NAMAZI TERKEDENİN DURUMU – Ömer Faruk Korkmaz
Soru: Namazı kasıtlı olarak terk eden bir insan dinden çıkar mı?
Cevap: Kasıtlı olarak namazı terk eden bir kişi Şafii mezhebine göre öldürülür.[1] Çünkü bu kimse artık Müslüman sayılmamaktadır. İmam Tahavi “Muhtasar”ında İmam Malik’in “namazı her hangi bir özür olmaksızın terk edip kılmayan kimsenin mürted olduğu ve öldürülmesi gerektiği” şeklinde fetva verdiğini söyler.[2] Hanbeli mezhebinin görüşünün de bu istikamette olduğu söylenebilir.[3] Kasıtlı olarak namazı terk eden kimsenin kâfir olacağını savunanlar “Kişi ile küfür arasında namazı terk etmek vardır”,[4] “Kim şu farz kılınan namazları devamlı bir biçimde kılarsa,(bunlar) onun için nur, burhan ve Cehennem’den azad olmuş olur. Her kim de bunları devamlı bir biçimde kılmazsa (bunlar) onun için nur da olmaz, burhan da Cehennem’den azad da… Ve bu kişi kıyamet gününde Firavun, Haman, Karun ve Ümeyye b. Haleflerle beraber olur”[5] şeklindeki hadislerle istidlal etmektedirler.
Hanefilere göre ise kasıtlı olarak namazı terk eden kimse namazın farziyetini inkâr etmedikçe kâfir olmayacak ve dolayısıyla da öldürülmeyecektir. Zira Efendimiz Aleyhissalatü vesselam “Müslüman bir kişinin kanı ancak şu üç şeyle birlikte helal olur: İmandan sonra küfür, evlilikten sonra zina, haksız yere bir kişiyi öldürmek…” buyurmaktadır.[6] Başka rivayetlerde Efendimiz “Ta ki “Lailâhe illallah” deyinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum”[7] buyurmaktadır. Bu hadisin umumu da aynı şekilde “Allah’tan başka ilâh yoktur” diyen bir mü’minin kanının helal olmadığını göstermektedir.[8] Ancak namaz gibi kat’î delillerle sabit olmuş bir ibadeti inkâr eden bir kimse mü’min olarak kalamayacağından dolayı ittifakla öldürülmesi caiz olacaktır.[9]
Diğer mezheplerin getirdiği hadisler ise bizce başka manalara yorulur. Mesela yukarıda delil olarak zikredilen ““Kişi ile küfür arasında namazı terk etmek vardır” şeklindeki rivayet, terk edenin namazın farziyetini inkâr ederek terk etmesi anlamına gelmektedir. Ve Peygamber Aleyhissalatü vesselam bu ifadeleri namazı terk etmekten sakındırma niyetine ma’tuf olarak söylemiştir. Nitekim bu üslup Peygamber Aleyhisselam’ın içki içen kişiyi “puta tapan müşrik” olarak nitelendirdiği hadiste de açıkça görülmektedir.
Özetleyecek olursak Hanefilere göre namazın farziyetini inkâr etmediği sürece namazı terk eden kişi öncelikle hapsedilip tevbeye davet edilir.[10]
Önemli gördüğümüz ve üzerinde durulmadan geçilirse meselenin eksik kalacağına inandığımız bir hususu zikrederek bitirmekte fayda olacağı kanaatindeyiz: Bazı kardeşlerimiz Hanefi mezhebi’nin kasten namazı terk eden kimse hususunda verdiği bu fetvaya dayanarak namazlara devam etmekte gevşeklik göstermektedirler. Yani nasılsa benim mezheb imamlarım bu konuda “kâfirlikle” hükmetmiyor diyerek tesahül gösteriyorlar. Ancak şu noktanın iyi tespit edilmesi gerekiyor: İmam Münziri’nin naklettiğine göre sahabeden “Hz. Ali, İbn Abbas, İbn Mes’ud, Cabir b. Abdillah, Ebu Derda (Rıdvanullahi aleyhim ecmain)” namaz kılmayan kimsenin kâfir olacağı görüşündedirler.[11] Sahabe’nin dışında Ahmed b. Hanbel, İshak ve İbnu’l-Mübarek’in görüşleri de bu istikamettedir.[12]
Sözün özü, koca sahabilerin bu noktadaki mahiyetini arz ettiğimiz şu fetvalarından dolayı bir an düşünüp kendimize gelmemiz gerekir. Hanefi âlimlerin bir takım deliller sebebiyle konu hakkındaki nasları tevil etmeleri konunun vehametine asla gölge düşürmemelidir. Namazı terk eden kimsenin ne tür akıbetlere maruz kaldığı ve hükmünün ne olduğu hususunda Resul-i Ekrem (Sallalahu Aleyhi ve Sellem) başta olmak üzere seleften gelen nakillerin topluca mütalaası için Muhammed b. Nasr el-Mervezi’nin “Ta’zimu Kadri’s-Salat” ına bakabilirsiniz.[13] Allah’a emanet olun…
[1] Ali b. Hüseyn es-Süğdî, en-Nütef fi’l-Fetâvâ, s. 427 Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan 1996, B.I
[2] Ebu Cafer et- Tahavi, Muhtasaru İhtilâfi’l-Ulema, Kitabu’z-Ziyadâdat No: 2073
[3] Sibtu İbni’l-Cevzi, Îsâru’l-İnsâf fi mesaili’l-Hilâf, s. 100 Mektebetu’l-Melik Fahd, Riyad 1421 B.I
[4] Müslim, Sahih, İman No:82
[5] Ebu Cafer et-Tahavî, Şerhu Müşkili’l-Âsâr, VII/207 Müessesetu’r-Risale, 1415 B.I, Ahmed b. Hanbel(Sika ravilerle) Taberani el Kebîr ve-Evsat’da Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, No: 1611
[6] Ebu Davud, Sünen, Diyyât, No: 4502,
[7] Müslim, Sahih, İman 21
[8] Sibtu İbni’l-Cevzi, a.g.e. s. 101
[9] Şeyhzade, Mecmau’l-Enhur, I/218 Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan 1998
[10] Şeyh Nizam, El-Fetava’l-Hindiyye, I/ 50-51 Bulak Baskı, 1310
[11] El-Münziri, et-Terğib ve’t-Terhib, s. 103-104 Daru’l-Kitabi’l-Arabi, Beyrut 2005
[12] Muhammed Sıddik el-Kannuci, ed-Dinu’l-Halis s. 170 Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan 2005 B.I (el-Kannuci, belirttiğimiz yerde bu konu hakkında el-Kahti’ nin müstakil bir eseri olduğunu ve “Hidayetu’s-Sail ila edilleti’l-Mesail” isimli kitapta bu konuyla ilgili müstakil bap olduğunu belirtir. Ve ayrıca bu mesele hususunda yazılmış eserlerden en güzelinin İbnu’l- Kayyim’a ait olduğunu söyler.
[13] Muhammed b. Nasr el-Mervezi, Ta’zimu Kadri’s-Salat s. 873-938 arası, Mektebetu’d-Dar, Medine-i Münevvere, 1406, B.I