İslam-Türk Düşmanı Papalar
Papa, Lâtince “papaz” demek. Katolik kilisesine göre ise “Kutsal baba” demek olan papa, Katoliklere göre en yüksek makamın sahibidir. Papa, kilisenin başı, hükümdarı ve rûhânî lideridir. Katolik inanışına göre, papa yanılmaz, hata etmez. Ona yüz çevirmek sapıklıktır. O isterse, birine cennet vaat eder ve bir belge ile cennetteki yerini de tayin eder.Papalığın resmî dili Lâtincedir. Bir müessese olarak, -Katoliklere göre- Mîladdan sonra 33-37 arasına kadar inen papalık, havarî Piyer ile başlar. Papalık, Avrupa tarihinde çeşitli maceralara karışmış, harpler yapmış, krallar devirmiştir. Bu durum 1870’e kadar devam etmişse de İtalya krallığı 1878’den itibaren onu tanımamış, İtalyan generali Kadorna 20 Ağustos 1870’de Vatikan’ı bombardıman ederek papalığın devlet sıfatına son vermişti.Fakat Mussolini, papalık sekreteri Kardinal Gasparri ile yaptığı 11 Şubat 1929 tarihli Lateran andlaşmasıyla, XI. Pius zamanında (1922-1939) papanın hükümdar sıfatını yeniden tanıdı. Bu andlaşma 1947’de İtalyan anayasasında yer aldı.Mussolini, bu andlaşmayı daha sonra ihlal etmişse de iki yıl sonra yeniden anlaşmaya varılmış ve Mussolini papa tarafından resmen kabul edilmiştir. O zamandan beri İtalyan hükümeti ile papalık arasında bir anlaşmazlık yoktur.Bugün Amerika ve Avrupa devletlerinin hepsi papalığın devlet sıfatını kabul etmiş vaziyette olup diplomatik ilişkiler kurmaktadırlar. Papalıkla diplomatik ilişki içinde olan devletlerden biri de Türkiye’dir. Hatta, tarihte ilk defa bir Türk devlet başkanı, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, 1958’de İtalya’ya yaptığı resmî ziyarette Vatikan’a da giderek papayı resmen ziyaret etmiştir. VATİKANÜçgene benzeyen 0.44 km2 toprağa ve 1000 kişilik nüfusa sahip olan Vatikan, Roma’nın bir semti olup aynı zamanda papalık devletinin ismidir. Vatikan’da İtalyan polisi vazife yapar. Halkının yüzde seksen beşi İtalyan, kalanı İsviçrelidir. Dînî eğitim veren 7 üniversitesinde 5000’den fazla talebe vardır.Küçük bir köy kadar toprağa sahip olmasına rağmen dünyayı parmağında oynatan, krallar deviren, imparatorları bile kapısında yalvartan Vatikan/papalık, öyle bir güce sahiptir ki, dünya milletleri ve devletleriyle uğraşabilmektedir. Görünüşte küçücük bir ordusu bile olmadığı halde, asırlardır İslama ve Müslümanlara kafa sallamakta, bu tavrını günümüzde de hâlâ sürdürmektedir. 14 asırdır islama saldırısını tekrarlayıp duran ve bu hususta Hıristiyanları kışkırtıp hem diplomasi hem de harp meydanlarına süren papalar, bu hınçlarından bir türlü vazgeçmiyorlar. Hâlâ görüp duruyoruz ki, geleceğe ait fitne tohumları atmaktan vazgeçmeye niyetli de görünmüyorlar. *** Vatikan, bankalardaki parası, tahvili ve silah fabrikaları olmak üzere çeşitli sanayi kuruluşlarındaki hisseleri ile, dünyanın en zengin şirketlerini geride bırakacak bir servete sahiptir. Banka di Roma gibi büyük müesseselerin çoğu Vatikan’ın elindedir. Vatikan, faaliyet bakımından sadece en geniş, en hür ve en serbest devlet değil, aynı zamanda dünyanın en zengin devletlerinden birisidir. Servetinin büyük kısmını ABD Merkez Bankası’nda tutar. Shell, General Motors, General Elektrik gibi müesseselerde hissesi vardır. Bu muazzam gelirinin çoğunu Hıristiyanlık propagandasına harcar. Vatikan, yakın geçmişte birincisi 1869-1870 seneleri arasında, ikincisi ise 1962-1965 seneleri arasında iki konsil gerçekleştirdi. Birinci konsil, Fransız- Alman savaşı yüzünden yarıda kaldıysa da ikinci konsil tamamlandı. İkinci Vatikan konsilinde alınan kararlardan bizi ilgilendiren iki mühim madde şudur:a) İstanbul’a gözlemciler gönderilmesi.b) Misyonerliğin yani diğer dinlere mensup olan insanları Hıristiyanlığa çekme faaliyetlerinin bundan sonra Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü ismiyle devam ettirilmesi.1960’lı senelerde papalık yapan VI. Paul, kitâbî dinlerin birleşmesi için olanca gücüyle çalıştı. (Dinlerarası Diyalogcuların, “İbrâhîmî dinlerede birleşelim” sözlerini hatırlayalım.)Bu papa, bir yandan Anglikan diğer yandan Ortodoks kiliseleriyle görüşmeler yaptı. Papalık tarihinde ilk defa olarak Kudüs’e gitti. Orada, 5 Ocak 1964’de İstanbul Ortadoks patriği Athinagoras ile buluştu. Onunla aynı kilisede dua etti. 25 Temmuz 1967’de İstanbul’a gelişi ve Athinagoras ile görüşmesi de birleşme ve birleştirme çabasının bir hamlesiydi. Katolikler ve OrtodokslarOysa, Katolik ve Ortodokslar asırlardır kanlı bıçaklıdırlar. Bir dinin iki mezhebinin değil, birbirine düşman iki dinin mensubu gibidirler. Nitekim, Selçuklular üzerine yürüyen haçlı ordusu İstanbul’a uğradığında, Ortodokslara saldırmış, yağma, katil, kadın ve kızlara tecavüz gibi, yapmadığı kötülük bırakmamıştır. Ortodoks Hıristiyanlar, papalığın kurucusu sayılan havari Piyer’i kabul etmekle beraber, Roma’nın/Vatikan’ın diğer kiliselere üstünlüğünü asla kabul etmezler. Bu üstünlük iddiası, Ortodokslar ile Katolikler arasında uzun zaman çatışma ve kavgalara sebep olmuştur. Hıristiyanlık, eskiden beri şu üç merkezde yayılmış bulunuyordu: Roma, İskenderiye ve Antakya… İstanbul ortadoksluğu o zamanlar Heraklion (Karadeniz Ereğlisi) metropolitliğine bağlı önemsiz bir piskopolitlikti. Ama çok geçmeden İstanbul, Hıristiyanlık dünyasının yeni merkezi diye ilan edilince, bu bağlılıktan kurtulmak için, kendine Kostantin Metropolitliği ve Ekümenik Patriklik ünvanını alıverdi. Bu sebepsiz yükseliş diğer Ortodoks kiliselerini gücendirdi ve hepsi de buna karşı çıktılar. 379-395 tarihleri arasında hükümdar olan imparator 1. Thedosos’un zamanına kadar bu karşı çıkış devam etti. Onun zamanında yapılan ikinci ekümenik konsil, İstanbul Patrikliği’nin ancak ikinci dereceliğini kabul etti. Papalık ise, ikinciliğini bile hiçbir zaman kabul etmemiştir. Rûhânî bir makam olan Roma hep birinci sırada idi. Üstünlük bakımından onun arkasından gelenler ise, İskenderiye ve Antakya idi. Bunların arkasından da Kudüs Patrikliği geliyordu. Bizans imparatorlarının gölgesinde kurulan, bunların hepsinden sonra gelen ve yukarda da ifade edildiği gibi ancak ikinci derecede kabul edilen İstanbul patrikliği ise en geride kalıyordu. Katolikler ile Ortodokslar arasında öyle bir çekişme vardı ki, Roma kilisesinin birinci derecede gözükmesine rağmen, son Bizans imparatoru XII. Kostantin’e kadar hiçbir Bizans imparatoru papalığın Hıristiyan kiliselerine üstünlüğünü kabul etmemiştir. Papaların kara listesi Birinci papa kabul edilen Piyer’den şimdiki papaya kadar aşağı yukarı 300 papa gelip geçmiştir. Papalık İtalya içinde olmasına rağmen papaların çoğu İtalyan değildir. Rum, Yahudi, Suriyeli, Got, Alman, İspanyol, Fransız, Polonyalı hatta Afrika asıllı kimselerdir. Bir tanesi de İngiliz asıllıdır. Şimdiki papa Almandır.Papalık, sonraları İtalyan asıllı olanların eline geçmiştir. Fakat bunların çoğu akrabalık, zulüm, yağma, rüşvet, fuhuş gibi her türlü ahlaksızlıklarla dillere destan olmuştur. Meselâ, Papalık tarihçisi Kremonali Luintprant’ın ifadesine göre, Papa VI. Stefan bütün dünya tarihinin en iğrenç simalarından biriydi. Sayısız metreslerinin entrikalarıyla papalık makamına oturduktan sonra, ölen kendisinden önceki papa Formosus’un cesedini çıkarttırıp papalık elbisesi giydirmiş, papalık tahtına oturtmuş, yeniden muhakeme ettirerek mahkum ettirmiş, sağ elinin baş parmağını kestirmiş, dehşet içinde kalan halkın gözü önünde önce yabancılar mezarlığına sürükletmiş, sonra da Tiber ırmağına attırmıştır. ***Papa VI. Aleksander canavar ruhlu bir kimseydi. Devrinin tarihçisinin dediği gibi, değil papalığa, çöpçülüğe bile getirilecek bir adam değildi. Bin türlü entrikalarla kendi cibilliyetindeki bir sürü hergeleye makamlar vadederek, kadınlı- oğlanlı, içkili-eğlenceli ziyafetler çekerek papalık tahtına oturmuştur. İki oğlu ve iffetsiz kızı ile ve boy boy piç ve metresleriyle, papalığı sefahat yuvasına çevirmiş, İtalya’nın en zengin ailelerini haydutçasına soymuştur. Bununla da kalmamış, o ahlaksız kızı dolayısıyla kendisine damat olan birçoklarının hatta kendi oğlunun kanına girmiştir. Gelirlerinden kendisine hisse ayırmayan birçok piskoposu oğlu ile birlikte öldürmüş, sonunda, Adriano Kastelli adlı bir kardinal tarafından zehirlenerek hak ettiği cezayı bulmuştur. XIII. yüzyılın sonuna kadar papaların pek çoğu ya zehirlenmiş, ya katledilmiş, ya hapse atılmış, ya da sürgünde sefalet içinde ölmüştür. İslam – Türk düşmanı papaların resmi geçidiGiovanni VIII. (872-882)Akrabaları tarafından ilk katledilen papa budur. Akrabaları, ilk önce zehirlemişler, ölümü gecikince de bir çekiçle işini bitirmişlerdir. Urban II. (1088-1099)Haçlı seferlerinin kurucusu budur. Bunun çalışmasıyla toplanıp Selçuklu Türklerinin üzerine yürüyen haçlı ordusu Anadolu üzerinden Suriye’ye geçmiş, yol boyunca her tarafı talan etmiştir. Fakat bu talanla kalmamış, Kudüs’e kadar devam etmiş, Kudüs’e girene kadar 100.000 (yüzbin) müslümanı insafsızca öldürmek gibi insanlık âleminin en korkunç katliâmını yapmıştır. Temeline bu 100.000 (yüzbin)lik katliâm atılarak haçlılar tarafından Kudüs Lâtin Krallığı kurulmuştur. Bu krallık, tarihte eşine az rastlanan vahşet, rezalet ve zulümle 93 sene sürdü. Haçlı seferlerinin babası olan Papa Urban, Kudüs’ün zaptından iki hafta sonra, sebep olduğu katliâmın cezasını çekeceği yer olan cehennemin yolunu tutmuştur.Eugene III. (143-1153) İkinci haçlı seferi, bu papanın hocası olan amansız Müslüman düşmanı Fransız papaz Bernhard de Clairvaux’un eseridir. Bu haçlı ordusu, Akka’ya vardıktan sonra yön değiştirip, o zaman en parlak devrini yaşana Şam’a yönelmiştir. Fakat, Suriye sultanı Nureddin şehri kahramanca savunmuş, haçlılar beş günde perişan olmuşlardır. Urban III. (1185-1187)Selahaddin Eyyûbî, Kudüs’ü haçlılardan bu papanın zamanında geri almıştır. Kudüs kralı ile birlikte hemen hemen kralın bütün şövalyelerini de esir almış, fakat haçlıların aksine, Hıristiyan olsun, Yahudi olsun hiç kimsenin burnunu bile kanatmamak gibi bir insanlık örneği göstermiştir. Selahaddin Eyyûbî’nin bu hareketi, şüphesiz ki, İslam tarihinin ebedî bir medeniyet âbidesidir. Klemens III. (1187-1192) Dünya tarihinin en âdil hükümdarlarından biri olan Selahaddin Eyyûbî aleyhinde yapılan propagandalarla, üçüncü haçlı seferini gerçekleştiren papa budur. Bu 100.000 (yüzbin) kişilik haçlı ordusu, Selçuklu akıncıları tarafından kırıla kırıla Akka’ya ancak kırk bin kişilik sefil, perişan ve döküntü bir ordu şeklinde varabilmiştir. Ordunun başında bulunanlardan Alman Kayzeri, yolda bir sudan geçerken boğulmuştur. Haçlı ordusunun ikinci başı olan İngiltere kralı olan Aslan Yürekli Rişar ise bir sürü zulüm ve cinayetleri işlemekle kalmamış, heybesini de altın ve gümüşle doldurduktan sonra def olup gitmiştir. Fakat, yolunu şaşıran bu aslan yürekli kral(!) düşmanlarının eline esir düşmüş, Avusturya ve Almanya hapishanelerinde epey sürünmüştür. Ordunun üçüncü başı olan Fransa kralı Philippe Auguste ise, Kudüs ve haçlı adını bir daha ağzına alamayacak bir vaziyette, aslan yürekli(!)den çok önce sıvışıp gitmişti.İnnocence III. (1198-1216)Dördüncü haçlı seferini başlatan, bu İtalyan papadır. Bu seferin başında bulunan Andriko Dandola, Kudüs yerine, kendi dindaşları olan Ortodoksların elinde bulunan İstanbul üzerine yürümüş, şehri iki defa yağma ettikten sonra ateşe vermiş ve 57 sene sürecek olan İstanbul Lâtin İmparatorluğu’nu kurmuştur. Honorius III. (1216-1227)Beşinci haçlı seferinin tasarlayıcısıdır. İnnocenese IV. (1243-1254)Başarısız altıncı haçlı seferini hazırlamaya kalkışan papa budur. Gregorius X. (1271-1276) Yine başarısızlıkla neticelenen yedinci haçlı seferi, bu papanın seçilişinden bir yıl önce Kral Aziz Louis zamanında olmuş, adı geçen bu kral seferde vebadan ölmüştü. Müslüman düşmanlığıyla kıvranan bu papa ise haçlı seferini yeniden canlandırmak için ömrü boyunca boşuna uğraşıp durdu. Giovanni XXI. (1276-1277)Portekiz asıllı bir papadır. Papalık süresi boyunca haçlı seferi fikrini hortlatmak için elinden geleni yapmıştır. Bonifaz VIII (1294-1303)En zâlim ve gaddar papalardan biridir. Papa olur olmaz, kendinden önceki papayı tutuklatıp hapse attırmış ve işkenceye tabi tutmuştur. Yeni haçlı seferleri planları ortaya atmışsa da kimseyi peşinden sürükleyememiştir. Urban V. (1362-1370)Haçlı seferlerini yeniden başlatmaya çalışan papalardan biri de budur. Onun zamanında, Kıbrıs kralı Piyer de Lusignan, iskenderiye’ye bir baskın yaparak Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi demeden beş binden fazla kişiyi feci şekilde kılıçtan geçirmiş, kalanlarını da gemilere bindirerek esir pazarlarında satmıştı. Bu papa, Kıbrıs kralının bu fecaatını takdis etmiştir. Nikolaus V. (1447-1455)Osmanlılar tarafından İstanbul fethedilir edilmez, bütün Avrupa krallarına baş vurmuş, aralarındaki kavgayı bir tarafa bırakarak Türklere karşı yeni bir haçlı seferi hazırlamaya çağırmıştı. Kalixtus III. (1455-1458)Bu İtalya asıllı papa, tahta oturur oturmaz Roma’daki bütün îmar ve inşaat faaliyetlerini durdurup Avrupa’nın bütün ülkelerine heyetler göndererek halkı ve kralları Türklere karşı yeni bir haçlı seferine çağırdı. Kendisi de, Türklere karşı Ege Denizi’ne bir gemi gönderdi. Fakat, ne gönderdiği gemi bir işe yaradı, ne de haçlı seferi için yaptığı çağrı yerini buldu.Fakat, papanın Türk ve Müslümanlar hakkındaki kini dinmek bilmiyordu. Türklere karşı yeni bir saldırıya hazırlanan Macar komutan Hunyadi Yanoş’a elinden gelen yardımı yaptı. Hunyadi, geçici bir başarı kazanınca, bunu Hıristiyanlık için bir bayram kabul etti ve bunu kilisenin dua kitabına ekledi.Bu papa, 29 Haziran 1456’da “Türk Bullu” adını verdiği bir direktifle, Türk ve Müslüman düşmanlığının unutulmaması için kilise çanlarının öğleden sonra çalmasını emretti. Bu emir, Avrupa kiliselerinin pek çoğunda hâlâ uygulanmaktadır.Puis II. (1458-1464)Papaların en bilginlerinden olan bu papa, bütün kültür ve hümanistliğine rağmen, Türk ve Müslüman düşmanlığından kurtulamamış, kendisinden önceki papaların yaptığı gibi bir haçlı seferi hazırlanması için çok çalışmıştır. Araları açık olan Almanya ve Macaristan krallarını bu maksatla barıştırdı. Fakat, Ankona limanında gördüğü küçük papalık donanmasını ve birkaç Venedik gemisini görünce hayal kırıklığına uğradı ve içi kan ağlaya ağlaya haçlı seferi sevdasından vaz geçti. Aynı papa, Fatih Sultan Mehmed’i Hıristiyan olmaya davet etme küstahlığını da göstermiştir. Paul II. (1464-1471)Osmanlı’ya baş kaldıran Arnavut prensi Skender Bey’e bol miktarda para ve asker yardımı yaparak, devleti yıllarca uğraştırmıştır.Sixtus IV. (1472-1484)Papalar içinde en iğrenç olanlarından biridir. Ömrü boyunca, kalabalık ailesini ve metreslerini servete boğmuş, erkek akrabalarının hepsini kardinal yapmıştır. Osmanlıya karşı savaşması için, papalık donanmasını Otranto’ya göndermiştir.İnnocence VIII. (1484-1492)Çirkeflik ve rezillikte kendisinden önceki papayı takip etmiş, metreslerini oğlanlarıyla evlendirerek, onlara hem de Vatikan’ı içinde muhteşem düğünler yapmıştır. İspanya’daki Endülüs İslam devletinin yıkılışı bu rezil papanın zamanına rastlar. Bu da, öncekiler gibi Roma’da bir haçlı seferi kongresi yapmışsa da, düşünülen sefer gerçekleşememiştir.Aleksander VI. (1492-1503) Fatih Sultan Mehmed’in talihsiz şehzadesi Cem Sultan’ın, Güney İtalya’da zehirlenmesi, bu papanın zamanına rastlar. Papalık tahtında kaldığı 8 yıl boyunca, tarihin en korkunç cinayetlerini gerçekleştirmiştir.Julius II. (1503-1513) Bütün papalarda bulunan şifa bulmaz “Türk-Müslüman düşmanlığı” hastalığına bu papa da müptelâ idi. Onun için, bu da bir haçlı seferi planı hazırlamıştı. Fakat, niyeti kursağında kaldı.Hadrian VI. (1522-1523) Alman Kayzeri ile Fransa kralını, Türklere karşı birleşip savaşmaya çağırmış, aynı gaye ile Macarlara yardım için bizzat harekete geçmiştir. Ama bu mel’unun çabası da boşa gitmiştir.Puis V. (1566-1572)Bu papa, Osmanlının büyük kayıp verdiği İnebahtı Deniz Savaşı hâtırasına, Katolik duâ takvimine bir gün koydurmuştur. Bu duâ, “tesbih yortusu” adıyla hâlâ kutlanmaktadır. Klemens VIII. (1592-1605) Türklere karşı “Kutsal ittifak” adıyla bir haçlı ordusu kurmak için yıllarca uğraşmışsa da netice alamamıştır.Klemens XI. (1667-1669)Türk tehlikesi var diyerek, Fransa ile İspanya’nın arasında arabulucuk yapıp, aralarındaki harbi durdurmuştur.İnnocence XI. (1676-1689)Hemen hemen bütün zamanını Türklere karşı harp planları hazırlamak ve ittifaklar kurmakla geçirmiştir.Klemens XI. (1700-1723)Katolik tarihçiler bu papayı, “En büyük ve en başarılı Türk düşmanlarından biri” diye överler. DeğerlendirmeDeğerli okuyucular,Şimdiye kadar gelip geçen 300 civarında papanın hepsinden teker teker bahsetmemiz elbette imkansızdır. Yukarda isimlerini verdiklerimiz, İslam-Türk tarihinde ismi geçen papalardan sadec bir kısmıdır. Ve verilen bilgiler papalığın kendi tarihçilerinin kalemlerinden dökülenlerdir. Papalığın kuruluşundan bugüne kadar, Müslüman milletlere olsun diğer milletlere olsun en küçük bir sempati ve en basit bir insanlık duygusu gösteren tek bir papa çıkmamıştır. Roma’da muhteşem, pırıl pırıl saraylar kuran ve Vatikan’daki hazinelerini dünyanın altın ve mücevherleriyle tıka basa dolduran papalar, insanlık tarihine ise kanlı sayfalar, zulüm ve nefret bırakmışlardır. Dolayısıyla, papalık tarihi, insanlık tarihinin silinmez yüz karasıdır.Allah, milletleri papaların şerrinden korusun… Şimdiki papaya bakıyoruz. Sözlerinden anlaşılıyor ki, bu papa da tarihteki papaların yol aldığı aynı ray üzerinde gitmektedir. Nitekim, birinci mukaddesimiz olan dinimize ve dinimizin tebliğcisi sevgili Peygamberimiz’e hakaret etmekten ve onu aşağılamaktan geri durmamıştır. Onun işte bu tavrı, şüphesiz ki sadece kendisinin değil, bütün papaların ortak insânî(!) tarifidir. 39 sene önce…Papa, bu ayın sonunda Türkiye’ye geliyor…Fatih’in İstanbul’u bir Salı günü fethetmesinden 1257 sene sonra, 25/ Temmuz 1967’de yine bir Salı günü, Papa VI. Paul da Türkiye’ye gelmişti. Ama bu gelişteki maksat neydi?Aslında maksat apaçık ortada gözüküyordu. Birkaç satır aşağıda zaten siz de göreceksiniz… Onun maksadı belli de, kendisini Yeşilköy havaalanında Reisicumhur Cevdet Sunay ve Başbakan Süleyman Demirel karşılamıştı. Gelelim maksadını nasıl ortaya koyduğuna:Yukarda da söyledik. Bütün papalarda cibilliyet aynıdır. Bu Papa da, cibilliyetini sergiledi ve İstiklal marşını eli arkasında ve gayri ciddi bir tavırla dinledi. İstiklal marşımıza bile gereken siyasî nezaketi göstermeyen bu adama, siz ise adamlık gösterip, kendisini Şale Köşkü’nde ağırlamıştık.İstiklal Marşımızın okunuşunda diplomatik nezaketsizlik ve ciddiyetsizlik sergileyen papa, görüldüğü gibi kendi düşüncesini yerine getirmekte ise gayet israrlı idi. Fatih’in İstanbul’a girdiği surlardan İstanbul’a giren papa, beraberinde komutanlarımız ve zamanın Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil olduğu halde Ayasofya’ya gitti. Duâ etmek için nezaketen izin istedi. Cevabını bile beklemeden, kafasında kendisine mahsus takke olduğu halde Çağlayangil’in şaşkın bakışları arasında diz çöktü, gözlerini kubbeye dikip duâ etti. Ne gariptir ki, öbür taraftan, bir gencimiz 15 gün önce, “Ayasofya’da namaz kıldı” diye takibâta uğramıştı…Daha sonra THY’nın Viscount uçağı ile İzmir’e hareket eden Papa, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Başbakan Süleyman Demirel, bakanlar ve diğer askerî ve mülkî erkan tarafından Yeşilköy Havaalanında uğurlandı, İzmir’de de askerî merasimle karşılandı. Papa uçakta yemeğini Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ile beraber yedi.Daha önce 1964’te İstanbul Fener Ortodoks patriği Athenagoras ile görüşüp kucaklaşan papa, Athenagoras ile bu gelişinde tekrar görüştü. Bu hareketleriyle, asırlardır birbirine düşman olan iki Hıristiyan mezhebinin liderleri, hıristiyan dünyası için yeni ufuklar çizmiş oluyorlardı… Papa Türkiye’ye niçin geliyor?Devlet adamları, diğer ülkelere canları sıkıldığı için veya manzara seyretmek için gitmezler. Hıristiyan âleminin imparatoru olan papa da öyledir. Madem öyle, bu ayın sonunda Türkiye’ye gelecek olan papa niçin geliyor?Papa’nın gelmesinin bir değil çok sebebi var. Bir taşla çok kuş vurmak için geliyor da, ben en mühimmini söyleyeyim.Birkaç ay önce islama ve Peygamberimiz’e hakaret edip birkaç ay sonra da ülkemize gelecek olan Papa, kendisini bize gösterip, adeta “Hani sizin dininiz ve Peygamberiniz hakkında malum sözleri söyleyen papa var ya… İşte o benim” demeye geliyor değerli okuyucular.Var mı bunun başka manası?..Var, tabii var da; manalarının birisi de işte bu…Bakarsınız, kendini bilmeyen bazıları temin edilerek, papaya karşı yapılmaması icap eden provakatif bazı tavırlar sergilenerek, bu geliş bile inançlı kesim aleyhine kullanılır. Böyle olursa, papanın bir taşla vuracağı kuşların adedi iyice artmış olacaktır…