Tevessülden Maksad Nedir?
Resûlullah (s.a.v.) ve diğer veliler ile tevessül etmek, yâni onları vesile kılmak ile kast edilen nedir?
Tevessül, bir sebeptir; tesir eden değildir. Müessir, yâni tesiri yaratan, tek olan ve ortağı bulunmayan Allah (c.c.)’tır. Allah (c.c.), yiyecek ve içeceği de doymak ve suya kanmak için sebeb kılmıştır. Bunların bir tesiri yoktur. Hakîki müessir, Allahü Teâlâ’dır.
Her günahkâr, Allah (c.c.)’a kendisinden daha yakın kimseyi vesîle kılabilir. Hiçbir fert, bunu inkâr edemez. Buna; şefaat, tevessül veya istiğâse adı vermede bir fark yoktur. Bu tevessül; müşriklerin, başkasına ibâdet ederek Allah (c.c.)’a yaklaşmayı dilemesi kâbilinden bir hareket değildir. Zîrâ onların yaptığı küfürdür.
Müslümanlar; Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz, diğer enbiyâ-i mürselîn ve sâlihler ile tevessülde bulundukları zaman, onlara ibâdet etmiş olmadıkları için, Allah (c.c.)’ın tevhidinden dışarı çıkmış değillerdir. Zîrâ fayda vermekte ve zarara uğratmakta Allah (c.c.) tektir ve ortaktan münezzehtir. Bu câiz olunca, bir kimsenin “Resûlü (s.a.v.) vâsıtası ile Allah (c.c.)’tan istiyorum.” demesi de câizdir. Zîrâ o kimse, Allah (c.c.)’tan isteyicidir; başkasından değil. Bu beyanlardan açığa çıkmış olmaktadır ki, Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz ile yardım dilemek iki mânâya gelmektedir:
Birincisi, Resûlullah (s.a.v.) vâsıtası ile veya O’nun makâmı, hakkı, bereketi ile ihtiyacının verilmesini Allah (c.c.)’tan dilemektir. Bu şekilde yardım dileyen kimse, Allah (c.c.)’a duâ edip Azîz ve Celîl olan Allah katında habîbini vâsıta kılmış olur.
İkincisi, Meded Yâ Resûlullah diyen kimse, Resûlullah (s.a.v.) Efendimizden kendisi için duâ buyurmasını ve hacetinin yerine getirilmesini istemiştir. Zîrâ O, kabrinde câvidânî bir hayata sâhibdir. Nitekim insanlar, kıyâmet günü O (s.a.v.)’ndan kendilerine şefaat etmesini isteyeceklerdir.
Mevlana Abdülhakim-i Siyalkuti hazretleri buyurur ki:
Duâ eden, Allahü Teâlâ’dan istemektedir. Duâsının kabul olması için de Allahü Teâlâ’nın sevdiği bir kulunu vasıta yapmaktadır. “Yâ Rabbi, bu sevgili kulunun hatırı ve hürmeti için bana da ver.” demektedir. Yahut evliyâdan bir zata, “Ey Allah (c.c.)’ın velisi, bana şefaat et, bana vasıta ol, benim için duâ et.” demektedir. Dilekleri yerine getiren, yalnız Allahü Teâlâ’dır. Veli; yalnız vesiledir, sebeptir. O da fanidir, kendinden kaynaklanan bir gücü yoktur. Böyle inanmak, Allah (c.c.)’tan başkasına güvenmek olsaydı; diriden de duâ ve bir şey istemek yasak olurdu. Diriden de duâ ve bir şey istemek, yasak edilmedi. Bir cahil, dileğini Allah (c.c.)’ın kudretinden beklemeyip “Veli yaratır.” Der ve bu düşünce ile ondan isterse, bu, elbette yanlıştır. Bunu ileri sürerek İslâm âlimlerine dil uzatmak çok yanlıştır. (Zâd-ül Lebib)
(Hak Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, MİSVAK NEŞRİYAT, İstanbul, 2014)