Merkezî ezan ve merkezî va’z…
Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Ali Bardakoğlu’ndan önceki başkan zamanındaydı. Birgün aniden İstanbul/Fatih’te ezanlar merkezî olarak okunmaya başlandı. Câmi cemaati buna derhal tepki gösterdi ve bu tatbikata itiraz etti. Bunun üzerine, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı televizyon aracılığıyla, “Bu tatbikatın Diyanet’le bir ilgisinin olmadığı” yönünde bir açıklama yaptı.
İstanbul’un halkı hassas ya… Yeni itirazlar gelmemesi düşüncesiyle olmalı ki, ondan sonra ezanlar İstanbul’da merkezî sistemle okunmadı.
Sonra ne oldu?
Başkan yardımcısı seviyesinde, “Bizim merkezî sistemle ezan okunması diye bir kararımız yok!” diyen Başkanlık, İstanbulluları susturduktan sonra merkezî sistemle ezanı sessiz sedasız bütün Türkiye’ye yaydı. O günden beridir ezanlar merkezî sistemle okunuyor…
Yalan söylemişti diyerek ağır bir ifade kullanmak istemiyorum. Ama şunu söylüyorum:
Nasıl yapabildiyse, bahse konu o açıklamayı yapan o günkü Başkan Yardımcısının kulakları çınlasın…
Merkezî ezanda, tek yerden bir kişi ezan okuyor, bu ezan hoparlörle bütün câmilerin minarelerine veriliyor. Yani bir câmide bir müezzin, diğer câmilerin tamamında ise sanki ses nakil âleti okuyor ezanı…
Bir de merkezî va’z var… Bir câmiye giriyorsunuz, va’z sesi geliyor. Sağa-sola bakıyorsunuz konuşan kişi yok. Ses hoparlörden geliyor. Yani o da merkezî… Konuşana bakmak yerin duvarlara bakıyorsunuz…
Bir câmiden va’z ediliyor, diğer câmilerdekiler hep o va’zı dinleniyorlar…
Kendisini dinlediğiniz kimseyi göre göre, seyrede ede va’z dinlemek başka, bir sesi âletten dinlemek daha başka oluyor. Âletten konuşma dinlemek isteyen kimse, banttan da CD’den de dinler. Ama câmide konuşanı göre göre dinlenen va’zın zevki ve tesiri daha başka oluyor…
Merkezî ezanı okuyan müzzinden başka müezzinler, gitgide ezan okuma yeteneğini kaybediyorlar. Merkezî va’z yapan konuşmacıdan başka konuşmacılar da yavaş yavaş konuşma yeteneğini kaybeder…
Merkezî va’z ve merkezî ezandan sonra, mesele yavaş yavaş tîye alınmaya başlanmıştı. Hatay’a bağlı güney taraftaki topraklar, güneye doğru bir çıkıntı şeklinde. Oldu olacak, bütün Türkiye için Hatay’ın Mekke’ye en yakın ucuna bir imam koyalım, ses nakil âleti vasıtasıyla herkes o imama uysun denilmeye başlanmıştı…
Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Bardakoğlu’na teşekkür ediyoruz.Başkanımız sağolsunlar. Merkezî ezan ve va’zın mahzurlarının farkındalar. “Merkezî ezan ve merkezî va’z uygulamasını köylerden başlayarak kaldırıyoruz” diyorlar. “Merkezî ezan yerine, her bir minareden ehil arkadaşlarımızın ezan okumasını hedefliyoruz” diyorlar. Ne güzel…
Ancak, yerleşmiş bir tatbikatın bir anda kaldırılmasını beklemek olmaz. Bu yolda karara varılmış olması sevindirici. Biz, Diyanet câmiamızın, Başkanından müezzinine kadar her ferdinin daha iyi hizmet verme gayreti içinde olduğunu görüyor ve biliyoruz…
Meselâ, konuşma kâbiliyeti olup Müslümanlara faydalı olabilecek olan kimselere, Ramazan ayında câmi kürsüleri açık tutuldu. Buna, bulunduğum semtte Zeytinburnu’nda bizzat şahit olduk. Zeytinburnu’nda gayretli bir müftümüz var…
Bu güzel gayretler, tabii ki bir kişiyle kâim değil. Yukarıdan beri akarak geliyor. İstanbul Müftümüz’den ve Sayın Başkanımız’dan beri…
Geçen seneler, yaz Kur’an Kurslarında okuyacak çocuklar için İstanbul Müftülüğü’nün hazırladığı kitaplara bakmıştım. Gayet güzel hazırlanmıştı. Çocukların anlayacağı seviyede kısa, öz ve onları sıkmayacak bir üslupta idi.
Bu yaz, öğrencilere ücretsiz olarak verilen Yaz Kur’an Kursları Öğrenci Kitabı olarak hazırlanan DİNİMİZİ ÖĞRENİYORUZ isimli üç kitabı gördüm.
İstanbul’da bir toplantıda karşılaştığımız, DİB Din Eğitimi Daire Başkanı Sayın Dr. Ulvi Ata, çalışmalarıyla ve bu kitaplarla ilgili bilgi lütfetti. Daha sonra kitapları temin ettim ve bakma imkanım oldu. Bu kitapların, bir kelime bile olsa çocuklara nasıl faydalı olabiliriz düşüncesiyle hazırlanmış olduğu hemen anlaşılıyor…
Bir taraftan Diyanet’in, diğer taraftan dernek ve vakıfların özel ve güzel faaliyetleri…
Bu gayretlerle, çocuklarımız Kur’an ahlâkıyla yetiştirilmeye çalışılıyor. Müslümanlar, hiçbir katkıda bulunamasalar bile çocuklarını buralara göndererek bu çalışmalardan istifade etmeleri lâzım. Çocuklarını göndermeliler ki bu çalışmalar boşa gitmesin.
Zor bir şey değil bu. Yapılması gereken, her şeyiyle hazırlanmış hizmet mahallerine çocuklarımızı sadece göndermekten ibaret.
Din kardeşlerimiz, bu kadarcığını da yapmazlarsa, çocuklarını bu hizmetlerden uzak tutan bu Müslümanların, vebalden kurtulacaklarını söylemek zor olsa gerek…