Ali Eren

Ders Kitaplarındaki Yanlışlar Bilgi Eksikliğinden mi Yoksa!

Dergimizin geçen sayısında, 4. sınıf Din Kültürü kitabındaki bazı yanlışlara işaret etmiştik. Ancak, yanlışlar sadece onlardan ibaret değil. Yukarı sınıflarda okutulan Din Kültürü kitaplarında da benzer yanlışlar var. Bu yazımızda da o yanlışların bir kısmına işaret etmek istiyoruz. Önce bir giriş yapalım.

Hepimizin bildiği gibi, bir kimsenin Müslüman olması/olabilmesi/sayılması için “Allah’dan başka ilah olmadığa ve Muhammed Aleyhisselam’ın Allah’ın peygamberi olduğuna” inanmış olması şart. Müslümanlar, bu inançlarını kelime-i tevhidi söyleyerek dışa vururlar. Kelime-i tevhid, bilindiği gibi “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlüllah” demektir.

“Tevhid”, mânâ itibariyle “Birleme, bir kabul etme” demek. Bir kimse Kelime-i tevhidi yani tevhid kelimesini söylemekle “Allah’ın bir olduğuna inandığını” açıklamış olur.

(Kalben inandığı halde açıkça söylemeyen kimse de mü’min ve Müslümandır. Ancak, insanlar onun imanlı olduğunu bilmedikleri için ona müslüman muâmelesi yapmazlar. Bir kimseye Müslüman muâmelesi yapılması için,  onun kelime-i tevhidi söylediğinin bilinmesi icap eder.)

“Lâ ilâhe illallah”ın mânâsı “Allah’dan başka ilah yoktur” demektir. Bunu söylemekle tevhid yani Allah’ı birleme yerine gelmiş olur. “Muhammedün Resûlüllah”ın mânâsı Allah’tan başka ilah olmadığı ile ilgili değil. Öyleyse, “Muhammedün resûlüllah” demek de şart mı? Şartsa niçin?

Buna benzer bir soru İmam-ı Âzam Hazretleri’ne de sorulmuş: “Yâ imam, bir kimse Allah’a inansa da Muhammed Aleyhisselam’a inanmasa bu kişinin vaziyeti nedir?”  

İmam-ı Âzam Hazretleri şöyle cevap vermiş: Böyle bir şeyin olması mümkün değil. Çünkü, Allah’a inanan mutlaka onun peygamberine de inanır. Ama farzedelim ki böyle bir şey oldu da bir kimse Allah’a inandığı halde Hz. Muhammed’i inanmadı… O zaman biz o kimsenin Allah’a da inanmadığına hükmederiz.”

Allah’ın peygamberine inanmamak Allah’a da inanmamak demek olduğundandır ki, İslam âlimleri tevhid kelimesini “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlüllah” diye tarif etmişlerdir. Çünkü Kur’an-ı Kerim, Allah’ın peygamberine inanmamanın, Allah’ı da inkâr etmek olduğunu şöyle haber veriyor:

“Allah’ı ve peygamberini inkar edenler, (Allah’a inanıp peygambere inanmamakla) Allah’la peygamberinin arasını ayırmak isterler.” (Nisâ sûresi, âyet:150)

Bu girişten sonra şimdi 5. sınıflarda okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabının 20-21. sahifelerinde geçen bir bilgiyi aktarmak istiyorum. Kitapta aynen şu bilgi veriliyor:

“Kelime-i tevhidin söylenişi şöyledir: Lâ ilâhe illallah. Anlamı şudur: Allah’tan başka tanrı yoktur.”

Gördüğünüz gibi, Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu’nun,  20.05.2005 tarihli kararıyla 2005-2006 yılından itibaren 5 yıl süreyle ders kitabı olarak kabul ettiği bu kitapta, kelime-i tevhidin ikinci yarısı yani “Muhammedün Resûlüllah”  kısmı maalesef  çıkarılmış.

Gerçi kelime-i şehâdetten bahsedilirken “Eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh” diyerek Peygamberimiz’den bahsediliyor. Ama bu, mevcut yanlışlığı ortadan kaldırmaz…

Bir kimse, “Allâhümme salli”yi eksik yazıp arkasından “Allâhümme bârik”i doğru yazsa da, kendisini tenkit edenlere, “Ne olmuş yani! Birincisi eksikse ikincisi doğru” diyerek yanlışını savunamaz. Veya Kur’an-ı Kerim basan bir kimse, “Kul eûzü birabbil felak…” sûresinin âyetlerini eksik, “Kul eûzü birabbin nâs…” sûresini ise düzgün bassa; kendisini bu hatadan dolayı tenkit edenlere de, “Ne var bunu bu kadar büyütmeye! Birinci sûrede eksiklik varsa da ikincisi tamam ya!” demeye hakkı olamaz.

Aynen bunun gibi, kelime-i tevhid eksik öğretildikten sonra, kelime-i şehâdetin doğru öğretilmesi, ortadaki hatayı yok etmez. Milletin evladına, kelime-i tevhidin yarısını öğretip yarısını öğretmemek, “Lâ ilâhe ilallah”dedirtip “Muhammedün resûlüllah” dedirtmemek, küçük bir mesele değil. Zira kelime-i tevhid, kalpteki imânın kelimelerle dışa yansımasıdır…

Değerli okuyucular! Yanlışlar saymakla bitmediği için yazımızın başlığında, “Din Kültürü kitapları yanlışlarla dolu” demiştik. Bu yanlışların bir kısmını aşağıda göreceğiz….

  1. sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabını açıyoruz. İlk sahifede “Namaz Nedir ve Niçin Namaz Kılınır” başlığı var. Okuyoruz, hemen ilk adımda bir yanlışla karşılaşıyoruz. Namazdan bahsederken, “Bu ibâdet, duâ okuyarak bazı beden durumlarını kuralınca yineleyerek yapılır….” deniliyor ki yanlış… Namazda, aslolan âyet okumaktır ve bu farzdır. Gerçi duâ da okunuyor. Meselâ namazda okunan Sübhâneke bir duâdır ve okunması sünnettir. Ancak, farz dururken sünneti ele alarak, namazı âyet okuyarak değil de “Duâ okuyarak yapılan bir ibâdet olarak” tarif etmek elbette yanlıştır.

Bu, sadece yanlış bilgi verildiğine bir misal. Fakat bu tür yanlış bilgiler insanı sapkınlığa götürmez. Asıl tehlike bunlar değil diğer tehlikeli bilgilerdir. Şimdi de onların ne olduğuna bakalım.

Biliyoruz ki, Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an Allah’ın gönderdiği 4 büyük kitap. Ve yine biliyoruz ki, Kur’an-ı Kerim’den başkası insanlar tarafından değiştirilmiş ve ilâhîliğini kaybetmiştir. Dolayısıyla, günümüzdeki Tevrat, Zebur ve İnciller Allah’ın gönderdiği kutsal kitaplar değil. Gerçek bu olduğu halde, 6. sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabında bakın ne deniliyor:

“Kutsal kitaplar; Kur’an- Kerim, Tevrat, Zebur ve İncil’dir. Bu kitaplar günümüze kadar ulaşmıştır.” (Sa: 98) 

Hayır! İnsan eli ile bozulmuş olan bir kitap asla Allah kelamı olarak kabul edilemez…  Ama, bu kitapların bozukluğu yok sayılarak, “Kutsal Kitaplardan Öğütler” başlığı altında, Allah kelamı olmaktan çıkmış olan şimdiki bozuk İncil ve Tevratlardan örnekler verilmekte israr ediliyor. (Sa: 98…  20.05.2005 tarihli MEB Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı kararı ile 5 yıl ders kitabı kabul edilmiş.)

Tevrat, Zebur ve İncillerin kutsal kitaplar olduğu öğretiliyor ama şimdi bu isimlerle elde bulunan kitapların Allah’ın indirdiği kutsal kitaplar olmadığına dair tek kelime edilmiyor. Oysa bu yanlış, çocuklarımızı ebedî felâkete götürecek tehlikeli bir durumdur. Çünkü, İslam inancına göre, Allah kelamı olan bir kitabın Allah kelamı olduğunu kabul etmemek, insanı imansız yaptığı gibi, Allah kelamı olmayan bir kitabı Allah kelamı kabul etmek de aynıdır. Onun için, bu kitapları okuyan yavrularımızın îmânî durumlarını ciddi ciddi düşünmemiz icap etmektedir.

Başka bir yanlışa geçelim. 7. sınıf Din Kültürü kitabında Kurban hakkında şu bilgi veriliyor:

“İnsanlık tarihinde, hemen hemen bütün toplumlarda kurban geleneği vardır. Bu geleneğe göre önceleri, ilkel toplumlarda doğaüstü güçlere hayvan, yiyecek ve içecekler sunulmuştur… …Bu tür yanlış uygulamalar ilâhî dinler tarafından yasaklanmıştır.” (Sa: 51)

Buna ne demeli bilmem… Âdem Aleyhisselam hem ilk peygamber hem ilk insan. Öyleyse ilkel toplum denilenler ondan öncesi olamaz. Ondan sonraki zamanlara ilkel deniliyorsa o zaman da akla “İnsanlar zaman geçtikçe ilkelleştiler mi?” sorusu gelir. Öyleyse ilkel toplum diye kimlere deniliyor?

Bir de “Bu tür yanlış uygulamalar ilâhî dinler tarafından yasaklanmıştır”  deniliyor. Bunu kabul etmek de imkansız. Hz. Âdem ilk insan ve ilk peygamber olup ilâhî din onunla başlamıştır. Ondan önce insan yoktu ki, onların yanlışlarını Hz. Âdem’in tebliğ ettiği ilâhî din yasaklamış olsun…

Bu arada, “İlâhî dinler” ifadesinin yanlış olduğunu da hatırlatmış olalım. Allah (c.c.) kendisi de tek, onun dini de tektir. Onun için, çeşit çeşit “İlâhî dinler” yok, tek “İlâhî d in” vardır o da İslamdır…

Kitapta şu cümlelere de rastlıyoruz: “Allah zaman zaman peygamberler ve kutsal kitaplar göndererek insanları doğru yola iletmek istemiştir. Böylece tarih boyunca Yahudilik, Hıristiyanlık, İslâmiyet gibi çeşitli dinler ortaya çıkmıştır.”

Bu cümlelere de itiraz mecburiyetimiz var. Çünkü, Allah’ın –hâşâ- İslâmiyetin dışında Yahudilik, Hıristiyanlık adında çeşitli dinleri yoktur. Yegâne hak din İslamdır. Yahudilik ve Hıristiyanlık ise, Hz. Musa ve Hz. İsa’nin tebliğ ettiği hak dinin bozulmuş şeklinin ismidir.

Gerçek bu… Onun için, kitabın 92. sahifesindeki “Yahudilik yaşayan ilâhî dinlerdendir Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa’dır” cümlesini şiddetle reddettiğimiz gibi, 95. sahifedeki “Hıristiyanlık, Allah’ın vahiy yoluyla göndermiş olduğu ilâhî dinlerdendir. Hıristiyanlığın peygamberi Hz. İsa’dır” cümlesini de şiddetle reddediyoruz.

Şu cümleye bakınız: “Kur’an, İncil’in insanları doğru yola iletmek için gönderilen bir rehber ve öğüt olduğunu bildirir.”

İyi ama Kur’an’ın bahsettiği İncil hangi İncildir? Allah’ın gönderdiği orijinal İncil değil mi? Hani nerede o? İnsanları doğru yola ileten İncilin, şimdi Hıristiyanların ellerindeki İnciller olmadığına niçin dikkat çekilmediği cidden meraka değer…

Bu ders kitaplarında böyle yanlışların bol bol sergilenmesi ise ayrı bir merak konusu. Acaba diyor insan, bunun sebebi bilgi eksikliği mi yoksa başka bir şey mi?

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu