Arşivislamda kadın

Tesettürün Aslı

Tesettür kelime olarak örtünme anlamına gelir. Şer’i ıstılahta, erkek ve kadınların şeri şerifin emrine göre örtünmeleri demektir.

Erkeklerin tesettürü standart olduğu için, tesettür alanı ve tartışmalarını pek işgal etmemektedir. Zira erkeğin erkeğe avreti, diz kapağı ile göbek arasıdır. Erkeğin tüm kadınlara karşı avreti de sahih görüşe göre aynıdır. (Bkz. Sabuni, Ravâiul Beyan, II/145).

Buradaki tartışma da zaten bu değil, kadınların durumudur.

MÜMİN KADININ TESEETÜRÜ

Mümin kadının tessettürü deyince anlaşılan, Müslüman bir bayanın yabancı erkeklere karşı örtünmesidir ki o, “hicab” diye isimlendirilir. Bunun yanında Müslüman bayanın, mahremlerine ve kadınlara karşı örtünmesi de vardır.

Mümine hanımın, kendisi gibi ahlaklı mümin hanımlara karşı tesettürü, diz kapağı göbek arasını örtmesidir.

Nur 31 ayeti, Mümine hanımın, ziynetlerini ve ziynet yerlerini, baba, dede, kardeş, oğul gibi ahlaklı ve mümin mahremlerine karşı gösterebileceğini salık vermiştir. (Bkz. Sabuni, Ravâiul Beyan, II/149).

Mümine hanımın gayri müslim hanımlara karşı tesettürü konusunda ihtilaf edilmiştir. Çoğu alimler ayetteki “ev nisaihinne” ibaresini, Müslüman hanımlar olarak anlamışlar ve bundan dolayı tesettür konusunda kafire ve ahlaksız bayanları erkek gibi kabul etmişlerdir.

MÜMİN HANIMIN YABANCI ERKEĞE KARŞI ÖRTÜNMESİ: “HICAB”

Diyanet’in tefsirinde konu edilen ve tartışmaya asıl konu olan yer burasıdır.
Konu; mümin hanım, yabancı erkek karışında nasıl giyinmelidir, konusudur. Nur Suresi 31 ayeti, Ahzab 33, 53 ve 59 ayetlerinin konusu da budur.

Bakınız bu, mutlak örtünme değildir; yani mahreme karşı örtünme veya mümin bayanlar yanında örtünme değildir.

Nur 31; harama bakmamayı, mahremler dışındaki erkelere ziynetleri (ve ziynet yerlerini) göstermeyi yasaklamaktadır. Ziynet, kadının takıları, mahremleri ve Müslüman hanımların yanında giydiği (ev) elbisesi ve diğer süslenme araçları gibi, yabancıya gösterilmesi haram olan, eli yüzü hariç tüm bedeni de ziynettir. (Bkz. Sabuni, Ravâiul Beyan, II/145-147, 149, 150). Devrin fesadına ve kadının gençlik ve güzelliğine göre, el ve yüzü göstermenin cevazı dahi tartışılmıştır. (Bkz. Sabuni, Ravâiul Beyan, II/147, 359).

Ahzab 59; mümin hanımların, (bir ihtiyaç için) dışarı çıkarken üzerlerine “cilbab” denilen dış elbiseyi alıp da çıkmalarını emreder. Mümin hanımların asıl tesettür konusunu teşkil eden “HICAB” da budur. Dolayısıyla “hicab”, tesettürden asıl kasdedilendir. Bu ayetler, Peygamber hanımlarıyla birlikte tüm mümin hanımları kapsar. Bunda maksat, kadına yönelebilecek fitneyi önlemektir, bu yüzden yabancılara karşı mümin hanımın örtünmesidir, yukarıda söz ettiğimiz ziynetlerini göstermemesidir. Buna, beden, takılar ve boya araçları dahildir. (Bkz. Sabuni, Ravâiul Beyan, II/359, 360).

Ahzab 33; Mümin hanımların, (bir ihtiyaç için dışarı çıkarken) açık saçık vaziyette çıkmamalarını emreder. Bu vaziyette dışarı çıkmak, “teberrüc” dür. Ayet bunu yasaklamaktadır. Bu yasağı işlememek için mümin hanımın yapması gereken şey, üzerine “cilbab” almasıdır; ”hicab” şartlarını yerine getirmesidir. Hicab şartları aşağıda sıralanmıştır.

Ahzab 53 de; Peyagamber hanımlarından bir şey isteneceği zaman, perde arkasından istenmesini emreder ki, bu ayette sadece peygamber hanımlarını bağlayan emir değil, tüm mümine hanım ve erkekleri bağlayan bir emirdir. Nitekim, Elmalı’lı merhum başta olma üzere çoğu İslam alimleri, bu ayetin tefsirinde, “haremlik” “selamlık”ın farz olduğunu söylemektedir. (Elmalı Tefsiri, VI, 3920, 3921).

“Hıcab” ya da “cilbab” da aranan şartlar şunlardır: Dış elbisenin; 1- Başla birlikte tüm bedeni örtmesi; elbise tek parça değilse başörtüsünün (hımar) göğüsleri örtecek kadar geniş olması (Sabuni, Ravâiul Beyan, II/150). 2- Vücut tenini gösterecek kadar ince olmaması; 3- Vücut hatlarını belli edecek kadar dar olmaması, 4-Kokulu olmaması; 5- Rengarenk, alımlı ve süslü elbise olmaması, yani, elbisenin dikkatleri üzerine çekmemesi. (Bkz. Sabuni, Ravâiul Beyan, II/360).

DİYANET TEFSİRİNDEKİ FACİA

Diyanet tefsirindeki ilk cümlede, “tesettür farzdır” denmekte. Ancak, yukarıda asıl tesettür olarak anlattığımız “hicab”ı da birkaç gerekçe ile inkar etmektedir. Şöyle ki:

Yukardaki ayetlerde emredilen “hicab”ın;

1-Bu emrin sadece Peygamber hanımlarına mahsus olduğu,

2-Bu emrin o günün kültürüne ait olduğu, yani tarihsel olduğu, dolayısıyla bugün geçerli olmadığı,

3-Ayetin, cariyelerle hür kadınların ayırımı için geldiğini, bugün ise, cariyeliğin olmadığını, olsa bile başka yöntemlerle bunun ayırt edilebileceğini, dolayısıyla, “cilbab”a/dış örtüye, yani “hıcab”a ihtiyaç kalmadığını ve bugün “hıcab” ın farz olmadığını,

Açıkça, vurgulayarak ifade etmektedir.

Buna göre, tesettürün farz olduğu nerede kaldı? Asıl tesettürü bu gerekçelerle inkar ettikten sonra?..

İşbu durumda, başta “tesettür farzdır” dediği cümleyi, bu açıklama ve hükümlerle bertaraf etmiş olmaktadır.

Peki Diyanetin Tefsirinde “tesettürden” ve “örtünme gereklidir” ifadelerinden kasdedilen nedir?

Yukarıdaki açıklamalarla alenen dış elbiseyi/hicab’ı/ cilbabı reddettiğine göre, diyanetin tefsirinde yer alan örtünen veya tesettür kavramında kasdedilen,

“mümin hanımların mahremleri ve diğer mümin hanımlar yanındaki örtünme şeklidir, veya; Yaşar Nuri ve Zekeriya Beyaz’ın dediği gibi, avreti galiza olan yerlerin kapatılmasıdır. ”Kasdedilen mananın bu olduğu konusunda şek şüphe yoktur.

Baştaki, “tesettür farzdır” ifadesinin yer almasını sebebi de bu tefsirde önceden yazılmış olması değildir. Bu tefsir ve Diyanetin iki ciltlik ilmihalindeki facialar, vatandaşın ve medyada yer alan tepkiler üzerine bir sonraki baskılarda düzeltilmektedir. Birileri bu ifadeyi oraya sokarak, güya, düzeltme cihetine gitmişler, ama düzeltememişler. Bu cümle ile konu iyice tukaş olmuş. Adeta, başına örtü almış, çıplak bir beden gibi olmuş…

Halbuki, “hicab” ayetleri geldiğinde sahabe hanımları, diyanetin tefsirinde belirtilen rastgele örfi bir örtünün, sahabe hanımları tarafından örtüldüğü muhakkaktır. Bu şekil örtünmede o zamanki hanımların boyun boğaz ve gerdanları ve buralarda takılı ziynetleri görünürdü. Yani, hanımların saçlarının yemeğe dökülmemesi için başlarını bir çırpı denen saç bağlama örtüsü zaten vardı. Onlar çıplak da gezmiyorlardı ki, ayetler, sadece avreti galizalarını örtmelerini emretsin… Mahremler ve hanımlar yanında giyilebilecek örfi kıyafet üzerlerinde zaten örtülü idi. Tesettürle ilgili gelen ayetler, bu şekildeki örfi örtünmeyi belli bir düzene koymak üzere indirildi. (Bkz. Sabuni, Ravâiul Beyan, II/151).

O HALDE ŞİMDİ SÖYLEYİN!

Tövbe etmesi gereken kim?..
Diyanet tefsirinde, demagojiyle gerçek tesettürü inkar eden satırları temize çıkaranlar mı tövbe etmeli?

Yoksa, yukarıda belirtildiği üzere, Diyanet Tefsirinde din adına yer alan rezaleti halka duyuranlar mı?

Allah’tan korkun ve onun emrine iman edin! Yapmazsanız yapmayın da en azından imansın gitme tehlikesinden kurtulun!

Bundan daha kötüsü, din adamı kisvesiyle milleti saptırmayın, dini yanlış tanıtmayın!

*

Not: Yukarıdaki kaynak, Sabuni’nin ahkam tefsiridir. Tüm tefsirlerde ve fıkıh kaynaklarında aynı bilgiler mevcuttur.

6 Ağustos 2019

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu