Diyanet’in Tefsirinde Mut’aya İzin
“Sen ne diyorsun Ali Hocam!” diyorsunuz değil mi? Ama maalesef gerçek bu…
Cübbeli Hoca mut’a diye bir nikâhın olmadığını, “Mut’anın zina ile eşit olduğunu” ve Ehl-i sünnette bunun câiz olmadığını özetledi.
Ama Diyanet İşleri Başkanlığı’nın KUR’AN YOLU isimli 5 ciltlik tefsirinde mut’aya ruhsat/izin veriliyor.
İşte o satırlar:
“… devamlı evlilik kurma imkânından mahrum bulunan, fakat cinsî tatmin ihtiyacı içinde bunalıma düşen müminler için, böyle bir zarûrete dayalı olarak müt’a nikâhına ruhsat (izin) verildiği ve bunun da istisnâî olduğu anlaşılmaktadır.”
(Birinci baskı, cild 2, s. 34.)
Tefsirde önce, müt’ayla ilgili rivâyetler aktarılıyor, sonunda –“müt’aya ruhsat/izin verilmiştir” denilmiyor da- “Ruhsat verildiği anlaşılmaktadır” deniliyor. Yani son karar tefsir yazarlarının. Denilmek istenen şu:
“Herkes değil ama evlilik yapma imkânı olmayıp cinsî tatmin ihtiyacı içinde bunalıma düşen müslümanlar müt’a yapabilirler. Bizim anladığımız bu.”
Değerli okuyucu! Erkekler en geç 15 yaşında büluğa eriyor. Bu hayat pahalılığında çokları iş, tahsil derken otuzuna merdiven dayamadan da evlenemiyor. 75 milyon içinde, bu durumda kim bilir kaç milyon insan var. İşte o kadar kimseye, “Nikâh şart değil. Evlenene kadar biriyle bir para karşılığında belli bir süre için anlaş. Yani mut’a yapabilirsin” denilmiş oluyor.
Diyanet, KUR’AN YOLU isimli bu tefsiri 4 ilâhiyat profesörüne hazırlatmış: Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kâfi Dönmez, Sadrettin Gümüş.
Bir toplantıda İbrahim Kâfi Dönmez’le karşılaşmıştık. Kendisine mut’a meselesini sordum. “Ehl-i sünnete göre câiz olmadığını” söyledi. “Ama hazırladığınız tefsirde müt’aya cevaz veriyorsunuz” dedim. “Olamaz” dedi. Kitap çantamdaydı. Çıkardım, yukarıda bir kısmını verdiğim paragrafı okudum, “Buradan ben müt’aya cevaz verildiğini anlıyorum, siz ne anlıyorsunuz?” dedim. “Haklısınız, ikinci baskıda burayı çıkaralım” dedi.
Çıkarıldı ama, ilk baskıyı okuyup mut’a yapanlar veya mut’ayı câiz görenler olduysa bunun vebali kimin olacak?
Son Ramazanda Ali Rıza Demircan’ın iftarında İbrahim Kafi Bey’le akşam namazını yan yana kıldık. “Sizinle görüşmüştük” dedi, bahsettiğim konuşmamızı hatırlattı.
Tefsirdeki mut’a yanlışını DİB Yüksek Din Kurulu üyesi Doç. Halil Altıntaş ile konuştum. “O kitap bize tetkik için verilmişti, okuduk. Orayı işaretlemiş olmamız lâzım, ama hatırlamıyorum” dedi.
Bir kitap basılmadan önce çeşitli tetkikten geçer. Yani bu hata gözden kaçmış olamaz. Buna rağmen “mut’anın câiz olma yolu vardır” denildiğine göre Diyanet’e nasıl güveneceğiz?
Netice: İbrahim Kâfi Bey mut’anın câiz olmadığı söylüyor. Mustafa Çağrıcı da mut’aya cevaz veren birisi değil. Sadrettin Gümüş’ü yakından tanımıyorum.
Hayrettin Karaman’ın şahsî sitesinde mut’a ile ilgili bir yazı var. Son paragrafını veriyorum Bilhassa altı çizili yerleri lütfen dikkatle okuyunuz:
“Sünnî fıkıh mezhebleri, ittifakla müt’a nikahının caiz olmadığı, önceki ruhsat ve izinlerin sonradan ebedî olarak kaldırıldığı, neshedildiği hükmünü benimsemişlerdir. Bu mezheblere mensup bulunan bir müftü, müt’a nikahının cevazına, durum ne olursa olsun fetva veremez. Ancak samimi olarak, ictihad veya taklit yoluyla farklı görüşte olanlara da fâsık diyemez.”
Gördüğünüz gibi, bir o yana bir bu yana…
Hayrettin Karaman, meydanı boş zannedip, ilimle alâkası olmayan meseleleri ilmî imiş gibi sunamaz. Anlaşılan kendisini bu sütunda daha çok ağırlayacağız…
Ehl-i sünnete ve ashab-ı kirama dil uzatanlar, biz hayatta olduğumuz müddetçe kendilerine cevap verilmeyeceğini zannetmesinler.