Muhammed Esed Kimdir
Muhammed Esed, 1900 yılında Doğu Galiçya’nın Lvov şehrinde Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Dedesi ünlü bir hahamdır. Muhammed Esed’in aslında İslam ile tanışmasından evvelki hayatını sorgulamak yersizdir. Lakin Müslüman olduktan sonra da geçmiş hayatının izleri de gözlemlenmiştir.
1. Dünya Savaşından sonra Viyana’da sanat tarihi ve felsefe okudu. Film yönetmenliği ve senaristlik yaptı. 1922 yılında, Kudüs’te oturan küçük dayısı psikiyatrist Dorian’dan bir davet alınca, çoğu zamanki gibi anı bir kararla Ajans’tan ayrılıp, gemiyle Karadeniz üzerinden İskenderiye’ye, oradan da trenle Kudüs’e gitti. O yıl Kudüs’ten birçok gazeteyle yazışma sonucu Frankfurter Allgemeine Zeitung’un Yakın Doğu muhabiri oldu. Sonra Kahire’ye gitti. 1923 yazında tekrar Kudüs’e döndü. Amman’a gitti, Emir Abdullah’la ve danışmanı filozof Rıza Tevfik’le tanıştı. 1924 baharında Frankfurter Zeitung tarafından bu kez daha iyi şartlarla yeniden Doğu’ya gönderildi. Port Said üzerinden Kahire’ye geldi, el-Ezher şeyhi Mustafa el-Merağı ile tanıştı ve uzun sohbetlerde bulundu. Yaz başında Kahire’den ayrılarak yeniden Ürdün’e gitti. Birkaç kez daha Şam’a, Trablus’a, Beyrut’a gitti geldi. Halep’ten Deyr ez-Zagra giderken ileriki yıllarda dostu ve seyahat rehberi olacak olan Kuzey Arabistan’ın Şammar kabilesinden Zeyd bin Ğanim ile tanıştı.
1926’da kış sonuna doğru Herat’tan ayrılarak Merv, Semerkant, Buhara, Taşkent üzerinden Moskova’ya gitti, sonra Avrupa’ya döndü. Gazeteden ayrılarak yeni gazetelerle anlaştı; bir müddet Berlin’e yerleştiler. Jeopolitik Akademisinde daha önce verdiği seri konferanslara devam etti. Ve 1926 yılında eşiyle beraber Müslüman oldu. Pakistan’a gitti, Cinnah ve İkbal’le tanıştı; 1947’de Pakistan Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Dairesi başkanı ve İslamî Tecdit Kurumu üyesi oldu. 1992 yılında İspanya’da vefat etti. Eserleri Kur’an Mesajı adlı meali, Yolların Ayrılış Noktasında İslam ve Mekke’ye Giden Yol.
Muhammed Esed’in tartışmalara yol açan kitabı; Kur’an Mesajı adlı mealidir. Ahmet Tekin bu mealle ilgili şunları dile getirir: “Bu tefsirî meal, merkezi Mekke’de olan Rabıtatü’l Alemi’l İslam tarafından Muhammed Esed’e yayınlamak üzere sipariş ediliyor. İlk cildi Cenevre’de basılıyor. Rabıta, Nedvî’nin sekreterinin ve Merhum Hasan el Benna’nın damadı Dr. Said Ramazan (El Butî)’ın da içinde bulunduğu sekiz kişilik bir heyeti bu kitabı inceleyip duyurmak ve Avrupa’da dağıtımını sağlamakla görevlendiriyor. Heyet, inceleme sonucu, bu kitabın yayılmaması, Müslümanlara dağıtılmaması sonucuna varıyor ve basılan 100 bin adet kitabı, hamur yapılmak üzere kağıt fabrikasına gönderiyorlar. Bunun için M. Esed’e ödenen paranın da geri istenmemesine karar veriyorlar. İslami bir kuruluş olan Rabıta’nın yayınlamaktan vazgeçtiği bu kitabı M. Esed, Darü’l Endülüs’te basma yoluna gidiyor. Bu hadisenin bütün safahatı ile birlikte görgü şahidi sayın Doç. Dr. Mustafa Bilge bu yazdıklarımı teyide her an hazırdır.”1
Muhammed Esed, Abduh’un fikirlerinden etkilenmiştir. Bunu melek, şeytan, mucize ve nesh konularına getirdiği açıklamalarda görüyoruz. Sayın Ebubekir Sifil’in 2000 yılındaki röportajından alıntılar sunuyoruz: “Meleklerin ve şeytanın ontolojik varlığı hakkındaki “serbest yorumlar”ına örnek olarak Bakara 14, (burada yaklaşımını er-Rağıb el-Isfehânî’ye dayandırmaktadır; oysa er-Râğıb tam aksini söylemektedir), Âl-i İmrân 125 gibi ayetleri tefsir ediş tarzına bakılabilir. Mucize (burada özel olarak Hz. Peygamber (s.a.v)’in mucizelerini kasdettiğimi belirtmeliyim) hakkındaki yorumları da böyledir. Örnek olarak İsrâ 59 ile ilgili düştüğü açıklama notuna bakılabilir.
Esasında bu ayete düştüğü notta Hz. Peygamber (s.a.v.)’den önceki peygamberlerin (hepsine salât ve selam olsun) mucize gösterdiğini kabul eden bir yaklaşım sergilerken, Hz. İsa (a.s.)’nın gösterdiği bazı mucizeleri, ilgili ayetleri zorlama yorumlara başvurarak çevirmek suretiyle yok sayması da önemli bir çelişki olarak not edilmelidir. Örnek olarak Âl-i İmrân, 49. ayeti çeviriş tarzına ve aynı ayete düştüğü nota bakılabilir. (Hz. İsa’nın çamurdan kuş yapması hadisesi)
Esed’in, Hz. İsa’nın göğe kaldırılmasıyla ilgili olarak söyledikleri de tartışmaya değer. Nisa 157. ayet ile ilgili olarak yaptığı açıklamada önceki müfessirlere ağır töhmetler yöneltir ve onları “şaşkın teşebbüsler”de bulunarak “hikâye üretmek”le itham eder. Esed’in nesh hakkındaki (zaman zaman önceki müfessirler hakkında istiskal içeren) tavrı ile ilgili olarak da Bakara 106. ayeti ile ilgili nota bakılabilir. Esed meali ile ilgili olarak burada zikredebileceğim bir diğer olumsuz eleştiri de, ayetlerin Kitab-ı Mukaddes’e dayanarak tefsir edilmesi noktasındaki olumsuz tavrı ile çelişen ifadeleridir. Bakara 67. ve 73. ayetlere düştüğü notlarda bariz bir şekilde görülmektedir ki Esed merhum, bu ayetleri, tamamen Tevrat’ta yer alan (Tesniye, XXI, 1-9) ifadeleri esas alarak çevirmiş ve bunu yaparken de ayetin ifadelerini oldukça zorlamıştır. Sözü fazla uzatmış olmamak için son bir örnekle bağlayalım: Âl-i İmrân 184. ayetini; “Ve seni yalanladıklarında, aynı zamanda, senden önce hakikatin tüm kanıtlarını, ilahî hikmet yüklü kitapları ve aydınlık saçan vahyi getiren [diğer] peygamberleri de yalanlamış olurlar” şeklinde çeviren Esed, Bakara 62. ayetine düştüğü notta “kurtuluş fikri”nin sadece üç şarta bağlanmış olduğunu söylemesi (ki bu şartların içinde ne Hz. Peygamber’e, ne de diğer peygamberlere inanma yoktur), keza Bakara 112. ve 113. ayetler ile ilgili olarak düştüğü notlarda bu tavrını daha da netleştirmesi son derece dikkat çekicidir. Bu notlarda şöyle der: “Böylece Kur’an’a göre kurtuluş, herhangi bir “özel” zümreye tahsis edilmiş olmayıp, Allah’ın birliğini kavrayan, kendini O’nun iradesine teslim eden ve dürüst şekilde yaşamak suretiyle bu ruhsal tercihe pratik bir anlam kazandıran herkese açıktır.” “Bu ifade yalnız kendi zümrelerine mensup olanların öteki dünyada Allah’ın rahmetine mazhar olacaklarını iddia eden herkese işaret etmektedir.” Burada ortaya şöyle bir durum çıkıyor: Bir kimse Allah’ın birliğine ve ahrete inanır, bir de dürüst yaşarsa kurtuluşa erer ve öteki dünyada Allah’ın rahmetine mazhar olur; hangi dine ve felsefî kanaate bağlı olursa olsun, fark etmez. Oysa Kur’an, Allah’ın birliği yanında (başka bazı hususlarla birlikte) bütün peygamberlere ve bütün ilahî kitaplara imanı da kurtuluş için zorunlu kılmıştır. Mesela Nisa 150-151. ayetlerde şöyle buyrulur: “Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isteyip, “bir kısmına inanır, bir kısmını inkâr ederiz” diyenler ve bunlar arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu! İşte gerçek kâfirler bunlardır ve biz, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” Benzeri uyarılar başka ayetlerde de mevcuttur. Şu halde Esed’in, yukarıdaki kanaati nihai olarak benimseyip mealinde zikretmek suretiyle kalıcılaştırmadan önce konuyla ilgili bütün ayetleri göz önünde tutmamış olmasının altı çizilmelidir diye düşünüyorum.”
Muhammed Esed’in İslam’la şereflendikten sonra eğer dini ilimleri Ehl-i Sünnet üzere öğrenseydi, bu vahim hatalara düşmezdi.