Nurettin Yıldız

Nurettin Yıldız’dan Tasavvufi Kavramlara Saldırı!

“Kamil” kelimesinin lugavi manasına bakılırsa olgun ve tam, eksiksiz gibi anlamlar taşıdığı görülür. Bu kelime Cenabı Hakk hakkında kullanılırısa eksiksiz, noksan sıfatlardan münezzeh anlamında; bir kul için kullanıldığında da olgun anlamındadır.

N. Yıldız, Mürşid-i Kamil tabiri için kendine göre “eksiksiz hoca” gibi ucube bir tanım yapmakta, bu tanıma dayanarak “mürşid esneyince müridi de esnemeye çalışır, mürşid yemez içmez tuvalete gitmez birisi olarak görülür” diyerek hayal mahsulü şeyler ortaya atmakta bunlardan hareketle kendi ürettiği ve gerçekle ilgisi olmayan mefhumlar üzerinden tasavvufi kavramların içini boşaltmaktadır. Bununla da yetinmeyen Nureddin Yıldız’ın dili Nebiyi Muhterem (s.a.v.)’e kadar uzanmakta; hikmete mebni yaşanmış bazı hadiseler üzerinden yürüyerek Peygamberimiz (s.a.v.)’e, “o da kamil bir mürşid değildi” demektedir. Halbuki hiç kimse beşeri hususlarda mürşid olan zâta uymak gerektiğini söylemediği gibi, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz hakkında zikredilen “savaş stratejisi” meselesinde de kendileri hakkında bir noksanlık ve tenzil-i rütbeye sebep olacak bir şey yoktur. Bunlar dünya işlerinde kendisine vaki olması caiz olan hususlardandır ki, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz o işlerden dolayı gönde¬rilmemiştir. Bunların hepsi insanların alışageldiği adî işlerdendir. Bunları, tecrübe edenler, dikkatle bunların üzerine eğilenler bilirler. (Şifa-i Şerif s. 604)
Nureddin Yıldız, tasavvufu, mefhumları üzerinden vurma çabasındadır ve hep “tasavvufu eleştirdiğimi zannetmeyiniz ha!” gibi ifadelerle insanları aptal yerine koymaktadır. Hem tasavvuf erbabının kendi içinde bileceği bir şeydir demekte, hem dışarıdan fikir beyan ederek çelişkiye düşmektedir.
Burada Nureddin Yıldız; Cenab-ı Hakk’ın noksan sıfatlarından münezzeh olmak manasındaki kemalatı ile mürşidlerin, dini hususlarda ve insanları sünneti seniyyeye kılavuzlamak noktasında hata yapmama anlamındaki kemalatını neden kıyaslama yoluna gitmiştir. Mürşid-i kamil’in, insanoğluna mahsus bir kemal ile kamil olduğunu, bu kemalatın da zirvesinin Hz. Peygamber (s.a.v.) olduğunu neden bilmezden gelmektedir?
İmam Nesefî, insan-i kâmili “şeriat, tarikat ve hakikatte tam olan insandır” diye tarif eder ve bunu şöyle açıklar: “Kâmil insan, iyi söz, iyi hareket, iyi ahlak ve iyi bilgide tam olandır. Bu dört şeyi kemâle erdiren kemâle ulaşmış sayılır.” (Abdülkerim Cîlî, Hayatı ve Eserleri 193–281) Peki bu tanımın neresi İslam akaidine terstir ve hangi noktada haşa Allah ile kıyaslama vardır.
Peygamber (s.a.v.) Efendimizin kemâlâtı meselesinde ise İmam-ı Rabbani hazretleri 79. Mektubunda şöyle buyurur: “Şurası sabittir ki Hz. Muhammed (s.a.v) isimlere ve sıfatlara ait tüm kemâlâtı şahsında toplamıştır. Bütün bu üstünlükler, kula yakışacak şekilde Onda görünmekledir…”
Ez cümle konuşma boyunca kavram kargaşası çıkarmaya çalışarak en nihayet Nebi (s.a.v.) hakkında “Kamil Mürşid değildi” deme cür’etini gösteren Nurettin Yıldız’ı Allah’a havale ediyor, Müslümanları daha uyanık olmaya ve bu tip çokça parlatılan kimseleri dinlerken daha dikkatli olmaya davet ediyoruz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu