Dinlerarası DiyalogRisale-i Nur

Said Nursi’nin ‘Îsevi Dindarlar’ ‘Îsevîlik Dîn-İ Hakikisi’ Gibi Tabirleri Karşısında İslam’dan Başka ‘Din’lerin Durumu Nedir?

‘..dinsizliğin azametli heykelini ve fikr-i küfrîsini mahvedecek ancak İsevî ruhanîleridir ki, o ruhanîler din-i İsevî’nin hakikatini hakikat-i İslâmiye ile mezcederek o kuvvetle onu dağıtacak, manen öldürecek.” (Kaynaklı, İndeksli, Lügatli Risale-i Nur Külliyatı, Nesil Basım Yayın, İstanbul 1996, I,887)

‘Said Nursi’ye göre Avrupa ikidir: Birincisi, “İsevîlik din-i hakîkîsinden aldığı feyizle (!) hayat-ı içtimâiye-i beşerîyeye nâfi (toplumsal hayata faydalı) san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden”, diğeri ise, “felsefe-i tabiiyyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehâsin zannederek beşeri sefahate ve dalâlete sevkeden”9 Avrupa’dır. ( Kaynaklı, İndeksli, Lügatli Risale-i Nur Külliyatı, Nesil Basım Yayın, İstanbul 1996 I,642.)

Kişinin sahip olduğu inanç, Allahü Teâlâ’nın rızasına ve Resûlü (s.a.v.)’n getirdiklerine uygun olmadığı sürece hiçbir sâlih amel, toplumsal hayata faydaları olsa da âhirette kurtuluşa vesile olmaz.

Resûlullah (s.a.v.), kendi getirdikleri dışında başka dinlere ait bilgilerle ilgilenilmesine ya da kendi yerine bir başka peygamberin konulmasına kesinlikle müsaade etmemiştir. O’nun bu tavrı, i tisâmın gereğini ortaya koyan güçlü delillerdendir. Meselâ O (s.a.s.), Yemin olsun ki ben size kusursuz bir din getirdim, Ehl-i Kitaba bir şey sormayın; kendileri sapmışken sizi hidayete erdiremezler, onlara sorarsanız ya bir bâtılı tasdîk eder ya da bir hakkı yalanlarsınız. Musa hayatta olsaydı, bana tâbi olmaktan başkası ona helâl olmazdı. Musa aranızda olsa, beni bırakıp ona tâbi olsanız dalâlete düşersiniz. Siz ümmetlerden benim payıma düşensiniz, ben de nebîlerden sizin payınızım. buyurmuştur.( Abdurrezzâk, Musannef, VI, 113, 114; X, 313-314; Müsned, III, 387, 338, 471; IV, 266) Kendilerine okunan bu Kitabı sana indirmemiz onlara kâfi gelmedi mi? (Ankebût/29: 51) âyeti de, bu hadîste ifade edilen gerçeğe parmak basmaktadır. ( Dârimî, mukaddime 42)

Allahü Teâlâ: “O gün ki, ne mal ne evlât fayda verir. Ancak Allah’a temiz bir kalble gelenler o günde (kurtuluşa erer).” (Şuarâ s. 88-89) buyurmaktadır.

Kalb-i selîm ile murad, her türlü şirkten selâmette olan kalptir. Zîrâ kâfir, müşrik ve münafığın kalbi hastalıklıdır. Allahü Teâlâ: “Onların kalplerinde bir hastalık vardır.” (Bakara s. 10) buyuruyor. Hz. Âişe (r. anhâ)’den rivâyet edilen bir hadîs şöyledir.

Allah indinde hak din ancak İslam’dır. (Al-i İmran 19)
İslam’dan başka din arayanın bulacağı din asla kabul edilmeyecektir.(Al-i İmran 85)
Sen, onların dinine uymadıkça, Hıristiyanlar ve Yahudiler senden hoşnut olmazlar. De ki “Doğru yol, ancak Allah’ın (bildirdiği İslamiyet)yoludur.” (Bekara 120)
Kâfirlerin (iyi olarak) yaptığı bütün işler, kıyamette boşa gidecektir.(Tevbe 17)
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
Cennete ancak Müslüman olan girer. (Buhari, Müslim)
Beni duyup da iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyan, mutlaka Cehenneme girecektir. (Hakim)

Yahyâ ibn Ca’de’den rivayete göre (Hazret-i Peygamber (s.a.v)’in ashabından bazı kimseler, yahudilerden duyarak) bir kürek kemiğine yazmış oldukları bazı yazıları Hazret-i Peygamber (s.a.v)’e getirmişlerdi. Allâh’ın Rasûlü (s.a.v) onlara şöyle buyurdular: “Kendi peygamberlerinin getirdiği şeyi bırakıp başka bir peygamberin getirdiğine rağbet etmeleri veya kendi Kitap’larından yüz çevirip başka bir kitaba yönelmeleri bir kavme dalâlet olarak yeter!”

Bunun üzerine şu âyet-i kerime nazil oldu:“Kendilerine okunan bu kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda elbette inanan bir kavim için rahmet ve öğüt vardır.” (Ankebût, 51) (Dârimî, Mukaddime, 42/484; Taberî, XXI, 6)

Bir gün Hz. Ömer (r.a), elinde bir kısım Tevrât sayfaları ile Peygamber Efendimiz’e gelip:

“–Ey Allah’ın Rasûlü! Bunlar Tevrat’tan bazı kısımlar. Onları Zurayk Oğulları’na mensup bir arkadaşımdan aldım” dedi.

Peygamber Efendimiz’in yüzünün rengi birden değişiverdi. Bunun üzerine Abdullah bin Zeyd (r.a), Hz. Ömer’e:

“–Allah senin aklını başından mı aldı? Rasûlullah’ın yüzü ne hâle geldi, görmüyor musun?” dedi.

Hatâsını anlayan Hz. Ömer (r.a) hemen:

“–Rab olarak Allah’tan, din olarak İslâm’dan, peygamber olarak Muhammed (s.a.v)’den, önder olarak Kur’ân’dan râzı olduk” dedi.

Bunun üzerine Allah Rasûlü’nün (s.a.v.) yüzünde güller açtı, üzüntüsü gitti. Sonra da şöyle buyurdu:

“–Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer Mûsâ (a.s) aranızda olup da ona uyarak beni terk etseydiniz, derin bir dalâlete düşmüş olurdunuz. Siz ümmetler içinde benim nasîbimsiniz, ben de peygamberler içinde sizin nasîbinizim.” (Heysemî, I, 174)

Hz. Âişe “Dedim ki, ey Allah’ın Resûlü (s.a.v.)! İbn Cud’an (Benî Temim’den, Hz. Âişe (r. anhâ)’nın akrabasından ve Kureyş’in reislerinden cömertliği ile meşhur Abdullah isminde bir zat) cahiliyette sıla-i rahimde (akrabalarına ihsanda) bulunur, miskinleri yedirir idi. Bu, ona (âhirette) fayda verir mi?” dedi.

“Fayda vermez, zîrâ herhangi bir gün; Rabbim, dîn günü (amellerin karşılığını göreceği gün) günahlarımı mağfiret eyle dememiştir.” Yâni, öldükten sonra dirilmeyi tasdik eder değildi.
İmâm Beyhâki şöyle demiştir: “Kâfirlerin, küfür üzere öldüklerinde, iyi amellerinin bâtıl olması ile ilgili varid olan hadîsler ve haberler, onlar için cehennemden kurtulup cennete girecekleri bir mevki söz konusu olmadığı; fakat işledikleri düzgün işler sebebiyle müstehak oldukları azâbın hafiflemesi şeklinde yorumlanır.” Meselâ Hatem-i Tâi, Nûşirevân-ı Âdil gibi cömertlikleri ve adâletleriyle meşhur kimseler îmân etmedikleri için ebedi cehennemden kurtulamayacaklar; ancak hafif bir azâbla azâb görecekler.
Kur’ân; dînlerin (!) öz olarak aynı olduğunu söylemenin aksine, asıl problemin özden kaynaklandığını, Yahûdîlik ve Hıristiyanlık’ın öz olarak tahrif edildiğini ortaya koymaktadır. “Artık büyük azâb o kimseleredir ki, kendi elleriyle Tevrat’ı yazarlar sonra biraz para almak için: “Bu, Allah tarafındandır.” derler. Ellerinin yazdıkları yüzünden büyük azâb onlara; kazanmakta oldukları günah yüzünden yazıklar olsun onlara…” (Bakara s.79) Bu durumda Yahûdîlik ve Hıristiyanlık; fıtratın, târihin ve aklın inkâr edilmiş hâlidir.

(Hak Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, MİSVAK NEŞRİYAT, İstanbul, 2014)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu