Mustafa İslamoğlu

Mustafa İslamoğlu Ve Kabir Azâbı Meselesi

Kur’ân’da açık bir delîl yok, diyerek kabir azâbı konusunda net bir hükme varılamayacağı söylenmektedir.130 Ehl-i sünnet akâid kitaplarında bu konu nasıl ele alınmıştır?

Kabir azâbı konusu Kur’an ve sünnetten delillerle ittifakla hükme bağlanmışken, bu konuları yeniden tartışmaya açmak iyi niyetli bir yaklaşım değildir.

Kur’ân’dan Deliller:
“Allâhü Te‘âlâ; îmân edenleri, dünya hayatında da ahirette de değişmeyen sözle sağlam yolda yürütür. Buna mukabil Allâh zâlimleri saptırır. Allâh dilediğini yapar.” (İbrâhim s. 27)

İmâm-ı Kurtubi, tefsirinde bu âyet-i kerîme için şöyle diyor: Bu âyet kabir azâbı hakkında nazil olmuştur. Çünkü Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Mü’min kabrinde oturtulduğunda ona birisi gelir, sonra da Allâh (c.c.)’dan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed’in Allâh ‘ın Resûlü olduğuna şahitlik eder. İşte Yüce Allâh’ın: “Allâh îmân edenlere dünya hayatında da âhirette de sağlam söz üzere sebat verir.” buyruğunda kast edilen budur.” (Buharî, Cenâiz 87, Tefsir 14, sûre 2.)

“Nihâyet Allâh, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden bu zâtı korudu, Firavun’un kavmini ise kötü azâb kuşatıverdi. (Azâbdan biri de) ateştir ki onlar sabah akşam buna sokulurlar. Kıyâmetin kopacağı gün de: Firavun ailesini azâbın en çetinine sokun (denilecek)!” (Mü’min s. 45-46) Cehennemdeki azâb, sabah akşam değil; devâmlıdır, kesilmez, hattâ hafifletilmez de. Âl-i Fir’avn’ın (kabirde) sabah akşam azâb gördükleri anlatıldıktan sonra “Kıyâmet’in kopacağı günde de Âl-i Fir’avn’ı azâbın en şiddetlisine sokun.” denilmesi, şu iki azâbın ayrı olduklarını açık bir şekilde gösterir.

Hadîs-i Şerîfden Deliller:

Hadîs-i şerîflerde, Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.): “Korkaklıktan, cimrilikten, kabir azâbından Allâh (c.c.)’a sığınırım.” diye haber buyurmuştur.131

Bir gün Resûlullâh (s.a.v.) bazı kabirlerin yanından geçerken şöyle buyurdular: “Şu iki kişi azâb çekiyor, fakat büyük günah işlediklerinden dolayı değil. Biri koğuculuk yapardı, diğeri bevlinden sakınmazdı (idrardan sonra iyi kurulanmazdı), bunlardan dolayı.”132

İmâm el-Eş’arî’nin bildirdiğine göre sahâbe ve daha sonra gelen Tâbiun, kabir azâbının varlığı üzerinde icma etmiştir (fikir birliğine varmıştır).133 Mütevatir hadîslerle sâbit olan bu ve benzeri meselelerin inkârı kişinin îmânını tehlikeye sokar.

İmâm-ı A’zam Ebû Hanife (r.a.) bu konuda der ki:

Kabirde Münker ve Nekir’in sualleri haktır. Kabirde ruhun cesede iade edilmesi haktır. Bütün kâfirler ve asi mü’minler için kabir sıkıntısı ve azâbı haktır. Deccal’ın, Ye’cüc ve Me’cüc’ün ortaya çıkması; güneşin batıdan doğması; Hz. Îsâ (a.s.)’nın gökten inmesi ve sahîh haberlerde bildirilen kıyâmet alâmetlerinin hepsi de haktır. (Fıkhu’l-Ekber)

Dipnot

130M. İslamoğlu’nun sitesindeki bir yazıda aynen şu ifadeler vardır.Kabir azâbı, İslâm ekolleri arasında temel bir tefrika konusu olmuştur. Savunanlar da reddedenler de Kur’ân’dan bazı âyetleri delîl getirmişler; fakat bu delîller, doğrudan kabir azâbının varlığına ya da yokluğuna delalet etmediği için iki tarafın tezi de temelsiz kal-mıştır. Kabir azâbı ancak hadîslerle temellendirilebilir. Hadîsler ise akaide konu olmazlar. Dolayısıyla kabir azâbı, îmân veya inkârın konusu değildir. (http://www.mustafaislâmoglu.com./haber_detay.php?haber_id=131)konusu değildir. (http://www.mustafaislâmoglu.com./haber_detay.php?haber_id=131)
131Buhâri, c. 4, s. 642
132Buhâri, Kabir Azabı Bâbı, Kastalânî, c. 2, s. 467
133Makâlâtu’l-İslâmîyyîn, 430; el-İbâne, 46, 215

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu