Anasayfa SliderAnasayfa YazılarMuhtelif YazarlarSON EKLENENLERson-eklenenler

Ferdin, Ailenin, Toplumun, Kültür Ve Medeniyetimizin Korunması İçin İstanbul Sözleşmesi’ni Referans Alan Tüm Yasalar Da Fesh Edilmelidir

FERDİN, AİLENİN, TOPLUMUN, KÜLTÜR VE MEDENİYETİMİZİN KORUNMASI İÇİN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’Nİ REFERANS ALAN TÜM YASALAR DA FESH EDİLMELİDİR

PROF. DR. BURHANETTİN CAN

-ÖZET-

 

İstanbul Sözleşmesi, uluslararası bir sözleşme olarak kabul edilmesinin doğal sonucu olarak kapsam alanına giren tüm yasalar, İstanbul Sözleşmesi’nin muhtevasına uygun hale getirilme mecburiyetinden dolayı, iç yasal mevzuatta ciddi düzenlemeler yapılmıştır. Çünkü, İstanbul Sözleşmesi’nin hemen hemen her maddesinde, “Taraflar gerekli olan yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır.” hüküm cümlesi yer almaktadır. Bu bağlamda 6284 sayılı Aileyi Koruma Kanunu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, birçok genelge, yönetmelik ve proje İstanbul Sözleşmesi’ne ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesine göre düzenlenmiştir. İstanbul Sözleşmesi’nin tek başına feshedilmiş olması, bu nedenle istenen ve beklenen sonucu vermeyecektir.

3 30 dakika içerisinde Mecliste İstanbul Sözleşmesi’ni kabul edenler de İstanbul Sözleşmesi’ndeki kavramlardan ve muhtevadan bihaberdiler. Eski milletvekili, Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç’un, “Eşler tartıştığında kadın, karakola telefon açıp şikâyette bulunduğunda koca evden uzaklaştırma alıyor. Bu da öfkeyi ve kadına şiddeti körüklüyor. Biz eşleri barıştırmak yerine ayrılsın diye kanun çıkarmışız.” 4 demiş olması, konumuz bağlamında, çıkarılan yasaların ve uygulanan politikaların temel kavram ve muhtevalarına, çıkaranların vakıf olmadığı anlamına gelmektedir. Türkiye, bu kavramların muhtevalarını, dayandığı temel felsefeyi tartışmadan, kendi inanç sistemine, kültür ve medeniyet kodlarına uygun olup olmadığına bakmadan bütün bu kavramları, tercüme ederek kendi yasalarına aktarmıştır. Çerçevesi açıkça belirlenmemiş, Batı kültür ve medeniyeti kodları göz önüne alınarak tanımlanmış pek çok kavram, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Yasa, 4721 sayılı Yasa ve 5237 sayılı Yasalar üzerinden hukuk sistemimize ithal edilmiştir. İstanbul Sözleşmesi’ne ve 6284 sayılı Yasaya göre aile bir savaş ortamıdır, bir arenadır. Muğlak, çerçevesi açıkça belirlenmemiş pek çok kavram, aileyi bir arena ortamına sokmaktadır.

6284 Sayılı Yasa ve “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi” Hz. Yusuf’u Hapse Attıran Bir Zihniyetin 21. Yüzyıla Yansımasıdır

Psikolojik savaş açısından meseleye yaklaştığımızda İstanbul Sözleşmesi ve onu referans alan yasalarda pek çok önemli kavram itibarsızlaştırılmakta ve gözden düşürülmeye çalışılmaktadır. En ciddi tahribata uğrayan kavramlardan biri de nikâh kavramıdır. Nikâh kavramı, “nikâh”, “medeni nikâh”, “evlenme akdi”, “evlenme merasimi veya töreni” şeklinde yasalarda yer almaktadır. 743 sayılı eski Medenî Kanun’da var olan nikâh kavramı, 4721 sayılı yeni Medenî Kanun’da “evlenme merasimi veya töreni” şeklinde geçer. Dolayısıyla nikâh kavramı, yeni medeni kanundan çıkarılmıştır.

Daha da önemli olan “nötr cinsiyet hareketinin” stratejisinde nikâh kavramının daha da itibarsızlaştırıp hayattan silinmesi vardır. Günlük hayatta metres hayatını meşrulaştırmak için bu kesimin başlangıçta kullandığı kavram, “nikâhsız birliktelik” idi. Şimdi “nikâhsız birliktelik” yerine “seviyeli birliktelik” kavramı kullanılmaktadır. Psikolojik savaş açısından bakılırsa, “nikâh kıyanlar”ın seviyesiz olduğu söylenmektedir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, daha önceki yasada ve diğer yasalarda olmayan “medeni nikâh” tabiri kullanılmaktadır. Medenî nikâh tabiri ile dini nikâh itibarsızlaştırılmaktadır. Nitekim ele aldığımız yasaların hiçbirinde “dini nikâh” tabiri kullanılmamakta, onun yerine “evlenme merasimi veya töreni” tabiri kullanılarak dini nikâh kavramı itibarsızlaştırılıp gözden düşürülmek istenmektedir.

 Etkisizleştirilen hatta unutturulmaya çalışılan kavramlardan biri de “Karı-Koca” kavramlarıdır. Son yapılan yasal değişikliklerle bu kavramların yerine genellikle, “eş”, “aile bireyi”, “aile geçimini / masraflarını sağlayan kişi”, “aynı çatı / dam altında yaşayan kişi”, “birlikte yaşayan bireyler” kavramları kullanılmaktadır. “Birlikte yaşayan birey” tabiri, son derece esnek bir tabir olarak gelecekte Türkiye’de ciddi bir sorun oluşturacaktır.

Bizim inanç sistemimizde “gayrimeşru”, “zina” veya “fuhuş” olarak kabul edilen bu hayat tarzı, bu yolla meşruiyet kazanmaktadır.

Kültür ve medeniyetimizde ağırlığı olan ahlak, edep, iffet, ar, haya, şeref, haysiyet, namus, ırz, ayıp gibi pek çok kavram yasalardan çıkarılmış, bazılarına özel sıfatlar eklenerek, ‘sözde namus’ kavramında olduğu gibi, itibarsızlaştırılmıştır. Ayrıca, 2004 tarihinde, 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) yapılan değişikler ile «evlilik içi tecavüz» kavramı getirilmiş; “ırz”, “namus”, “ahlak”, “ayıp”, “edebe aykırı davranış” gibi kavramlar yasadan çıkarılmıştır. Ayrıca “bakire olan”, “bakire olmayan” ayrımı kaldırılmış, İstanbul Sözleşmesi 3. Maddesindeki “kadın” terimi, 18 yaşından küçük kızları da kapsayacaktır.” ifadesi referans alınarak “kadın-kız ayrımı” yasadan kaldırılmıştır. Kadının küçük yaşta kendi rızası ile evlenmesi (17 yaşın altında), “zorla alıkoyma ve tecavüz” kapsamında değerlendirilmiş, bu durumda olanlar hapis cezası ile cezalandırılmışlardır. Fakat “15- 18 yaş arasındaki gençlerin karşılıklı rızaya dayalı cinsel ilişkilerini üçüncü kişilerin şikâyeti ile cezalandırılmasını” öngören madde yasadan çıkarılmıştır. Ayrıca yasalarda “toplum”, “din”, “kültür”, “örf”, “adet”, “gelenek”, “görenek”, “töre”, “ahlak” ve “aile” gibi “anahtar” hatta “odak” olan kavramlar, basitleştirilerek, sıradanlaştırılarak bir psikolojik harekât yürütülmektedir.

 Toplumsal Cinsiyet Eşitliği kapsamında çok öne çekilen, “cinsel yönelim”, eşik seviyesi son derece düşürülmüş “şiddet”, “farklı aile modelleri” ve “farklı partnerler” gibi kavramlarla ciddi bir zihniyet değişimi ve dönüşümü yapılmak istenmekte; toplumlara bir merkez tarafından “kurbağa deneyi” uygulanmakta ve çok sinsi bir “sosyolojik savaş” icra edilmektedir. O nedenle sadece İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi yetmez, onu referans alan tüm yasalar feshedilmeli; kendi Kültür ve Medeniyet kodlarımıza göre insanı, aileyi ve toplumu koruyan yeni yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Eğer İstanbul Sözleşmesi’ni referans alan iç yasal mevzuat feshedilmezse, Türkiye’de “Ebeveynin çocuğuna ‘Sen kızsın!’ ya da ‘Erkeklere bu davranış yakışmaz!’ vb. demesi; namus, şeref, edep, hayâ, utanma tavsiyesinde bulunması; pembe bisiklet, bez bir bebek, oyuncak asker alması; etek giydirmesi cinsel rol yükleme ve yönlendirme olarak” değerlendirilecektir. Eğer, “Sen kızsın!” kelimesi ikaz maksadıyla söylenmiş ya da ses tonu veya yüz ifadesi sertleşmişse konu, ‘çocuğa şiddet’ kapsamına” girebilecektir. Evet, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği İstanbul Sözleşmesi ve bunları referans alan iç yasal mevzuat, insan doğasına / genetiğine / fıtratına açılmış bir savaştır.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ve ONU REFERANS ALAN İÇ YASAL MEVZUAT “NÖTR CİNSİYET HAREKETİ”Nİ HAYATA GEÇİRMENİN BİR ARACI OLARAK KULLANILMAKTADIR

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ile ilgili yapılan çalışmaların sonucunda oluşan kavramsal alt yapı çok genişlemiş ve çeşitlenmiştir. Mesele kadın ve erkek eşitliğinin çok dışına taşmış, insanlığın geleceğini ilgilendiren “çocuksuz aile”, “ailesiz toplum” modeline uygun bir serüven izlemeye başlamıştır.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VE ONU REFERANS ALAN İÇ YASAL MEVZUAT ZİNA, FUHUŞ DÂHİL HER TÜRLÜ CİNSEL SAPKINLIĞI YASAL KORUMA ALTINA ALARAK YAYGINLAŞMASINA İMKÂN SAĞLAYAN BİR ZEMİN HAZIRLAMIŞLARDIR

6284 sayılı Aile Yıkım Yasasının bir asimilasyon projesi olduğunun en güzel göstergesi, ahlak sisteminin öngördüğü müeyyideleri (yumuşak güç kullanmayı) şiddet kavramının kapsam alanına almış olmasıdır.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ve ONU REFERANS ALAN İÇ YASAL MEVZUAT AİLE İÇİ İHTİLAFLARIN ÇÖZÜMÜNDE MAHREMİYETİ YIKMAKTA VE AİLELERİN ARABULUCULUK YAPMASINA KARŞI ÇIKMAKTADIR

Aile hayatında zaman zaman değişik nedenlerle istenmeyen durumlar meydana gelebilir. Genel olarak da ilk ortaya çıkan durum, aile fertlerinin birbirlerine bağırıp çağırmasıdır. Süreç iyi yönetilebilirse bunlar geçici durumlardır. Fakat polise telefon edildikten sonra geçici hal olma ihtimali olan bu durumun, sürekli bir hal olma ihtimali artmaktadır.

DELİL / BELGE ARAMAYAN 6284 SAYILI YASA VE UYGULAMA YÖNETMELİĞİ AİLE YAPISINA BİR SAVAŞ İLANIDIR

Hukukun temel mantığında, iddia sahibinin iddiasını ispatlamak mecburiyeti vardır. Suçlayan insan, suçlamaya ilişkin veya kendinin haklı olduğuna ilişkin bilgi ve belgeleri / delilleri ortaya koymak zorundadır. Bu, hukuk sistemlerinin olmazsa olmaz ilkesidir. Bu hukuk yasası ya da ilkesi, 6284 sayılı Aileyi Koruma Yasası (!) ve uygulama yönetmeliği için geçerli değildir

MADDE 8 – (3) Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz.” (Bak: 6284 sayılı Yasanın Uygulama Yönetmeliği MADDE 6–1,12-1 ve 30-3). Bu maddelerde şikâyet edenin beyanı esas olup suçlananın söz hakkı olmadığı görülmektedir. Bir kadının kendisine şiddet uygulandı ihbarını yapmasının ardından muhataplar dinlenmeden, sorgulanmadan, iddianın doğru olup olmadığı araştırılmadan babaların polis zoruyla evlerinden, bağlarından, bahçelerinden alınıp sürgüne gönderilmektedir.

 

Türkiye İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmekle sadece ellerine takılmış zincirleri kırmıştır. Ayaklarındaki zincirleri de koparabilmesi için AB uyum yasalarının tümünü ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ile İstanbul Sözleşmesi’ni referans alan tüm iç yasal mevzuatı feshetmesi gerekmektedir. O nedenle sadece İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi yetmez, onu referans alan tüm yasalar feshedilmeli; kendi kültür ve medeniyet kodlarımıza göre insanı, aileyi ve toplumu koruyan yeni yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

İstanbul Sözleşmesi ve onu referans alan tüm yasalar, Türkiye’de bir zülüm sistemi inşa etmekte; çok ciddi, ahlakı çürümeye, tefessühe, sebep olmaktadır; boşanmaları hızlandırmaktadır. TUİK verilerine göre Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, İstanbul Sözleşmesi ve bunlar referans alınarak hazırlanan yasalar uygulamaya sokulduktan sonra aile yapısında iyileşme değil kötüleşme olmuştur. Sorunlar azalmamış bilakis artmıştır. Babalar delilsiz, belgesiz evlerinden uzaklaştırılmış, 18 yaşın altında evlenip çoluk çocuk sahibi olan babalar hapsedilmiştir. İki milyon civarında baba evinden uzaklaştırılmış pek çok baba ömür boyu nafakaya mahkûm edilmiştir. Karşılıklı güven üzerine kurulu olması gereken aile yapısının yasalar üzerinden güvensizliğe doğru çekilmesi, evliliğe karşı olan ilgiyi azaltmakta, gençleri evlilikten soğutmakta ve de uzaklaştırmaktadır. Gençler evlenmekten korkmaktadır. Bu gelecek açısından çok ciddi bir sorundur.

2011 İstanbul Sözleşmesi ve onu referans alan iç yasaların tüm mağdurlarının mağduriyetleri giderilmeli; özellikle 18 yaşın altında evlendiğinden dolayı hapse atılan tüm mağdurlar, serbest bırakılmalıdır

STK’ların, cemaatlerin, hareketlerin, teşkilatların, aydınların, akademisyenlerin, kanaat önderlerinin, siyasilerin; genelde toplumun tümünün gelinen noktada sorumluluk üstlenmesi, üzerlerine düşen görev ve sorumlulukları, “En Güzel Tarzda Mücadele” kanuniyetine uygun bir şekilde, hep birlikte, kardeşçe, dostça yapması tarihi bir sorumluluktur. HENÜZ VAKİT VARKEN, YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR!

 

NİSAN 2021 UMRAN DERGİSİ

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu