Milletvekillerine açık mektup ve 25 tespit
Sayın Milletvekillerimiz,
Öncelikle hepinize iyilikler ve vatana millete hayırlı hizmetler diliyorum. Çok şerefli bir görevdesiniz, sorumluluğu yüksek ve vebali çok. Rabbim yardımcınız olsun.
Bu günlerde aile kurumu ile ilgili bir kanun hakkında karar verecek ve bizim adımıza oy hakkınızı kullanacaksınız. “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” tarafından TBMM’ye sunulan “Kadınları şiddetten koruyacak yeni yasa tasarısı” için oy kullanmadan önce çok iyi araştırma yapmanız ve doğru karar vermeniz vatan ve milletimizin selameti ve aile birliğinin devamı için çok önemlidir.
Kanun tasarısının ismi “Kadını şiddetten koruyacak” olunca insanın merhamet duyguları kabarıyor. Kadınlara şiddet uygulanmasın tabii; alkolik, kumarbaz, uyuşturucu kullanan ve ruh hastası erkeklerle evli kadınlara devlet mutlaka sahip çıkmalı, her türlü yardımı desteği yapmalı. Buna hiç kimsenin itirazı olmaz.
Fakat kanun sadece mazlum kadınlar düşünülerek hazırlanmamış. Şiddet gören kadın deyince bizim aklımıza ilk olarak yüzü gözü morarmış ya da öldürülmüş kadınlar geliyor. Oysa kanuna göre “bağırma, tartaklama, bir şey fırlatma, tokat, saç çekme” hepsi şiddet sayılıyor. Elbette şiddet sadece fiziksel değildir, psikolojik şiddette önemli. Fakat kanun tek taraflı hazırlanmış. Sanki erkekler insan değil.
Yeni kanun teklifine göre erkek karısına bağırırsa suç, (dayak falan olmasa bile) kadın bağıran kocasını şikayet ederse eve yaklaştırmamadan tutun hapis cezasına kadar yolu var. Hatta evleri varsa kadın ev satılmasın diye tedbir koydurabiliyor.
Aksi durum olursa; yani kadın kocasına hakaret etse küfretse kafasına bir şey fırlatsa suç değil. Erkeğin karısını eve yaklaştırmama ya da hapse attırma gibi bir hakkı yok. Neden? Kadın olması masum olmasını mı gerektiriyor?
Şu anda kaldırılmak istenen, cezaları hafif bulunan kanundan sonra bile şiddet azalmadı arttı, bu ağır cezalar gelirse “aile” diye bir şey kalmayacak. Bu kanunlar hazırlanırken ekipte kaç erkek kaç kadın var, psikolog, psikiyatr var mı bilmiyorum; fakat sonuçları hesaplanmadan nasıl böyle kanunlar çıkıyor? Mevcut kanuna göre şiddet uygulayan kocaya eve hatta mahalleye yaklaşmama cezası veriliyor.
Diyelim ki dayak atan kocaya iki ay eve yaklaşmama cezası verildi. Bu adam iki ay nerde yaşayacak? Ne yiyip ne içecek? Gidecek yeri yoksa, otele verecek parası yoksa, bu adam ne yapacak? Adamı düşündüğüm için söylemiyorum, hadi ona sürünsün diyelim. Bu adam iki ay boyunca sokaklarda orda burada yaşarken karısına daha çok kinlenmez mi? Eve döndüğünde karısına iyi mi davranacak? O iki ayın hesabını sormayacak mı? Bu adam dayakçı iken katil olmaz mı? Kadına yapacaksanız bir iyilik kocasını şikayet eden kadını istemese de boşayın, o zaman. Bu kadını daha korumaya yönelik bir çalışma olur.
Son dönemlerde “kadın cinayetleri arttı” diye basında haberler çıkıyor. Bu cinayetlerin artmasında bu cezaların ne kadar etkisi oldu araştırılıyor mu?
Kadın cinayetleri en çok boşanma dönemlerinde oluyor. Neden? “Türk erkeği boşanmayı kabullenemiyormuş!” Bu kadar yüzeysel bir açıklama olamaz. Kendini istemeyen kadını kaç erkek ister? Elbette cinayetin bir mazereti olamaz; fakat boşanma döneminde babaya gösterilmeyen düşman edilen çocuklar, erkeğe yapılan hakaretler, yüksek tazminatlar ve nafaka talepleri ve kadın devlete sırtını dayayıp erkeğe her türlü küfrü yapılınca cinayetlere şaşmamak gerek.
Kanunlar ile ilgili halk bilgi sahibi değil. Çok kadın bu şikayetlerin geri alınamadığını bilmiyor. Kızgınlıkları geçtikten sonra şikayetini almak için başvuruyorlar; fakat alamıyorlar. Sonra ev yaklaşmama cezası verdirdikleri kocalarını gizlice eve alıyorlar ya da erkeğe hapis cezası verilmişse ceza para cezasına çevriliyor ve ikisi birden boğazlarından kesip cezayı ödüyorlar. Oysa sokakta iki adam kavga etse sonra birbirlerini şikayet etseler şikayetlerini geri alabiliyorlar, devlet olayı takip etmiyor; fakat olay karı koca arasında geçmişse sanki aralarını daha kötü yapmak ister gibi şikayetlerini alma fırsatı tanınmıyor.
Ayrıca teklif edilen kanun sadece evlileri değil, sevgilileri, nişanlıları,birlikte yaşayanları da kapsıyor. Mesela nişanlı çiftten erkek ayrılmak istiyor. Kız onu şikayet ederse erkek yandı. Ona da kadına şiddet kapsamında duygusal şiddet yaptığı için aynı cezalar gelecek. Yani erkekleri kadınlara kul, köle yapacak, ellerini kollarını bağlayacak başka bir kanun çıkarılamaz herhalde. Korkarım bu kanunlardan sonra erkekler evlenmek değil, kadınlara yaklaşmak bile istemeyecekler.
Kötü niyetli kadınlar bu kanunları kendi menfaatleri için kullanabilir. Fakat “kadının kötü niyetlisi olmaz hepsi melektir derseniz” tabii bir şey diyemem. Ayrıca yeni kanuna göre şahit bile gerekli olmayacak sadece kadının sözleri üzerine erkeğe ceza uygulanabilecekmiş. Pek çok kadın bu kanunlara sırtını dayayıp sevgilisini, nişanlısını, kocasını şikayet ederse devletimiz maddi manevi bu yükün altından nasıl kalkacak? Bu arada gerçekten ihtiyacı olan kadınlara yetişebilecek mi?
Kadınlar ve kanunlar arasında kalacak ve ezilecek erkekleri kadınlardan ve devletten kim koruyacak?
Bu kanunlar onaylanırsa son dönemlerde çok yara alan aile kurumumuz ciddi zararlar görecek. Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine bakarak kadına şiddetten bahsediliyor; fakat ortada doğru düzgün rakamlar yok. Kadına şiddetle ilgili yaptığım araştırmalarda en kapsamlı çalışma 2008 de 23 bin kadınla yapılmış KSGM ve Avrupa Birliği ortak projesi olan bir çalışma var. Daha sonrası için böyle kapsamlı çalışma yapılmamış.
Rapora göre ülkemizde ağır şekilde şiddete maruz kalan kadın sayısı az. Ağır şiddette de sebep alkol, kumar ve uyuşturucu en önemli etken olarak görülüyor.
Bu çalışmada da tokat atma ya da bir şey fırlatma, itme, tartaklama ve saç çekme de şiddet sayılmış. Kadının kocası ile isteksiz birlikte olması da cinsel şiddet olarak görülüp çalışmaya dahil edilmiş. Ayrıca hakaret ve para vermemeyi de duygusal şiddete katarak yapmışlar bu çalışmayı ve bir kadın ömründe bir kez bile bunlardan birine maruz kalmışsa şiddete uğramış olarak kabul edilmiş. Tabi olay bu kadar geniş tutulunca hafif şiddet oranı oldukça yüksek çıkmış.
Ayrıca bu çalışmada çocuklara uygulanan şiddette var. Fiziksel şiddeti yüzde 41 baba, yüzde 32 anne uyguluyormuş. Yani fiziksel şiddette kadınlarda erkeklerden geri kalmıyor; fakat kadınlara ceza yok. Neden? Çocuklar kadınlardan daha mı değersiz?
Değerli Milletvekilleri,
Bu kanunu onaylarken lütfen iyi düşünün elinizi vicdanınıza koyun. Avrupa da bu kanunlar yüzünden aile kurumu bitmek üzere. Onlar istiyorlar diye böyle bir kanun onaylanırsa bunun hesabını veremezsiniz. Bu kanun onaylanırsa dağılan ailelerin çocuklarının, perişan edilmiş erkeklerin hatta “yuvam sizin yüzünüzden yıkıldı” diyecek kadınların âhını alacak ve vebalini taşıyacaksınız.
Konu ile ilgili bir gurup hukukçu okurum yeni kanun teklifini değerlendirip bana göndermişler. Emek verip titiz bir çalışma yapmışlar. Bu çalışmayı da sizlerin dikkatine sunuyorum.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahinin Bakanlığı tarafından hazırlanan “Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Tasarısı”
KANUN HAKKKINDAKİ DEĞERLENDİRMELERİMİZ
1-Kanun hazırlanış biçimi itibariyle kocayı veya erkeği suçlu olarak gören bir yaklaşım ile hazırlanmıştır.
2-Aile bütünlüğünü, çocuklara etkisini, ekonomik etkilerini, toplumsal etkilerini analiz etmeden “polisiye bir yaklaşımla” hazırlanan bu kanun sadece aile yapısını bozacak, boşanmaları artıracak, mağdur çocuk, kadın, erkek sayısını büyük oranda artıracaktır. Maalesef feminist grupların veya aynı bakış açısını taşıyan kadınların kulisi, böyle hayati bir meselede aile bütünlüğünden yana çoğunluğun sesini bastırmıştır.
3-Kanunun genelinde şiddet yaşanan veya yaşanma ihtimali olan ailelere ilişkin yapıcı hiçbir madde bulunmamakta, tez vakitte resen uygulanacak polisiye tedbirler ile sorun daha da çıkılmaz hale getirilmektedir.
4-Tarafları barıştırma, uzlaştırma, aile bütünlüğünü korumaya ve bu yönde eğitimler vermeye yönelik tedbirler almaya yönelik hazırlanmamış, tam tersi aile yapısını bozacak, boşanmaları artıracak, çocukların yuvalara düşmesine sebep olacak, anne yada babadan onları mahrum edecek, sadece kadını önceleyen ve kadını yalnızlaştıracak bir tasarıdır.
5-Kadının iftira atması, kocasını ve ailesini geçici süreli bile olsa mağdur etmesi durumunda kadına ne öngörülmektedir? Yaşattığı psikolojik eziyetin bir karşılığı olmamalı mıdır? Kanunda yer almamaktadır.
6-Sonuca bağlı yaptırımlar aile bütünlüğüne hizmet etmez, son çaredir. Bilakis sorunun kaynağına yönelik önlemlere Aile Bakanlığı öncelik vermelidir.
7-Konuya ilişkin tüm yetki mülki amir ve kolluk kuvvetlerine verilmekte ancak, kolluk kuvvetlerinin konu hakkında eğitimsiz oldukları ve yetkiyi kullanmada yaşanacak suistimallerin olası sonuçları nazara alınmamaktadır.
8-Şiddet uygulayan veya Şiddet uygulama ihtimali (Kişi, Birey, Koca,..) olanı dinlemeden re’sen verilecek kararın ne kadar doğru olacağı tartışmalıdır. (Örn. Kocasına iftira atan bir kadının bu haklardan faydalanması ne kadar doğrudur.) Şiddet mağdurunun şiddete uğramasındaki rolüne bakılmamaktadır.
9-Şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimali olan bireyin sosyal statüsü, adli geçmişi göz önüne alınmadan – ağır hükümler içermektedir. Halbuki şiddet olması durumunda bile, aile bütünlüğünü koruyacak ara geçiş tedavileri öngörülebilir. Taslakta bu yönde yapıcı hiç bir şey yoktur.
10-Şiddet uygulama tehlikesinin varlığı ifadesi her yöne çekilebilir. Bu çerçevede kanun uygulayıcıya çok geniş bir uygulama alanı tanınmakta, aileyi dağıtacak olası sonuçlar göz önüne alınmamaktadır.
11-Şiddetin sadece kadına yönelik olarak ve sadece eşinden gördüğü şiddet olarak ele alınması yanlıştır. Şiddet tek olarak ele alınmalı ve kadın, erkek, çocuk vb. tüm taraflara tatbiki göz önüne alınmalıdır.
12-Araştırmalarda çocuğa yönelik şiddetin daha fazla olduğu ortaya konulmaktadır. Ancak medya sadece kadın üzerinde durmaktadır.
13-Çözüm olarak sunulan önerilerin çoğu kadının daha lüks şartlarda (lüks konut evleri, orada hizmetliler vb.) barındırılması olarak ortaya çıkmaktadır. Kadın konuk evleri cazip hale getirilerek şiddete uğramayan kadınlar için bahane ile lüks barınma yerleri haline getirilmektedir.
14-Kadın konuk evlerindeki ortam ve sohbetler, kadınları evden uzaklaştırmayı desteklemektedir.
15-Sorunun aile bütünlüğü içinde ele alınması, anne baba ve akraba çevresinin olaya dahil edilmesi gerekir.
16-Sığınma evine alınan kadınların eşleri ve çocuklarıyla görüşmesi engellenerek sorun kronikleştirilmektedir.
17-Kadının kadınlık vazifeleri, erkeğin erkeklik vazifeleri ön plana çıkarılarak eğitilmelidirler.
18-Eğitimler Aile Bakanlığı kurumlarında değil, Milli Eğitime bağlı olarak aile bütünlüğü eğitimleri verilmelidir.
19-Kadının statüsü Genel Müdürlüğünde çalışanların tamamının mutlaka aile yapısının toplumsal örf ve adetlerimize uygun olmasına dikkat edilmelidir. Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü varken bu genel müdürlüğe gerek yoktur. Kadının aileden ve toplumdan ayrı tek bir nesne olarak ele almak son derece tehlikelidir.
20-Aileler mutlaka manevi değerler ve inancımız çerçevesinde yönlendirilmelidir.
21-Diyanetin aile irşat büroları müdahil olmalıdır.
22-Kadın öncelikle anne vasfına döndürülüp, mümkün mertebe münferit yaşaması teşvik edilmemelidir.
23-Medyadaki kadın örnekleri tamamen yanlıştır. Engellenmeli ve olumlu rol model olabilecek kadın örnekleri dizilerde filmlerde yer almalıdır.
24-Cinsel şiddeti azaltmak ve aile mutluluğu artırmak için çiftlere cinsel eğitim dersleri verilmesi gereklidir.
25- Sadece erkeklere öfke kontrolü değil, kadınlara da iyi iletişim metotları öğretilmelidir.
Sema Maraşlı
Kaynak: Haber7