ArşivHalis Aydemir

Halis Aydemir’in, “Ayet Bile Olsa Aklen Redderiz” Sözünü Savunanlara!

Halis Aydemir’in, “Ayet Bile Olsa Aklen Redderiz” Sözünü Savunanlara!


Halis bey, yaşadığına göre inanmak isteyen modernist çevreleri kendine öylesine hayran bırakmış ki, bu çevreler, Halis bey ne söylerse söylesin konuştuğu her şeyi savunmaya azmetmiş ve işi dava adamlığına dökmüş bir tavır sergilemekteler; bunu azimlilikle sürdürmekteler.

Haddi zatında bu tutum, hayranlık meselesi de değil, ülkemizde son 20 yılda yerleşen modernizmin savunuculuğu meselesi olsa gerek. Sosyal medyada ise, kimin hakimiyeti varsa, onun üstünlük sağladığı ve görüşünün hâkim olduğu bir dünyayı yaşıyoruz. İşin zirvesine ulaşmış modernizmin karşısında samimi ve doğru inançtaki Müslümanların sayısının azaldığı kadar, sosyal medyada da yok denecek kadar zayıf oldukları da bir gerçek.

İlahiyat ve Diyanette 20 yıldır iş başında ve faaliyette olan Modernist/Fazlurrahmancı/tarihselci anlayış, artık güzide Türkiyemiz’in din anlayışını tepeden aşağıya değiştirmeyi başarmış görünüyor ki, artık bu kadar açık ilhadî sözler bile, kendini dindar ve İslamcı kabul eden çevrelerce inadına savunuluyor. Bu manzara, hangi toplumsal afeti getireceği belli olmayan son derece korkunç bir manzara!

Bizim mollalar ise, “bir zamanlar Valide Sultan Camii’ni samanlık yapmışlardı, şükür halimize!” diye avunmaya devam edip, bir türlü kış uykusundan uyanmaya yanaşmamaktalar… Hallerinden de memnunlar. Düşünemiyorlar ki modernizme zıt olan ve medrese eğitimi veren mekteplerinin kapatılma mevsimi, hatta cemaatlerinin dağıtılma mevsimi bile yaklaştı… 1930’lu 40’lı yıllarda, tümdengelim metoduyla işe girişilmişti. Son çeyrek asırda ise, tersine, tümevarım, yani önce şartları ve eğitim yoluyla tabanı oluşturma, sonra genele râci hareket yöntemi uygulandığının farkında mıdırlar acaba?

Halis beyi savunan kitle, 20 senedir İlahiyat ve Diyanetteki “dini modernizm” gayret ve çalışmalarının tabii bir sonucudur. Kim olursa olsun, modernist fikirleri anlatanlara sosyal medyada kesinlikle arka çıkılması konusunda tek merkezden emir veriliyor, yazılan fikirler de aynı merkezden bildiriliyor adeta!..

DİYK üyesi seçilip atandıktan sonra dikkat edin ki Halis bey her yerle konuşmacı… Diyanet TV’de, Diyanet Radyo’da, Dost TV’de, TRT televizyonlarında, Erkam Radyo’da ve tüm mahalli medyada, özellikle sözde “İslamcı” kimlikli tüm sivil toplum örgütlerinde vd.

Yine dikkat edin ki, savunmalar akademik, demogojik ve akılcı düzeydedir. İlk bakışta haklı gibi görünür bir vaziyette… Bu fikirleri rastgele toplumun yazması ve üretmesi mümkün değildir.

İşte modernist çevreler, Halis bey’i aklamak için tek ağızdan, “ayet bile olsa aklen reddederiz” ifadesini akla hayale gelmedik tevillerle iyiye yormaya çalışıyorlar.

Halis bey’in, fırka hadisi bağlamında söylediği “ayet bile olsa akla uymayanı kabul etmeyiz” ifadesinin ne yapılırsa yapılsın, kesinlikle savunulur bir yanının olmadığını şöyle açıklayalım:

1-Halis bey’in, söz konusu kısa videoda, Sahih hadis olan fırka hadisini reddetmesi birinci cinayettir. Çünkü hadis sahihtir, güçlüdür ve haber verdiği sapmalar tarihte ve son yüzyılda aynıyla vaki olmuştur. Yani tarihin şahitliği de hadisi te’yit etmektedir. Fırkaların saçma sapan görüşleri ortadadır.

2-Bu konuyu, Halis bey’in, “hadisler iki, üç dört asır sonra yazıya geçti. Bu surette herkes aklında kalanı hadis diye nakletti, bunlar da hadis diye kayda geçti. Bu yüzden hadislere güvenip de bunlar üzerine hüküm bina edemeyiz” söylemiyle birlikte değerlendirdiğimizde, esasen Halis bey’in hadisleri içten içe kabul etmediğini anlarız. Kur’an’ı ise, hadislere, sahabe, tabiun ve muteber İslam müfessirleriyle hiç örtüşmeyen bir şekilde bazen ilhad’a varacak derecede tamamen akla ve keyfiliğe göre yorumladığını görürüz. . . Bunu kendisi de sık sık söyler zaten. Kur’an ayetlerine dahi doğrudan inanmayıp tetkik edilmesi ve akla vurulması gerektiğini açık ifadeleriyle söyler.

Halis beyin konuşmalarına bakılırsa, hadisler hakkında çok ciddi tutarsız beyanları olduğu da görülür. Bir videosunda, Buhari Müslim dışındaki hadisler, döküntü kalbur altıdır, sadece Buhari ve Müslim hadisleri sahihtir, ancak bunları kabul edebiliriz der.

Bir bakarsınız, sahih hadis kitabı diye İbn Hibban’ı ders kitabı yapar. Bir de bakarsınız, Hz. İsa’nın nuzulü gibi pek çok konuda Buhari ve Müslim’de gelen hadislerde verilen bilgiyi yerden yere vurur kabul etmez… Ama, neredeyse hiçbir yerde açık redd ifadesi kullanmaz, genelde eveleyip geveleyip, içinden reddettiği mevzuları da %75-90 reddeder açıklama yapsa bile, buna mutlaka %10-25 arası kabul eder ifadeler ekleyerek, tenkitlere karşı kendini savunacak bir pay bırakır. İyi niyetle bu tavra kapılanlar da olur.

Halis bey’in hadisler konusundaki bu çelişkili tutumunun, yukarıda belirttiğimiz, “hadisler iki, üç dört asır sonra yazıya geçti. Bu surette herkes aklında kalanı hadis diye nakletti, bunlar da hadis diye kayda geçti. Bu yüzden hadislere güvenip de bunlar üzerine hüküm bina edemeyiz” söylemiyle örtüştüğü kanaatindeyiz.

2-Söz konusu videoda, fırka hadisini, Şia, Mürcie, Kaderiye, Kadiyanilik, Süryanilik, Kur’âniyyûn, Abduhçuluk ve Fazlurrahmancılık gibi tarihte son asırda ortaya çıkan sapkın ya da bidat ehli fırkalardan vareste olarak günümüzdeki üslup farkı olan Ehli Sünnet tarikat ve cemaatleri arasında bir kavga ve didişme gibi göstermek ikinci cinayettir. Zira, fırka hadisi, tarihi gerçeklerden vareste kılınarak günümüzün Ehli Sünnet tarikat ve cemaatleri üzerine hamledilerek, hadisin hedefi saptırılmaktadır.

3-Gelelim asıl konuya, Halis bey’in, videonun sonunda söylediği, “bu yaklaşımı, bırakın hadis üzerinden temellendirmeyi, biz bunu ayet bile olsa aklen redderiz” sözüne:

Halis bey bu ifadesiyle, fırka hadisini red bağlamında daha da ileri giderek, “bu yaklaşımı, bırakın hadis üzerinden temellendirmeyi, biz bunu ayet bile olsa aklen redderiz” demekle, öncelikle, hadisi şerif’in ifade ettiği anlama “yaklaşım” yaftası takmış olmaktadır. Sahih hadisin ifade ettiğine “yaklaşım” demek, ciddi bir haddsizliktir.

Ne demek yaklaşım? Bir kimsenin kendi düşüncesinden ileri sürdüğü doğru ya da yanlış olabilecek görüşü demektir. Yaklaşım “tez”den bile daha zayıf bir görüştür. Tez bile, doğruluğu ve yanlışlığı göreceli olan iddia demektir.

Halis bey’in hadislerde ifade edilen bilgileri “yaklaşım” olarak nitelemesini yadırgamayız. Zira Halis bey konuşmaları arasında, hadislerin vahiy (yani ilahi yönünün) olmadığını, aksine “Hz. Peygamber’in kendi düşüncesi olarak ortaya koyduğu sözler olduğunu, bunları oturup masa başında bizim de üretebileceğimizi” de söyler. Bu durumda Halis bey’in hadislerde bildirilenleri bir “yaklaşım” olarak değerlendirmesi kendine göre tabii olacaktır elbette!

Halis bey’in, diğer bir videosunda da tutarsızlık ve sık bir çelişkiyle, hadislerin vahyi gayri metlüv olduğunu ifade ettiğini de belirtmiş olalım. Bu çelişkilerden biz, Halis bey’in, yeri ve zamanına göre, bir konuda konjoktürel olarak farklı düşünceler ortaya koyabildiğini anlıyoruz. Bu farklı beyanlar, Halis bey taraftarları veya modernistler için Halis bey’i savunma argümanı da olmaktadır.

Videonun altında yer olan yorumlardaki bazı savunmalara dikkat ederseniz, “Halis bey’in, ayeti yaklaşım olarak kabul edip reddeceğini söylediği” ifade edilmekte. Bu savunma, Şeytan’ı bile keyfinden dört köşe eder. Çünkü ayet, “yaklaşım” olarak kabul edilmiş oluyor, haşa! Ayet “yaklaşım” olur mu hiç! Bir batılı, “nesine olursa olsun savunacağız” derken, zavallı insan ne trajikomik hallere düşüyor… Yani, önceki bir cinayet, ikinci bir cinayetle savunulmak zorunda kalınıyor…

Biz, Halis bey’in , ayetler” hakkında değil, sözü edilen hadis hakkında “yaklaşım” yaftası taktığı kanaatindeyiz. Şu kadar var ki, “bu yaklaşımı, bırakın hadis üzerinden temellendirmeyi, biz bunu ayet bile olsa aklen redderiz” ifadesindeki “bunu” işaret zamirini, öncesindeki “yaklaşım” kelimesine gönderirseniz, o zaman Halis bey de ayete, “yaklaşım” yaftası takmış olur… Bu durum, çok daha vahim olur. Çünkü bu varsayımda, haşa, ayetler de doğru veya yanlışa mahal birer obje olmaktadır. “Ayet bile olsa aklen redderiz” ifadesi göz önüne alınırsa, ne yazık ki Halis bey’in, ayetler hakkında da “yaklaşım” yaftası taktığı sonucu ortaya çıkar. Her iki hal de biri diğerinden beter cinayetlerdir…

Geliniz şöyle bir dua edelim: “Ya Rabbi, bize basiret ihsan et ve Hakk’ı göster!” AMİN!

Alıntı

08 Haziran 2022

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu