DİB Başkanı Mehmet Görmez Diyalogçu Ve Ilımlı İslamcı Mıdır?
Sorunun cevabını, Mehmet Görmez’in kendi tebliğ ve yazılarından aramak en doğrusu olsa gerektir. Bu bağlamda Görmez’in bazı ve tebliğ ve yazılarından örnek ifadelerle yer alan bazı orijinal ifadeler üzerinde yapacağımız birkaç değerlendirme eşliğinde takdiri okuyucuya bırakmanın doğru olacağını düşünüyoruz. Ilımlı İslamcı olup olmadığına da yine Görmez’in diğer tebliğ ve yazılarına bakmak yeterli olacaktır. Esasen “Ilımlı İslam” ve “diyalog”, birbirinin tamamlayıcı unsuru olarak, birbiri yerine de kullanılabilen kavramlardır.
- A) GÖRMEZ’İN ALMAN ADENAUER KONRAD VAKFI’NDA YAPTIĞI KONUŞMA
Bilindiği gibi Adenauer Konrad Vakfı, yıllar önce Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından PKK’ya yardım eden kuruluşlar arasında zikredilmişti. Son dönemde de Alman Hükümeti’inin ülkemiz aleyhine tutum ve davranışları her gün medyada yer alan bir husustur. Adeneuar Vakfı’nın önceki yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı ile ortak işbirliği içerisinde, Almanya’da görev alacak imamların eğitimini üstlendiği de medyada yer alan hususlardandır.
Mehmet Görmez, “ÇOĞULCULUK TECRÜBESİ VE İSLAM” konulu yaptığı sunumda, Fetöcülüğün temelini oluşturan “dinler arası diyalog” konusundaki görüşlerini dile getirmektedir.
Aşağıda orijinal metninin linkini verdiğimiz tebliğ metni içerisinde yer alan altı çizili ifadelerde, ortak noktalarının alınması suretiyle İslamiyet, Hristiyanlık ve Yahudiliğin birleştirilmesi anlamını içeren “dinler arası diyalog” mesajlarının bulunduğu görülmektedir. Diyalogçular, tahrif edilmiş Yahudilik ve Hıristiyanlıkla birlikte İslamiyet’i, hatalı bir isimlendirme ile, “İbrahimi Dinler” olarak adlandırmaktadırlar. Bu isimlendirmedeki maksat, güya üç dinin birbiriyle çok yakın olduğuna işaret etmek ve bu bağlamda bunları birleştirmek!
Bilindiği gibi “çok dinli yaşam”; dinlerin, sevgi, barış, kardeşlik, iyilik ve hoşgörü gibi hümanist nitelikli ortak noktalarının alınarak, yeni bir dinin oluşturulması ve bunun İslam dünyasına benimsetilmesi anlamına gelmektedir. Bu anlamda “çok dinli yaşam”, diyalogun başka bir ifadesi ya da açılımı olarak kabul edilebilir.
Tebliğin başlarında yer alan satırlarda Görmez; İslamiyet, Yeni Ahid ve Eski Ahid’de, insanlığın hayrına, Allah’ın rahmet ve mağfiretine ait mesajların aynı olduğu iddiasıyla, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet’in, -güya- birbirlerine benzer ve yakın olduğuna işaret etmektedir.
Aynı satırlarda geçen “Hıristiyan teolojisinde Hz. İsa, ‘Kelimetullah’ olarak bütün insanları sevgiyle kuşatmak için bedenlesmis ve çarmıha gerilmeye razı olmustur” ifadesiyle Görmez, Kur’an’da açıkça reddedilen “çarmıh” hadisesini tenkit etmeksizin, sanki doğrularcasına dinleyiciye sunmaktadır.
Görmez’in tebliğinde ifade ettiği, “Bir yandan çoğulculuk anlayışına din unsurunu da yerleştirmeye çalışan dünyamız, diğer yandan içte ve dışta yürüttüğü birtakım diyalog çalışmalarıyla olabilecek farklılıkları asgarîye indirgemeye çalışmaktadır” sözlerinde de, diyologa işaret etmekte ve diyaolog aracılığıyla dinler arasındaki farklılığı asgariye indirmenin amaçlandığını açıkça ifade etmektedir. Buna göre, dinler arasındaki farklılığın en aza indirgenerek, dinlerin ortak noktalarda buluşmalarının sağlanması yolunda, İslamiyet’tin de önemli bir kısmının makaslanmak istendiği izahtan varestedir.
Görmez, aynı makalede, bazı ayet i kerimelerden ve Hz. Peygamber (s.av.)’in hayatından bazı rivayetlerle de “diyalog”a destek arayışına yeltendiği görülmektedir. Şöyle ki:
1) Görmez, “Zalimleri müstesna, Ehl-i kitapla ancak güzel şekilde mücadele edin ve deyin ki: Bize ve size gönderilen kitaplara bizler inandık. Sizin de bizim de ilâhımız tektir. Bizler ona teslim olmuş Müslümanlarız” mealindeki Ankebut Suresi’nin 46. ayetini de delil göstererek, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, “Kur’an’dan aldığı ilhamla herkesle diyalog kurmaya özen gösterdiğini ifade etmektedir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in tebliğ ve irşad görevi, demogoji yoluyla “dinler arası diyalog”a benzetilmekte ve bu şenaate delil olarak gösterilmektedir.
2) İbn Hişam’ın Sîre’sinden getirdiği Hz. Peygamber (s.av.)’den getirdiği, “… Kim Yahudi veya Hıristiyan kalmak istiyorsa onlara müdahale edilemez” rivayetini, diyaloga delil olarak getirmektedir.
Halbuki ifadede anlatılan, Yahudi ve Hristiyanlara tanınan inanç özgürlüğüdür, İslamiyet’in batıl dinlere yaklaştırılması değildir. Öte yandan, İslam alimlerinin en sahih hadis kaynağı kabul ettiği Buhari (Tecrid i Sarih) hadislerinin uydurma ve hurafelerle dolu olduğunu ifade eden Görmez’in, dinde delil kabul edilmeyen bir tarih kitabından ilgisiz bir sözü “diyalog” hakkında delil göstermesi tutarsız bir ikilemdir. (Bkz. Güncel Dini Meseleler Birinci İstişare Toplantısı – I / 15-18 Mayıs 2002, İstanbul, DİB baskısı, Ankara, 2004, s. 350).
3) Necran Hıristiyanlarından bir heyetin, ikindi namazından sonra Mescidi Nebi’de Hz. Peygamber (s.a.v.)’i ziyaret etmeleri sırasında bir ara onların, namaz kılmaya başlamaları sırasında, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in onlara dokunulmamasını emretmesini de Görmez, Diyalog’a delil olarak göstermektedir. (İbn Hişam, Sîre, Dâru’l-Künîzi’l-Edebiyye, II, 574).
Bu olayda Peygamber (s.a.v)’in, Necran Hristiyanlarını, iman ile cizye arasında bir seçim yapmak için çağırdığı rivayetine bakılırsa, bu durum “diyalog” un lehinde değil, aleyhinde bir delil olur. Bunun yanında Peygamber (s.a.v)’in, üzerlerindeki ipek giysileri çıkarmadan huzuruna kabul etmemesi de “diyolog”un aleyhinde bir delildir. Görüşmenin sonunda, Hz. İsâ (a.s.)’ın konumuyla ilgili düştükleri anlaşmazlık ve bunun üzerine nazil olan “mübahele/karşılıklı lanetleşme” ayeti ise bu olayın, “diyalog”un lehine değil aleyhine bir argüman olduğunu gösterir. (Bkz. Âl-i İmrân, 3/59-61; İbn Hişam, Sîre, II/544-574). O halde nerde kaldı, bu olayın “diyalog”a delil olması?
Mescitte namaza müsaade edilmeleri ise inanç özgürlüğü ve misafire saygı kapsamında değerlendirilmesi gereken bir hadisedir. Dolayısıyla böyle bir olayı, dinlerin ortak noktalarının alınarak birleştirilmesini esas alan “diyalog”a delil göstermenin hiçbir bir tutarlılığı olamaz.
Öte yandan, aynı kaynağın yakın sayfalarında yer alan, Hırıstıyanların küfre düştüğünü ifade eden ayetlerin nüzul sebepleriyle ilgili rivayetleri gözardı etmek ne ile izah edilebilir? (Bkz. İbn Hişam, Sîre, II/549, 551, 570, 572). Hatta, “sana ilim geldikten sonra onların arzularına uyarsan, o takdirde sen muhakkak zalimlerden olursun” ayetinin yer aldığı satırları görmezden gelmeye ne demelidir?.. (Bkz. Bakara, 2/120,145; İbn Hişam, Sîre, II/551).
Görüldüğü gibi, Hz. Peygamber (sav)’in, Hristiyan ve Yahudilerle beşeri ve siyasi ilişkisini içeren rivayetleri, “dinler arası diyalog” saçmalığına delil göstermek son derece tutarsız ve ilişkisizdir. Bundan dolayı Peygamber Efendimizin’in tebliğini, özel olarak tanımlanan ve 1967’lerde Vatikan tarafından ortaya atılan “diyalog”a benzetmek ya da onunla özdeşleştirmek, kasıtlı bir çarpıtma olur. Bu iddiaya en güzel cevap, Kur’an ı Kerim’de “Kâfirûn” suresinde mevcuttur. Bu bakımdan, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in beşeri münasebetlerinin ve İslamiyet’teki tebliğ ve irşad emrinin, “diyalog” olarak algılanması, asla mümkün değildir. Kaldı ki Hz. Peygamber (s.av.)’in devlet başkanı sıfatıyla yaptığı fiillerin sadece devlet başkanlarını ilgilendireceğini söyleyen de Görmez kendisidir. (Bkz. Görmez, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metedoloji Sorunu, s. 286).
Görmez’in tebliğ metninde, “dinler arası diyalog”u savunan en açık ifadelerden biri, “Avrupada Çok Dinli Yaşam” başlığı altında geçmektedir. Bu bölümde yer alan orijinal ifade şöyledir:
“Eğer çok dinli yasam yeniden ele alınacaksa bütün dinlerin tecrübelerinden yararlanmak gerekir.”
Bu ifadede görüldüğü üzere Görmez, dinlerin ortak noktalarının alınarak çok dinli yaşamın yeniden oluşturulması (dinler arası diyalog) gerektiğine işaret etmektedir.
Mehmet Görmez’in sunumu, şayet kaldırılmamışsa Konrad Vakfı sitesinde ve Mehmet Görmez’in kendi sitesinde mevcut idi. (Bkz: http://www.mehmetgormez.com/dosyalar/1_36753061_4101327).
- B) GÖRMEZ, CARULLAH VE DİYALOG
Mehmet Görmez’in Yüksek Lisans Tezi olarak yayınladığı yayınladığı Musa Carullah’a ait kitapta Görmez, Carullah’ın diğer din ve inanışlara bakış açısından söz etmektedir. Görmez’in naklettiğiene göre Carullah, diğer din ve inançlara hoşgörüyle bakılması gerektiğini ve bu insanların cehennem ateşinde sonsuza kadar yanmayacaklarını ileri sürmektedir. (Mehmet Görmez, Musa Carullah Bigiyef, s. 157, 159; Rahmeti İlahiye Burhanları, s. 9. Görmez’in kitabından alıntı). Halbuki Kuran’daki pek çok ayeti kerimede, kafir olarak ölenlerin asla cennete giremeyecekleri ve ebdiyyen cehennemlik oldukları haber verilir (Ali İmran, 3/91; Araf, 7/40; vd). Sahih olarak bize gelen pek çok hadisi şerifte de durum aynıdır.
Mehmet Görmez de, H. Ziya Ülken’e de atfederek, Musa Carullah’ın, Müslümanlar arasında taassubu ve dini toleranssızlığı azaltmak gayesiyle bu fikirlerinde haklı olduğunu ifade etmektedir. (Görmez, Musa Carullah Bigiyef, s.159).
Halbuki buradaki konu, Müslümanlar arasındaki ilişki değil, gayri Müslümlerle ilişkidir. Ne yazık ki, Musa Carullah ve benzerlerinin, İslam âlimlerine ve İslami İlimlerin kaynaklarına karşı hiçbir hoşgörüleri olmadığı halde, nedense diğer dinlere ve inançlara karşı hoşgörüleri sonsuz olduğunu görüyoruz…
Nitekim Musa Carullah, çoğu fırsatta bu günkü şekliyle diğer dinlerin doğruluğu ve yol göstericiliğine işaret etmektedir. Bununla ilgili olarak “Allah, size hükümlerini açıklamak, size sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir” mealindeki Nisâ Sûresi’nin 26. Ayetinin anlamını saptırarak şöyle demektedir:
“Bu ayette Allah’ın bizden öncekilerin hakikate uygun sünnetlerine uymamızı istediğini görmekteyiz. Şayet İslam Ümmeti’nin kadim milletlerin sünnetlerine tabi olması, onları kendine rehber edinmesi, ilahi iradeye uygun görülmüş ve İslam tarafından meşru kabul edilmişse, Kur’an-ı Kerim açıkça ümmeti böyle bir şeye davet ediyor ve kadim ümmetlerin iyi sünnetlerini delil olarak görüyorsa, Kur’an’ı bize getiren Hz. Peygamber’in sünnetlerini, böyle bir haktan kim mahrum edebilir?” (Musa Carullah, Kur’an Sünnet İlişkisine Farklı Bir Yaklaşım: Kitâbu’s-Sünne Çeviren: Mehmet Görmez, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2000, s. 15).
Halbuki söz konusu ayetteki “sünene’l-lezîne min kabliküm” ifadesinde kasdedilen Salihlerin ve nebilerin yoludur. Ayet, müminleri, sâlihlerin yoluna ulaştırmaktan söz etmektedir. Fakat Carullah, güya kendi kafasına göre kurguladığı “yaşayan sünnet”in delil oluşunu anlatmak için bu sokuşturmayı yapmaktadır. Halbuki Fazlurrahman, kendisi Hz. Peygamber (sav)’in hadislerini ve bizim bildiğimiz anlamdaki sünnetini kabul etmiyor, aklınca çağa göre yorumlanmış, halkın kabul ettiği ve toplumda uygulanabilirliği olan ve adına da “yaşayan sünnet” dedikleri saçmalığı kabul ediyorlar. (Bkz. Fazlurrahman, Tarih Boyunca İslâmi Metodoloji Sorunu, s. 45,46, 83, 157, 158. Ayrıca bkz. Görmez, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, s.233, 334; Özafşar, Hadisi Yeniden Düşünmek, s. 338; Bünyamin Erul, Sahabenin Sünnet Anlayışı, s. 41, 42).
Musa Carullah, İslam sosyal şeriatını tanıtmak (Oluşturmak için mi demek istiyor bilmiyoruz) için bütün dinlerin, önceki milletlerin bütün kanunlarının, günümüz medeniyetinin bütün sistemlerinin tamamıyla kucaklanması gerektiğinden de söz etmektedir (Musa Carullah, İslam’ın Elifbâ’sı, Yayına Hazırlayanlar: İbrahim Maraş, Seyfettin Erşahin, Ankara, 1997, s. 44).
Mehmet Görmez’in, çalışmalarında Musa Carullah’a ağırlık verdiğini ve kendisinden övgüyle söz ettiğini de bu münasebetle belirtmiş olalım. Bizzat Mehmet Görmez’in yayınladığı ya da terceme ettiği kitaplarından Musa Carullah’ın görüşlerini özel bir yazı kapsamında sunacağız inşallah.
01.05.2017
Dr. Ahmet Gelişgen
Not: Mehmet Görmez’in ılımlı İslam ve Dinler Arası Diyalog paralelindeki diğer bazı fikirleri için bkz.
- BÖLÜM
- BÖLÜM