İman ve İslam
Ve dahi iman ve islâm ikisi birdir: Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri(nin) Allahu azimü’ş-şan’dan getirdiği şeyleri dil ile ikrar ve kalp ile tasdik etmektir; buna iman ve islâm derler.
Ve dahi din ve millet ikisi birdir. Resûlüllah sallallâhu taâlâ aleyhi ve sellem hazretleri(nin) Allahu azimü’ş-şan’dan itikada müteallik getirdiği şeylere din ve millet derler. Şeriat: Peygamberimiz aleyhi’s-salâtü ve’s-selâmın Hak Taâlâ’dan a’mâle (muamelât, ibadet) müteallik getirdiği şeylere şeriat derler.
Ve dahi iman-ı icmali kâfidir, tafsil dahi lazım değildir.{İcmali iman: Peygamberin tebliğ buyurduğu şeylerin hepsine birden, toptan inanmak; Tafsili iman: iman esaslarına, Kitap ve sünnetle gelen şeylerin hepsine, hükümlerini bilerek, tasdik ederek inanmaktır.} Mukallidin imanı, sahihtir ve bazı yerde tafsil dahi lazımdır.
İman dahi üç kısımdır: îman-ı taklidi, iman-ı istidlâlî, iman-ı hakikî.
İman-ı taklidi; farzı, vacibi, sünneti, müstehapları bilmez, anasından babasından gördüğü gibi yatar kalkar, onun imanından korkulur.
İman-ı istidlali; farzı, vacibi, sünneti, müstehabı hem bilir hem amel eder ve hem bildirir, üstaddan varmış öğrenmiş, onun imanı kuvvetlidir.
İman-ı hakikî; cümle âlem bir yere gelse Rabbisini inkâr etseler ol etmez, asla kalbine şek ve şüphe gelmez, onun imanı enbiya (peygamberler) imanı gibidir, (diğer iman nevilerinin) cümlesinden âlâdır.
Ve dahi ahkâm-ı şer’iyye (şerî hükümler) amele müteallıkdır, imana müteallik değildir. Yalnız iman ile Cennet’e girilir, yalnız amel ile Cennet’e girilmez; iman amelsiz makbuldür amma amel imansız kabul değildir; iman husemaya (yakınlara) verilmez, amelin sevabı verilir; iman vasiyet olmaz, amel vasiyet olur; ameli terk eden kâfir olmaz, imanı terk eden kâfir olur. Cemî-i enbiyaların (bütün peygamberlerin) imanı birdir, ahkâmlarında ihtilaf vardır.
Ve dahi iman iki nevidir: Biri iman-ı hılkî, biri iman-ı kesbî.
îman-ı hılkî ahd-i mîsak vaktinde kulların belî (evet) demesidir.{îman-ı hılkî: Yaratılıştan gelen iman. Kur’an’da ifade edildiğine göre Yüce Allah ruhları yarattığı zaman onlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sormuş, onlar da “belâ” (evet) demişlerdir. Bu konuşmaya “elest bezmi” denir (bk. A’raf 7/172). İman-ı kesbî: Kazanılan, elde edilen, farkına varılan iman.} İman-ı kesbî ba’de’l-bülûğ (bulûğa erdikten sonra) cemî-i müminlerin (bütün müminlerin) imanı birdir, amelleri bir değildir.
Ve dahi iman ile amel beyninde (arasında) fark: İman kâfir ile müslime tâbidir; iman farz-ı dâimdir, amel farz-ı muvakkattır; iman kâfir ile müslime farzdır, amel yalnız müslime farzdır.
Ve dahi iman sekiz nevidir:
İman-ı metbû: Melekler imanıdır; îman-ı ma’sûm: Enbiya imanıdır; İman-ı makbul: Müminler imanıdır; İman-ı mevkuf: Ehl-i bidat imanıdır; İman-ı merdut: Münafıklar imanıdır; İman-ı taklit: Anasından babasından görmüş, üstattan ögrenmeyenin imanıdır, onun imanından korkulur; İman-ı istidlali: Mevlâ-yı müteâli delil ile bilendir, onun imanı kuvvetlidir; İman-ı hakikî: Cümle âlem bir yere gelseler, Rabbisini inkâr etseler ol inkâr etmez ve asla kalbine şek ve şüphe gelmez, bu cümleden a’lâdır.
Ve dahi imanın hükmü üçtür:
1. Boynu kılıçtan kurtulur,
2. Malı haraçtan{Haraç: Müslüman bir ülkedeki gayrı müslimlerden alınan toprak vergisi.} kurtulur,
3. Cesedi Cehennem’de muhalled (ebedi) kalmaz, yanar ise de çıkar.
“Âmentü billahi… ilâ ahırihi”: Buna sıfât-ı iman ve mü’menün bih ve zat-ı iman ve aslî iman denilir, -ululuğuna binaen ve şerefine binaen-
Ve dahi imanın medarı ikidir: Akıl olmak, baliğ olmak (akıllı olmak ve buluğ çağına girmiş olmak). İmanın aslı ikidir: Âlemin yaratılması, Kur’an-ı azimü’ş-şan’ın inmesi. Delili ikidir: Delil-i aklî, delil-i naklî. İmanın rüknü ikidir: İkrarım bi’l-lisan (dil ile ikrar) ve tasdîkun bi’l-cenan (kalp ile tasdik); bunların da şartı ikidir: Kalbin şartı şek olmamak, dilin şartı temyiz etmek.
Ve dahi iman mahlûk mudur, gayrı mahlûk mudur (yaratılmış mıdır, yaratılmamış mıdır?) Allahu azimü’ş-şan’ın hidayeti olduğu haysiyetten gayrı mahlûktur amma abdin (kulun) tasdik ve ikrar etmesi cihetiyle mahlûktur. İman cemi’ midir, tefrik midir? Kalpte cemi’dir, azada tefrîkdir.{îman kalpte bir bütündür, bütün iman esasları bu bütünlüğün içindedir, fakat imanın, iman esaslarının insanın organları üzerindeki görünümleri, tezahür ve tecellileri farklı olabilir.}
Yakîn: Allahu azimü’ş-şan’ın zatını kemaliyle bilmek,
Havf: Allahu azimü’ş-şan’dan korkmak, Reca: Allahu azimü’ş-şan’ın rahmetinden ümidin(i) kesmemek,
Mahabbetullah: Allah’a ve Resulüne muhabbet etmek,
Haya: Allah’tan ve Resulünden utanmak, Tevekkül: Cemî-i umurunu (bütün işlerini) Allah’a ısmarlamak.
Ve dahi iman ve islâm ve ihsan neye derler?: İman altı şeye inanmağa derler,
İslâm Allahu azimü’ş-şan’ın emrini tutmaya ve nehyinden ictinab etmeye (kaçınmaya) derler,
İhsan: Allahu azimü’ş-şan’ı görür gibi ibadet etmeye derler.
Ve dahi iman ve marifet ve tevhid ve şeriat ve din ve millet neye derler?:
İman: Luğatta mutlak tasdik etmeye derler, şer’de altı şeyi tasdik etmeye derler,
Marifet: Allahu azimü’ş-şan’ı kemal sıfatlarıyla muttasıf ve noksan sıfatlardan beri bilmektir.
Tevhid: Allahu azimü’ş-şan’ı birlemektir,
Şeriat: Allahu azimü’ş-şan’ın emrine inkıyad (uymak) ve nehyinden ictinab etmektir (kaçınmaktır),
Din ve millet: Bu cümlesi üzerine ölünceye dek dâim olmaktır.
Ve dahi iman beş kalenin içinde hıfz olur (korunur):
1. Yakîn,
2. İhlas,
3. Eda-yı farz (farzları yerine getirmek),
4. İtmam-ı sünnet (sünnetleri tam yapmak),
5. Hıfz-ı edep (edebi muhafaza)dir.
Her kim bu beş şeyi hıfz eder ise imanını hıfz etmiş olur, birini terk eder ise düşman galip olur. (İmanın düşmanı) dörttür: Sağda neva, solda nefis, önde dünya, ensede şeytan imanı almak diler. İmanımızı Allah Taâlâ düşmanların şerrinden emin eyleye.
“La ilahe illallah” demenin mâna-yı şerifi, ibadete layık ve müstahak, Allahu azimü’ş-şan’dan gayrı bir zat yoktur, ancak Allahu azimü’ş-şan vardır ve birdir, şeriki ve nazîri yoktur, mekândan münezzehtir.
“Muhammedun resûlüllâh” demenin mânası Hazreti Muhammed Mustafa sallallâhu taâlâ aleyhi ve sellem Allahu azimü’ş-şan’ın hak resulüdür, biz de O’nun ümmetiyiz, elhamdülillah.
Ve dahi kelime-i tevhidin sekiz ismi vardır:
1. Kelime-i şehadet getirmek,
2. Kelime-i tevhid,
3. Kelime-i ıhlas,
4. Kelime-i takva,
5. Kelime-i tayyibe,
6. Davetü’l-hak,
7. Urve-i’ vüska,
8. Kelime-i semeretü’l-Cennet.
Ve dahi (kelime-i tevhidin) şartı; ihlas, niyet, ve mânasını bilmek ve tazim ile getirmek(tir).
Ve zikir eden kimse dört şeye muhtaçtır: Tasdik, tazim ve halavet (tat ve zevk almak) ve hürmet. Tasdiki terk eden münafıktır, tazimi terk eden mübtedi’dir, halaveti’ terk eden müraidir, hürmeti terk eden fâsıktır, eğer inkâr ederse kâfir olur.
Ve dahi zikir üç nevidir: Zikr-i avam ve zikr-i havas ve zikr-i ehass. Zikr-i avam cahillerin zikri ve zikr-i havas âlimlerin zikri ve zikr-i ehas enbiya(nın) zikri(dir).
Ve dahi zikir edecek aza üçtür:
1. Lisan ile zikir ki kelime-i şehadet getirmek,
2. Tevhid ve teşbih ve Kur’an okumak,
3. Kalp ile zikirdir.
Ve dahi kalbin zikri üç nevidir:
1. Allahu azimü’ş-şan’ın sıfatlarına dâll olan (delâlet eden) delilleri tefekkür etmek,
2. Ahkâm-ı şer’iyyenin delilerini tefekkür etmek,
3. Mahlûkatın sırrını tefekkür etmek, -sarı karıncadan kıla varınca(ya kadar)-.
Ve dahi Allahu azimü’ş-şan hazretleri “Kullarım, siz beni taat ile zikr ederseniz ben de sizi rahmet ile zikr ederim. Ve eğer siz beni dua ile zikr ederseniz ben de sizi icabet ile (duanızı kabul etmek ve ona karşılık vermekle) zikr ederim. Ve eğer siz beni taat ile zikr ederseniz ben de sizi naîmim (nimet ve Cennetim) ile zikr ederim. Ve eğer siz beni tenhalarda zikr ederseniz ben de sizi cemiyet-i küb-rada zikr ederim. Ve eğer siz beni yoklukta zikr ederseniz ben de sizi yardımım ile zikr ederim. Ve eğer siz beni icabet ile zikr ederseniz ben de sizi hidayet ile zikr ederim. Ve eğer siz beni sıdk ile ve ıhlas ile zikr ederseniz ben de sizi halas ve necat ile zikr ederim. Ve eğer siz beni Fatiha-yı şerife ile ve Fatiha-yı şerife’nin içinde olan rubûbiyet (rablık) ile zikr ederseniz ben de sizi rahmetim ile zikr ederim” deyü buyurur.
Ve dahi zikir etmenin yüz kadar faidesini ulema beyan etmiş, bazısını zikr edelim: Allahu azimü’ş-şan ondan razı olur, melekler razı olur, şeytan gamlanır, kalbi dakik ve yumuşak olur, ibadete haris olur, kalbinden gamı gider, kalbini ferahlandırır, yüzünü nurlandırır, şecaat sahibi olur, muhabbe-tullâha vasıl olur, ona marifetulahtan bir kapı açılır ve dahi seksen ahlâk-ı hamideyi (övülmüş huyu) cem etmiş olur.
“Ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resûlühu” demenin mâna-ı şerifi dahi budur ki, âhır zaman peygamberi Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri Allahu azimü’ş-şan’ın hem kuludur ve hem resulüdür. Yedi ve içti ve hatunlar nikahladı, oğulları ve kızları oldu -cümlesi Hazreti Hadice’den olmuştur, İbrahim’den gayrı, İbrahim Mâriye adlı cariyeden olmuştur, memeden kesilmeden vefat etmiştir-, cümle evlatları kendisinden evvel vefat etmiştir, -Fatıma radıyallâhu taâlâ anhadan gayrı-, onu Hazreti Ali kerremallâhu vechehuye tezvic etmiştir. Hazret-i Hasan ve Hazreti Hüseyin radıyallâhu taâlâ anhum Hazreti Ali’den olmuştur. Bu cümle kızların içinde Hazreti Fatıma efdaldir ve Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretlerinin sevgilisidir.
Resûl-i Ekrem’in on bir hatunu vardır: Hazreti Hadice ve Şevde ve Aişe ve Hafsa ve Ümmü Seleme ve Ümmü Habibe ve Zeyneb bt. Cahş ve Zeyneb bt. Huzeyme ve Meymûne ve Cüveyriye ve Safiyye radıyallâhu taâlâ anhünne.
Dahi (Hazreti Muhammed) insan ile cine hak ile bâtılı, haram ile helali, dünya fani ahıret baki olduğunu, ilmihal-i dini talim ile gelmiş hak peygamberdir.