Risale-i Nur

Risaleler Cennete Götürüyor

Bu iki âyet de, işaret ve beşaret-i Kur’âniyede ifade eder ki, Risale-i Nur dairesi içine girenler tehlikede olan imanlarını kurtarıyorlar ve imanla kabre giriyorlar ve Cennete gidecekler diye müjde veriyorlar. (Tarihçe-i Hayat, s. 311; Şualar’da da var aynı cümle )

“Evet, Risale-i Nur’un bu dehşetli zamanda kazandırdığı iki netice-i muhakkakası herşeyin fevkindedir; başka şeylere ve makamlara ihtiyaç bırakmıyor. Birinci neticesi: Sadakat ve kanaatle Risale-i Nur dairesine giren, imanla kabre gireceğine gayet kuvvetli senetler var.” (Tarihçe-i Hayat, s. 349; Kastamonu Lahikası’nda da var aynı cümle.)

“Birinci Neticesi: Sadakat ve kanaatla Risale-i Nur dairesine giren, imanla kabre gireceğine gayet kuvvetli senetler var.” (Tarihçe-i Hayat, s. 355; Kastamonu Lahikası’nda da var aynı cümle.)

“Dördüncüsü: Risale-i Nur şakirtlerinden Nazmi’dir. Rüyasında ona diyorlar ki: “Risale-i Nur şakirtleri imansız ölmezler; kabre imanla girerler.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 22)

“İşârât-ı Kur’âniye’nin, yirmi altıncı âyetinin (…)sırrıyla, “Risale-i Nur talebeleri imanla kabre gireceklerdir” tebşiratının sıdkını gösteren bu açık kerametin ve tebşirat-ı azîmenin bütün kardeşlerimize tamim olunmasını…” (Kastamonu Lahikası, s. 47)

“Risale-i Nur’un bir şehid kahramanı olan merhum Hâfız Ali, hapiste Meyve Risalesini kemâl-i aşkla yazarken ve okurken vefat edip kabirde melâike-i suale mahkemedeki gibi Meyve hakikatleriyle cevap verdiği misillü, ben de ve Risale-i Nur şakirtleri de, o suallere karşı Risale-i Nur’un parlak ve kuvvetli hüccetleriyle istikbalde hakikaten ve şimdi mânen cevap verip onları tasdike ve tahsine ve tebrike sevk edecekler inşaallah.” (Asa-yı Musa, s. 71)

“(…) oraya gelecek olan Münker-Nekir isminde melâikeleri ehl-i hak ve hakikat yolunda gidenler için birer mûnis arkadaş yapan ve Risale-i Nur’un şakirtlerini talebe-i ulûm sınıfına dahil edip Münker, Nekir suallerine Risale-i Nur ile cevap verdiklerini merhum kahraman şehid Hâfız Ali’nin vefatıyla keşfeden ve hayatta bulunanlarımızın da yine Risale-i Nur ile cevap vermemizi rahmet-i İlâhiyeden dua ve niyaz eden ve Hazret-i Kur’ân’ı, Kur’ân-ı Azîmüşşanın kırk tabakadan her tabakaya göre bir nevi i’caz-ı mânevîsini göstermesiyle ve umum kâinata bakan kelâm-ı ezelî olmasıyla…” (Asa-yı Musa, s. 85)

“… kerametkârâne ve takdirkârâne İmam-ı Ali (r.a.) üç ihbarı ve keramet-i gaybiye-i Gavs-ı Âzamdaki (k.s.) tahsinkârâne ve teşvikkârâne beşareti ve Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın kuvvetli işaretiyle o hâlis şakirtler, ehl-i saadet ve ashab-ı Cennet olacaklarına müjdesi pek kat’î ispat ederler. Elbette böyle bir kazanç, öyle bir fiat ister.” (Tarihçe-i Hayat, s. 357; Kastamonu Lahikası’nda da var aynı cümle.)

Said-i Nursi kendi talebelerinin cennete, risaleleri tenkit edenlerin ise cehenneme gideceğini söylüyor ve bunları ayetlere bağlıyor ama ayetlerin manasını yazmıyor ki, okuyanlar direk bu manayı çıkarmasın.

“Ben namazdan sonra bu tetimmeyi yazarken Sıddık Süleyman’ın halefi Emin, Sabri’nin

مَيْتًا كَانَ مَن وَأَ âyetine (En’am Suresi, 122) dair parçayı aldığını ve Ramazan’ın feyzinden onun izahı gibi nurlar istediğini gördüm. Ne yazdığımı Emin’e gösterdim. Hayretle dedi: “Bu hem Sabri’nin, hem Risale-i Nur’un bir kerametidir.” Bu âyetteki esrarlı muvazene-i Kur’âniyeyi düşünürken, Sûre-i Hûd’daki وشَقُ الَّذِينَ فَأَمَّا (Hud Suresi, s. 106) fıkrasına karşı

الْجَنَّةِيفَفِ اْ وسُعِدُ الَّذِينَ وَأَمَّا ‘deki (Hud Suresi, 108) muvazene hatıra geldi ve bildirdi ki: Nasıl ki bu ikinci âyet ve birinci fıkra Risale-i Nur’un mesleğine, şakirtlerine tam tamına mânen ve cifirce bakıyor. Öyle de (…) âyeti dahi, Risale-i Nur’un muarızlarına ve düşmanlarına ve onların cereyanlarının mebde’ine ve faaliyet devresine ve müntehâsına cifirle, tevafukla işaret eder.” (Şualar, s. 546)

Yukarıda ayetleri hangi bağlamda kullandığına bakalım. Hud Suresinin 108. ayetinin manası: “Mesud olanlar ise cennettedirler.” Burada “suide” kelimesi ile bağlantı kurulmuş ve nur talebelerinin cennete gideceğini söylüyor. İkinci mühim nokta ise, Hud Suresinin 106. ayetinde cehenneme gideceği bildirilen şakilerin, Risale-i Nur muarızlarının olduğunu söylüyor açıkça.

“Hadsiz şükür olsun ki, bu iki kahraman biraderzadelerim vefatlarının ilânnameleriyle, Risale-i Nur şakirtleri imanla kabre gireceklerine dair olan müjde-i Kur’âniyeye iki misal ve iki delil gösterdiler.” (Barla Lahikası, )

“Resâili’n-Nur şakirtleri imanla kabre girecekler, imansız vefat etmezler.” Biz o vakit o rüyaya çok sevindik. Demek o müjde, bu müjde-i Kur’âniyenin bir müjdecisi imiş.” (Şualar, s. 564)

Said-i Nursi, yazdığı Şualar kitabı için şu ihtarda bulunuyor: “Bu risaleyi anlayarak okuyan adam imanını kurtarır inşaallah.” (Şualar, s. 6)

“Mübarek kardeşlerimin hâlis dualarıyla zehirin tehlikesi geçmiş ve o merhum şehidin, kuvvetli emârelerle, kabrinde Nurlarla meşgul olması ve sual meleklerine Nurlarla cevap vermesi…” (Lemalar, s. 264)

Said-i Nursi, taleberini imanlı götürdüğü gibi, kıyamette onlarla beraber Ümmet-i Muhammed’den ayrı olarak ümmet-i müstakile olarak dirileceğini söylüyor:

“Bu hadis-i şerif, umumi ve lafzi beyanıyla bütün ulema-i islamiyeyi gösterdiği halde, riyazi veçhesiyle de; 1294’te besmele-i hayatına başlayan, 1344’te neşriyat-ı ilmiyesinin en faal devresini yaşayan, 1394’te ise nüfuz-u ilmiyesinin en şamil devresine ulaşacak olan bir zat-ı harikuladeyi göstermektedir. Ve onun etabıyla beraber kıyamette bir ümmet-i müstakile olarak ba’s buyurulacağını bildirmektedir.” (Tılsımlar Mecmuası, Maidetü’l Kur’an, s. 179)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu