Türbe Ziyareti Ve Teberrük Meselesi
Nebî (s.a.v.)’yi ziyaretin fazileti ve bu konuda selef-i sâlihinin uygulamaları nelerdir?
Sûre-i Nisa, Âyet 64:
‘Onlar nefislerine zulmettikleri zaman, sana gelip de Allahü Teâlâ’ya tevbe istiğfar etselerdi ve sen de onlar için istiğfar etseydin, elbette Allahü Teâlâ tevbeleri kabul edendir, merhametlidir.’
Bu âyet-i kerîme, Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’in Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin Türbe-i Saadet’ine gelip onun huzurunda ve onu vesile ederek Allahü Teâlâ’dan istiğfarda bulunmalarını emretmektedir.
‘Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip oldu.’ (Beyheki, Dare Kutni, Taberani)
‘Hacc edip de, beni ziyaret etmeyen, beni incitmiş olur.’ (Dare Kutni, İ.Malik)
“Vefatımdan sonra benim kabrimi ziyaret eden, aynı, hayatımda iken beni ziyaret etmiş gibidir.” (Taberani, Mu’cem’ul-Kabir, Hadîs No: 13314) buyurarak kendisinin, kabr-i şerîfinde diri olduğunu ve gelenleri tanıdığını bize haber vermektedir.
İmâm-ı Â’zâm (r.a.) Efendimiz, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizi ziyaret ettiği esnada onu metheden 53 beyitten oluşan meşhur ed-Durr-u Meknûn adlı kasidesini yazmış ve bizzat Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizi ziyaret maksadıyla geldiğini, ilk beyitlerinde şöyle ifade etmektedir:
Yâ Resûlullah! Sırf, seni ziyaret maksadıyla geldim. Amacım sadece senin rızan ve himayendir.
Ey insanların en Hayırlısı! Sana öyle iştiyakım, arzum var ki; kalbimde senden başka hiçbir şeyin sevgisi yoktur.
Vallahi makamın hakkı için senin müştakınım, Hakk Teâlâ da biliyor ki, ben sana âşığım ve meylim de sanadır.
Sen öyle ulu bir zatsın ki, sen olmasaydın kâinat da dâhil, hiçbir şey yaratılmazdı.
Bilâl b. Hâris Radıyallahu Anh, Hz. Ömer (r.a.)’in, bir kıtlıkta, Resûlullah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in kabrine giderek: Yâ Resûlullah (s.a.v.)! Ümmet’in için Allah (c.c.)’tan yağmur iste, zîrâ onlar helak oldular.” dedi. Resûlullah (s.a.v.), kabrinde olduğu hâlde, O’ndan bir şey istedi, yardım istedi. Bu istemeyi ne kendisi ne Hz. Ömer (r.a.) ne diğer Ashâb Radıyallahu Anhum ve hadîs imâmları ne müfessirler ne akâid âlimleri şirk kabul etti. Ne de âyete ters görüp ve şirk olarak kabûl ettiler.
Sübkî şöyle diyor: “Bil ki Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’i Allah Celle Celâlühû’ya aracı yapmak, ondan yardım istemek ve onu şefaatçı yapmak câizdir ve güzeldir. Bunu dîni olan hiç kimse, inkâr etmemiştir. Ve bu inkâr, hiçbir zaman işitilmemiştir. Nihâyet İbn-i Teymiyye geldi bu husûsta öyle sözler söyledi ki, o sözler içerisinde (bocalayan) zayıf, câhil ve gâfil kimseler mes’eleyi iyice karıştırdı.”
(Hak Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, MİSVAK NEŞRİYAT, İstanbul, 2014)