Ali Eren

Kavgalı biten “Alevîlik toplantısı”ndan…

Geçtiğimiz Cumartesi-Pazar günleri, Abant Platformu’nun organizesiyle Grant Cevahir Otel’de yapılan “Alevilik” toplantısına biraz geç gittim. Benden önce Abant Platformu Başkanı Mete Tuncay açılış konuşması yapmış. M. E. Bakanı Hüseyin Çelik ile DYP lideri Mehmet Ağar da birer konuşma yapmışlar.

Üç oturumluk toplantıda üç profesör başkanlık yaptı: Ahmet Yaşar Ocak, Niyazi Öktem, Beyza Bilgin…

Dinlerarası Diyalog heyeti içinde olan Niyazi Öktem’i, arada bir söylediği şu sözlerinden tanırız:

“Noel Baba bir Anadolu ermişi. O, bu toprakların adamı. Çocuklara yardım etmiş, gemicilere yardım etmiş. Noel babayı bu milletin evlatlarına tanıtmalıyız, öğretmeliyiz.”

Demek ki, Cem dergisinin de eski bir yazarı olması hasebiyle, Alevîlikle ilgili bu toplantıda oturum başkanı yapılması uygun görülmüş. O da, hem Alevîlere hem Hıristiyanlara gönderme yapmakta kusur etmedi. Cem ayininde eğilme ve yere kapanma olduğu için, “Cem evi ibâdethâne mi tekke mi?” meselesinde, şöyle dedi:

“Kimi döner, kimi zikreder, Bartholomeos da haç atar… Hepsi ibâdettir.”

Haç atmanın ibâdet olduğunu kime karşı söylüyor? Bir Müslüman dinleyici topluluğuna karşı…

CEMEVLERİ İBÂDETHÂNE Mİ?

Toplantıda tartışılan 2-3 ana maddeden biri, “Cemevlerinin tarikât tekkeleri gibi tekke mi yoksa müstakil ibâdethâne mi?” olduğu idi. Alevî cenah, “Cemevlerinin tekkeler gibi bir zikir yeri olduğunu” kabul etmiyor. Hepsi de “Cemevlerinin ibâdethâne olarak kabul edilmesinde” israrlı.

İsrarın sebebi, şeyhlik, müritlik ve dervişlikle beraber dedeliği de yasaklayan “Tekkeler ve Zâviyeler Kanunu.”  Şu andaki kanunsuzluktan sıyrılmak için, cemevlerini tekkelerden ayırmak istiyorlar. Ama şu sorunun cevabı verilemiyor:  Müslümanların ibâdet yeri câmi. Alevîlik İslam içinde olduğuna göre, câmi alevîlerin de ibâdethânesi. Öyleyse, cemevleri Nakşî, Kâdirî, Rufâî tekkeleri gibi kabul edilmeli değil mi?  

Cemevlerini kanunsuz göstermemek için tekkelerden ayrı sayan alevî konuşmacılar, Niyazi Öktem’in şu sözlerine ise hiç itirazda bulunmuyorlardı: Kâdirî tekkesi ile cemevindeki arasında hiçbir fark yoktur.

Cemevleri o kadar gayri kânûnî ki, koca Karacaahmet cemevi tapusuz yapılabildi. Hatta, o zamanın İst. Belediye Başkanı Tayip Erdoğan, “Bu iş beni aşıyor” deyip sustu. Alevîlerin ezildiğine(!) bir delil de işte bu…

Ömtem’in son ikazı şuydu: “Eğer siz alevî din adamı yetiştirmezseniz asimile olmaya mahkûmsunuz.”

Asimile olmak, “Benzer hale gelmek, kendine benzetmek, benzeşmek” demek. Niyazi Bey, “Eğer dediğim gibi yapmazsanız, Sünnîlerle benzeşir, onların içinde eriyip gidersiniz” demek istiyordu.

“TELLİ  KUR’AN”

Doç. Armağan Elçi’nin şu sözlerini duyunca irkildim: “Alevîlerde müzik çok önemlidir. Her evde ‘Telli Kur’an’ yani bağlama vardır.”

İslam aramızda ortak bir kelime idiyse, bu sözü duyan D.İ.B yardımcısı Sayın Mehmet Görmez’den, bağlamaya “Telli Kur’an” demenin yanlışlığını ve bu sözün inanç bakımından tehlikesini anlatması beklenirdi…

Toplantıda, “Ali neyse Alevilik odur. Kaynağımız Kur’an’dır” denildi. Bu çok güzel de  aması var…

Aması şu: Hazret-i Ali Efendimiz’in ibâdet hayatı da Kur’an bilgisi de belli. Alevî vatandaşlarımızın, O’nun ibâdetlere olan düşkünlüğünü kendilerine niçin ölçü almazlar acaba? Kur’an meselesi de öyle.  Toplantıda, Hz. Ali Efendimiz’in ilmin şehri olduğu da konuşuldu. Öte taraftan İslâmî ilimleri öğrenmek için hiç gayret yok?

Bunu, ilâhiyat Prof.u İlyas Üzüm’ün yanında Garip Dede Dergâhı dedesi Fethi Erdoğan’a da söyledim. “Manasını bilmedikten sonra okusam ne olacak?” dedi. “Öyleyse öğrenin” dediğimde de “Bu hocalarımız Türkçesini yapmışlar zaten onlardan okuyoruz” diye cevap verdi. Bu cevap kâfî değil… Dedim ki: “Bu hocalarımız sünnîdir. Siz bu hocaların kitaplarında yazdıklarını kabul etmiş olsaydınız Sünnî olmanız icap ederdi; ama alevîsiniz. Öyleyse, öğrenmeden kaynağınız nasıl Kur’an olacak? Burada bir terslik yok mu?”

Fakat, ne buna istediğim cevabı alabildim ne de cevaplarını merak ettiğim diğer sorularıma. Bu bir eksiklik.

Ancak, “Bizi olduğumuz gibi kabul edin/etmelisiniz” demekte haklıdırlar. Ama  kendileri öyle olamıyor, sünnîler “Hz. Muâviye…” deyince duramıyorlar. Hatta birisi, “Hz. Muâviye” diyen birini mahkemeye vermiş…

Toplantıda daha çok şeyler konuşuldu. Toplantının kapandığı ikinci günde okunan sonuç bildirgesine, Ankara Hüseyin Gazi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Ali Yıldırım şiddetle itiraz etti. Ortalık o kadar sertleşti ki, Ali Yıldırım, kendisine karşı çıkan alevî dedesi Fethi Erdoğan’a “Sen kaç paralık adamsın!” bile dedi.

Sayın Cemal Uşşak, “Okunan metnin sonuç bildirgesi değil değerlendirme metni olduğunu” söylediyse de kargaşa dinmedi. Oturum bitti ama, tartışma koridorda da  devam etti. Bir toplantı böyle bitti…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu