Seyyid Kutub

Seyyid Kutub: ‘İslâmiyet, Diğer Dînlere Nefret Mânâsını Taşıyan Dînî Taassubu Asla Kabul Etmez.’

İslâmî ölçülerde bu görüşlerin değerlendirmesi nasıldır?
Seyyid Kutub, Bekir Sadak tarafından tercüme edilen Cihan Sulhu ve İslâm adlı kitabının 22. sayfasında der ki: “İslâmiyet, diğer dînlere nefret mânâsını taşıyan dînî taassubu asla kabul etmez.”

İslâmî ölçülerde bu görüşlerin değerlendirmesi nasıldır?

Allah (c.c.)’ın dostları­nı dost, Allah (c.c.) düşmanlarını ise düşman bilmeyenin îmânı geçersizdir. Bu hususta;

Sûre-i Mümtehine, Âyet 1: “Ey îmân edenler, benim ve sizin düşmanınız olanları dost edinmeyin.”

Sûre-i Fetih, Âyet 29: “Muhammed, Allah’ın Resûlü’dür. O’nunla beraber bulunanlar kâfirlere karşı çok şid­detlidirler. Kendi aralarında ise (mü’minlere karşı) çok mer­hametlidirler.”

Sûre-i Al-i İmran, Âyet 28: “Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler! Onları dost edinenler, Allahü Teâlâ’nın dost­luğunu bırakmış olurlar.”

Sûre-i Mâide, Âyet 51: “Ey îmân edenler! Yahûdîleri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zîrâ onlar, birbirlerinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar onlardandır. Şüphesiz Allah (c.c.), zalimler topluluğuna yol göstermez.”

Bunlarla birlikte ehl-i kitabın Müslümanlara cizye vermeyi kabul etmek şartıyla İslâm devletinde rahatça yaşamaları da mümkündür. Fatih Sultan Mehmed Han’ın uygulamaları buna en güzel örneklerdendir.

Seyyid Kutub’un Tehlikeli Bir Sözü

Seyyid Kutub Hadid Sûresi 4. âyetin tefsirinde şöyle yazıyor:

Arş da öyle. Biz buna yüce Allah’ın tanıttığı biçimi ile inanıyoruz, fakat ne olduğunu bilemeyiz. ‘Arş’a istiva’ meselesine gelince bu deyimin varlıklar bütüne egemen olmanın dolaylı (kinayeli) bir anlatımı olduğunu söyleyebiliriz. Böyle derken Kur’an’ın bize öğrettiği şu kesin ilkeye dayanıyoruz: Yüce Allah durum değişikliğine uğramaz. Buna göre bir zamanlar Arş’a kurulmamış durumdayken daha sonra Arş’a kurulmuş olması düşünülemez. Bizim ‘Arş’a istiva’ olgusuna inandığımızı, fakat bunun nasıl olduğunu bilmediğimizi söylememiz ayette ‘Arş’a istiva etti’ sözünün ne anlama geldiğini açıklamaz. En doğrusu az önce dediğimiz gibi bu sözün mutlak egemenliğin dolaylı bir anlatımı olduğunu söylememizdir.
“Nerede olursanız O sizinle beraberdir.”

Bu söz gerçek anlamında söyleniyor. Yani “kinaye” ya da “mecaz” anlamı değildir kastedilen. Gerçek yüce Allah her yerde, her zaman her şeyin ve herkesin yanındadır. Yapılan her hareketten haberdardır, kullarını gözler. Eğer insan kalbi bu gerçeği somut biçimde kavrarsa son derece müthiş bir gerçek olduğunu derhal anlar. Bu gerçek bir yandan ürpertici, bir yandan da ürkekliği gidericidir. Yüce Allah’tan duyulan korkuyu somutlaştırdığı için ürpertici, buna karşılık yüce Allah’a yakınlığın okşayıcılığını hissettirdiği için ürkekliği giderici, ferahlatıcıdır. Bu gerçek tam anlamı ile kavranırsa insan kalbini tek başına arındırıp yüceltebilir, ondaki bütün yeryüzü kaynaklı endişeleri dışarı atarak tek başına onların yerini alabilir. Onu sürekli biçimde çekingenlik ve korku halinde tutarak hayatın her türlü kirinden ve lekesinden uzakta kalmasını sağlayabilir.

Kutub’un sözü burada bitti.

Bir tanıdığımız yukarıda koyu harflerle yazılı kısmın Arapçasına bakmış ve Latin harfleri ile transkripsiyonunu göndermiş:

“ve hiye kelimetün ale-l hakıykati lâ ale-l kinâyeti ve-l mecâzi. Fellâhü mea külli ehadin ve mea külli şey’in fiy külli vaktin ve fiy külli mekân, muttaliun ale mâ ya’melü, ve basiyrun bil ıbâd.”

Yani: “Bu hakikat üzere olan bir kelimedir, kinaye ve mecâz değil. Allah herkesle ve herşeyle her zaman ve her yerde beraberdir, yaptıklarına muttalidir ve kullarını görür.”

Aslında, Seyyid Kutub’un önce yazdığı,

“Yüce Allah durum değişikliğine uğramaz. Buna göre bir zamanlar Arş’a kurulmamış durumdayken daha sonra Arş’a kurulmuş olması düşünülemez.”

ifadesi ve Secde sûresi 4. âyet-i kerimenin tefsirinde yazdığı,

“Yüce Allah’ın, bir durumda, bir konumda olması sonra bir başka duruma ve konuma geçmesi mümkün değildir.”

açıklaması okununca, Ehl-i sünnet âlimlerini doğru anlamış olduğu intibaı doğmaktadır. Meselâ, büyük İslam âlimi Ebü’l-Muîn en-Nesefî (vefatı m. 1115) rahimehullah diyor ki:

“Mekânın öncesizliği (kıdemi) görüşü yanlışlandığından dolayı, Allahü teâlâ hiç bir şekilde herhangi bir mekânda yer tutmuş olarak nitelenemez. Çünkü Allahü teâlâ ezelde bir mekânda yer tutmuş değildir. Biz yüce Allah’tan başka bir şeyin kadîm olmasının imkânsızlığını kesin olarak ispat ettik. Allahü teâlâ ezelde bir yer tutmadığı ve Arş’a temas etmediğine göre, eğer mekânı yarattıktan sonra bir yer tutmuş olsa, O’nun varlığı değişmiş ve zâtında bir temas etme hali yaratılmış demektir. Halbuki değişim ve yaratılmış özellikleri taşımak, sonradan yaratılmış olmanın belirtileridir. Bu ise yüce Allah hakkında imkânsızdır… ” (Kitâbü’t-temhid li Kavâidi’t-tevhîd (Tevhidin Esasları), İz Yayıncılık, İst., 2007; s.39-42)

İmam-ı Kurtubî rahimehullah aynı âyet-i kerimenin tefsirinde diyor ki:

“Nerede olursanız O “kudreti, saltanatı (egemenliği) ve ilmiyle” sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı çok iyi görendir.” Amellerinizi görür. On-lardan hiçbir şey O’na gizli kalmaz. Yüce Allah bu âyet-i kerimede hem “Arş üstüne istiva eden” özelliğini, hem de “O sizinle beraberdir” özelliğini bir arada zikretmektedir. Bu iki ifadenin zahirlerini almak bir çelişkidir. O halde burada bir tevilin yapılmasının kaçınılmaz oluşuna bu delil teşkil etmektedir. Tevilden yüz çevirmek ise çelişkiyi kabul etmektir. İmam Ebu’l-Meâli de şöyle demiştir: İsra gecesinde Muhammed aleyhisselam yüce Allah’a balığın karnındaki Metta oğlu Yunus’tan daha yakın değildi.”

Ancak, Kutub’un daha sonra kullandığı ifadeler okuyucusunu Allahü teâlânın her mekânda, her yerde olduğu gibi bozuk bir inanışa sevketme tehlikesini doğurmaktadır – kendisi bu kasıdla yazmış olsun veya olmasın. Halbuki, Arş mahluk olduğu gibi, dünya, yıldızlar, gökler ve bütün mekânlar mahluktur, sonradan yaratılmıştır. Meşhur Mızraklı İlmihal’de diyor ki:

“Bir kimse Allahdan hâli [boş] yer yok dese veyâ Allahü teâlâ gökdedir dese, kâfir olur demişler.” (Miftahu’l-Cenne-Mızraklı İlmihal, Bedir Yay., s.116)

Feteva-i Hindiyye tercümesinde şu ifade mevcut:

“Allahü Teâlâ için, mekân iddia eden kimse kâfir olur. (Allahın olmadığı, boş bir yer yoktur) diyen kimse, kâfir olur…”(Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 4/312-319.)

Görülüyor ki, “Allahü teâlâ hakikaten her yerdedir” veya “Allah hakikaten her yerde herkesin yanındadır” demek kişiyi İslam dairesi dışına çıkarmaktadır.

Seyyid Kutub’un bu satırları yazarken tam olarak ne düşündüğünü bilmek imkânına sahip değiliz. Kitabının başka bir yerinde “Zaman ve mekana sığmayan, herşeyi kuşatan, kendisine benzer hiçbir şey bulunmayan öncesiz ve sonrasız zat…” ifadesini kullanmaktadır. Bu sözü ile yukarıdaki sözü çelişkilidir.

Dikkat edilirse, İmam-ı Kurtubî

“Yüce Allah bu âyet-i kerimede hem “Arş üstüne istiva eden” özelliğini, hem de “O sizinle beraberdir” özelliğini bir arada zikretmektedir. Bu iki ifadenin zahirlerini almak bir çelişkidir. O halde burada bir tevilin yapılmasının kaçınılmaz oluşuna bu delil teşkil etmektedir. Tevilden yüz çevirmek ise çelişkiyi kabul etmektir.”

diyerek, “Nerede olursanız O sizinle beraberdir.” mealindeki ifadenin zahiri ma’nâsında anlaşılmaması gerektiğini vurguluyor. Kutub ise, aksine “Bu söz gerçek anlamında söyleniyor. Yani “kinaye” ya da “mecaz” anlamı değildir kastedilen.” diyor.

Belki de te’vil ile S. Kutub’un bu sözlerine başka bir ma’nâ yüklenebilir. Ancak, Kutub’un düşüncesi ve anlayışı ne olursa olsun, kullandığı ifadeler tehlikelidir ve yanıltıcıdır. Ehl-i sünnet itikadını muteber kaynaklardan okuyarak iyice öğrenmemiş bir kişi bu sözleri okuyunca, yanlış bir inanca saplanabilir. Vurguladığımız husus da zaten budur: Bu zatın kitapları gençlerin güvenle din bilgisi alabileceği, dinlerini öğrenebileceği muteber kitaplar değildir. Okuyanlara zararlı olmaktadır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu