Risale-i Nur

Risaleler Yüzyıllardan Beri Beklenen Muntazır İmiş (!)

İmam-ı Ali (R.A.), Şah-ı Geylanî (R.A.), Sekizinci, Onsekizinci, Yirmisekizinci Lem’alar ile ve Sekizinci Şua ile keramat-ı evliya hak olduğunu ve yerde iken Arş-ı A’zamı müşahede ettiklerini Risale-i Nur beyan etmiş. Hem umum müçtehidler Mütekellimînden birisi gelecek, şarktan bir nur zuhur edecek” diye Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsini ve Üstadımın şahs-ı manevîsini ve talebelerin şahs-ı manevîsini görüp, bütün ümmet-i Muhammed’e (A.S.M.) Risale-i Nur’un faziletini, ehemmiyetini, kıymetini ve emr-i Peygamberî ile bütün ümmet virdlerinde azab-ı kabirden ve âhirzamanda gelecek fitneden, Deccal’ın şerrinden istiaze etmelerini ve yapacağı maddî ve manevî tahribatını Risale-i Nur tamir yaptığını görmüşler. Müjdeler, beşaretler, işaretler, remizler ile haber verdiklerini, Risale-i Nur, Eskişehir, Denizli, Afyon, İstanbul gibi hâdisat-ı âlem ile göstermiş. Elhasıl: Asırlardan beri beklenilen ve muntazır kalınan zât, Risale-i Nur imiş” (Barla Lahikası, s. 136)

“Nur Risalelerini, değil Hazret-i Şeyh (k.s.) altıncı asırdan on dördüncü asırda görmesi, kütüb-ü sâbıkada remzen ve Hazret-i Kur’ân’da sarahaten göstermeleri, o kitab-ı mübarekin şe’nindendir, diyebileceğim.” (Barla Lahikası, s. 212)

Madem risaleler, sarahaten müjdelendi, geleceği açıklandı, müellif neden devamlı cifr ve ebced ile kendini ve risaleleri açıklama yolunu seçti.

“Üstad’ın kalemi, ilm-i ledün hakikatlerini açıklıyordu. Onun açık feyzi, tâ ebede kadar, bütün canlıların göz nurudur. Hz. Gavs, meğer “Korkma, onu söyle!” diye buyurdu. Bütün metinlerin aslı Hz. Üstaddan bahsediyor. Hz. Abdülkadir’in söylediği remz ne güzeldir, sa’d yıldızı görünümünde olan Said’in yapmış olduğu beyan ne güzeldir.” (Barla Lahikası, s. 235)

Said-i Nursi, kendisini ve risalelerini Abdülkadir Geylani hazretlerinin müjdelediğini çok yerde tekrarlamıştır. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 178-179, 181-182, 185, 188-189, 198-204.)

Gördüğünüz gibi Said-i Nursi ledünni ilimleri kağıda dökerken bunların ebede kadar kalacağına talebelerini nasıl inandırmış?

“Risale-i Nur lütf-ü Yezdan, kemal-i iman, (…)

Risale-i Nur hakaik-i Kur’ân ve mirâc-ı imandır. (…)

Risale-i Nur mev’id-i Ahmedî (a.s.m.) ve müjde-i Haydarî (r.a.) ve beşaret ve teavün-ü Gavsî (k.s.) ve tavsiye-i Gazâlî (k.s.) ve ihbar-ı Fârukîdir (k.s.).” (Emirdağ Lahikası 1, s. 91)

“Medar-ı kusur ve işkâl olan bu beş sebeple beraber, bu risalenin öyle birehemmiyeti var ki, İmam-ı Ali (r.a.) kerâmât-ı gaybiyesinde bu risaleye, “Âyet-i Kübrâ” ve “Asâ-yı Mûsâ” namlarını vermiş, Risale-i Nur’un risaleleri içinde bunahususî bakıp, nazar-ı dikkati celbetmiş.Haşiye El-Âyetü’l-Kübrâ’nın bir hakikî tefsiri olan bu Âyetü’l-Kübrâ Risalesi, Hazret-i İmam’ın (r.a.) tâbirince, “Asâ-yı Mûsâ”nâmında Yedinci Şuâ kitabıdır. Medar-ı kusur ve işkâl olan bu beş sebeple beraber, bu risalenin öyle birehemmiyeti var ki, İmam-ı Ali (r.a.) kerâmât-ı gaybiyesinde bu risaleye, “Âyet-i Kübrâ” ve “Asâ-yı Mûsâ” namlarını vermiş, Risale-i Nur’un risaleleri içinde bunahususî bakıp, nazar-ı dikkati celbetmiş.Haşiye El-Âyetü’l-Kübrâ’nın bir hakikî tefsiri olan bu Âyetü’l-Kübrâ Risalesi, Hazret-i İmam’ın (r.a.) tâbirince, “Asâ-yı Mûsâ”nâmında Yedinci Şuâ kitabıdır.” (Şualar, s. 524)

“Onlar bana ait değil ve kerametlere sahip lmak benim haddim değil. Belki Kur’ân’ın mu’cize-i mâneviyesinin tereşşuhatı ve lem’alarıdır ki, hakikî bir tefsiri olan Risale-i Nur’da kerametler şeklini alarak, şakirtlerinin kuvve-i mâneviyelerini takviye etmek için, ikramât-ı İlâhiye nev’indendir.” (Şualar, s. 532)

“Risale-i Nur kendi kendine, hem kendini müdafaa ettiği, hem kıymetini tam gösterdiği gibi, bizi de mânen müdafaa edip kusurlarımızı affettirmeye vesile olacaktır. (…)

Yeni Said hakaik-i imaniyeye dair derece mantıkça ve hakikatça burhanlar zikrediyor ki, değil Müslüman uleması, belki en muannid Avrupa feylesoflarını da teslime mecbur ediyor ve etmektedir. Amma Risale-i Nur’un kıymet ve ehemmiyetine işârî ve remzî bir tarzda, Hazret-i Ali (r.a.) ve Gavs-ı Âzamın (r.a.) ihbaratı nev’inden, Kur’ân-ı Mucizü’l Beyan dahi bu zamanda bir mu’cize-i mâneviyesi olan Risale-i Nur’a nazar-ı dikkati celb etmesine mânâ-yı işârî tabakasından rumuz ve îmaları, i’câzının şe’nindendir.” (Şualar, s. 533)

“Ve Risale-i Nur dahi bu asırda mânâ-yı işârî tabakasının külliyetinde bir ferttir. Ve ferdin kasten bir medâr-ı nazar lduğuna ve ehemmiyetli bir vazife göreceğine, eskiden beri ulema beyninde bir düstur-u cifrî ve riyazî ile karineler, belki hüccetler gösterilmişken, Kur’ân’ın âyetine veya sarahatine, değil incitmek, belki i’caz ve belâğatine hizmet ediyor. Bu nevi işârât-ı gaybiyeye itiraz edilmez.” (Şualar, s. 534)

Ne vakitten beri cifr ve benzerleri ulema indinde hüccet olmuş, karine teşkil etmiştir?

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu