ArşivHadisleri Hafife AlanlarmodernistlerTarihselcilik

Hadis İnkarı ve Peygambersiz İslam Projesi

İslam âlemi üzerinde geniş araştırmalar yapan Oryantalistler edindikleri bilgiler ışığında İslam dininin özünü bozmak için geniş ve derin projeler yaptılar. Oryantalizm: İslam toprakları, doğu toplumları ve doğu ülkelerin tarihi, kültürü, dini, gelenekleri ve medeniyetleri hakkında araştırma yapma ve bilgi edinmedir. Bu işi yapana Oryantalist denir. Arapça’da “Şarkiyatçılık” ve bunu yapana “müsteşrik” denir.

Fransa Kralı Luis şöyle demiştir: “Müslümanlar cihad ruhuyla yetiştikleri için savaş ve güç kullanarak mağlup edilemezler. Mağlubiyetin tek bir yolu var o da kalplerindeki cihad ruhunu söndürmek, İslam’ın değer ve ölçülerinden onları uzaklaştırmaktır.” Bundan sonra batılılaşma süreci İslam âleminde hız kazanmış, Oryantalistlerin çalışmaları son derece artmıştır.(1)  Müslümanları dinlerinden uzaklaştırmak için özel  bilim adamları yetiştirip topluluklar kurdular. Müslümanları Kur’an’dan, Hadis’ten ve Peygamberden soğutmak için özel çalışmalara başladılar. Birçok alanda başarılı oldular. Öyle ki meşhur oryantalistlerden  L. Messignoon oryantalistlere sunduğu raporda: “Her şeylerini tahrip ettik artık hiçbirşeye inanmıyorlar. Boşluğa düştüler. Artık Müslümanlarda anarşi, cinayet tecavüz ve intihar vardır” diyerek sevincini belli etmiştir. Lue Rance Braune “İslam ve İsrailiyyat” kitabında İslam’dan ne kadar korktuklarını şöyle dile getirir: “Aslen en büyük tehlike İslam nizamındadır. Zira İslam yayılma gücüne sahip bir dindir. Dolayısıyla Avrupa sömürgesine karşı durabilecek tek nizam İslam nizamıdır”(2)

Evet, çok iyi biliyorlardı ki İslam nizamı tekrar dirilmemeliydi. Müslümanlar tekrar birlik olup bu nizamı kurmamalıydılar. Çünkü bu nizam dünyaya adalet ve huzur getiriyordu. Bu nizam onların çıkarlarını ve hâkimiyetlerini yok ediyordu. Bunun için yapılacak en iyi şey Müslümanları dinlerinden, Peygamber ve sünnetinden uzaklaştırmaktı. İşte “oryantalizm” dediğimiz çalışma bu sebeple ortaya çıkmıştır. Ve bunun için birçok oryantalist yetiştirilip İslam ülkelerine gönderilmiş kitaplar raporlar yazdırılmıştır.

            “Oryantalist çalışmalar artık iki kolda ilerlemektedir: Birincisi, Doğu hakkındaki araştırma ve incelemedir. Bunu genellikle gezginler ve bilim adamları yapmaktadır. Bir keşif kolu rolü oynamaktadır. Batı sömürgeleştireceği bölgeyi ve insanı tanımak istemektedir. İkinci kol ise edebiyatçılardır. Edebiyatçılar da bildikleri kadar Doğuyu anlatmış, eserlerinde Batı’nın doğudan üstün yanlarını vurgulamakla uğraşmışlardır. Goethe, Victor Hugo, Gustave Flaubert, Mark Twain, George Eliot, Jules Verne ilk akla gelebilecek oryantalist yazarlardır. Yani bize  “dünya klasiği” olarak sunulan bu yazarların eserleri Doğu düşmanlığının örnekleriyle doludur. Yazılış amaçları da, öncelikle Doğuyu Batı insanına tanıtmak, sonra da Batı medeniyetinin üstünlüğünü önce kendi toplumlarına, sonra da tüm dünyaya kabul ettirmektir.”(3)

Bir dönemin Dışişleri Bakanlığı yaparak İngiltere’nin siyasetine yön veren Lord Curzon 1909’da Lordlar Kamarasın’dan yaptığı konuşmasında: “Doğu insanlarının yalnız dinlerini değil, törelerine, hissiyatına, geleneklerine, tarihine, dinine de aşina olmamız, doğu ruhu diyebileceğimiz şeyi anlama maharetimiz, kazanmış olduğumuz mevkiyi gelecekte de koruyabilmemizi sağlayacak tek dayanaktır.”(4) Onlar hâkimiyetlerini korumak için İslam ve diğer doğu toplumlarını en ince ayrıntısına kadar araştırıyorlar ve projeler çıkarıyorlardı. Düşünün Napolyon Mısır’ı işgal ederken birçok “ilim adamı, sosyolog, psikolog ve tarihçi” götürmüştür. Mısır üzerinde 23 ciltlik kitap yazdırtmıştır. Tarihçiler, sosyologlar ve psikologlar Mısır toplumunu  iyi bir şekilde inceleyip toplumu nasıl değiştireceklerinin raporunu hazırlayacaklardı. Oryantalistler 14. Yüzyılın başından  20.Yüzyılın başına kadar 60.000 eser yazmışlardır. Çalışmalarında “psikoloji ilminden” çok faydalanmışlardır. Çünkü insan psikolojik bir varlıktır. İnsanı değiştirmek, yönetmek, yönlendirmek ve etki altına almak isteniyorsa psikoloji ilminden  muhakkak faydalanmak gerekir.

Oryantalistlerin İslam âlemi ve Müslümanlar üzerindeki amaçları şunlardır:

1) Peygamberimizin risaleti hakkında  şüpheler oluşturmak, hadislerin ilk 3 asır içinde Müslümanların ortaya koyduğunu ileri sürmek, Sünneti itibardan düşürmek amacıyla sünnete karşı savaşmaktır.

2) Kur’an’ın doğruluğu hakkında şüpheler uyandırmak ve onu tenkit edip ona dil uzatmak. Böylelikle Müslümanların kendilerini bir araya getiren ve güçlerinin kaynağını teşkil eden bir tek hedef üzerinde birleşmelerini önlemek.

3) İslam’ın Yahudilik ve Hristiyanlıktan kaynaklandığını ileri sürmek.

4) Müslümanları Hristiyanlaştırmaya çalışmak.

5) İslam fıkhının değerini düşürmek ve onu Roma Hukukun’dan kaynaklanmış kabul etmek.(5) Bunları gerçekleştirmek için yoğun çalışmalarda bulunmuşlardır ve günümüzde de son hızla devam etmektedirler. Hadislerin Peygamberimizin ölümünden sonraki “ilk 300 yılda” uydurulduğunu sürekli gündem yaparlar ve hadisler hakkında şüpheler oluştururlar. İslam, Kur’an ve hadis hakkında şüpheler oluşturmak için birçok araştırmacı, yazar, akademisyen ve gezici görevlendirirler. Bunun için birçok dernek ve vakıf açarlar. Tüm bunlara  birçok para harcadılar ve harcamaktalar.

“Hindistan buna önemli bir örnek teşkil eder. Çünkü bilindiği gibi bu bölgede 1858’de resmen İngiliz hâkimiyetine geçmiş, buna paralel olarak bölgede Hristiyan propagandasıyla beraber Oryantalistlerin İslam’a yönelik art niyetli çalışmaları da hız kazanmıştır. İlginçtir, sömürgeleştirilen Hindistan’a bağlı Delhi şehrinde kurulan İslami İlimler Fakültesi’nin başına, İngiliz Doğu Hint Şirketi sponsorluğunda, Avusturya asıllı  İngiliz bir Oryantalist olan Dr. Alois Sprenger getirilmiştir. Sprenger ilk kez hadislerin büyük bir kısmının ‘uydurma’ olduğunu iddia eden, Sünnet’in kaynak oluşuna yönelik eleştirel makaleler kaleme alan, böylece sünneti safdışı bırakmayı hedefleyen biridir. İşte bu fitne sebebiyle İslam dünyasında Sünnet’i toptan inkâr etme hareketi de ilk olarak Hindistan Müslümanları arasında baş göstermiştir.”(6)

İngiltere’de kaldığı yıllarda modern düşüncenin oldukça etkisinde kalan Seyyid Ahmed Han, aklı ve tabiat kanunlarını tek geçerli ölçü olarak alıp Müslümanları taklitten vazgeçirerek modern ilme sarılmaya çağırmıştır… Hindistan’da Seyyid Ahmed Han’ın açtığı yolda giden modernistler o bölgede Ehli’l Kuran denilen ve hadisleri tamamen reddederek İslami esasları Batı’lı değerler doğrultusunda adeta yeniden şekillendiren yorumlayan bir grubun oluşmasına önayak olmuştur.(7)  Özel yetiştirilmiş Oryantalistler İslam dininin kaynakları hakkında yaptıkları araştırmalar sonucu Müslümanların Peygamber ve İslam ile olan bağların kesmek için çok kurnazca tuzaklar hazırladılar. Bunlardan bazıları şunlar: Peygambersiz İslam, Hadisler hakkında şüpheler oluşturmak, Buhari ve Müslim’de geçen hadisleri çürütmek, Sünneti ortadan kaldırmak, hadis rivayet eden sahabeler hakkında şüpheler oluşturmak bunlardan sadece bazıları.

Ignaz Goldziher ve Joseph Schacht tarafından yapılmış, bazı hadislerin sahihliği konusunda ciddi şüpheler uyandırılmıştı. Yine oryantalist olan Sprenger, hadisler hakkında ciddi şüpheler uyandıran çalışmalar yaparak fitne çıkardı. Sünnet konusunda Alman Şat şöyle diyor: “Nebiye nispet edilen hiç bir hadis sahih değildir. Çünkü ahkâm hadislerin en eskisi hicretin 100. yılına dayanır”(8)

Oryantalistler yukarıda da belirttiğimiz gibi özellikle İslam ülkelerini gezip aylarca oralarda araştırmalar yapmaktadırlar. Ve raporlar hazırlayıp Oryantalistlere kurullarında ve toplantılarında  sunmaktadırlar. Goldziher bunlardan biridir ve unutmamamız gerekir. “Goldziher, Budapeşte’de yetişmiş bir Macar Yahudisidir. Geleneksel Yahudi eğitimi almıştır. İbranice ve Talmud konusunda derin bilgiye sahiptir. Beyrut, Şam ve Kahire’de bir kaç ay geçirdi. Şam’daki ikameti süresince Müslüman âlim ve hocalarla görüştü. Kahire’de birçok âlim ile tanıştı. Ezher’deki dersleri izleme imkânı buldu.”(9)  “Hollanda sömürge dairesinde uzun yıllar danışmanlık yapmış olan Snouchl Hurgonje(1857-1936)  kılık değiştirerek 1884 yılında “Abdulgaffar” adıyla Mekke’ye gitti ve orada bir buçuk yıl kaldı. Orada gözlemler yaptı. Geri döndüğünde ise İslam dünyasının doğusunda emperyalizme hizmet edecek raporlar yazdı.”(10) Evet onlar Müslümanları bozmak için İslam dünyasını en ücra köşelerine kadar gezerken bizlerin, bizler ise arka sokaklarımızda ne olduğunu bilmiyorduk. Arka caddede kimlerin yaşadığını ne tür insanların yaşadığını bilmiyorduk. Araştırma öğrenme gereği duymuyorduk. İslam Medeniyetini dünyaya böyle mi taşıyacaktık?

Oryantalistlerin devletlerarası ilk kongresi 1873 yılında Paris’te toplandı. Bundan sonra Kongreler arka arkaya toplandı ve uluslararası kongrelerin sayısı otuzu aştı. Bu kongrelere Oryantalist ilim adamları katılmaktadır. Mesela; Oxford Kongresi’ne 25 devletten, 80 üniversiteden ve 69 ilim cemiyetinden 900 kişi katılmıştır.(11)

Türkiye ve İslam ülkelerinin çoğunda oryantalistlerden etkilenen (belki onlarla iş tutan) hoca ve âlimler hadis ve sünnet inkârı konusunda ciddi derecede ileri gitmekteler. Bunlar oryantalistlerin eserlerinden etkilenmiş hoca ve âlimlerdir. Yalnız,  hadis ve sünnet hakkında şüpheler oluşturup inkâr ederken çok sinsi ve zekice bir yol takip ettiler ve etmekteler. Bunu yapan kimi hoca ve âlimler yaptıkları şeyin ne kadar tehlikeli olduğunun farkında değil. Kimileri ise bizzat oryantalistlerle iş tutarak bunu yapmaktalar. Müslümanların inançlarını sarsmak, hadis ve ayetler hakkında şüpheler oluşturup inkâr etmelerini sağlamak  için ortaya konan proje aşamalı olarak şöyle işlemektedir. Sırasıyla şunları yapmaktadırlar. Dikkatli okuyalım:

1) Akılcılığı yayıyorlar. Bu aşamada hiçbir şey inkâr etmiyorlar. Akılcılık oluşturup akılarda soru işareti bıraktılar. Akılcı düşünen zihinler oluşturup akla uymayan hadisleri ve sünnetleri inkâr etmelerini sağlamaktır, bunun amacı ilk aşamada akılcı zihin inşa edilirken kesinlikle bir hadis veya sünnet inkâr edilmiyor. Yani ürkütmeden yapıyorlar.
2) Akılcı zihin oluşturulduktan sonra “2 ya da 3 hadis” hakkında şüphe oluşturmaya başlıyorlar. Onlarca hadis değil sadece 2 hadisi inkâr etmeye başlıyorlar. Daha sonra tepkiye göre daha fazla hadis ve sünnet hakkında şüpheler oluşturup inkâr etmeye  başlıyorlar. Bu aşamada çok sinsi ve şeytanca hareket ediyorlar. Örgütlü ve planlı…
3) Sahih hadisler hakkında şüpheler oluşturup inkâr etmeyi normalleştirdikten sonra “Buhari ve Müslim’de” geçen hadisleri inkâra başlıyorlar. Halkın şüphe duymasını sağlıyorlar. Halkın kafasında soru işareti kalıyor. Buhari ve Müslim gibi hadis alanında otoriter iki güvenilir âlimi yıpratarak küçük düşürüp değersizleştiriyorlar. Buhari ve Müslim’de geçen hadisleri tek kalemde inkâr ediyorlar. Bunu yaparlarken “süper akli ve mantıki deliler” üretiyorlar. Ürettikleri akli deliller son derece zekice ve şeytanca. Halkın kafasını karıştırıp halkı şeytanın deposuna sokuyorlar.

4) Daha sonra uzun çalışmalar neticesinde hadis ve sünneti çürütüp Peygamberi devre dışı bırakacaklar. Doğru ya, hadis ve sünnet hakkında şüpheler başlayıp hadis ve sünnet devre dışı bırakıldığında otomatikman “PEYGAMBER” devre dışı kalır. Ortada sadece Kur’an kalır. Bunu da kafaya göre yorumlarlar. Şuan hadis inkârcılığını yayanlar öyle meal ve tefsirler çıkarıyor ki ayetleri sapkınca çevirip yorumluyorlar.

5)Sonra hadis ve sünnet ortadan kalkınca sıra ayetlere gelecek Önce “2 AYETİ” inkâr edecekler. Aşağı yukarı hangi ayetlerden başlayacaklarını çoktan ayarladılar bile. Akıllarda ayetler hakkında soru işareti bırakacaklar. Sonra 10-20  ayet hakkında şüpheler oluşturup ayetleri  inkâr edecekler. Süper akli deliler uyduracaklar. Ama tam anlamıyla şeytanca akli deliller… Kur’an hakkında şüpheler artacak. Zaten halkımız Kur’an’dan uzaktı ve anlamıyor, sadece saygı duyuyor. Ama bu operasyondan sonra saygı da duymaz hale gelecekler. Biz şu an nasıl hadis inkârını eleştirip tehlikeden bahsediyorsak o zaman da ayet inkârcılarını konuşup eleştireceğiz. Tehlike büyük. Bunu din adamları yapacak. Hoca kılıklılar yapacak. Ayetlerin bazısı uydurma eksik bulunacak. Durum buraya doğru gidiyor. Şu an İhsan Eliaçık gibi zevatlar ayet inkâr etmiyor ama değiştiriyor. Çok fazla değiştiriyor. Ayeti inkâr ederse çok tepki çekerler. Bu yüzden önce ayetleri değiştirerek gidiyorlar.

6) Peki Hadisi, Kur’anı ve Sünneti çürütmekle uğraşanlar ve bu planı yapan kâfirler neyi amaçlamaktadır? Bu işin sonu “deizme”çıkacaktır. “Deizim, Herhangi vahyedilmiş dine bağımlı olmaksızın Tanrı’nın varlığını kabul etmektir.”(12)  Yani  Deizim: Tanrı vardır ama bir din kabul etmiyoruz demektir. Tanrıyı kabul edip dini kabul etmeyen bir akımdır. Ayet, hadis ve sünnet kalkacak. Din etkisiz hatta yok olacak. Herkes “deist” olup bu hale gelecek. Tanrı vardır ama din, kitap, vahiy kabul etmiyoruz diyecek. Proje tam da budur. Yaşar Nuri Öztürk gibi bazı ilahiyatçılar “deist” olduklarını açıklamaya başladılar bile. Bunu normalleştiriyorlar. Yaşar Nuri Öztürk’ün deist olduğunu açıklaması ve bunun zamanlaması tesadüf değildir. Diğer ilahiyatçılara cesaret vermektedir.

Mesela devlet bazında bunu başardılar. Türkiye Cumhuriyeti devlet yapısı olarak deisttir. Seküler ve laiktir. Din yok tanrı var. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar devleti “deist ve seküler” yaptılar. Din ile yönetmeyeceğiz fakat tanrıyı, Allah’ı kabul ediyoruz dediler. Allah vardır fakat bize düzen ve kanun belirleyemez dediler. Devlet bazında düşünürsek bunu başardılar. İngilizler  ve diğer emperyalist güçler yeni kurulan Türkiye Devleti’nden de bunu istemişlerdi. Devlet bazında başarılı olundu. Fakat halkta bunu başaramadılar. Halk dinine bağlıydı. Yeni proje halkı “deist” yapmak olacaktı. Bunun için Batılılaşmayı artırdılar. Eğitimi, hukuku ve ekonomiyi Batı’ya göre ayarladılar. Ve yeni kurulan Türkiye Devleti’nde yaşayan ve yetişen insanlar dinden, İslam’dan uzaklaştırılıyordu. Bunun sonucunda halkın bir bölümünü tamamen “deist ve seküler” yapmayı başardılar. Fakat bugün halkın tamamını deist ve seküler yapmak için uğraşıyorlar. Bunun yolu da yukarıda anlattığım 6 maddeyi aşamalı olarak uygulamaktan geçer. Ve şuan düzenli olarak uyguluyorlar. Özet olarak şunu yapacaklar: İlk önce “sünnetsiz ve Hadis’siz” bir İslam oluşturacaklar. Böylece otomatikman Peygamber devreden çıkacak. Sünnet’siz ve Hadis’siz İslam oluşturduktan sonra “Kur’an’sız bir İslam” oluşturacaklar. Kur’an hakkında da şüpheler oluşturup ayetlerini inkâra yeltenecekler. Kur’an’ı da aradan çıkaracaklar. Kur’an’sız İslam’dan sonra “İslam’sız Allah (Tanrı)” oluşturacaklar. İşte buna “deizim” deniyor. Düzen, din, kitap, vahiy emretmeyen Allah(Tanrı) inancını iman edilmesi gereken hakikat diye ikna edip yedirecekler. Ki son 100 yıldır bunun üstünde yoğun çalıştılar ve şuan boyut değiştirerek devam ediyor.
İlahiyatçılar arasında hadis inkârı çok fazla. İlahiyat üniversitelerinde sırf bu iş için kurulmuş bir “ÖRGÜTLÜ”  bir çalışma var. Bu örgütlü çalışmada Hadisçi, Tefsirci, Fıkıhçı, Kelamcı, Felsefeci profesörler, öğretim üyeleri ve doçentler var. Örgüt son hızla çalışmaktadır. Bunun dışında sivilde bazı hocalarla iletişim kurup çalışmalarına daha da hız vermekteler. Bu ilahiyatçı ve hocaların bazıları bu kirli projenin içinde olduğunu bilmiyor. İyi niyetliler sonucunu tam düşünemeyebiliyorlar. Akılcılık akımına kapmışlar ve bunun etkisiyle  zehir saçıyorlar. Bu örgütlenme şuan muazzam derecede öğrenci yetiştirmektedir. Mezhep imamlarını, Hadis âlimlerini aşağılayan öğrenciler yetiştirmekteler. Hâlbuki çoğu gencin cami imamı kadar bilgisi bile bulunmamaktadır. Sadece enerji, ateş ve gaz verilmiştir. Beyni sulandırılmıştır. Bu örgüt son hızla çalışmaktadır.

Ortada ciddi bir tehlike var. Çok boyutlu bu tehlike hakkında bazı âlimlerimiz ve hocalarımız ciddi çalışmalar yapmaktadır. Allah onlardan razı olsun. Özellikle son 40 senedir yoğun olarak hadis ve sünnet hakkında şüpheler oluşturup halkı bunlardan uzaklaştırmaya başladılar. Din hakkında şüpheleri artırdılar. Yukarıda bahsettiğimiz bu proje bugün de hala devam etmektedir. Peygamberimiz ve sünneti hakkında şüpheler oluşturup Müslümanların din ile olan bağlarını kesiyorlar.

            Sheldon Amos şöyle demiştir: “Muhammedi şeriat Arap topraklarındaki siyasi modele uygun olarak düzeltilmiş Doğu imparatorluğunun Roma yasalarından başkası değildir.”(13)  Başta da belirttiğimiz gibi Peygamberimizin sözde Hristiyan Roma hukukundan etkilenip sözler söylediğini ve şeriat oluşturduğunu dile getirerek şüpheler oluşturmakta ve Hristiyanlaştırmanın önünü açmaktadırlar. Bu da Oryantalistlerin en büyük hedeflerindendir. Oryantalistler bir ara ısrarla sahabelerden “Ebu Hureyre’yi (r.a)” çürütmek için uğraştılar. Çünkü Ebu Hureyre (r.a) Peygamberimiz’den (sav) en çok hadis rivayet eden sahabelerdendir. “5374” hadis rivayet etti. Ebu Hureyre’yi çürütüp karaladıklarında ve millet nezdinde sapık olarak nitelediklerinde rivayet ettiği hadisler de bozuk ilan edilecek. Fakat bu tuzak tutmadı.

“Oryantalist Goldziher durmadan her kongresinde hadis ravisi olan Ebu Hureyre’yi ve İmam Zuhri’yi yalancılıkla itham etmektedir. Bununla kalmayıp Buhari ve Müslim gibi hadis kitaplarını fırsat buldukça eleştirir. İslam şeriatinde de reform olması gerektiğini savunur. Atatürk’ün Türkiye’ye uyguladığı kanunları uygarlık olarak nitelendirerek bunu her Müslüman ülkeye  numune olarak gösterir.”(14)

Goldziher durmadan Ebu Hureyre ile uğraşmıştır. Ebu Hureyre (ra) çok hadis rivayet ettiği için hadis inkarcıları ve hadise karşı olanlar onu sevmez ve nefret ederler. Ebu Hureyreyi çürütmek için şu iftiraları atarlar:

-O ümmi birisiydi, okuma yazma bilmiyordu.

-O sahabelerin eleştirilerine ve reddiyelerine maruz kaldı. Hz Ömer ile arası iyi değildi. Hz.Ömer onu dövdü.

-Rasulullah adına yalan uydurdu. Hatta kedileri çok sevdiği için kedi ile ilgili hadisler uydurdu dediler.

-Sara hastalığına tutulmuş aklı az biriydi

-Yaşı gençti ve daha çocuktu dediler.(15)

Ebu Hureyre’nin okuma yazma bilmediği için hadisleri aklında iyi tutamadığını söylerler.  “Arap toplumu şiir, söz, nesep ve metinleri hafızalarında tutmada diğer toplumun ulaşamayacağı seviyeye ulaşmışlardı. Eğer Araplar okuyup yazan bir toplum olmuş olsalardı bu melekeleri zayıf olacaktı. Kuşkusuz Arapların en önemli özelliği hafızalarının kuvvetli olmasıdır.”(16)

Ebu Hureyre(ra.),       bir kadının bir kediyi hapsedip doyurmadığını ve kedinin zayıf düşerek  ölmesi sebebiyle kadının cehenneme girdiğine dair hadis rivayet etmiştir. (Buhari, Müslim) İddaya göre Ebu Hureyre kedileri çok sevdiği için bu hadisi uydurdu. Ebu Hureyre’den başka Esma binti Ebi Bekir ve Abdullah b. Ömer de bu hadisi nakletmişlerdir.(Müslim) Şimdi bu sahabelerin de mi kedileri vardı ki bu hadisi uydurdular.(17)  Oryantalistler cahil kalmış bilgisi olmayan Müslüman halkı böyle eksik bilgilerle tuzağa düşürmekteler.

Talha b. Ubeydullah (ra) şöyle diyor: “Ebu Hureyre’nin Rasulullah’tan(sav) bizim duymadığımız şeyleri duyduğundan şüphe etmiyorum.”  İbni Abbas(ra) şöyle diyor: “Ebu Hureyre bizden daha hayırlıdır. Ve rivayet ettiği hadisleri benden daha iyi bilir” İmam Şafi şöyle der: “Ebu Hureyre hadis rivayet edenler arasında en iyi hafızaya sahip olanıdır”  Hâkim şöyle der: “Ebu Hureyre Rasulullah’ın(sav) ashabı arasında hafızası en kuvvetli olanıydı”(18)

Hz Ömer (ra) Ebu Hureyre’yi hadisini gözden geçirmesi için uyardığı, Ebu Hureyre’nin (ra) de ona  Rasulullah’ın (sav) “Kim benim aleyhimde bilerek yalan söylerse cehennemde yerini hazırlasın” hadisini söylemiştir. Bunun üzerine Ömer (ra) ona Rasulullah’tan (sav)  hadis rivayet etmesine izin verdiği sabit olmuştur.(19) Evet Ebu Hureyre’den nefret etmelerinin sebebi en çok hadis rivayet eden sahabe olmasıdır.

Buhari Ebu Hureyre (ra.) için şöyle bir rivayet aktarır: “Muhacir kardeşlerimiz alışverişle, ensar kardeşlerimiz de ticaretle meşgul olurken Ebu Hureyre karın tokluğuna Rasulullah’tan ayrılmazdı. Onların hazır bulundukları meclislerde hazır bulunur, onların belleyemediklerini bellerdi.” (Buhari)

Evet, Ebu Hureyre (ra.) sürekli Peygamberimiz (sav) ile beraberdi. Sürekli yanında olduğu için tekrar eder ve iyice bellerdi. Gündüzleri sıklıkla böyle geçirirdi. Ayrıca Ebu Hureyre (ra.) geceleri de boş durmazdı. Ebu Hureyre(ra.) şöyle demiştir: “Ben gecemi üçe bölerim; bir bölümünde uyurum, bir bölümünde namaz kılarım, bir bölümünde Rasulullah’ın (sav) hadislerini müzakere ederim”. Evet, hadis konusunda gündüz ve gece sürekli ezber yapıp kontrol etmiştir.

Merhum Muhammed Kutub şöyle önemli bir tespitte bulunur: “Şüphesiz Oryantalistler kendi dilleriyle yazdıkları zaman yabancı dil bilmeyen ya da  kültürünü o dil ile elde edecek düzeyde iyi bilmeyen normal bir okuyucu onları asla okumayacaktır. Fakat onların öğrencileri normal okuyucunun dili Arapça (Türkçe, Urduca, Kürtçe) ile yazmaktadırlar. Ve bizzat bu noktadan zehrin etkisi yayılmaya ve dairesi genişlemeye başlar ve sonunda ardı ardına  insan kitlesini kapsar… Bazı öğrenciler bizzat  oryantalist olan büyük üstadları geride bıraktılar ve büyük üstadların yapmaya güçleri yetmeyen pek çok şeyi ortaya koydular. İslam, Kur’an, Rasulullah (sav) ve mü’minler hakkında bazı oryantalistlerin söylemekten çekindiklerini söylediler ve şiirlerinde, nesirlerinde, romanlarında, tiyatro eserlerinde, telif ettikleri kitaplarında açık bir şekilde bu dinden sıyrılıp uzaklaşmaya ve onu paramparça  etmeye çağırdılar.”(20)

Oryantalistlerin yazmış olduğu eserleri Arabistan’da, Türkiye’de ve diğer İslam coğrafyasında kimse okuyamazdı. Fakat bu oryantalistler İslam coğrafyasından kimi öğrencilere dersler verdi. Bu öğrenciler oryantalistlerin etkisinde kalıp onların fikirlerini yaymaya başladılar. Bu oryantalistlerin kitaplarını da çevirdiler. Goldziher’in çalışmaları sonucunda İslam âleminde Oryantalistlere papağanlık yapan bazı grup ve şahsiyetler hemen gün yüzüne çıkıvermiştir.

            Muhammed Ahmed Halafullah doktarasında şu ifadelere yer verir: “Kur’an Yahudilere iftira eder, olmayan şeyi söyler. Hurafe olanı gerçek gösterir.”(21) Bu da Arap coğrafyasında oryantalistlerden etkilenen bir kafa. Goldziher gibi oryantalistlerden etkilenenler bunları diyecek hale gelmiştir. Türkiye’de de bunlardan çok vardır. Bu oryantalistlerin kitaplarından etkilenip zehir saçan çok hoca, âlim ve bilim adamı vardır. Oryantalist Zuymur şöyle diyor:  “Müslümanları batılılaştırmak için onların safından biriyle olunmalıdır. Çünkü ağaç bir dalı vasıtasıyla kesilir.”(22)  Mesele tam da böyledir. Bizi, bizim içimizden seçtikleriyle bozuyorlardı. Bizi, bizim içimizden seçtikleriyle Batılılaştırıyor, imansızlaştırıyorlardı. Bizim içimizden seçtikleriyle bizleri Hadis’ten ve Kur’an’dan koparıyorlardı. Bizi, biz ile vuruyorlardı.

Değerli bir hocamızın şöyle bir tespiti var: “Gerçek şu ki Yahudilerin elinde bulunan Tevrat’ı gizli örgütler (Mossad, FBI v.s) ya da oryantalistler tahrif etmediler. Aksine bizzat kendi içindeki din adamları, hahamları değiştirdiler. Peki, ama neden? Çünkü Hz. Musa’nın bir Ebu Hureyre’si veya bir Enes b. Malik’i olmadı. Yani Hz. Musa’nın Tevrat’ı şerh edip açıklayacak; sözlerini diğer nesillere ulaştıracak sahabileri yoktu. Bundan dolayı din adamları, kendi yorumlarını peygamberin sözlerine eşdeğer gördüler. Ve Tevrat’ta karşılaştıkları ayetleri şerh edecek bir peygamber sözü bulamayınca istekleri doğrultusunda mana verdiler. Allah’ın ayetlerini heva ve heveslerine göre tevil edip yorumladılar. Bununla da kalmayıp Allah’ın lafızlarını kendi ifadeleriyle değiştirdiler.

Rabbimizin gönderdiği diğer kitaplardan biri olan İncil’in başına da aynı şeyler gelmişti. İncil’i açıklayıp şerh edecek Hz.İsa’dan (as) sözler olmayınca, bu sefer kilise papazları devreye girip İncil’i kendi nefislerine göre anlatmaya kalktılar.”

Evet, hocamızın yaptığı bu tespit bağlamında şunları söylememiz gerekir. Peygamberimizin sözlerini gelecek nesillere aktaran sahabeleri vardı. Kur’an’ı Peygamberimizden öğrendikleriyle şerh edip açıklayacak sahabeleri vardı. Ve Peygamberimizin her konudaki söz ve davranışlarını gelecek nesillere aktardılar. Bu yüzden kâfirler ve bozuk  din adamları Kur’an’ı ve Kur’an’ın anlamını bozamadılar. Kur’an’ı ve Kur’an’ın anlamını bozmak için ilk önce hadisleri ortadan kaldırmaları lazım. Hadislere karşı şüphe oluşturup hadisleri devre dışı bırakmaları lazım. Hadisler devre dışı kaldığında Kur’an’ı kafalarına göre yorumlayıp kafalarına göre hükümler çıkarabilirler. Gidişat buraya doğrudur. Hadis kabul etmeyen, hadislere karşı çıkan çok hoca ve âlim dediğimiz kişiler  buna başladılar bile. Yine değerli hocamız bu konu kapsamında şöyle bir tespitte bulundu: “Evimize gelen hırsız önce evimizin dış kapısını zorlar. Daha sonra altınların bulunduğu odadaki kasayı zorlar. Hadisler bizim dinimizin dış kapısıdır. Bugün bu kapıyı zorlayan yarın hazineyi saklayan kasayı (Kur’an’ı) zorlayıp Kur’an’da da uydurma ayetler var diyecektir.” Evet, mesele tam da böyledir.

OYUN BÜYÜK. TUZAK KÖTÜ. Fakat bizim mücadelemiz az. Tembeliz! Tembelliğimizi örtmek için de şu ayeti kullanıyoruz. “Onlar  tuzak kurdu. Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Ali İmran) “Allah’ın da tuzağı vardır elbette” diyerek tembelliğimizi örtüp çalışmıyoruz.

Ya da şu ayetle tembelliğimizi örtüyoruz: “Hak geldi, bâtıl yıkılıp gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkûmdur.” (İsra 81) Hak gelince batıl nasıl olsa yıkılacak deyip çalışmıyoruz mücadele etmiyoruz. Soru şu: Hak gelince batıl elbette yıkılacaktır fakat biz hakkı ne kadar ortaya koyduk ki?

             Napolyon meydan muharebesini idare ediyormuş. Toplar susmuş karşı taraf yağmur

gibi top mermisi yağdırıyormuş. Napolyon büyük bir öfke ile batarya komutanına sormuş: “Toplar niye sustu?” Kumandan demiş ki: “Kırk tane sebebi var”  Napolyon: “Say” demiş.  Kumandan: “Bir barut yok”  Napolyon: “Tamam gerisini saymana gerek yok” demiş.  Burada olduğu gibi Müslümanlarda dinlerinin emri olan “çalışma, azim ve gayret” yok. Gerisini saymaya da herhâlde gerek yok.

Selametle…

 
KAYNAKLAR:

1) Peygambersiz Bir Din,Alaaddin Palevi,s.70

2) Peygambersiz Bir Din,Alaaddin Palevi,s.71

3) İleri Dergisi,Sayı 24, 2005,Özgür Erdem’in Makalesi

4) Edward Said,Şarkiyatçılık,s.226

5) Çağdaş İnançlar Düşünceler,s.161-162,cilt 2,Çeviren:Beşir Eryarsoy

6) Semerkand Dergisi,Şubat 2012

7) İslam Mezhebleri Tarihi,Dr.Hasan Gümüşoğlu,s.414-415

8) Peygambersiz Bir Din,Alaaddin Palevi,s.72

9) Oryantalizmin Kısa Tarihi,Yücel Bulut,s.124,Küre Yay.

10) İslam Ansiklopedisi,cilt 33,s.433    Çağdaş İnançlar Düşünceler,s.165,cilt 2, Çeviren:Beşir Eryarsoy

11) Çağdaş İnançlar Düşünceler, ,s.164,cilt 2,çev: Beşir Eryarsoy

12) İslam Ansiklopedisi,cilt 9,s.10

13) Çağdaş İnançlar Düşünceler,s.166,cilt 2,Çeviren:Beşir Eryarsoy

14) Peygambersiz Bir Din,Alaaddin Palevi,s72

15) Günümüz Hadis Problemlemleri,Yavuz Köktaş,s.261-266    Hadis İnkarında Ortaya Atılan 33 Şüphe,İbrahim b. Muhammed,s.123

16) Hadis İnkarında Ortaya Atılan 33 Şüphe,İbrahim b. Muhammed,s.124

17) Günümüz Hadis Problemleri,Yavuz Köktaş,s.262

18) Hadis İnkarında Ortaya Atılan 33 Şüphe,İbrahim b. Muhammed,s.127

19) Günümüz Hadis Problemleri,Yavuz Köktaş,s.265     Hadis İnkarında Ortaya Atılan 33 Şüphe,İbrahim b. Muhammed,s.129

20) Oryantalistler ve İslam,Muhammed Kutub,s.434-437

21) Peygambersiz Bir Din,Alaaddin Palevi,s.72

22) Peygambersiz Bir Din,Alaaddin Palevi,s.72

gencbirikim.net sitesinden alınmıştır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu