Seyyid Kutub

Zikrullah Namazdan İbarettir Demesi Ve Cehri Zikri İnkarı

Seyyid Kutub, ‘Fi Zilalil Kur’an’ adlı tefsirinde de:
Allah’u Teala’yı çok zikredin, anlamında olan Sure-i Ahzab Ayet: 41-42’ye: “Ey inananlar Allah’ı çok anın ve O’nu sabah akşam teşbih ediniz” diye mana verir ve zikrullahtan bahseden üçyüz kadar Âyet-i Kerime’ye de Allah’u Teala’nrn isminin zikredilmesinin dışmda başka başka çarpık manalar vererek inkar eder. Bu Âyet-i Kerime’nin kendi kitabındaki çarpık tefsirinde aynen şöyle söylemektedir: “Allah’ı anmak”demek, O’na kalpten bağlanmak, sürekli olarak O’nun gözetimi ve denetimi altında yaşamaktır. Yoksa kuru kuruya yüce Allah’ in adını tekrarlayıp durmak değildir. Namaz kılmak da Allah’ı anmaktır. Hatta elimizdeki Peygamberimize dayanan bazı açıklamalara göre Allah’ı anmak, hemen hemen namaz kılmakla eş anlamlıdır.”

S. Kutub bu yazısmda, kendince, kesin ifadelerle: “Allah’ı anmak, namaz kılmaktır,” demiştir. Ancak yazışırım devamında ise: “Allah’ı anmak ta hemen hemen namaz kılmak gibidir/’diye esnek, başka bir ifade kullanmıştır. Bu ikinci ifadesinde hemen hemen demek suretiyle tam olarak zikir namazdır diyememiş, dolayısıyla üstte kesin hüküm verdiği hususta kendi kendini hemen altta yalanlamıştır. Sonuç olarak zikrin ve namazın ayrı ayrı ibadetler olduğunu doğrudan inkar edememiş, bu nedenle de sözü dolaştırırken kendi içinde çelişkiye düşmüştür.

Zikrullah hakkında üçyüz civarında Âyet-i Kerime ve yüzlerce Hadis-i Şerif varken, Seyyid Kutub yukardaki iddialarıyla bunların tamamını inkar etmiş olduğu için de küfre girmektedir. Bu nedenle, zikrullah hakkındaki Âyet’ leri çarpıtıp kendi batıl fikrine uygun yanlış manalar verdiğinden dolayı meselenin daha iyi anlaşılması için çarpıtılması mümkün olmayan ve konuyu açıkça ifade eden Âyet-i Kerime ve Hadis-i Şerifleri yazacağız inşallah. Zaten, Kur’am Kerim’in Âyef lerini, herkes tam olarak anlayabilsin diye Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) efendimiz, bu Ayef leri, Hadis-i Şeriflerle açıklamıştır. Âyet-i Kerime’lerin çarpıtılacağı fakat Hadis-i şeriflerin ise çarpıtılamayacağını, aşağıdaki Hadis-i Şerifte Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) efendimiz açıkça bildirmektedir.

“Bu ümmetin sonra gelenleri öncekilere lanet ettiği zaman, her kim Hadis-i Şerifleri gizlerse Allah’u Teala’nın indirdiğini gizlemiş olur/’1

Bu Hadis-i Şerifte de Kur’am Kerim’e farklı manalar verilerek çarpıtılabileceğini ama Hadis-i Şeriflerin manasının hiçbir şekilde değiştirilemeyeceğine vurgu yapılmaktadır. Batıl görüşte olanlar, bu nedenle de, sayısız hadisleri uydurmadır, sahih değildir, böyle hadis olamaz diyerek inkar etmişlerdir. Bu Hadis-i Şerifte Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) efendimiz; “Her kim Hadis-i Şerifleri gizlerse Allah’u Teala ‘nm indirdiğini gizlemiş olur/’ diyerek te bir çok Hadis-i Şerifin de bu şekilde gizleneceğini açıktan haber vermektedir. Ayrıca, “indirdiğini gizlemiş olur”dediğinden de bir çok Ayet ‘ in, Hadis-i Şeriflerle açıklandığım belirtmektedir. Dolayısıyla Hadis-i Şeriflerin gizlenmesi bazı Ayef lerin de gizlenmesi anlamına gelmektedir. Bu batıl zihniyette olanların yaptığı da tam olarak budur. Ayet’leri nasıl çarpıttıkları anlaşılmasın diye, bu Ayet’leri izah eden ve daha iyi anlaşılmasını sağlayan yüzlerce Hadis-i Şerifleri uydurmadır, sahih değildir bahanesiyle inkar etmişler, dolayısıyla gizlemişlerdir.

Binlerce Hadis-i Şerifi sırf kendi batıl görüşlerine ters geldiği için inkar ederek aslmda gizleyen bu sapık zihniyete deriz ki; bu Hadis-i Şerifler bin yılı aşkm süre önce hiçbir yerde yazılı değilken, güvenilirlikleri hususunda hiç kimsenin şüphe duymadığı zatlar tarafından, Sahabe-i Kiram veya onların çocuklarına müracaat edilmek suretiyle, titizlikle kaleme alınmıştır. Eğer, sizin inkar ettiğiniz Hadis-i Şerifler uydurma olsaydı, o zamanın alimleri ve sonrasında, her yüz yılda bir gelen mücedditler ile tüm ehli sünnet toplumu bu duruma duyarsız kalır mıydı? Bu Hadis-i Şerifleri sahih olanların içerisinden ayıklamak suretiyle, bu duruma neden engel olmadılar? Yani bu durumu şimdilerde, ehl-i sünnet dışı olan sapık alimler mi fark etti? Gerçek ehli sünnet alimleri, engel olmak bir yana, tam aksine, bu Hadis-i Şerifleri çoğaltarak yaygınlaştırmalardır. Bütün ehli sünnet toplumu büyük bir saygı ve hürmetle tazim ederek bu Hadis-i Şeriflerle günümüze kadar amel etmişlerdir ve bu durum kıyamete kadar da hiçbir değişime uğramadan böyle devam edecektir. Bu sapık zihniyetin bütün hırs ve gayretleri boşunadır.

Allah’u Teala, Sure-i Saff, Âyet 8’de:

– “Onlar Allah’u Teala’nm nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Allah’u Teala ise kafirler hoşlanmasalar bile nurunu tamamlayacak/’ demek suretiyle bunu vaad etmiştir. Güneş balçıkla sıvanmaz!

Vahhabi zihniyetli bu tür insanlar, zikrullahı kasıtlı ve bilerek inkar etmek amacıyla, Kur’anı Kerim’de geçen bütün zikrullah Âyetlerine zikrullah dememek için büyük bir çaba göstermişler. Bu nedenle de bu Âyet’lere, zikrullah haricinde her türlü akıl almaz manalar vermek suretiyle; namazdır, anmadır, hatırlamadır gibi benzetmeler yaparak çarpıtmış-lardır. Halbuki bu Âyet’lerin hükümleri Hadis-i Şeriflerle bir likte ele alındığında çok açıktır. Zikrullahın; nasıl ne şekilde yapılacağını ve Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) efendimiz zamanında nasıl yapıldığını izah eden Hadis-i Şerifler bilerek inkar edilmiş, dolayısıyla, kasıtlı olarak bu husus suistimal edilir hale gelmiştir. Aslında konu hakkında yeterli bilgisi olmayan insanların, yanlışları doğru, doğruları ise yanlış gibi algılamasına yönelik sinsice oyunlar oynanmıştır ve oynanmaya da devam edilmektedir. Bu oyunun bir parçası da, baştan beri söylediğimiz gibi, Seyyid Kutub’tur. Birçok kimseler, bilerek veya bilmeyerek bu adamın yalan yanlış fikirlerini savunmaktadırlar.

Halbuki Sûre-i Ahzab, Âyet-21’de Allah’u Teala: “Yemin ederim ki, Allah’ı ve ahiret gününü uman ve Allah’u Teala’yı çok zikredenler için O Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’de güzel bir nûmune-i imtisal vardır,” diye buyuruyor.

Bu Âyet-i Kerim’e de bütün Müslümanların, Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizi örnek almaları gerektiğini Allah’u Teala emretmektedir. Bundan dolayı bütün Müslümanların, tıpkı Ashab-ı Güzin efendilerimiz gibi kendi yaşantılarında, Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizi örnek almaları gerekir. Bunu da ancak Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflerden öğrenebiliriz. Rasulüne itaati onlarca Ayet-i Kerime’de bizzat Allah’u Teala emretmiştir. Bu hu-susta; Sure-i Al-i İmran, Âyet 31-32:
“Rasûlüm de ki; Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah’u Teala’da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah’u Teala, Gafur ve Rahim’dir.” (Yine Ey Habibim) de ki: “Allah’a ve Rasulüne itaat edin; eğer (bu itaatten) yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah kafirleri sevmez.”

Sure-i Necm, Âyet 3:

“Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) size kendi he-vasıyla söylemiyor, (söylediklerinin hepsi doğrudur).”

Bu gibi Ayet-i Kerime’lerden anlaşılacağı üzere, Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) efendimizi ve yaptıklarının ta marnını örnek almamız, Allah’u Teala tarafından bizzat emredilmiştir. Bu nedenle sahih olan bir Hadis-i Şerifi inkar etmek ile Âyet-i Kerime’yi inkar etmek arasmda hiçbir fark yoktur. Ayet-i Kerime’yi inkar eden nasıl küfre giriyorsa Hadis-i Şerifleri de inkar eden aynı şekilde küfre girmektedir. Çünkü yukarıda geçen Ayeti Kerime’de: “Rasulullah size kendi nevasından bir şey söylemez, (söylediklerinin hepsi doğrudur)/’ demek suretiyle Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve-sellem)’in Allah’u Teala’dan alıp söylediği hususuna vurgu yapılmaktadır.

Sahih-i Buhari’de Ebu Eyyub (Radiyallâhu anhu)’dan Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Her kim benim sünnetimi hafife alarak ondan yüz çevirirse, benden değildir/’1

Ebu Davud ve Tirmizi’nin Mikdâm (Radiyallâhu anhu)’ dan rivayet ettiklerine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve-sellem) şöyle buyurmuştur:

“Şunu kat’i olarak biliniz ki: Bana Kur’an ile birlikte, onun bir benzeri (sünnet) de verilmiştir. Dikkat edin! Karnı tok bir şekilde koltuğuna kurulmuş olan bazı kimselerin: “Bize Kur’an yeter! Onda helâl olarak ne görmüşseniz, onu helâl; neyi de haram görmüşseniz, onu da haram kabul ediniz,” diyeceği zamanlar yakındır. Bilin ki, Allah Resu-lü’nün haram kıldığı da Allah’ın haram kıldığı gibidir. Haberiniz olsun! (bende size şunları haram kılıyorum): Sizin için evcil olan eşek eti helal değildir. Yırtıcı hayvanların eti size helal değildir. Bir muahidin (kendisiyle anlaşma yapılan islam dininin haricinde olan kimselerin) yitiği size helal olmaz. Ancak sahibi ona ihtiyaç duymayıp helal ederse müstesnadır../’1

Bu Hadis-i Şerifte Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) efendimiz: “Bize Kur’an yeter! Onda helâl olarak ne görmüş-seniz, onu helâl; neyi de haram görmüşseniz, onu da haram kabul ediniz, diyeceği zamanlar yakındır/’ diyerek kendinden sonra böyle bir zümrenin geleceğeni, önceden haber vermektedir. Vahhabi görüşünde olan kişiler de, aynen bu Hadis-i Şerifteki gibi:

– “Bize Kuran yeter, biz Kuran da helal edileni helal haram edileni haram kabul ederiz/’ deyip mezhepleri ve sünnetleri uygulamayıp kendi fikirlerine uymayan Hadis-i Şerifleri de inkar ederler. Dolayısıyla bu Hadis-i Şerifte tarifi yapılan zümrenin vahhabiler olduğu açık bir şekilde görülmektedir.

Yukarıda da söylediğimiz gibi Allah’u Teala Müslümanlar için, Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) efendimizin örnek alınması gereken güzel bir numune olduğunu ifade ederek, ona tabi olmayı emretmiştir. Ayrıca Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’inde kendi nevasından bir şey söylemediği vurgulanmaktadır. Dolayısıyla Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in söylemiş olduğu tüm Hadis-i Şerifler de, Allah’u Teala’nm rızası dahilinde söylenmiştir. Hadis-i Şerif leri inkar etmek Ayet-i Kerime’yi inkar etmektir. Doğru olan bir Hadis-i Şerifi, bu hadis mevzudur, uydurmadır, ben bu Hadis-i Şerifi kabul etmem diyerek, hafife alıp inkar eden kişiler, ister Seyyid Kutub, isterse başka bir kutub, ne olursa olsun hakkıyla kafir olur. Allah ıslah etsin.

Seyyid Kutub gibi vahhabi zihniyetindeki kişiler, özellikle cehri zikri inkar ettiklerinden dolayı, aşağıda hem cehri zikrullah emrini hem de zikrullahın namazdan ve diğer ibadetlerden ayrı bir ibadet olduğunu delilleri ile isbat edip zikrullahın faziletine dair Âyet-i Kerime ve Hadis-i şeriflere yer vereceğiz.

Zikir ile zikrullah kavramları ayrı anlamlara gelir. Ayet ve Hadîs’ lerde zikir diye geçenler var, zikrullah diye söylenenler var. Zikir deyince hem zikrullahı, hem de diğer ibadetleri kapsar. Zikrullah ise, doğrudan doğruya Allah’u Teâlâ’nm isimlerinden herhangi birisini, tek veya toplu olarak, sesli yahut gizli olarak -Allah, Lâ ilahe illallah- vs. diye zikretmektir.

Zikrullahın namazdan ayrı bir ibadet olduğuna dair Âyet-i Kerime’ler şöyledir: Sure-i Ankebut, Ayet 45:

“Muhakkak namaz insanı kötülükten geri çeker. Bu hususta zikrullah daha büyüktür/’

Sure-i A’la, Âyet 14-15:

“Nefsini kötülükten çeken iflah oldu. Rabbisi’nin ismini zikreder, namazını da kılar.”

Sûre-i Maide, Âyet 91:

“Şeytan; içki, kumar ve buna benzer şeyleri içinize ve aranıza sokarak buğuz ve düşmanlık koyar, sizi aldatır. Oyalar, zikrullahı unutturur. Namazdan ve zikirden men eyler ve geri koymak ister. Artık bunlardan vazgeçmez misiniz?”

Sure-i A’li İmran, Ayet -191:

“Onlar ki; ayakta iken de, otururken de ve yanları üzerine yatarlarken de Allah’u Teâlâ’yı zikrederler.”
Cehri zikrullah hakkmda Sure-i Bakara, Âyet 200: “Sizler menasiki haccı bitirdikten sonra, babalarınızı nasıl zikrederseniz Allah’u Teâlâ’yı da öyle zikrediniz. Veyahut daha şiddetli zikrediniz. İnsanlardan bazıları: Yâ Rabbi! Bizim nasibimizi Dünya’da ver, derler. Onlar için ahirette nasip yoktur.”

Fahreddin Râzi hazretleri, “Tefsir-i Kebir” adlı eserin de der ki: “Bu Âyet-i Kerime zikrullahın cehren ve şiddetli yapılmasına emri ilahidir. Zikrullahın aşikâre olamaya cağını söyleyenlerin sözleri boştur, şeriat, dîn aşikârdir. Zikrullah da emri ilahidir. Şer’idir, aşikârdır.”1

Cahiliye dönemindeki insanlar, haccı yapıp bitirdikten sonra, yüksek bir yere çıkıp gücünün yettiği kadar yüksek sesle bağırarak, babalarını atalarım meth ederlerdi. Bu Âyet-i Kerime de Allah’u Teala: “Ev eşedde zikrâ/’ yani babalarınızı ve atalarınızı yüksek sesle çağırdığınızdan daha şiddetli olarak benim ismimi zikredin, diye buyuruyor. Sure-i Bakara, Âyet 165: “Mü’minler Allah’ı şiddetle severler/’2

Yine cehri zikirle ilgili Sûre-i Nur, âyet 36-37:

”Evlerde (yapılarda ve mescidlerde) Allah’u Teâlâ’mn isminin zikredilmesine, akşam-sabah teşbih edilmesine ve (zikrullahla seslerin) yükseltilmesine Allah’u Teâlâ izin verdi. O yapılarda (Allah’u Teâla’yı akşam-sabah zikrullah eden) o erler ki, onları ne ticaret ne de alış-veriş zikrul-lahtan, namazı kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olacağı bir günden korkarlar.”3
Osmanlı zamanmda en ücra yerlere kadar ulaşmış ve çok meşhur olan, Hacı Bayram veli hazretlerinin talebelerinden Ahmed Bican hazretlerinin yazmış olduğu “Envâr’ul-Aşikin” kitabmda derki:

“Eğer sorarlarsa ki, zikri, cehri olarak etmek mi, yoksa hafi olarak etmek mi efdaldır? Cevap: Kur’an-ı aşikare okumak başlı başına bir ibadettir. Ama zikri cehri olarak yapmanın te’siri daha fazladır. Onun için ki, Hakk Celle ve Âla hazretleri bazı gönülleri taşa benzetmiştir. Masiyet işle yerek gönlü taşlaşmış olan kimselerin bu taşı kırıp içinden marifet çeşmelerini ve hikmet pınarlarını akıtmak için darbı zikir (şiddetli zikir) gerektir. Nakledilir ki; Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) hazretleri cehri zikir yaptı/’1

Nitekim Cehri zikir hakkında Ebu Musa el-Eş’arî (Radi-yallahu anhu)’dan Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

Ey İnsanlar! “İrbeû” yani (İrfeû Esvâtekum biz-zikri), Zikrullah’ta sesinizi kaldırınız ki, nefsiniz uyansın. Ama siz şöyle biliniz ki; Siz duyucu, sağır ve kayıp olmayan; yakın olan Allah’u Teâlâ’yı zikrediyorsunuz/’2

Yani, Ey İnsanlar! Sizin zikrullahta sesinizi yükseltmeniz, Allah’u Teâlâ’ya duyurmak için değildir. Bilakis nefsinize duyurmak içindir.

Bu Hadis-i Şerifte geçen “irbeû” kelimesinin manası tam olarak bilinemediğinden alimler bu kelimenin hangi anlama geldiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları bu İrbeû kelimesine “urfugû” diyerek gizli zikirdir, demişler. Diğer bazı alimlerde yukarıdaki Hadis-i Şerifte geçtiği gibi irbeû kelimesine lj”0! “irfeû” diye mana vererek cehri zikirdir demişlerdir.

Burada ikinci görüş daha kuvvetlidir. Çünkü Arapça’da bir şeyin aleyhine olarak mana verilmek istenirse “sik” harf-i cer-i (edatı) kullanılır. O zaman Hadis-i Şerifte geçen -irbeû ala enfüseküm-‘ün manası siz nefsinizin aleyhine olarak sesinizi yükseltiniz demektir.

İşte bu sebepledir ki Alimler, yukarıda da geçtiği gibi masiyet içinde olan nefsi ıslah etmenin en etkili yolu darb-ı zikir yani cehri zikirdir, demişlerdir.

1 Ahmed Bican, Envâr’ul-Aşikin, s. 299; Bu kitap h. 1288’de Osman Zeki Efendinin taş
matbaasında basılmıştır.
2 Buhari, Cihad ve Siyer 131 (2992); Müslim, Zikir 13; Kenz’ul Ummal, Hadis No: 3243.

1 Fahreddin Razi’nin, “Futuhât’ül-Gayb” eseri yani “Tefsir-i Kebir” yani enbüyük tefsir diye
meşhur olan eseri, birçok defa İstanbul ve Mısır’da basılmıştır. Bkz: Fahreddin Razi, “Futuhât’ül-Gayb” (Tefsir-i Kebir), Abdurrahman Muhammed, Mısır-1938.
2 Muhammed Bilal Nadir, Cevahir’ül İslam, İklim Etiket Matbacılık, İstanbul-2012, s. 157.
3 Bu Âyet-i Kerime’de olduğu gibi bu kitapta yazılan âyet-i kerimelerin manaları: İbrahim
Halebi, Nur’ul Beyan (Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Tercümesi), Matbaay-i Âmire, İstanbul, h. 1340, (I-II) ve Muhammed Bilal Nâdir (ö. 1969), Tefsir-i Nâdiri, Gaziantep (el yazmasından istifade edilerek yazılmıştır.
1 Ebû Davud, Sünnet 6, Tirmizî, İlim 10; İbn-i Mâce, Mukaddime 2.
1 Buhari, Nikah 1; Müslim, Nikah 1
1 İbn-i Mace, Mukaddime 24.
1 Râmûzu’l-Ehâdîs, Hadîs No: 4513.
2 Bu alıntılar, Ahmed Berk tarafından Seyyid Kutup’un Fi Zilalil Kur’an adlı tefsirinin program
halinde hazırlanmış halinden alınmıştır. Ayrıca bu kitabı Hikmet neşriyat basmış ve (M. Emin Saraç, Bekir Karlığa ve İ. Hakkı Şengüler) tarafından tercüme edilmiştir. Burayada bakabilirsiniz.

Özellikle cehri zikrullaha karşı olan kişiler, bu Hadis-i Şerifte geçen “irbeu” kelimesinin manasını: “Siz yüksek sesle bağırarak zikretmeyin, nefsinize acıyın, zulmetmeyin veya külfet etmeyin/’ gibi manalar vererek çarpıtıp, bak burada da gizli zikri söylüyor, demek ki cehri zikir diye bir şey yok demektedirler. Eğer bu söyledikleri gibi olsaydı, yüksek sesle zikretmekten nefse çok daha ağır gelecek ibadetler de vardır. Mesela; oruç tutmak, beş vakit namaz kılmak, hac ve umreye gitmek yüksek sesle zikretmekten çok daha nefse ağır gelen meşakkatli ibadetlerdir. O yüzden zikrullahın meşakkatli olması bahanesiyle yasaklanmasının gerçeklerle bir alakası yoktur. Eğer bu meşakkat mantığı ile hareket edilecek olsaydı, hiçbir ibadeti yapmayıp, tam aksi nefsimize hoş ve kolay gelen şeylerle meşgul olmamız gerekirdi. Bu nedenle de, bu şekilde verilen manalar kesinlikle yanlıştır.

Bu Hadis-i Şerifte söylenilmek istenen ister gizli, isterse de aşikar olan zikrullahı kastetmiş olsun. Sonuçta her iki durumda da bunlardan herhangi birinin yasaklanması kesinlikle söz konusu değildir. Zaten, ehli sünnet alimleri de, bu Hadis-i Şerifte bahsedilenin, sesli mi ya da sessiz zikir mi olduğu hususunda ihtilafa düşmüşlerdir. Vahhabi zihniyetli insanların iddia ettiği gibi, sesli zikrin yasak olup olmadığı tartışılmamıştır. Bu hususta hiç şüphe yoktur.

Yukarda açıkladığımız Hadis-i Şerif ve aşağıda yazdığımız iki Hadis-i Şerifle beraber üçü arka arkaya sıralanarak Buhari’ de birlikte yazılmıştır. Bu Hadis-i Şeriflerden ikincisi şöyledir;

Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) efendimizin yüksek sesle zikrettiği İbn-i Ömer (Radiyallahu anhumâ)’dan şöyle nakledilmiştir:

“Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Hac veya umre veya gaza seferinden dönerken bir dağ başına çıkınca veya yüksek bir sahaya varınca üç defa sena ederek (yüksek sesle) tekbir getirirdi. Sonra: “Lâ ilahe illallahu vahdehu lâ şerike leh, lehul mülkü velehul hamdu ve hüve ala külli şey’in kadir,” der ve biz Rabbimize ibadet, tevbe, secde ve hamd ederiz. Allah’u Teala (zafer vaad etmiş) vaadinde doğru çıkmış ve kuluna (Muhammed -Sallallahu aleyhi vesellem-‘e) yardım etmiştir. Bütün düşman toplumunu hezimete uğratmıştır, diye dua ederdi.”1

Yine bu konuda Buhari’de nakledilen ve arka arkaya sıralanan üçüncü diğer Hadis-i Şerifte Cabir (Radiyallahu anhu) şöyle demiştir:

“Biz seferde, yüksek bir yere çıkınca tekbir getirirdik, yüksekten bir vadiye inince de teşbih ederdik.”2
Görüldüğü üzere Buhari’de nakledilen bu üç Hadis-i Şerif te arka arkaya sırlanarak yazılmıştır.

Dolayısıyla vahhabi zihniyetli insanların ilk Hadis-i Şeriften yola çıkarak çarpıtmak suretiyle iddia ettikleri gibi sesli zikir eğer yasaklanmış olsaydı, aym kitapta ve arkasm dan gelen bu diğer Hadis-i Şerif lerle çelişmiş olmazmıydı. Çünkü diğer iki Hadis-i Şerifte de cehri zikrin olduğu Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) ve ashabının yaptığı çok açık şekilde görülmektedir. Ayrıca cehri zikrin hak olduğuna dair diğer aşağıda yazılan Ayet’i Kerime ve Hadis-i Şeriflerle de çelişmiş olur. Manasını çarptırdıkları bir Hadis-i Şeriften yola çıkarak diğer cehri zikirle ilgili Âyet ve hadislerin tamamı ile çelişkili bir sonuca varmak, hangi akıl ve mantığa sığar. Bu olsa olsa baştan beri ifade etmeye çalıştığımız islam düşmanlarının uygulamaya çalıştıkları sinsi bir projenin yansıması olabilir.

1 Buhari, Cihad ve Siyer 133 (2995)
2 Buhari, Cihad ve Siyer 133 (2994)

Buhari ve Müslüm’de nakledilen Hadis-i Şerifte Abdullah bin Abbas (Radiyallahu anhu)’dan, o dedi ki:

“Halkın farz namazdan çıkınca yüksek sesle zikretmesi, taâ Nebiyyi Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem)’in zamanında var idi. (Aynı senetle) İbn-i Abbas (Radiyallahu anhuma): “Ben bu sesi işitir işitmez bununla (yani zikir seslerinin yükselmesi ile) namazdan çıktıklarım anlardım der/’1

Demek ki sesli zikir var ve namazdan da farklı bir ibadet imiş. Çünkü, aym olsaydı, görmediği halde sadece seslerden, Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) ve Ashab-ı Kiram’m sesli zikrullah yaptıklarını nasıl anlardı? Bu Hadis-i Şerif, namazlardan sonra yüksek sesle zikrullah’in Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) zamanından beri yapıldığına dair açık bir delildir.

Yine Cehri zikir ile ilgili Ebu Davud’da Cabir (Radiyallahu Anhu)’dan Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:

“(Medine de) İnsanlar kabristan da bir ışık gördüler ve ışığın yanına vardıkları zaman bir de baktılar ki; (yeni kazılmış) bir kabrin içinde, Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz var. Arkadaşınızı bana veriniz, (de onu kabre koyayım) diyor. Bir de baktılar ki, Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin kabre koymak istediği adam, sesini yükselterek Allah’ı zikretmesiyle (tanman) zattı.”2

1 Sahîh-i Buhari Muhtasarı, Tecrîd-i Sarih, Hadîs No: 465; Müslim, Kitab’ül-Mesacid ve Mevadius-Salat 23 (122).
2 Ebu Davud, Cenaiz 36-37.

Yine cehri zikir hakkında İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned adlı eserinde, Taberani ve Beyhaki’de İbn-i Abbas (Radi-yallahu anhumâ) rivayeti ile Resûl-i Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz buyurdu ki:

“Siz Allah zikrini çok yapınız. Münafıklar size gösteriş, riya yapıyorsunuz derler. (Öyle dedirtinceye kadar zikrullahı çok yapınız.)”1

Yine İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned adlı eserinde, Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu anhu)’dan Resûl-i Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:

“Siz zikrullahı o kadar çok yapın ki münafıklar size deli oldu dedirinceye kadar yapın/’2

Aynı şekilde, hac da yapılan ibadetlerin cehri zikrullahı öğretmek için olduğuna dair Hadis-i Şerif:

Ebu Davud, İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned adlı eserinde, Müstedrek ve Beyhaki’de Hazret-i Aişe-i Sıddîka validemiz, Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimize Aşikâre cehri zikrullah ve hac nedir? diye sormuş. Resûl-ü Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurmuş ki:

“Beytullahın tavafı, Safa ile Merve arasında sa’y etmek ve şeytanı taşlamak, bunların hepsi (cehri) zikrullahı ikâme etmek (öğretmek) içindir. Başka bir şey için değildir/’3

1 Taberani, Mu’cem’ul Kebir, Hadis No: 126 15; Beyhaki, Şu’ab’ul İman, Hadis No: 557.
2 Ahmed bin Hanbel, Müsned, Hadis No: 11226, 11246; Mehmed Emre, Kırk Mevzuda Kırk Hadis Kitabı, Hadis No: 10; Ramuzu’l-Ehadis, Hadis No: 1111.
3 Kütüb-i Sitte, Hadîs No: 1392; Ebû Dâvûd, Menasik 51.

Ahmed bin Hanbel’in Müsnedi ve Taberani’de nakledilen Hadis-i Şerifte Resûl-i Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimize Cebrail (Aleyhisselam) gelerek dedi ki:

“Ya Muhammed inleyici ve çağlayıcı ol. (Sahabe-i Kiram Ac ve Sec nedir? demeleri üzerine) buyurdu ki:

Ac: Beytullah’ta telbiyedir (yani sesle aşikâre cehri zikrullahtır). Seç: Kurbanın kanını çağlatıp akıtmaktır.”1

Bu Hadis-i Şerif7 te geçen hac ibadeti sırasında yapılan bu uygulamalar, haccm farz ve vacibi olan rükünleridir. Bu şekilde yapmış olduğumuz hac farizası, Allah’u Teala’nın ismini yüksek sesle zikretmeden asla kabul olmaz. Ayrıca getirmiş olduğumuz telbiyelerde başlı basma Allah’ u Teala’ yi zikretmek olup, söylenmediği takdirde hac ve umrenin niyeti de yapılmamış olur.

Kabe’nin tavafı, sürekli yürümek; Safa ile Merve arası dediği ise yine yürümek ve belli yerlerde koşmak; şeytanı taşlamak ise eline taş alarak yüksek sesle “Bismillahi Allah’u Ekber” diyerek bir hedefe taş atmaktır. Bu uygulamalar zik-rullahın haricinde hiçbir ibadette bu şekillerde yapılamaz. Yani başka bir ifadeyle, açıkça söylemek gerekirse, namaz kılarken ne tavaf edilir, ne Safa ile Merve arasında say edilir, ne de şeytan taşlanabilir. Herhalde bunun aksini iddia etmek mümkün değildir. O halde zikrullah ile namaz aynı şeyler kesinlikle olamaz. Olur diyenlerin bu hususu açıklaması im-kânsızdır. Buna rağmen sapık fikirlerine uydurmak gayesiyle zorla izah etmeye çalışmışlardır. Ancak Hadis-i Şerifler çarpı-tılamayacak kadar açık ve net olduğu için bunu başaramamışlar, bu nedenle de, bu ve buna benzer yüzlerce Hadis-i Şerifi inkar etmek zorunda kalmışlardır. Bu yüzden de, küfre girmektedirler.

1 Ahmed Bin Hanbel, Müsned, Hadis No: 15971, 989, 6506; Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, Hadis No: 989, 6500.

Yine cehr-i zikre dair,: Sure-i Enfal, Âyet 45:

“Ey Mü’minler! Siz kafirler ile karşılaşırsanız, sebat-ı kadem olunuz (yani sağlam durup harpten kaçmayınız). Allah’u Teala’yı da çok zikrediniz, ki Allah’ın yardımıyla felah bulaşınız.”

Tirmizi’de Ammare b. Za’kere (Radiyallahu anhu)’dan nakledilen Hadis-i Kudsi de Allah’u Teala buyuruyor ki

“Benim gerçek kulum, savaşta rakibiyle (düşmanla) karşılaştığında beni zikredendir.”1

Eğer söylenildiği gibi, zikir namaz olmuş olsaydı, bu emir gereği, düşmanla cephede karşılaştığımızda, hemen namaza durmamız gerekirdi.

Bu Âyet-i Kerime ile Hadis-i Şerifin mucibince bütün islam orduları düşmana karşı hücum ederken, “Allah Allah” diyerek, Allah’u Teala’nm ismini yüksek sesle zikrederler. Bu Âyet’in hükmünce, Allah’u Teala’yı sesli zikrederek hücum edildiğinde de, Allah’u Teala, Müslümanlara zafer nasip edeceğini vaad etmektedir. Bu zamana kadar gelen bütün islam orduları da bu sebepten kafirlere karşı hep üstünlük sağlamışlardır. Osmanlı’nın, mehter takımının hücum marşmda da, özellikle yüksek sesle “Allah Allah” ismi zikredilmektedir. Yukarıda da söylediğimiz gibi, Osmanlı ilk başta küçük bir aşiret iken Kur’an-ı Kerime ve sünnet-i seniyyelere, büyük önem verip, yaşantısında uyguladığı için büyük bir imparatorluk olup, dünyaya hükmetmiştir. İki yıl yedi ay süren meşhur, Medine müdafasını yapan Fahrettin Paşa’da kasidesinde bu hususu şöyle dile getirmektedir:

1 Tirmizi, Daavet 118.

Bir Ulul-emr idin emrine girdik Ezelden bey’atli hakanımızsın Az idik sayende murada erdik Dünya ve ahiret sultanımızsın
Unuttuk İlhan’ı Kara Oğuz’u
İşledik seni göz bebeğimize
Bağışla ey şefi’ kusurumuzu
Bin küsur senelik emeğimize1 Ehl-i sünnet itikadına göre 54 farzın birincisi, Allah’u Teala’yı çok zikretmektir. Sure-i Ahzab, Âyet 41:

“Ey mü’minler! Allah’u Teâlâ’yı Çok zikredin.” Sure-i Taha, Âyet 14:

“Muhakkak ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde bana ibadet et, beni zikretmek için namaz kıl.”

Bu sebepten dolayı, namazdan önce de, Allah’u Teala’nın ismi yüksek sesle zikredilerek Ezan-ı Muhammediye’nin okunması gerekir. Böylece önce, Allah’u Teala’nın ismi zikredilir ve akabinde namaz kılınmış olur. Farz namazdan önce dahi, yüksek sesle kamet getirilmesi de, ayrıca, Allah’u Teala ‘nın isminin yüksek sesle zikredilmesidir. Namaz kılarken dahi tekbir getirilerek Allah’u Teala’mn ismi sürekli zikredilir. İmamın namaza başlarken Allah’u Ekber diyerek iftitah tekbiri alması farzdır. Bu tekbiri almadan namazı kıldırmış olsa, bu namaz kabul olmaz. Bunlar da zikrin, namazdan üstün ve ayrı bir ibadet olduğunu gösterir. Ayrıca imam kıldırdığı bütün namazlarda; namazm içerisinde de sürekli Allah’u Teala’mn isimlerini yüksek sesle zikretmek zorundadır. Namazdan önce ve namaz içerisinde, Allah’u Teala’nın isminin zikredilmesi de, zikrullahm üstünlüğünü göstermesi açısmdan önemli ve açık bir delildir. Bir kişi, sadece günlük beş vakit namazı kıldığında; ezan, kamet, namaz içerisinde getirilen takbirler ile namaz sonrasında çekilen teşbihler dahil, toplam 843 defa Allah’u Teala’nın ismini zikretmiş olmaktadır. Allah’u Teala’nın yukarıda, “beni zikretmek için namaz kıl” dediği de işte bu zikirlerdir. Kısacası namaz olmadan da her türlü Allah’u Teala’nın zikri yapılabilir. Ancak Allah’u Teala’nm ismi zikredilmeden asla hiçbir namaz kılınamaz.

Bütün ibadetlerin başı zikrullah olduğu gibi, İslama girmenin ilk ve tek şartı da “La ilahe illallah Muhammed’un Rasulullah” demektir ki, burada da yine önce Allah’u Teala’ nın ismi zikredilmektedir. Nitekim kafir olan bir kişi; ilk olarak “La ilahe illallah Muhammed’un Rasulullah” demediği sürece sabahtan akşama kadar namaz kılsa, tüm seneyi oruçla geçirse, her yıl hacca gitse yine de müslüman olamaz.

Bu hususla direk alakalı, zikrullahm önemi ve namazdan ayrı bir ibadet olduğuna dair; Ebu İmran (Radiyallahu anhu) rivayeti ile Rasûlullah(Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:

“Her kim Allah’u Teâlâ’ya mutî ise zikrullahı çok eder; namazı, orucu, Kur’an-ı az ise de Allah’u Teâlâ hazretlerine mutîdir. Her kim Allah’u Teâlâ Hazretlerine asi ise Zikrullah etmez. Eğer namazı çok, orucu çok, Kur’an-ı çok ise de Allah’u Teâlâ’ya âsidir.”1

Bu Hadis-i Şeriften da anlaşıldığı üzere zikrullah, namaz, oruç, Kur’an okuma vs. hepsi ayrı ayrı ibadetlerler olup, bunların içerisinde de en eftal olanı zikrullahtır.

Bir kimse ilk defa samimi bir kalple “La ilahe illallah Muhammed’un Rasulullah” diyerek Müslüman olup ve hiçbir ibadet yapmaya fırsat bulamadan da o anda ölse bu kimse ehl-i sünnet itikatına göre cennetliktir. Yani, bu durumdaki bir insanm, hiçbir ibadet yapmaya fırsatı olmasa da, sadece Allah’ u Teala’nm ismini samimi bir kalple zikretmiş olması, onu Allah’u Teala’nm rahmetine kavuşturuyor. Buda zikrullahın üstünlüğünü göstermesi açısından çok önemli başka bir ayrıntıdır.

Ebû Hüreyre (Radiyallahu anhu) rivayeti ile Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:

“Herhangi bir meclis ki; o mecliste Allah’u Teâlâ’yı zikir etmeye başladılar. Hemen melekler o meclisi dört tarafından kuşatırlar, sararlar. Hatta o zaman melâikeler muhakkak şu sözleri söylerler ki: Ey Mü’minler! Siz bu zikrinizi artırın. Çok ziyade ediniz ki; Allahu Teâlâ’da sizin aşkınızı ve muhabbetinizi artırsın derler. Artık o mecliste zikrin şiddeti, şevki, sadaları ziyadeleşip yükselince aralarında zikrullah kuvvetlendiğinde hemen melâikeler kanatlarını açarlar, onları muhafaza ederler/’1

Yine Enes İbn-i Mâlik (Radiyallahu anhu)’dan rivayetle Rasûl-ü Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz buyurdu ki:

“Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar bir cemaatle birlikte zikrullah etmek, İsmail (Aleyhisselâm) evladından esir olmuş dört kimseyi, her birinin diyeti pahasına onbin verip kurtarmasından sevgilidir. Yine ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar bir cemaatle oturup, zikrullah etmek, İsmail (Aleyhisselâm) evladından dört kimseyi, her birinin diyeti onikibin verip kurtarmaktan daha sevgilidir/’2

1 Ramuzu’l-Ehâdîs, Hadîs No: 4247.
2 Ramuz’ul-Ehâdîs, Hadis No: 4275.
1 Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 17869; Râmûz’ul-Ehâdîs, Hadis No: 5020.
1 Bu Kasidenin tamamı yukarıda geçti.

Bu Hadis-i Şerifte ifade edilen zamanlar kerahat vakitleri olup bu vakitlerde namaz kılınmaz. Bu da, zikrullahm namaz olmadığı hatta, ayrı ayrı ibadetler olduğuna dair, açık delillerden bir başkasıdır.

Yine, Allah’u Tela’nın ismini zikretmeden kesilen kurban, Kabe’nin içinde dahi kesilse haram olur ve asla yenmez. Bu hususu aşağıdaki Âyet’i Kerime açık bir şekilde izah etmektedir.

Sure-i Hacc, Âyet – 28:

“Onlar kendileri için mevcud olan dini ve dünyevi menfaatleri görmek ve Allah’u Teala’nın ihsan buyurduğu kurbanlık hayvanları kurban bayramı günlerinde Allah’ın ismini zikrederek boğazlamak için gelirler. Kesilen kurbanların etinden yiyiniz ve şiddetli ihtiyaç sahibi olan fakirlere de veriniz/’

Eğer, sapık zihniyetli insanlarm dediği gibi zikir, namaz olsaydı, namaz kılarak nasıl kurban kesilirdi?
Ebu Said, Hâkim, İbn-i Asâkir ve Ramuz’ul Ehadis kitaplarında Cabir (Radiyallahu anhu) şu Hadis- Şerifi rivayet ediyor:

“Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) efendimiz zikrullah ettiğinde o kadar aşka gelirdi ki, bizim hiç birimiz onun gibi yapamazdık. Namazda da, zikirde de hepimizden ileriydi.”1

Bu Hadis-i Şerifteki “Namazda da, zikirde de hepimizden ileriydi,” ifadesi namaz ve zikrullahın ayrı ayrı ibadetler olduğuna dair bir başka delildir.

Buraya kadar cehri zikrullahı anlatan, namazdan ayrı ve üstün bir ibadet olduğunu söyleyen çok sayıda Âyet-i Kerime “Muâviye (Radiyallahu Anhu) mescidde bir halkaya uğradı ve sordu: Sizi burada oturtan nedir? Dediler ki: Allah’ı zikretmek için oturduk. Allah sizi buraya ancak bunun için mi oturttu? Evet, Allah bizi burada ancak bunun için oturttu, dediler. Bunun üzerine Muâviye (Radiyallahu Anhu) şöyle dedi: Ben sizi töhmet altında bırakarak, yemin ettirmeyeceğim. Sahabe içinde Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)’den en az hadis rivayet eden benim. Bir gün Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem), ashabından bir halkaya çıkıp sordu: Sizi burada oturtan nedir? Biz burada Allah’ı zikretmek için oturduk. Bizi İslâm’la müşerref kıldığı için ve bize böylesine büyük bir lütufta bulunduğu için O’na hamd ediyoruz, dediler. Allah sizi buraya sadece bunun için mi oturttu? Evet, Allah bizi ancak bunun için oturttu, başka bir gayemiz yoktur, dediler. Bunun üzerine buyurdu ki: Size inanıyorum, itham edip size yemin ettirmiyeceğim. Lâkin bana Cibril gelip Allah’ın, meleklere karşı sizinle iftihar ettiğini bildirdi.”1

Bu Hadis-i Şeriften de açıkça Ashabın Halaka-i Zikir yaptıkları görülmektedir. Ayrıca, halaka şeklinde namaz kılınamayacağından, zikrin namaz olmadığı da anlaşılmaktadır.

1 Müslim, Zikir 40. Ayrıca bk. Nesâî, Kudât 37; Rudânî, Câm’ul-Fevâid, Hadis No: 9200.

1 Râmûzu’l-Ehâdîs, Hadîs No: 440 (30. Bölüm).

Tirmizi, Ahmed b. Hanbel Müsned, Beyhaki’de Enes İbn-i Mâlik (Radiyallahu anhu)’dan Rasûl-ü Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz buyurdu ki:

“Cennet bahçelerine uğrarsanız meyvelerinden yeyi-niz.” Sahabe-i Kiram: “Yâ Rasûlullah! Cennet bahçeleri nedir? deyince, buyurdu ki: Halakâ-i zikirdir (Zikrullah halkasıdır)/’1

Enes bin Malik ve Abdullah İbn-i Muğaffel (Radiyallâhu anhumâ)’dan Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki:

“Bir kavim sırf Allah’u Teala’mn cemalini görmek gayesiyle, zikrullah yapmak için toplanıp meclis kursalar, muhakkak gökten biri kendilerine şöyle seslenir: Haydi kalkın affedildiniz, günahlarınız sevaba çevrildi.”2

Sure-i Furkan, Âyet 70: “Her kim hakkı ile tevbe edip iman eder benim en sevdiğim amelleri yaparsa onun günahlarını affetmeden başka sevaba çeviririm.”

Bu Âyet-i Kerime’ye, yukarıdaki Hadis-i Şerif ile birlikte bakıldığı zaman, Allah’u Teala’mn günahları sevaba çevirdiği amellerden birinin de zikrullah olduğu anlaşılmaktadır.

Ebû Hüreyre ile Ebû Saîd el-Hudrî (Radiyallâhu anhümâ) ‘ dan rivayet edildiğine göre Rasûl-ü Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz buyurdu ki:

“Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere bir araya gelirse melekler onların etrafını sarar; Allah’ın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekînet iner ve Allah Teâlâ onları yanında bulunanlara över/’1

Ebu Davud ve Tirmizi’de Ebû Hureyre (Radiyallâhu an-hu)’dan Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

“Kim bir mecliste Allah’ı zikretmeden oturup kalkarsa Allah’tan nasibini alamamış, Allah’ın lütfuna nail olamamıştır. Kim yattığı yerde Allah’ı zikretmezse, Allah’tan nasibini alamamış, Allah’ın lütfuna nail olamamıştır. Kim yürüdüğü bir yerde Allah’ı zikretmezse, Allah’tan nasibini alamamış, Allah’ın lütfuna nail olamamıştır/’2

İbn-i Mace’de Ebu Hureyre (Radiyallâhu anhu)’dan Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

“Namaz kılmak ve Allah’u Teâla’yı zikretmek için mes-cidleri kendine mesken edinen kişiyi, gurbette olanı, ailesi döndüğünde nasıl karşılarsa Cenabı Allah da onları öyle güler yüzle karşılar.”3

Âişe (Radiyallâhu anhâ)’dan o şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) Allah Teâla’yı her halinde (her zaman bütün azaları ile) zikrederdi.”4

1 Müslim, Zikr 39; Yine Bkz. Ebû Dâvûd, Vitir 14; Tirmizî, Daavât 7; İbni Mâce, Mukaddime 17.
2 Rudânî, Câm’ul-Fevâid Hadis No: 9196.
3 İbn-i Mace, Mesâcid 19; Rudânî, Câm’ul-Fevâid, Hadis No: 1678.
4 Müslim, Hayz 117. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Taharet 9; Tirmizî, Daavât 9; İbni Mâce, Taharet 11
1 Tirmizi, Deavet 86; Ahmed Bin Hambel, Müsned, Hadis No: 12065.
2 Beyhaki, Şu’ab’ul İman, Hadis No: 562; Râmûzu’l-Ehâdîs, Hadîs No: 4776; Ahmed Bin Hambel,
Müsned, Hadis No: 12000 (benzeri).

Tirmizi de Abdullah ibn-i Büsr (Radiyallâhu Anhu)’dan, o dedi ki:

“Bir adam Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e şöyle dedi: Yâ Rasûlallah! Hayır kapıları çoktur. Hepsini yapmama imkan yoktur. Bana tek bir şey söyle de onu yapayım, çok şey söyleyip te unutmayayım. Şöyle buyurdu: Dilin daima zikrullah ile yaş kalsın/’1

Tirmizi de Cabir b. Abdullah (Radiyallahu anhu)’dan, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

“Zikrin ef dali, La ilahe illallah, duanın ef dali de elham-dülillahtır.”2

Hâkim, Hilye ve Ramuz’ul-Ehadis kitaplarında nakledilen Hadis-i Kudsi’de Allah’u Teâlâ buyuruyor ki:

“Dikkat edin! Benim kullarımın içinde evliyalarım vardır ki, halk eylediklerimin (yarattıklarımın) içindedirler. Onlar benim çok sevgili kullanımdır. Onları kendime ahbab eyledim. Ne vakit ki onlar beni zikrederler, ben de onları zikrederim.”3

Sure-i Bakara, Ayet 152: “Beni zikrediniz ki bende sizi zikredeyim ve bana şükrediniz, inkar ile kafir olmayınız.”

Eğer namazla zikir, Seyyid Kutub denilen adamın dediği gibi aym ibadetler olmuş olsaydı, Allah’u Teala

“Beni zikredin ki bende sizi zikredeyim,” deriniydi? Yani siz bana namaz küm ki bende size namaz kılayım anlamına gelirdi ki, böyle olamayacağına göre namaz ile zikir birbirinden kesinlikle ayrı ibadetlerdir.

1 Tirmizî, Deavet 4.
2 Tirmizi, Deavet 8.
3 Râmûz’ul Ehâdîs, Hadis No: 4079.

(Seyyid Kutup Kimdir, İlahiyatçı Yusuf Özge)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu