DİB Bşk. Yrd. Özafşar’ın Cemaatleri Hedef Alan Röportajının Gizli Kodları
DİB Başkanı Mehmet Görmez’in 2016 yılı hac organizasyonu dolayısıyla yurt dışında bulunduğu sırada, DİB Başkanlığına vekalet eden Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Özafşar, 8 Eylül 2016 tarihinde al Jazeera TV ile, Türkiye’deki dini/İslami cemaatleri konu alan bir röportaj verdi.
Röportajda Özafşar, aralarında cemaatlerin kayıt altına alınmasının da olduğu hukukî ve toplumsal boşlukların doldurulması gerektiğini dile getirdi. Dini eğitiminin de mutlaka gözden geçirilmesi gerektiğini belirten Özafşar, Fetö’nün de başlangıçta dini bir görünümle ortaya çıktığını, sonunda bu dini yapının 15 Temmuz darbesine dönüştüğünü, bu özelliğin diğer tarikatlarda ve cemaatlerde de bulunduğuna parmak bastı.
Özafşar, Türkiye’deki dini yapıların kayıt dışı geliştiğini, kayıt dışı yapıların, Fetö’de olduğu gibi bir gün mutlaka toplumu tehdit edeceğini, bu yüzden dini cemaatlerin mutlaka resmi kontrol altına alınarak denetime tabi tutulması gerektiğine ve konuda gerekli hukuki düzenlemelerin yapılmasının önemine temas etti.
Özafşar’ın röportajında göze çarpan bazı pasajlar şöyledir:
“Bu örgüt paralel devlet yapılanması olmadan önce bir paralel dini yapı oluşturmuştu. Önce paralel dini yapılar oluşuyor. Sonra onlar kapitalle ve iktidar güçleriyle buluşuyor, sonra bir takım odaklarla bir araya geliyor ve ortaya bir paralel devlet yapılanması çıkıyor. Bu yapı önce dini bir örgütlenme ile ortaya çıkmıştır.”
“Diyanet, böyle şüpheleri artıp da bunu yakından incelemeye başladığında bir takım sorunlu unsurları, ‘Bunlar diğer tarikatlarda de cemaatlerde de var. Zaten kültürde de bunlar var’ şeklinde değerlendirmiş ve kuşkularını ertelemiş.”
“Hepsinden önemlisi de çağdaş değerleri, Cumhuriyet’in kazanımlarını güçlendirmeyi gerektiriyor. Hukuk devleti ilkelerini ve demokratik devlet ilkelerini geliştirmeyi, eğitime ve bilime yatırım yapmayı gerektiriyor. Bilimsel bilginin her durumda ve şartta esas olarak benimsenmesi gerekiyor.”
&&&
DİB Başkan Yrd. Özafşar’ın, bu kadar stratejik önemi haiz bir konuyu kendi başına konuşmasının mümkün olmadığı kanaatindeyiz. Konu, oldukça teşkilatlı ve destekli bir hazırlığa benziyor. Röportajın yabancı kanala yapılması da anlamlı. Roportaj, uzun uzadıya ve çok detaylı bir açıklama. Ayrıca Özafşar, kararlı bir duruş sergiliyor. Kanaatimizce kamuoyunda mesele ısıtılmaya çalışılıyor. Görünen o ki, cemaatlere yapılacak laiklik ayarına, iki adım ileri bir adım geri şeklinde mehter yürüyüşüyle yaklaşılıyor. Şöyle ki:
15 Temmuz darbe girişimimi takip eden günlerde alelacele, olağanüstü bir din şurası yapıldı. Bu olağanüstü din şurasının gayesi ve konusu “Fetö ve benzeri yapılar” adıyla “dini cemaatler”di. Fetö sosuyla, şura karalarının ana fikri mahiyetindeki 17-19 maddelerinde, cemaatler hakkındaki asıl temaya yer verildi. 18. maddede, dini cemaatlerin mutlaka resmi denetim altına alınması gerektiğine vurgu yapıldıktan sonra 19. maddede denildi ki:
“… Ortaya çıkan boşlukta türeyen din eksenli yapılar, zaman zaman toplumun dini hayatını zaafa uğratacak boyutlara ulaşmıştır. Bu durum, ülkemizde din-devlet-toplum ilişkilerinin gerekli yasal zeminin inşası da dahil olmak üzere yeniden ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.”
(Bkz. http://webdosya.diyanet.gov.tr/anasayfa/UserFiles/Document/TextDocs/d1b76225-b35a-4dbb-a6f4-1bd73c02f34e.pdf).
Cemaatler aleyhine tapılan çalışmalar, kamuoyunda tepkiye neden olunca, gaz almak için DİB Başkanı Görmez çıktı, dilinin ucuyla özetle, “dini cemaatler Fetö gibi değildir” dedi.
Öyleydi de olağanüstü din şurasının ana teması, Fetö üzerinden neden cemaatlerdi? O kararlar niye alındı? Görmez’in bu açıklamasından sonra DİB Başkan vekili olarak Özafşar, neden dini cemaatleri Fetö’ye ve 1998’de güvenlik güçleriyle çatışmaya girip öldürülen Hüseyin Velioğlu’nun Hizbullah’ına benzetti? Taşıdığı resmi sıfatla Özafşar’ın medyaya verdiği bu röportaj, sıradan ve kişisel bir röportaj olarak kabul edilebilir mi?
Ayrıca dil ucuyla söylenen söz mü daha önemlidir? Yoksa bizzat uygulanan icraat ve kamuoyuna yansıtılan yazı mı?
“Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” atasözümüz, boşuna söylenmiş bir söz değildir herhalde…
Şayet Görmez, olağanüstü din şurası kararlarına yönelen tepkiler üzerine yaptığı, “dini cemaatler Fetö gibi değildir” açıklamasında samimi idiyse, şimdi Diyanet adına Bşk. Yrd. Özafşar, neden bu kadar vahim açıklamasıyla cemaatleri Fetö’ye ve Hizbullah’a benzetiyor?
Özafşar röportajında, 2013’te Diyanette hazırlanmış ama henüz kültürel kodlar endişesiyle açıklayamadıkları bir rapordan da söz ediyor. Bu rapor cemaatler aleyhine bir rapor mudur? Eğer öyleyse, cemaatler çoktan giyotine gönderilmiş, sadece zamanlana ve üslup ayarlaması yapılıyor denebilir mi? Söz konusu rapor, Fetöcülük bağlamında ifade ediliyorsa da, genel bir anlamla zikredilmektedir.
Görmez ve Özafşar gibi ekibi, Fetöcülüğün gerçekten karşısındaysa, darbe girişimi sonrasında ilk hamlede Fetöcülükten ihraç edilen ve tutuklanan Diyanet Stratejik Daire Başkanı, 17/25 Aralıktan sonra neden “Fetöcü personeli araştırma komisyonu başkanı yaptı?.. Dinler Arası Diyalog Dairesi Diyanet’te hala neden kuruldu? Müdürlük olarak ilk kurulduğunda da bu birime müdür olarak atanan ilk görevli de Fetöcülükten ihraç edilen mezkur Daire Başkanıydı. Bu dairenin adının 15 Temmuz’dan sonra “Dinler ve Kültürler Arası İlişkiler Dairesi” olarak değiştirilmesi neyi değiştirir acaba?
Kamuoyunda ayyuka çıkan bilgilere göre, 17/25 Aralıktan sonra, Diyanet Müfettişleri tarafından ilk hamlede hazırlanan 70 kişi civarındaki Fetöcü personelin ihraç raporları, neden 8-9 aya yakın geciktirmeden sonra, Cumhurbaşkanına yapılan şikâyetten sonra ancak uygulamaya konuldu? Bu konuda Görmez, Atama Yer Değiştirme Kuruluna, “bu işin bir de yarını var, raporlarınızı bir daha gözden geçirin“ diye bir talimat verdi mi?..
2005 yılında yürürlüğe konan diyalog ve ılımlı İslam ağırlıklı program, Müftülük Vaizlik için açılan ve İlahiyat üstü eğitim faaliyeti olan üç yıllık Dini Yüksek İhtisas Merkezlerinde (Hasekiler’de) neden hala yürürlükte? Son 14 yılda tamamen değiştirilen ve yerine konan ılımlı İslam mesajı yüklü yayınlar hala neden faal durumda?
DİB Başkanı Görmez’le birlikte yardımcıları Özafşar’ın yazıp çizdikleri ve Diyanetteki icraatları Diyalog ve ılımlı İslam bağlamında Fetö’den daha ileri değil mi? Bu soruya cevap olumsuzsa eğer, jüri huzurunda yapılacak bir açık oturuma hodri meydan diyoruz… Nitekim Fetö’nün kitaplarında diyalog ve ılımlı İslam taraftarlığına dair, Görmez ve arkadaşlarınki kadar açık ifade ve fikirlere rastlamanın mümkün olmadığını, Fetö’nün kitapları hakkında basında yer alan yazılara kıyasla öğreniyoruz.
Hani bir dönüş ve tövbe olacak idiyse, görüşleriyle ılımlı İslam’a yakınlığı, Görmez ve Özafşar’dan daha geride olmayan Yavuz Ünal bir kaç ay önce Diyanet’te Başkan Yardımcılığı kadrosuna neden tercih edildi? Bunda temel faktör Görmez değil midir?
Toplumda Allah rızası için objektif din hizmetiyle kamu barışına ve manevi eğitime olumlu katkı sundukları tartışmasız olan tertemiz itikada sahip dini cemaatler, planlanan hukuki düzenlemeyle, esası “laiklik” olan bir denetim sistemine tabi tutulduklarında, bu gölgeyle yürütecekleri manevi eğitimin ne kıymeti kalır acaba? Bunun, Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki ve İsmet İnönü devrindeki din eğitimi uygulamasından bir farkı kalır mı?
Din eğitiminin sekteye uğratıldığı veya kökten yok edilmek istendiği dönemlerde, milletin din eğitimi ihtiyacının, hatalarıyla sevaplarıyla milli ve manevi değerlere saygılı cemaatler tarafından deruhte edildiği tarihi bir hakikattir.
Bu alternatif yok edildiğinde veya laiklik uygulamasıyla resmi kontrol altına alındığında, yarın öbür gün bir başkaları iktidara gelirse durum ne olur? Ayrıca bu baskı, husulü mümkün faaliyetleri yer altına çekmez mi?
Kendi halinde dini yaşama ve anlama gayretinde olan Ehli Sünnet yapılardan, devletine ve milletine en ufak bir zararın gelmediği, tarihi bir hakikattir. Bu husus Ehli Sünnet’in Akaid kitaplarına bile konu edilerek, günahkâr da olsa devlet başkanına karşı ayaklanmanın caiz olmadığı, iyi olsun kötü olsun her imamın (devlet başkanının) arkasında namaz kılmanın caiz olduğu vurgusu yapılmıştır.
Bu anlamda dini sapkınlığı olmayan cemaatler, devletin ve milletin bekasının da bir teminatıdır. Bu anlayışı itikadı esasları arasına koyacak kadar bağlı dini yapılar yok edilirse, bunların yerini Fetö benzeri kötü amaçlı ithal yapıların doldurmayacağından emin olunabilir mi?
Vücutta faydalı bakterilerin ya da bahçede işe yarar bitkilerin yok edildiği gibi.
Sahabe kanalıyla Hz. Peygamber (sav)den feyiz alan ve güvenirliği tarih boyunca denenmiş Ehli Sünnet cemaatler, 15 Temmuzda olduğu gibi, devlete ve millete yönelik tehditlere karşı da her zaman hazır kıta canlı kalkandırlar. Eğer bunların devlet başkanına veya devletine karşı isyanları söz konusu olsaydı, görüş ve fikirleriyle, zamanındaki tüm toplum fertlerinin gönlüne oturmuş milyonlar müntesibi bulunan İmam Azamlar, Ahmed b. Hanbeller işkenceye uğramaz, hapislerde ölmezler, bu çileden kurtulmak için müntesiplerine göz ucuyla işaret edip, en azından kendi hayatlarını kurtarmak için zamanın idaresine karşı isyana yönlendirebilirlerdi.
Özafşar röportajında, din eğitiminde çağdaş anlayışa ve Cumhuriyetin temel değerlerine uygun bir din eğitiminin gereğine de açıkça temas etmektedir. Cumhuriyetin temel değerleri deyince ilk akla gelenin, Atatürk İlke ve İnkılapları olduğu malumdur. Bunu dile getirirken Özafşar, Diyanet adına dini cemaatlerin, acaba Atatürk İlkeleri çerçevesinde dizayn edilmesini mi istemektedir?..
Sıradan bir DİB Başkan Yardımcısı, en yoğun kitleye sahip yabancı bir TV’de bunları kendi kişisel iradesiyle konuşabilir mi? Bu yetki ve cesareti nereden almaktadır, Doğrusu merak konusu?
Ne yapılmak ve nereye varılmak istendiği ise bundan daha büyük bir merak konusu!
Yoksa, gazeteci yazar Ahmet Taşgetiren’in ifadesiyle, “Birileri Tayyip Erdoğan’ın, bir “Cemaat fesadı”ndan yola çıkarak, bütün manevi yapıları dümdüz etmesini mi istiyor? Yani bir tür “Kemalizmin 2016 formatını”, dindar bir siyasi liderin eliyle hayata geçirilsin mi istiyor?” (Bkz. http://haber.star.com.tr/yazar/cemaat-tarikat-vs/yazi-1134735).
Son bir not olarak, herhangi bir cemaatin müntesibi olmadığım halde bu düşüncelerimi ifade ettiğimi de özellikle belirtmek isterim.
Mevla görelim neyler, eylerse güzel eyler…
(Özafşar’ın röportajı için bkz:
http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/cemaatler-kayit-altina-alinmali).
10 Eylül 2016
Dr. Ahmet GELİŞGEN
www.ahmetgelisgen.com