Böyle şeyler olursa hiç iyi olmaz
Oğulları doğu ve güneydoğuda askerlik yapan anne-babaların, haber saatlerinde televizyon başına nasıl çakıldıklarını, terörist kurşunlarıyla vefat eden askerlerin isimleri okunurken, yüreklerinin nasıl ağızlarına geldiğini evlat sahibi olanlar bilir. Her bir şehit haberini dinledikten sonra, ölen askerin kendi oğulları olmadığını öğrenince derinden bir “Ohh!” çekmeleri ise, memleket namına üzücü. Çünkü, haberi dinleyip ölenin kendi oğlu olmadığını anlayınca “Ohh” çekiyorsa da, bunu bir vefat haberinin arkasından yapmış oluyor ki, işte üzücü ve acı olan bu…
Oğulları terörist kurşununa kurban giden bir anne-babanın haykırışlarını seyrettik. “Bizim oğlumuz şehit değil” derken, bütün şehit anne-babaları gibi, yüreklerinin nasıl parçalandığını görmeye bile tahammül zor.
“Bizim oğlumuz şehit değil”sözüne muhatap olanların, bu söz üzerinde düşünmeleri icap ediyor. Bu sözün sahibinin sadece o anne-baba olduğu zannedilmemeli. Çünkü bunun gerisi var. Halkın içinde olduğumuz için duyuyoruz, biliyoruz; kırgınlık hat safhada… Dua edelim de, bu “Bizim oğlumuz şehit değil” sözü yol olmasın…
Genel Kurmay Başkanı Sayın Yaşar Büyükanıt, “Ateş düştüğü yeri yakar. Onların her sözünün başımızın üstünde yeri var” dedi. Doğrusunu söyledi. Söyledi de, ciğerpâresini kaybetmiş, içi yanan, zâri zâri ağlayan, yarı yarıya kendinden geçmiş bir anne- baba, yarın o acıyla, hoş olmayan başka sözler söylerse ne olacak?..
Bu sözler, kabulü mümkün olmayan, atsan atılmayacak, satsan satılmayacak sözler de olabilir. Evlat acısıyla yanan bu kimseleri cezalandırsanız cezalandıramazsınız de. Demek ki, bunun üzerinde inceden inceye düşünülmeli.
Hem hükümete hem diğer yetkililere, “Niçin kendi evlatlarınızdan güneydoğuya giden hiç yok” diye soran halk muhatap alınmayınca, gerildikçe geriliyor. Taştan ses geliyor, yetkililerden gelmiyor. Bu iyi bir gidiş midir?
Bir başka husus…
Hem üniversiteler hem askerî mıntıkalar, başörtülü hanımlara da onların başörtülü kızlarına da kapalı. Başörtülü annelerin oğulları ise vatanî vazifelerine seve seve gidiyorlar. Yani, vatan toprağının bir bölümü bu annelerin oğullarına açık, kızlarına kapalı. Oğullarını ziyarete gittiğinde garnizona alınmayan anneler kırgın mı kırgın…
Bütün askerler gibi, başörtülü annelerin oğulları da teröristlerle karşı karşıya. Zaman zaman şehit olanları da oluyor. Hepimizin gördüğü gibi, şehit cenazelerinin başındaki gözü yaşlı annelerin çoğunun başı kapalı.
Komutanlarımızın, zaman zaman başörtülü şehit annelerinin ellerini öptüğünü, hatta ağladıklarını da görüyoruz. Bu manzara, onların başörtülü annelere karşı peşin ve olumsuz bir düşünce içinde olmadıklarının delilidir. Zaten niçin olsunlar ki. Çünkü, komutanlarımızın emirleri altındaki en uysal askerler, böyle annelerin çocuklarıdır.
Yazının buraya kadar olanı giriş kısmıydı. Şimdi esas söylemek istediğime geliyorum:
Düşünelim ki, annesi başörtülü bir askerimiz şehit oldu. Babası yok ve annesine merasimle övünç madalyası verilecek. Eline mikrofon verilen bu bağrı yanık başörtülü hanım, oğlunun üzüntüsüyle,
-Ben, başörtümle askerî garnizonlara alınmıyorum. Başörtülü kızım da üniversitelere alınmıyor. Değerimizin bilinmesi için ille de oğlumun ölmesi mi lazımdı? Bu madalyayı iade ediyorum; kabul etmiyorum. Şehitliğin manevî kazancı bana yeter, deyiverse, ne olacak? Bunun sorumlusu kim/kimler olacak?
Oğlunun acısını taşıyan bu hanıma, o ortamda bir şey de denilemez. Böyle bir hadisenin olmasını arzu etmeyiz. Ama Nasrettin Hoca’nın dediği gibi, ya olursa?.. Olursa, birlik beraberlik namına hiç iyi olmayacağı ortada…
Olabilir mi? Efendim, kendilerinde dinî hassasiyet olmayan bazı mihraklar böyle hadiselerin peşinde. Başörtüsünden dolayı kırgın olan müslümanların hissiyatını körükleyerek, tatsız hadiseler çıkarmak isteyenler var.
Müslümanlar böyle provokasyonlara gelmemeli ama, koskoca Türkiye’de gelecek olanları bulmak da zor değil.
Sayın Büyükanıt Paşamız! Böyle muhtemel provokatörlere meydan vermemek adına, değerli komutanlarımızın başörtülü anneleri garnizon kapılarından geri çevirme uygulamalarını kaldırmaları daha uygun düşmez mi?