerefine eren ashab-ı kiramı övmektedir. Hazreti Muâviye de Resûlüllah ile beraber bulunmak şerefine ermiş, onunla beraber harp meydanlarına atılmış ve Peygamberimiz’in bilhassa özel kâtipliğini yapmış ve bizzat Peygamberimiz tarafından Allah kelamını yazmak vazifesiyle vazifelendirilmiştir. Şüphe yok ki, bahsettiğimiz âyet diğer ashab ile beraber onun da değerinin yüksekliğini göstermektedir.

Gelin görün ki, Profesör Hayrettin Karaman Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktadır.

2) İslam âleminde Kur’an’dan sonra en mübârek kitaplar, Kütüb-i Sitte denilen 6 hadis kitabıdır. Bunların birincisi ve en başta geleni de bütün İslam âlimlerinin söz birliğiyle Sahih-i Buhârî’dir. Tabii ki bu mübârek kitabın sahibi İmam Buhârî Hazretleri de en büyük hadis âlimlerimizdendir. Bu zat, Hazreti Muâviye’ye değer vermiş ve onun rivâyet ettiği hadis-i şerifleri eşsiz eseri Sahih-i Buhârî’ye alarak eserini bu hadis-i şeriflerle süslemiştir.

Buhârî Hazretleri öyle yapadursun, Profesör Hayrettin Karaman, Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktadır.

3) En değerli 6 hadis kitabımızın ikincisi İmam Ebü’l-Hasen’in Sahih-i Müslim’idir. Bu eserde de Hazreti Muâviye’nin rivâyet ettiği hadis-i şeriflere yer verilmiştir.

O yer verse de Profesör Hayrettin Karaman, Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktadır.

4) Kütüb-i Sitte’den Sünen-i Tirmizî’de, “Ebû Süfyan oğlu Muâviye radıyallâhü anhin menkıbeleri” başlıklı bir bahis vardır. İmam Tirmizî de Hazreti Muâviye’nin rivâyet ettiği hadisi şerifleri eserine alarak, o zatın muarızlarına güzel bir ders vermiştir.

Ama Profesör Hayrettin Karaman, bu derse rağmen Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktadır.

5) Kütüb-i Sitte’den olan diğer bir eser Sünen-i Nesâî’de de Hazreti Muâviye’nin rivâyet ettiği hadis-i şeriflere yer verilmiştir. Bu hadislerden biri, “Resûlüllah’ın erkeklere ipek elbise giymeyi yasakladığına” dair hadis-i şeriftir.

Buna rağmen Profesör Hayrettin Karaman, Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktadır.

6) Ashab-ı kiramın büyüklerinden Ebû Saîdi’l-hudrî radıyallâhü anh, Hazreti Muâviye’ye itimat etmiş ve onun “Resûlüllah böyle buyurdu” diyerek naklettiği “Allahü Teâlâ sizinle meleklere övünüyor” meâlindeki hadis-i şerifi rivâyet etmiştir. İmam Nesâî de bu hadis-i şerifi eserine alarak eserini bu hadisle süslemiştir.

Kıyamete kadar Müslümanların amel edecekleri hadis-i şerifleri kitaplarında derleyen bu büyük hadis âlimlerinin itimat ettikleri Hazreti Muâviye’ye hangi iman sahibi dil uzatmaya cüret edebilir? Hangi Müslüman Hazreti Muâviye’nin ashab-ı kiramdan olmadığını söyleyebilir?

Profesör Hayrettin Karaman, ashab-ı kiramdan olmadığını söylemek bir tarafa Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşabilmektedir.

7) Kütüb-i Sitte’den Sünen-i Ebî Davud’da şu hadis-i şerif yer almaktadır:

“Muâviye radıyallâhü anh demiştir ki: Resûlüllah’ın şöyle buyurduğunu işittim: “İnsanların gizli hallerini araştırırsan, onların ahlâkını bozmuş veya bozmaya yaklaşmış olursun.”

Ashab-ı kiram içinde ibâdete düşkünlüğüyle temayüz etmiş olan Ebüdderdâ radıyallâhü anh gibi bir zat, bu hadis-i şerif hakkında şöyle demiştir:

“Allahü Teâlâ, Resûlüllah’ın bu sözüyle Muâviye’yi faidelendirmiştir.”

Ebüdderdâ radıyallâhü anh böyle söylese de Profesör Hayrettin Karaman, Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktadır.

8) Kütüb-i Sitte’den bir diğeri de Sünen-i İbni Mâce’dir. Bu eserde de Hazreti Muâviye’nin rivâyet ettiği şu hadis-i şerif yer almaktadır:

“Ümmetimden bir topluluk, kıyamete kadar insanlara daima galip olacaktır. Onlar, kendilerine yardım etmeyenlere de yardım edenlere de aldırmaz, daima galip olurlar.

Kütüb-i Sitte’yi kaleme alan zatlar Hazreti Muâviye’nin rivâyet ettiği hadis-i şerifleri ne kadar eserlerine alırlarsa alsınlar yine de Profesör Hayrettin Karaman, Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktadır.

9) Dört hak mezhepten biri olan Mâlikî Mezhebi’nin imamı, İmam Mâlik’in Muvattâ isimli meşhur ve mûteber eserinde, Aşere-i Mübeşşere’den Abdurrahman ibni Avf Hazretleri’nden şöyle rivâyet ediliyor:

“Hazreti Muâviye hac için önce Mekke’ye hactan sonra da Medine’ye gitmiş ve Aşûre günü minbere çıkarak, “Ey Medineliler! Âlimleriniz nerede? Ben Resûlüllah’ın bugün hakkında şöyle buyurduğunu işittim:

“Bugün Âşûra günüdür. Size bugün oruç tutmak farz değildir. Ama ben bugün oruçluyum. Dileyen bugün oruç tutsun dileyen tutmasın.”

Görüldüğü gibi, İmam Mâlik gibi büyük bir müctehid, rivâyet ettiği hadis-i şerifi kitabına alarak Hazreti Muâviye’nin yüksek derecesini göstermektedir.

Hazreti Muâviye’nin büyük bir kalabalık önünde, “Nerede âlimleriniz?” demesi de onun ilminin derinliğini ortaya koymaktadır. Nitekim o kalabalık içinde hiç kimse de onun bu sözüne itiraz etmemiştir.

Ama Profesör Hayrettin Karaman, itirazı bırakın Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktadır.

10) İmam Şâfiî rahımehullah da Müsned’inde Hazreti Muâviye’nin rivâyet ettiği Âşûrâ hakkındaki hadis-i şerifi naklettikten sonra, şu hadis-i şerifi naklediyor:

“Alkame b. Ebî Vakkas şöyle diyor: Ben Muâviye’nin yanındaydım. Müezzini ezan okumaya başladı. Muâviye de müezzinin dediğini tekrarladı. Müezzin Hayye alessalâh ve Hayye alel felâh deyince o Lâ havle velâ kuvvete illâ billah dedi. Sonra yine müezzinin okuduğunu tekrarladı ve “Ben Resûlüllah’ın böyle söylediğini işittim” dedi. Nitekim fıkıh kitaplarımızda da ezan okunurken böyle yapılması gerektiği yazılıdır.  Fıkıh profesörü Sayın Karaman buna ne der acaba?

Görüldüğü gibi, İmam Şâfiî gibi büyük bir müctehid Hazreti Muâviye’den hadisler rivâyet ediyor. Onun rivâyet ettiği hadis-i şerifler bu eserlerin hepsine de alınarak, kıyamete kadar ümmet-i Muhammed’e rehber oluyor. Öyleyse artık bu zatın üstünlüğünde tereddüt edilir mi?

Ama Profesör Hayrettin Karaman, tereddüdü bırakın Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşuyor.

11) İmam Ahmed b. Hanbel’in Müsned adlı hadis kitabında Hazreti Muâviye’nin rivâyet ettiği tam 104 hadis-i şerif yer alıyor.

Hazreti Muâviye, kendisine hürmeten ayağa kalkan bir topluluğa, “Ben Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu işittim” diyerek şu hadis-i şerifi rivâyet etmiştir:

“Kendisine insanların ayağa kalkıp durmasından hoşlanan bir kimse ateşteki bir eve hazırlansın.”

Nitekim, kendisine ayağa kalkan Âmir radıyallâhü anhi ayağa kaldırmamıştır.

Peygamberimiz (s.a.v.) Hazreti Muâviye hakkında şöyle dua buyurmuştur:

“Yâ rabbi! Muâviye’ye yazı ve hesap öğret ve onu azaptan koru.”

Peygamber duâsına mazhar olmaktan daha büyük bir şeref var mıdır?

Yoktur ama, bu şeref Prof. Hayrettin Karaman’ın o şeref sahibinin aleyhinde konuşmasına kâfi gelmiyor.

12) Sahih-i Buhârî’yi şerh eden Aynî Merhum, Hazreti Muâviye’nin Peygamberimiz’den 163 hadis rivâyet ettiğini ve kendisine ait pek çok menkıbe olduğunu zikrediyor.

Sahih-i Buhârî’yi şerh eden diğer bir zat olan Kastalânî de Sahih-i Buhârî’de Hazreti Muâviye’nin rivâyet ettiği 8 hadis olduğunu kaydediyor.

Bütün bu büyük âlimler Hazreti Muâviye’nin rivâyet ettiği hadis-i şerifleri eserlerine alıp ümmet-i Muhammed’e aktarmışlar ama Profesör Hayrettin Karaman, Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşuyor.

Değerli okuyucular!

Acaba Hazreti Muâviye hakkında bu İslam âlimlerinin topu birden yanlış yolda mı, yoksa yanlış yolda olan Prof. Hayrettin Karaman mı?

13) Sahih-i Müslim şerhi Nevevî,“Muâviye Radıyallâhü anh seçkin sahâbedendir. Aralarında meydana gelen harplere karışan sahâbelerin hepsi âdildir. Onların o halleri kendilerini adâletten çıkarmaz. Çünkü onlar müctehid idiler ve ictihadlarında ihtilaf ettiler. Bu haller onların değerlerini düşürmez”diyor.

İslâm âleminin bu büyük âlimi de yüzlerce sene önce böyle söylüyor. Korkudan böyle söylemiştir de denilemez, çünkü bu sözler söylendiğinde Hazreti Muâviye’nin saltanatından eser yoktu.

Ama Profesör Hayrettin Karaman, yine de Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktadır.

14) Yâkûtatü’l-ulemâ ünvanıyla anılan Ebû Mesûdü’l-Azdî’nin yanında, takvasıyla meşhur olan Ömer b. Abdilaziz’in, Hazreti Muâviye’den üstün olduğu söylendi. O zat hemen gereken ikazı yaparak şöyle dedi:

“Resûlüllah’ın ashabına hiçbir kimse kıyas olunamaz. Muâviye (r.a.) Resûlüllah’ın yakınıdır, kayın biraderidir, kâtibidir, vahiy hakkında itimat ettiği bir kimsedir.”

Durum böyle olunca, böyle büyük zatların öğütlerinden istifade etmek ve onların dedikleri gibi hareket etmek icap etmez mi?

Eder ama yine deProfesör Hayrettin Karaman, Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktadır.

15) Meşhur âlim İmam Süyûtî, eserlerinde Hazreti Muâviye’nin üstünlüklerinden bahsetmekte ve İbn-i Mâce’den naklen Hazreti Muâviye hakkındaki hadisleri eserlerine almaktadır.

O alsa da Profesör Hayrettin Karaman, yine de Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktadır.

16) Münâvî Merhum da Hazreti Muâviye’nin aleyhinde değil lehindedir ve Künûzü’l-Hakâik isimli eserinde Peygamberimiz’in şu hadis-i şerifini nakletmektedir:

“Muâviye kiminle mücadelede bulunsa, elbette ona galip gelir.” 

Tabii Hazreti Muâviye hayatta olmadığı için,Profesör Hayrettin Karaman şimdi rahatça onun aleyhinde konuşabilmektedir.

Ama tabii bir de toprağın altı var.

17) Burada şu çok çok çok mühim kâideyi hatırlatmak uygun olacaktır:

Usûl-i hadis ve usûl-ı fıkıh kitaplarında ve bu eserlerden biri olan Telvîh’de yazıldığı üzere hadis rivâyet eden kimselerde şu 5 sıfat aranır:

Büluğ, akıl, zabt, adâlet, İslam.

Büyük günah işleyenlerin adâlet sıfatı ortadan kalkar. Bu sıfat küçük günah işlemeye devam edenlerden de kalkar.

Böyle olduğu halde, bütün müctehidler ve hadis âlimleri Hazreti Muâviye’den hadis rivâyet etmişlerdir. Dolayısıyla bu büyük âlimlerin hepsi, onun adâletli olduğuna, Müslümanlığında samimi olup ashab-ı kiramdan olduğuna şahitlik etmiş oluyorlar.

Böyle olunca, Hazreti Muâviye’ye muhalif olanlar, bütün hadis âlimlerine ve müctehidlere muhalif olmuş olmazlar mı?

Bu ne büyük bir mahrûmiyettir?

Bu kimseler bunu bari düşünmezler mi?

Düşünmüyorlar ki ve düşünmeyenlerden biri de demek ki Profesör Hayrettin Karaman ki, Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktadır.

18) Yüksek İslam âlimlerinden Şirbinî Merhum Essirâcü’l-Münîr tefsirinde şunları yazıyor:

“Cemel ve Sıffîn hadiselerini meydana getiren muhalifleri hakkında, İmam Ali’ye sormuşlar:

– Onlar müşrik midirler?

Hazreti Ali,

– Yok, onlar şirkten firar etmişlerdir, buyurmuş.

– Peki onlar münafık mıdırlar? diye sormuşlar.

– Hayır. Münafıklar Allahü Teâlâ’yı pek az zikrederler, demiş.

– Ya onların durumları nedir? diye sorulmuş.

Hazreti Ali,

– Onlar bize baş kaldıran kardeşlerimizdir” demiştir.

İşte Hazreti Ali Efendimiz’in cevabı böyle.

Hazreti Ali Efendimiz’in bu cevaplarını bile es geçerek, Hazreti Muâviye’ye ve bazıları aşere-i mübeşşereden olan ashaba dil uzatanlar, âhirette kendileri için ne feci bir akıbet hazırladıklarını düşünmelidirler.

Ama gelin görün ki, bu gerçeklere rağmen Profesör Hayrettin Karaman, yine de Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktadır.

19) İsmail Hakkı Bursevî Merhum Rûhu’l-Beyan isimli tefsirinde şöyle yazıyor:

“Muâviye ve ona uyanlar hakkında, onun sahibi olan Resûlüllah’a hürmeten dillerini tutmaları icap eder. Çünkü O, Hazreti Ömer ve Hazreti Osman’ın vâlisidir. Ancak ictihadında hata etmiştir.”

Görüldüğü gibi, İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri de Hazreti Muâviye’nin sahâbî olduğunu bildiriyor ve onun aleyhinde konuşulmaması icap ettiğini yazıyor.

Hazreti Muâviye’nin şiddetle aleyhinde olan Hayrettin Karaman, Rûhu’l- Beyan tefsirini tercüme eden bir kişi. Acaba bizim aktardığımız bu satırları hiç mi görmedi? Bu satırları tercüme ederken acaba ne yaptı?

Gerçi nasıl tercüme ettiğini de biliyoruz ya…

Tercüme etmemiş, adeta ameliyat etmiş. Rûhu’l-Beyan’ın “Rûh”unu çıkarmış sadece “Beyan”ı kalmış.

Sayın Karaman, Rûhu’l-Beyan’ın yukarıdaki beyanına rağmen Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktadır.

20) Allâme-i Teftâzânî, Şerhi Mekâsıt’ta, kendisine karşı gelenler hakkında Hazreti Ali Efendimiz’in şöyle buyurduğunu naklediyor:

“Kardeşlerimiz bize isyan ettiler. Onlar kâfir, fâsık ve zâlim değillerdir. Her ne kadar bâtıl da olsa onların te’villeri (kendilerine göre izahları) vardır.”

Allâme-iTeftâzânî devam ediyor:

“Hazreti Ali’ye karşı olanlar ictihadlarında hata etmişlerdir. Bu da fâsık olmayı icap ettirmez. Nerede kaldı ki tekfirlerini icap ettirsin. Onun içindir ki, Hazreti Ali Efendimiz kendi taraftarlarının Hazreti Muâviye tarafında olanlara lânet etmelerini yasaklamıştır.”

Görüldüğü gibi, ehli beyti her hususta müdafaa eden Teftâzânî gibi büyük bir kelam âlimi, değil Hazreti Muâviye, onun askerlerine bile lânet edilmeyeceğini yazıyor.

AmaProfesör Hayrettin Karaman, bir türlü Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktan vaz geçmiyor.

21) Yukarıdaki maddelerde anlatıldığı gibi, İslam âlimleri Hazreti Muâviye’nin ashabtan olduğunu bildiriyorlar. Peygamberimiz de şöyle buyuruyor:

“Ashabıma eziyet eden bana eziyet etmiş olur, bana eziyet eden de Allah’a eziyet etmiş olur.”

Öyleyse, Allah korkusu taşıyan herkesin Hazreti Muâviye’nin aleyhinde tek kelime konuşması mümkün olamaz ve kalbinde ancak o şanlı sahâbeye sevgi taşır.

AmaProfesör Hayrettin Karaman, Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşup durmaktadır.

22) Şemsüddin Serahsî, müctehidlik derecesine ulaşmış Hanefî bir fıkıh âlimidir. Mebsûd-i Serahsî isimli 30 ciltlik eseri dünyaca meşhurdur. Bu eserinde ribâ/fâiz hakkındaki “Altın altın ile miktarları eşit ve peşin olarak satılabilir. Fazlası ribâdır/fâizdir” hadis-i şerifini yazdıktan sonra şöyle diyor:

“Bu hadis-i şerif, sahâbe-i kiramdan dört zat tarafından, lafızları biraz muhtelif olmak üzere rivâyet olunmuştur.”

Ondan sonra sahabe-i kiramdan olan o dört zatın ismini veriyor:

Hazreti Ömer, Ubâde b .Sâmit, Ebû Saîd el-Hudrî, Muâviye b. Ebî Süfyân.

Görüldüğü gibi, İmam Serahsî gibi dev bir âlim Hazreti Muâviye’yi sahabe-i kiramdan sayarken, Serahsî’ye göre âlimcik bile olamayan Hayrettin Karaman onun aleyhinde konuşmakta israr ediyor.

Ne kadar şaşılacak, ne kadar acınacak bir hal…

23) İbn-i Hacer el-Heytemî, Tathîru’l-Cenân isimli eserinde şöyle diyor:

“Hiçbir kimsenin şüphesi olamaz ki, Muâviye radıyallâhü anh neseben, Resûlüllah’ın akrabası olması bakımından, ilmen ve yumuşak huyluluk bakımından ashabın büyüklerindendir. Sahip olduğu bütün güzel sıfatlarından dolayı ona sevgi beslenilmesi icap eder.

Onda; İslam şerefi, Resûlüllah’ın sohbetinde bulunma şerefi, nesep şerefi, cennette Resûlüllah’a yakın olmasına sebep olacak akrabalık şerefi, ilim, yumuşak huyluluk, hükümdarlık şerefi vardır. Bunlardan sadece birisi bile onu sevmeyi gerektirir. Ya bu sıfatların hepsine sahip olan zata ne demeli? Onu sevmek haydi haydiye icap etmez mi?”

Bu sözlerin sahibi olan bu yüksek, mütefekkir ve müttaki âlimin bu kıymetli sözlerini iyice düşünmek icap etmez mi?

Etmeye eder ama yine deProfesör Hayrettin Karaman, Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmakta israr etmektedir.

24) İbn-i Kuteybe Merhum, Kitâbü’l-Ümme isimli eserinde yazıyor. Hilafeti Hazreti Muâviye’ye devreden Hazreti Hasan’a, “Hilafeti niçin devrettin?” diye sorulunca, Hazreti Hasan Efendimiz’ şöyle cevap vermiş:

“Babam, Muâviye yakında idareyi ele alacak derdi. Vallâhi ona karşı dağlarla ve ağaçlarla bile yürüyecek olsaydık, şüphe yok ki o yine muvaffak olacaktı. Şüphe yok ki AllahüTeâlâ’nın hükmünü geciktirecek ve hükmünü reddedecek kimse yoktur.”

İşte Hazreti Hasan’ın hakka teslimiyeti böyle…

Gerçekler böyle olduğu ve kitaplar böyle yazdığı halde, İlahiyat Profesörü Hayrettin Karaman, “Muâviye Hazreti Hasan’ı kandırarak hilafeti ondan aldı” diyebilmektedir.

Bu yalan bilgiyi kendisine niçin ve nasıl yakıştırabildiği cidden meraka değer.

Peygamberimiz sallallâhü aleyhi ve sellem “Hilafet Medine’de, hükümdarlık Şâm’dadır” buyurmuştu. Bu bilgi, geleceğe ait mûcize bir haberdi ve bunu Hazreti Hasan Efendimiz de biliyordu. Onun için “AllahüTeâlâ’nın hükmünü geciktirecek ve hükmünü reddedecek kimse yoktur”diyordu.

Nitekim bu mûcize haber olduğu gibi gerçekleşmiştir.

Artık bu hâdiseleri bahane ederek o mübârek zatlara dil uzatmanın vebal ve günah yüklenmekten başka ne kazancı olur?

Bu konuda daha geniş bilgi edinmek isteyenler, Târih-i Buhârî ve Câmiu’s-Sağîr Hâşiyesi Aziziye’ye bakabilirler.

Bu gerçeklere rağmen,Profesör Hayrettin Karaman, hâlâ Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktadır.

25) Cemâlüddin Kasım Dımışkî, Nakdü’n-Nesâihi’l-Kâfiye isimli eserinde şunları yazıyor:

“Muâviye’nin emirliği de halifeliği de İslama ve müslümanlara kolaylıklar getirmiştir. Muâviye (r.a.) rumlarla harplere girişerek cihada devam etmiş, İslamiyeti yaymak için gazâlara atılmıştur. Rumlarla yaptığı gazalarda galip gelmiş ve nice beldeler fethetmiştir.Kıbrıs onun zamanında fethedilen yerler arasındadır.

Sahâbe-i kiramdan zühd ve takvasıyla meşhur Ebûzer, Ebüdderdâ, Şeddad b. Evs, Ubâde b. Sâmit ve bu zatın zevcesi ve Peygamberimiz’in süt halası Ümmü Haram, (r.anhüm) gibi mübârek zatlar kendisiyle beraber gazada bulunmuşlardır.

Peygamberimiz sallallâhü aleyhi ve sellem bir mûcize olarak Ümmü Haram’ın Kıbrıs’ın fethinde bulunacağını haber vermiştir.

Hazreti Muâviye Istanbul’un fethi için büyük bir ordu göndermiştir. Bu orduda İbn-i Abbas, İbn-i Ömer, İbn-i Zübeyr ve Ebû Eyyûb Ensârî radıyallâhü anhüm hazırâtı gibi mübârek ve tanınmış sahâbîler vardı.

Şimdi Sayın Karaman’a soralım:

Siz olsaydınız, Hazreti Muâviye’nin İstanbul’a gönderdiği orduya bir nefer olarak katılır mıydınız?

Yukarıda isimlerini zikrettiğimiz mübâret zatlar, hususiyle Eyüb Sultan Hazretleri katılmış.Ne dersiniz?

Yoksa hem orduya katılır hem de bu orduyu gönderen zatın aleyhinde mi konuşurdunuz?

26) İbn-i Abbas radıyallâhü anhümâ gibi bir zat, “Muâviye fakihtir/büyük din âlimidir” buyurmuştur.

 

İbn-i Ömer, “Ben Resûlüllah’dan sonra Muâviye’den daha üstün bir yönetici/lider görmedim” dedi.

Kendisine, “Ya Ebûbekir, Ömer, Osman, Ali?” diye sordular.

O da, “Vallâhi onlar Muâviye’den daha hayırlı daha faziletli idiler. Ama Muâviye idareci/yönetici/liderlikte daha ileri idi” dedi.

Profesör Hayrettin Karaman, işte böyle bir âlim ve böyle bir dâhî olan Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktadır.

27) Meşhur tarihçi İbnü’l-Esir, Hazreti Muâviye ve babası Hazreti Ebûsüfyân’ın samimi birer Müslüman olup sahâbeden olduklarını ve islama hizmet ettiklerini hürmetli bir ifadeyle kitabında yazmaktadır.

Ama olsun… Onların  haklarında kim ne yazarsa yazsın, ne söylerse söylesin, Profesör Hayrettin Karaman, yine de Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmaktadır.

28) Hazreti Ömer radıyallâhü anh şöyle buyurmuştur:

“Siz Kisrâ’yı (İran hükümdarını) Kayser’i (Bizans hükümdarını) ve onların dehâlarını övüp duruyorsunuz. Halbuki sizin içinizde Muâviye var.”

Hazreti Ömer bu sözüyle Hazreti Muâviye’yi takdir etmektedir.

***

Hazreti Muâviye, vefatından az önce bir an ayıldı ve şöyle dedi:

“Allahü Zülcelâlden korkunuz. Çünkü Allah (c.c.) şüphe yok ki kendisinden korkanları korur. Allah’dan korkmayanları ise koruyacak kimse yoktur.”

Böyle söyledi ve vefat etti.

Bunları, büyük müctehid, büyük hadis âlimi ve büyük tarihçi İbni Cerîr et-Taberî yazıyor.

Böyle de olsa, Profesör Hayrettin Karaman, Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmasını sürdürüyor.

29) Hem tefsir, hem hadis, hem fıkıh âlimi olan ve 400 kadar eseri bulunan İmam Süyûtî rahimehullah, Mısır’a gelen ashabı kiramı eserinde yazarken, Hazreti Muâviye’den de ashabtan bir zat olarak ve Emîrü’l-mü’minîn ünvanıyla bahsediyor.

Hazreti Muâviye’nin aleyhinde bulunanlar, kendilerini İmam Süyûtî ile şöyle bir kıyaslayıversinler bakalım, ona göre kendileri ilmin neresinde kalıyorlar.

Ama Profesör Hayrettin Karaman, böyle kıyaslamalara hiç girmemekte, çıkışı Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşmakta bulmaktadır.

30) Şuna dikkat!

Peygamberimiz’in amcasının oğlu Abdullah b. Abbas radıyallâhü anhümâ Hazretleri, Sıffîn Harbi’nde Hazreti Muâviye’ye karşı savaşmıştı. Daha sonraki senelerden birinde arkadaşlarıyla beraber akşam yemeği yiyordu. Lokmasını ağzına kaldırdığı sırada Hazreti Muâviye’nin vefat ettiği haberi geldi. Hemen lokmasını bıraktı, bir müddet başını eğerek düşündü. Sonra şöyle dedi:

“Allah Hind’in (Muâviye’nin)oğlunun mükâfatını versin. Ne kadar yüzü güzel, huyu güzel, değeri yüksek bir zat idi.”

O sırada arkadaşlarından biri sözünü keserek “Onun hakkında böyle mi söylüyorsun?” dedi. Bunun üzerine İbni Abbas Hazretleri, “Yazık sana! Senin başından kimin geçip gittiğini, sana kimin hâkim olacağını bilmiyorsun. Ama yakında anlayacaksın” diyerek adamın sözünü kesti.

Eğer ölçü ilimse ve İslam büyüklerinin söyledikleriyse işte durum bu değerli okuyucular…

Netice:

a- Bir kimse, ilim sahibi olup da yukarıdaki gerçekleri bilmesine rağmen hâlâ Hazreti Muâviye’nin aleyhinde konuşuyorsa, bu zatı insafa davet etmek icap eder.

b- Bir kimse bu gerçekleri biliyor da buna rağmen kalbinde Hazreti Muâviye’ye karşı bir sevgi meydana gelmiyorsa, bu kimseye hidâyet dilemek icap eder.

c- Bir kimse şimdiye kadar bu gerçekleri bilmiyordu da şimdi öğrendiyse, fakat buna rağmen Hazreti Muâviye’yi sevemiyorsa, bu kimseye âcil kalbî şifâlar dilemek icap eder.

d- Bir kimse şimdiye kadar bu gerçekleri bilmiyordu da şimdi öğrendi ve artık Hazreti Muâviye’ye karşı kalbinde bir kin ve nefret kalmamış ve ona karşı kalbinde bir sevgi meydana gelmişse, bu kimseyi tebrik etmek icap eder.

Son söz:

Ehl-i sünnet ile Şiîler arasındaki kalın kırmızı çizgilerden biri de Hazreti Muâviye meselesidir. Şiîler Hazreti Muâviye’yi sevmezler, biz ehl-i sünnet Müslümanlar ise severiz.

Onun için:

Hazreti Muâviye’nin aleyhinde bulunan bir kimseyle karşılaştığımız zaman ona ilk önce Sünnî mi şiî mi olduğunu sormamız icap eder. Çünkü Sünnî olan bir kimsenin Hazreti Muâviye muarızı olması mümkün değildir.

Dolayısıyla, hem Sünnî olduğunu söyleyip hem de Hazreti Muâviye’nin aleyhinde olan kimse, ya Sünnî değildir veya onda bu konuda bilgi eksikliği vardır.

Bilgi eksikliği varsa, onu bu konuda bilgilendirmek icap eder.

O kimse bilgilendirildiği halde hâlâ Hazreti Muâviye’yi sevmediğini söylüyorsa, o zaman bu kimse ya günahtan korkmamaktadır veya samimi değildir.

Öyleyse artık onu kendi haline bırakmaktan başka çare kalmamıştır.

Ne diyelim, Allah hidayet versin…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu