Diyanet’in ABD Güvenlik Konseyi ile ne işi olabilir?
İbrahim Karagül –Yeni Şafak
30 Ağustos 2005 Salı
http://yenisafak.com.tr/arsiv/2005/agustos/30/ikaragul.html
(“Türkiye, BOP kapsamında İslam’ın liberalleştirilmesi ve Müslümanların dönüştürülmesi için belirgin bir rol üsleniyor. Çünkü Türkiye, bu projeye modellik yapmak istiyor.” İ. kARAGÜL)
Yeni Şafak gazetesinin dünkü birinci sayfasında yer alan “Diyanet: BOP’ta yokuz” haberiyle ilgili bazı ayrıntılara değinmek istiyorum bugün. Sadece işgalleri, terörü, adaletsizlikleri değil, ABD’nin İslam coğrafyasında titizlikle uyguladığı kapsamlı projeleri dikkatle izleyen ve bunları yansıtan biriyim. Bu haber bana, Diyanet ile BOP arasındaki ilişkiyi ortaya koyan bir haberi hatırlattı. BOP kapsamında Türkiye’ye yönelik İslam, demokratikleşme, reform çalışmalarını izlediğim gibi, Endonezya gibi başka ülkelerde de aynı programların yürütüldüğünü biliyorum, izliyorum.
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Görmez’in, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Matt Bryza ile görüşmesine yönelik spekülasyonlara verdiği cevapta, Diyanet’in devletlerin uluslararası projelerine din adına destek vermediğini vurgulayarak, “Diyanet ABD’ye çalışmıyor” dedi. Görmez’e göre görüşmede sadece imamların nasıl yetiştirildiği konuşulmuş.
Hemen belirtelim; din adamlarının yetiştirilmesi ve eğitim müfredatı ABD’nin “yeni din inşası” olarak tanımlanan çalışmalarının en temel unsurlarından. Görüşmede neler konuşulduğunu elbette bilmiyorum ama imamların eğitiminin aslında Büyük Ortadoğu Projesi’yle bağlantılı olduğunu biliyorum. Bu, bütün Müslüman ülkelerde böyle. Çünkü BOP, sadece siyasi ve askeri bir proje değil, dini, kültürel ve sosyal alanda derin dönüşümleri zorlayan bir proje.
26 Şubat 2004 tarihinde Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun ABD’de yaptığı görüşmeler, sivil toplum örgütlerinin yanı sıra Diyanet İşleri’nin de aslında projenin hiç de dışında olmadığını ortaya koyuyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı ve ABD Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) yetkilileriyle bir araya gelen Bardakoğlu’nun gerek temas ettiği kurumların niteliği gerekse görüştüğü konuların özellikleri hiç de din hizmetleriyle sınırlı değildi.
Mesela, kimse bir Diyanet İşleri Başkanı’nın ABD Ulusal Güvenlik Konseyi ile hangi gerekçeyle, hangi yetkiyle ve hangi amaçla görüştüğünü sormadı. Bu Konsey’in özelliğini bilmeyen yok. O zaman Konsey’in Türkiye Diyanet İşleri Bakanlığı ile ne amaçla temaslarda bulunduğu da ayrı bir soru. Konsey’in İslam’la, Diyanet’in de güvenlikle ne işi var? Bu ülkede ABD Ulusal Güvenlik Konseyi ile görüşecek başka bir kurum yok mu? Bardakoğlu, NSC’nin “Ilımlı İslam” ve bu projenin bütün Ortadoğu’da uygulanması için kendilerinden proje istediğini söyledi.
Böyle bir proje verildi mi bilmiyoruz. Ancak bu alanda yakın çalışma içinde olunduğunu tahmin ediyoruz. Son üç yıl içinde Türkiye’de üniversitelerden medyaya ve sivil toplum örgütlerine kadar geniş bir yelpaze İslam’ın ABD küresel denetiminin önünü açacak şekilde yumuşatılması, bölgesel direnç merkezlerini tasfiye edecek şekilde denetlenebilir hale getirilmesi için oldukça kapsamlı bir işbirliği yürütüyor.
Bütün bunlar güya, terör-İslam yakıştırmasının önünü almak amacıyla yapılıyor. Ama çalışmaların niteliği hiç de böyle değil. Müslüman çevre ve kuruluşların peşine takıldığı projenin, İslam’ın belirleyici rolünü yok etme, ABD hegemonyasının, yeni sömürge dalgasının önünü açma çalışması olduğunu bilmeyen kalmadı. “Sivil toplum örgütü” ve “küreselleşme” dışındaki bütün kavramları hafızalarından silen muhafazakar çevrelerin ve kişilerin, Osmanlı’nın son dönemindeki İngiliz himayesini talep etmelerine benzer şekilde bugün ABD’ye yanaşmaları ne kadar da hazin bir durum.
Mısır’dan Endonezya’ya kadar Müslüman ülkelerde demokrasi ve özgürlük kavramları arasına sıkıştırılmış yakıcı tartışmalar, sorgulamalar yaşanıyor, projeler uygulanıyor. Liberal İslam, Ilımlı İslam ve başka ifadeler altında bambaşka bir gündem uygulanıyor.
Endonezya’daki en yüksek dini otorite olan Endonezya Ulema Konseyi (MUI), Haziran ayında ‘Liberal İslam’ı hedef alan tam 11 fetva yayınladı. Dünyanın en kalabalık nüfusunu barındıran ülkede, “Müslümanların Batı’nın kurduğu sivil toplum örgütleri üzerinden kontrol altına alınmaya çalışıldığı“ ifade edilen kararlarda, Hristiyan evangelist mezheplerin Endonezya’da oynadığı oyunlara savaş açılıyor.
Yabancıların finanse ettiği STK’ları öncelikli hedef ilan eden Konsey, Müslümanlara yönelik tehdidin sadece radikal Hristiyanlardan değil, Batı destekli STK’lardan geldiğini, bu örgütlerin İslam’ı kendi amaçları için kullandıklarını belirterek, demokrasinin yaygınlaştırılması amacıyla yabancıların finansmanıyla kurulan “Liberal İslami Ağ” gibi birçok STK suçlu ilan ediliyor.
Yemen’de aynı tartışmalar, Pakistan’da ve Bangladeş’te aynı tartışmalar, Malezya’da, Mısır’da, Orta Afrika ülkelerinde aynı tartışmalar. Türkiye, BOP kapsamında İslam’ın liberalleştirilmesi ve Müslümanların dönüştürülmesi için belirgin bir rol üsleniyor. Çünkü Türkiye, bu projeye modellik yapmak istiyor.
Peki sonuç ne olacak? Batı müdahalesinin önünü açacak belki ama bu müdahaleye karşı gelişecek direnci kıramayacak. Tam tersi, giderek bu direncin herkesin hesaplarını bozduğunu daha belirgin biçimde göreceğiz. İslam kendi içinde çatışacak tezi işte bu yolla gerçekleştirilmeye çalışılıyor.
Diyanet ve STK’ların BOP’un dışında olup olmadığını değil, neresinde ne kadar olduğu tartışılmalı.