Dinlerarası Diyaloğun Amacı Nedir?
Dinler arası diyaloğun amacını ve misyonunu; II. John Paul, “Redemptoris Misso” başlıklı genelgesinde şöyle tanımlıyor: “Dînler arası diyalog Kilise’nin bütün insanları Kilise’ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır.
Esasen misyonla ve misyonun şekilleriyle diyalog arasında özel bir bağ vardır. Bu misyon, aslında Mesih’i ve İncil’i bilmeyenlere ve diğer dînlere mensup olanlara yöneliktir. Kurtuluşun Mesih’ten geldiği ve diyaloğun evangelizasyondan (İncilleşltirme) ayrılmadığı gerçeği, gözardı edilmemiştir… Diyalog, Kilise’nin kurtuluşun tabii yolu olduğu inancıyla yönlendirilmeli ve ikmal edilmelidir. …Diyalog, Tanrı’nın Krallığı’na doğru bir yoldur. Bunun süresini ve mevsimini sadece Baba bilse de, mutlaka sonuç verecektir.” (Papa II. John Paul: Redemptoris Missio, Vatican, Roma, 1991, s. 55-57)
Prof. Dr. Yümni Sezen bu konuda şu tespiti yapmıştır: “Papa, ölüm sebebiyle değişti. Gelen Ratzinger, Türk ve İslâm düşmanı. Bunu, açıkça ifade ettiği için biliyoruz. Bizim diyalogcularımız dergilerinde (Aksiyon dergisi, sayı 544, 09. 05. 2005), diyalog tehlikeye girdi, diyorlar. Diyalogun kaderi ruhbana bağlanırsa böyle olacaktır. Sonra bu Papa, eski Papa’nın yazılarını hazırlayan adam idi. Yâni değişen bir şey yoktur.”
Vatikan’ın görevlendirdiği hiçbir diyalogcu; İslâm’ın Allah (c.c.) tarafından gönderilen vahyî bir dîn ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Allah (c.c.)’ın Peygamberi olduğunu kabul etmez. Bu konuda Müslüman diyalogcuların yanında, sadece sukut edilir. Böyle bir davranış da; elbette sözel olarak ifşâ etmeseler de, yâni stratejilerinin bir gereği olarak açıktan söylemeseler de, örtülü olarak, İslâm’ın heterodoks-sapkın bir dîn olduğuna inandıkları kendiliğinden anlaşılmaktadır. Zîrâ sistematik bir biçimde bir dînin “hak” olduğunu i’tirâf etmemek, özellikle peygamberini bilinçli bir yöntemle dışlamak ya da sürekli bir şekilde bunu örtmeye çalışmak; onun sapık bir inanç olduğu yargısı üzerinde ısrar etmekten başka bir anlam taşımaz.
Müslümanlara karşı nasıl tavır takınılacağı konusunda şu tavsiyelerde bulunurlar: “Müslümanların dîninden ve dînsel kurumlarından bahsederken çok dikkatli ol. Sakın onlara, Muhammed (s.a.v.) yalancı bir Peygamber deme. Bu söylem Îsâ (a.s.), -hâşâ- fahişenin oğlu demek kadar şiddetli bir tepki uyandırır. Sen, ‘Muhammed (s.a.v.), İslâm Peygamberi’dir demekle hiçbir şey kaybetmiş olmazsın. Ayrıca, önce onların dostluğunu ve güvenini kazan. Îsâ (a.s.)’yı anlatırken ondan asla Allah (c.c.)’ın oğlu diye bahsetme. Zîrâ bu, Müslümanlar nezdinde büyük bir küfürdür.” (Eric W. Bethmann, Bridge to İslâm, GR. Britain 1953, s. 204-208)
(Hak Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, MİSVAK NEŞRİYAT, İstanbul, 2014)