Dua Ve Tesbih Konularına Bakışı

Seyyid Kutub’un, Hasan Fehmi Ulus tarafmdan tercüme edilen ‘İslami Etüdler’ adlı kitabmm 30. sayfasmda şöyle bir ifade yer almaktadır1:
“İslam, durmayan bir mücadele, kesiksiz sürekli bir cihad; hak, adalet ve eşitlik yolunda şehid düşmektir. Aksi halde islam diye bir şey olmaz. O takdirde bu, bazı duaları mırıldanmak, teşbih tanelerini şıkırdatmak, aman Allah’ım bizi koru, gibilerden tantanalar koparmak ve gökten yeryüzüne barışın, hayrın, hürriyet ve adaletin yağmasını beklemek (yani, Hz. İsa Aleyhisselam’ın yer yüzüne inerek adaleti yayacağına inanmak) ve böylesi hayallere kapılmak olur. Oysa, ne gökten böyle bir şey yağar, ne de bizzat kendilerine yardım etmeyen ve toplumlarına güvenmeyen ve cihadda ve mücadelede şeriatı uygulamayan kişilere Allah yardım eder.”
Seyyid Kutub, bu ifadesinde, bir Müslümanm sürekli savaş halinde olması gerektiğini söylemekte ve eğer savaş yapılmazsa, islam diye bir şey olmaz diyerek, bütün Müslümanları savaşa teşvik edip, savaşmayıp barış içinde olanları da islam dairesinin dışında görmektedir. Halbuki, aşağıdaki Âyet’i Kerime ve Hadis-i Şerifte, savaşın hangi şartlarda yapılacağı açıklanmıştır.
1 Seyyid Kutub, İslami Etütler, Tercüme: Hasan Fehmi Ulus, Hikmet neşriyat, İstanbul-2007, s. 30
Sure-i Bakara, Âyet 190:
“Sizinle savaşanlarla, Allah yolunda savaşınız. Fakat haddi aşmayınız. Muhakkak ki Allah haddi aşanları sevmez/’
İbn-i Abbas (Radiyallahu anhu)’dan: ” Savaş halinde dahi; kadınları, çocukları, ihtiyarları ve savaştan el çekenleri öldürmeyin. Eğer böyle yaparsanız, haddi aşmış olursunuz. Haddi aşanları da Allah’u Teala sevmez,” diye rivayet edilmiştir.
Buhari ve Müslim’de Abdullah ibn-i Ebî Evfâ (Radiyallahu anhu)’dan rivayet edilen Hadis-i Şerifte Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
“Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı istemeyin! Allah tan afiyet (rahatlık, huzur, saadet) isteyin. Fakat düşman da karşınıza çıkarsa, o zaman da sebat-ı kadem edin (sağlam durup düşmandan kaçmaym) ve bilin ki cennet kılıçların gölgesi altındadır. Kur’an-ı indiren, Tevrafı, İncil’i eski peygamberlere indiren, Allah’ım! Bulutları rüzgârın önüne katıp da ordan oraya götürüp yağmur yağdıran Allah’ım!
Müslümanlara yardım edip, islâm düşmanlarını hezimete uğratan Allah’ım! Bu karşımızdaki kâfirleri hezimete uğrat! Onlara karşı bize yardım eyle, güç kuvvet ver de, onlara karşı galip gelelim!”1 Amin…
Tirmizi’de nakledilen Hadis-i Şerifte Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in amcası Ebü’1-Fazl Abbas (Radiyallahu anhu)’dan o şöyle dedi:
1 Buhari, Cihad 114; Müslim, Cihad 6.
“Yâ Resûlallah! Bana Allah Teâlâ’dan isteyeceğim bir şey öğret, dedim. Buyurdu ki: “Allah’dan afiyet (selamet ve huzur) dileyin!” Aradan birkaç gün geçtikten sonra tekrar yanına geldim ve tekrar: Yâ Rasûlallah! Bana Allah Teâlâ dan isteyeceğim bir şey öğret, dedim. Şöyle buyurdu: “Ey Abbas! Ey Resûlullah’ın amcası! Allah’tan dünya ve âhirette afiyet dileyin!”1
S. Kutub ise: “Bazı duaları mırıldanmak, teşbih tanelerini şıkırdatmak, aman Allah’ım bizi koru, gibilerden tantanalar koparmak ancak bir hayale kapılmak olur,”2 diyerek yukarıdaki Hadis-i Şeriflerde Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin kafirlere karşı zafer kazanmak için yaptığı dua ile Hz.Abbas (Radıyallahu anhu)’ya öğretmek için söylediği duaları ise “hayale kapılmak” olarak görmektedir. Bu fikirde olanları Allah ıslah etsin.
Yukarıdaki, Âyet-i Kerime’lere ve Hadis-i Şerife bakıldığı zaman, savaşm arzu edilmemesi ancak savaş durumunda da kesinlikle savaştan geri durulmaması gerektiği, açık bir şekilde izah edilmektedir. S. Kutub ise: “İslam, durmayan bir mücadele, kesiksiz sürekli bir cihad; hak, adalet ve eşitlik yolunda şehid düşmektir. Aksi halde islam diye bir şey olmaz,”3 demek suretiyle, yukarda saydığımız Ayet-i Kerime’ ler ve Hadis-i Şerifin tam zıttı sözler sarf ederek, yeryüzünde fitne çıkmasına sebep olup, İslama en büyük zararı vermektedir. Bu durum ise, bütün Dünya’da islamın, bir terör örgütü, tüm Müslümanların da terörist gibi algılanmasına neden olmaktadır.
1 Tirmizî, Daavât 85.
2 Seyyid Kutub, İslami Etütler, s. 30
3 Seyyid Kutub, İslami Etütler, s. 30
Halbuki, Rafii’de Enes (Radiyallahu anhu)’ dan rivayet edilen Hadis-i Şerifte Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) efendimiz:
“Fitne uykudadır. Fitneyi uyandırana Allah lanet etsin!”1 diye buyuruyor.
İslam dini barış dinidir. Hiçbir zaman savaşı isteyen ve fitneyi çıkaran bir din olmamıştır. İslam, ancak dine ve Müslümanlara karşı, kafirler tarafından bir saldırı ve tehdit unsuru söz konusu olursa, savaşı emretmektedir. Bunun dışmda Seyyid Kutub’un dediği gibi sürekli savaşı ve savaşmayı istemek dinimizin emirlerinden olmayıp, bu türden düşünceler, fitne mahsulü ifadelerdir.
Müslümanlar, kendi aralarında birlik ve beraberlik için de olması gerekirken, maalesef günümüzde, sırf iktidara gelip yönetimi ele geçirmek için ihtilafa düşerek, hasımane tutumlarla, birbirleriyle savaşmaktadırlar. Bu türden fitneler ise isla-miyetin ve Müslümanların bölünmesine sebep olup, dolayısıyla da zayıf düşmesine neden olmaktadır. Bu durum da, en karlı çıkanlar ise sadece kafirlerdir. Netice de, fitne çıkmasma neden olanlar, sadece islam düşmanlarına hizmet etmiş ol-maktadırlar. Halbuki, Müslümanlar arasmda bir ihtilaf çıkarsa, birbirlerini sadece, Âyet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflerle iknaya çalışmalıdırlar. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) efendimiz hazretleri veda hutbesinde de bu konuya değinerek şöyle buyurmuştur:
“Ben size iki emanet bırakıyorum. Birisi Allah’u Teala nın kitabı Kur’an-ı Kerim, diğeri de benim sünnetlerimdir. Bunlara sıkıca sarıldığınız sürece asla dalalete düşmezsiniz/’2
Şimdi ki veda hutbesinin, bazı yeni baskılarında “diğeri de benim sünnetlerimdir,” ifadesi, baştan beri deşifre etmeye çalıştığımız bu fitne mahsulü zihniyet tarafından bilerek çıkarılmıştır.
1 Kenz’ul Ummal, Hadis No: 30891.
2 İmam Mâlik, Muvatta, Kitab’ul-Kader 3.
Sure-i Al-i İmran, Âyet 103:
“Allah’u Teala’nın ipine (yani dinine) hepiniz birden sarılınız ve fırka fırkaya ayrılıp ihtilafa düşmeyiniz/’
Sure-i Hucurat, Âyet 10:
“Mü’minler kardeştirler. O halde her ne zaman araları açılırsa kardeşlerinizin arasını düzeltiniz. Allah’u Teala’dan korkun ki size merhamet edilsin.”
Yine bu hususta Müslim ve Tirmizi’de Ebu Hüreyre (Ra-diyallahu anhu)’dan rivayet edilen Hadis-i Şerifte Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.”1
İşte, Seyyid Kutub, yine yukarıdaki sözlerinin devamında açık bir şekilde ehli sünnetin dışına çıkarak, aslmda, vahha-biliğe dair fikirleri savunmaktadır. Çünkü gerek Âyet-i Kerime, gerekse bir çok Hadis-i Şerifte geçen dua etmeyi, teşbih çekmeyi, Allah’u Teala’ya sığınmayı ve zikri açıktan inkar etmektedir. “Aman Allah’ım sen koru, sen esirge,” diyerek dua etmenin ne gibi bir sakıncası olabilir? Bunu anlamak mümkün değildir. Bu adamı ve fildrlerini savunanlara soruyoruz; Allah’u Teala’ya nasıl yalvanlır? Sorulduğunda da ben vahhabi değilim diyen bu zihniyetteki insanların söyledikleri sözler, aslında vahhabilerin yaptıklarıyla birebir aynıdır. Çün-kü vahhabiler de namazdan sonra ne teşbih çekerler ne de dua ederler. Yani, biz vahhabi değiliz deseler de kesinlikle vahhabilerle aynı şeyleri yapmaktadırlar.
1 Müslim, İman 93-94; Tirmizî, Sıfâtu’l-Kıyâme, 56.
Hz. Ali (Radiyallâhu anhu)’darı Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki:
“Dua mü’minin silahı, dinin direği, semâvat ve arzın nurudur/’1
Ebu Davud ve Tirmizi’de Nu’man İbn-i Beşîr (Radıyallâhu anhu)’dan Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:
“Dua ibadettir, buyurdular ve sonra şu Âyeti okudular. (Sure-i Mü’min, Âyet 60): “Rabbiniz: Bana dua ediniz ki size icabet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir,”2
Bu Hadis-i Şerifte ve Âyet-i Kerime de açık bir şekilde duanın ibadet olduğu söylenmekte ve Allah’u Teala bana dua edin ki size icabet edeyim diye emretmektedir. Vahhabiler ve o görüşte olan kimseler, namazlardan sonra teşbih çekmeyi ve dua etmeyi terk edip, yapanlara da bu bidattir diyerek mani olarak, hem Âyet-i Kerime’ye hem de Hadis-i Şeriflere açıktan karşı gelmektedirler.
S. Kutup, yukardaki yazısında: “Bazı duaları mırıldanmak, teşbih tanelerini şıkırdatmak,” diye alaylı bir ifade ile teşbih çekmeyi de, dua etmeyi de aşağılayarak inkar etmektedir. Halbuki bazı sahabilerin çakıl taşları, hurma çekirdekleri ve düğümlü ipliklerle zikir yaptıkları sabit olmuştur.
Deylemi, Müsned’ül Firdevs’te Hz. Ali (Radiyallahu anhu)’dan merfu olarak şu Hadis-i Şerifi zikreder:
“Teşbih en güzel hatırlatıcıdrr.”3
1 Ebu Ya’la, İbn-i Hacer el-Askalani, Metalibu Aliye, Tevhid Yayınlan: 3/150; Kenz’ul-Ummal,
Hadis No: 3117.
2 Kütüb-i Sitte, Hadis No: 1750; Tirmizî, Tefsir-i Gâfir, (2973); Ebû Dâvud, Salât 358, (1479).
3 Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 20109; Halil Günenç, Büyük Şâfi İlmihali, Yasin yay. s. 151.
Tirmizi’de Mesleme bin Amr (Radiyallahu anhu)’dan nakledilen Hadis-i Şerifte o şöyle dedi:
“Ümeyr bin Hâni (Radiyallahu arthu), her gün bin secde yapar ve yüz bin teşbih çekerdi/’1
Ebu Nuaym’in naklettiğine göre, Ebu Hureyre (Radiyallahu anhu)’nun torunu dedesi hakkında dedi ki:
“(Dedem) Ebu Hureyre (Radiyallahu anhu)’nun üzerinde, iki bin tane düğüm bulunan bir ipi vardı. O, on ikibin teşbih çekmeden uyumazdı/’2
(Seyyid Kutup Kimdir, İlahiyatçı Yusuf Özge)