Ahmet Gelişgen YazılarıAnkara İlahiyat'ın Bazı TeologlarıDiyanet

M. Emin Özafşar Ve Saim Yeprem’den Skandal Sözler

17.07.2008’ de TRT 2’de

Kenan Gürsoy’un yönettiği M. Emin Özafşar ve Saim Yeprem’in katıldığı “DÜŞÜNCE İKLİMİ” programını içeren Medya Takip Merkezinden alınan orijinal CD’den alıntılar:

 

Konu: “Tutuculuk, Gelenek, Muhafazakarlık”

Saim Yeprem:

“Değişimi engellemek tutuculuktur, gelenektir. Tutuculuk marazi bir haldir. Dinde değişmeyen şey, ahlaki değerlerdir. Gelenek, o tarihe ait olanın muhafazasıdır. “İlla bunu koruyacağız, davranış illa böyle olacak” demek, marazi haldir.”

“Ecdadın yaptıkları ile kendini sınırlamak, Kuran’da kötülenmiştir. Davranışları donduramayız. Aksi hal tutuculuk olur. Kendimizi öncekilerin iyilik ve güzellikleri ile bağımlı tutarsak, tutucu oluruz. Yeniye kapıyı kapatma tutuculuktur. Kuran bunu reddeder. Her çağa göre ayetlerin açılımı lazım. Aksi hal düşünce tutulması olur. Fıkıh, Kuran’ı anlama, pratiğe aktarmadır. Eskilerin yaptığı ile sınırlı kalma, gelişmeyi engelleme, tutuculuktur.”

“Örneğin; “Defi mazarrat celbi menafiden evladır” sözü tutuculuktur.”

“Seddi zeria (kötülüğe yol açanı engelleme) tutuculuktur.”

“Bu sözlerin artık zamanımızda yeri kalmamıştır.”

“Bunlar o zaman doğru olabilirlerdi belki. Yoksa Allah’la aldatma olur.

 

Mehmet Emin Özafşar:

Söylediklerinize tamamen katılıyorum. Bunun “feth-i zeria”sı da var. (Anlamı; iyiliğin yolunu açma, hayra giden sebepleri oluşturma, demektir). Tutuculuk, doğma demektir, nedensiz davranış, donuklaştıran tutum demektir.”

“Öz biçime indirgenirse, marazi hal olur.”

“Sünnet, gelenek; hadis ise yeni şey demektir.”

“Taklid, boyunduruğa girme demektir. Bu dinde yasaklanmıştır. Zaruret hariç.”

“Peygamberin yaptığını birebir yapmak takliddir.

“İslam dünyası son birkaç asırda katı muhafazakarlığa itilmiş. Bundan kurtulmak lazımdır.”

“Zamanla peygamberin yaptığı dönüşümden sapılarak tutuculuğa gidilmiş, muhafazakarlık ortaya çıkmış.”

“Fıkhi ve itikadi taklidden kurtulmak lazımdır.”

“İttiba, mahiyeti kavranarak örnek olma demek.”

“Asıl uyulacak olan, “teessi”dir.”

Teessi, özü model almak, güncellemek, kendi şartlarına göre model alma  demektir.”

“Hadis, ‘yeni’ anlamınadır. Hadis, Fıkıh’tan oluşan stotukayı aşmadır.”

“Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal” (Anlamı: Eskiyi kabul etmek akla ve hakikate aykırıdır. Ya yeni hükümler bulursunuz ya da yok olursunuz).

Bugün artık yeni şeyler lazım.

&&&

  1. Emin Özafşar, “Hadisi Yeniden Düşünmek” adlı kitabında da tek tek ele aldığı fıkıhtaki pek çok külli kaidenin yersizliğini ve -güya- yanlış temellendirildiğini ispata çalışmaktadır…

DEĞERLENDİRME

Fıkhi taklidi, fıkıhtaki külli kaideleri kaldırırsanız, sünnete ittibayı “model” nitelemesiyle Hz. Peygamber (s.a.v.)’e uymayı kötüler ve bunu “Allah ile aldatma” kabul ederseniz, İslami ilimler birikimine “muhal” (imkânsız) gözüyle bakarsanız, bu işin adına ne denir acaba?..  Sünneti “model” olarak niteleyen modernistlerin, bu sözcükten kasdettikleri, “sünnette gelen hükümlerin bugün aynısının tatbik edilemeyeceği”dir. Aksine modernistler, güya sünnetten kendi anladıkları dini hayata/anlayışa “model” adı vermektedirler. Model denen bu çıkarım, tamamen ındi ve keyfi, çağa uygun bir “çıkarım”dan ibarettir. Dolayısıyla bunun gerçek sünnetle bir alakası yoktur. Yetkin ulemanın hadislerden ana fikir çıkarması ise, bunun dışında bir meseledir.  Haddi zatında modernistlere/tarihselcilerin “model” tezine, Kur’an hükümleri de dahildir.

Bir şeyin değeri, eskiliği veya yeniliği ile ölçülemediği gibi, bazı “eski”lerin değeri de eskidikçe artar.

İnsanın yaratılış temelinde yer alan “su” (H2O), insanlıktan daha eskidir. Bugün “su” eskidi deyip, hayatımızdan uzaklaştıramıyoruz. Evde, dedemizin babasından kalma el dokuma halıyı da “bugün makine halıları çıktı” diye çöpe atmıyoruz…

Kur’an ve sünnetin getirdiği hükümler, son din ve son peygamberin getirdiği hükümler olarak kıyamete kadar gelecek tüm insanlığın ihtiyacını karşılayacak ölçüde konmuştur. Beşer aklı, “bugün bu hükümler bize uymuyor” diye, kendi keyfine uygun din armaya yeltenirse, dünya da ahirette de hüsranla karşılaşır (Ali-İmran, 3/85). Bu bakımdan, dindeki sübutu ve delaleti kat’i hükümlerle kimsenin oynama hakkı yoktur. Hele bu hükümlerin sac ayağı olan fıkıhta pek çok hükmün ana yağı olan “külli kaideler”i yersiz görmek ve bunları ortadan kaldırmaya çalışmak, iyi niyetlilikle bağdaşır bir davranış değildir. Bu kurallar, birden çok ayet-i kerime ve hadis-i şeriften neşet etmiş, ulema tarafından ortaya konup 14 asır boyunca da ittifakla kabul edilmiş temel taşlarıdır. Temel taşıyla oynamak, binayı yıkmak anlamına gelir.

Bu külli kaidelerden birini örnek verelim: “Lâ mesâğa li’l-ictihâd fi mevrid-i nass”. Anlamı, “nass’ın olduğu yerde, ictihad edilemez” demektir. Nass, ayet-i kerimelerle, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e aidiyeti sabit olan hadislerdir. Bu kural, ayet veya hadislerde gelen hükümlerin hilafına dini görüş ortaya atmanın yolunu kesen güçlü bir bariyerdir. Bu bariyeri yıkmadan, nassa aykırı dini görüş ileri süremeyeceklerini çok iyi bilmektedirler…

Bu türden girişimlere, “dinler arası diyalog” ve ılımlı İslam” bağlamında yeltenildiğini düşünüyoruz. Zamanın şartlarına göre değişebilecek olan hükümler, ictihad yoluyla elde edilen hükümleridir. Bu yetki de sadece ehline mahsustur.

Müslüman dünyaya yerleştirilmek istenen saçma dini anlayışı benimsetmek için elbette, kökü maziye dayanan doğru esasları çürütmek, işin ilk basamağı olacaktır. Ne var ki, Allah’ın va’di ve gücünü, bunun yanında Ahzap Suresi 33/23’te belirtilen müminlerin misyonunu da unutuyor olmalılar… İyi niyetle bu işlere girişenlere de Allah basiret ve iz’an nasip eylesin!

27.08.2008

Dr. Ahmet GELİŞŞGEN

www.ahmetgelisgen.com

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu