Anasayfa SliderAnasayfa YazılarArşivSON EKLENENLERson-eklenenler

KİMLER “GÜNCELLEME” YAPABİLİR?

Hicretten dört yüz sene sonra, müçtehide ihtiyaç da kalmadı. Çünkü, Allahü Teâlâ ve Onun Resulü Muhammed aleyhisselâm, kıyamete kadar hayat şekillerinde ve fen vasıtalarında yapılacak değişikliklerin, yeniliklerin hepsine şamil olan ahkâmın hepsini bildirdiler. Müçtehitler de bunların hepsini anlayıp, açıkladılar.

Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri buyuruyor ki; Müçtehit olmak için, Arabi yüksek ilimleri tamamen bilip, Kur’ân-ı kerimi ezber bilmek, her ayet-i kerimenin mana-i muradisini, manai işarisini ve mana-i zımnî ve iltizamisini bilmek ve ayet-i kerimelerin geldikleri zamanları ve gelme sebeplerini ve ne hakkında geldiklerini, küllî ve cüz’i olduklarını, nâsih veyâ mensûh olduklarını, mukayyed veyâ mutlak olduklarını ve kırâet-i seb’a ve aşereden ve kırâet-i şâzzeden nasıl çıkarıldıklarını bilmek, Kütüb-i sittedeki ve diğer hadis kitaplarındaki, yüzbinlerce hadisi ezberden bilmek ve her hadisin ne zaman ve ne için îrâd buyurulduğunu ve manasının ne kadar genişlediğini ve hangi hadisin diğerinden önce veya sonra olduğunu ve bağlı bulunduğu hadiseleri ve hangi vaka ve hadiseler üzerine buyurulduğunu ve kimler tarafından nakil ve rivayet olunduğunu ve nakleden kimselerin ne halde ve ne ahlakta olduklarını bilmek, fıkıh ilminin usül ve kaidelerini tanımak, on iki ilmi ve Kur’ân-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin işaretlerini, rumuzlarını ve açık ve kapalı manalarını kavramak ve bu manalar kalbinde yer etmiş olmak, kuvvetli iman sâhibi olmak ve itminan ile dolu, nurlu ve saf bir kalbe ve vicdana malik olmak lâzımdır.

Bütün bu üstünlükler, ancak Eshâb-ı kiramda ve sonra, iki yüz sene içinde yetişen, bazı büyüklerde bulunabildi. Daha sonraları, fikirler, reyler dağılıp, bidatler çıkıp yayıldı. Böyle üstün kimseler azala azala, dört yüz sene sonra, bu şartları haiz kimse, yani mutlak müçtehit olarak meşhur olan görülmedi. Hicretten dört yüz sene sonra, müçtehide ihtiyaç da kalmadı. Çünkü, Allahü Teâlâ ve Onun Resulü Muhammed aleyhisselâm, kıyamete kadar hayat şekillerinde ve fen vasıtalarında yapılacak değişikliklerin, yeniliklerin hepsine şamil olan ahkâmın hepsini bildirdiler. Müçtehitler de bunların hepsini anlayıp, açıkladılar. Sonra gelen âlimler, bu ahkâmın, yeni hâdiselere nasıl tatbik edileceklerini, tefsir ve fıkıh kitaplarında bildirirler. Müceddid denen bu alimler kıyamete kadar mevcuttur. (Fen vasıtaları değişti. Yeni hadiselerle karşılaşıyoruz. Din adamları toplanarak yeni tefsirler yazılmalı, yeni içtihatlar yapılmalıdır) diyerek, nasslara ilaveler, değişiklikler yapmak lâzım olduğunu savunanların (Zındık) ve İslam düşmanı oldukları anlaşılır.

xxx

İbni Abidin’in ve Türkçe Mecmû’a-i Zühdiyye’nin önsözlerinde ve Şeyhülislâm Kemal Paşazade Ahmet bin Süleyman “Rahmetullahi Teâlâ aleyhim ecmaîn” Efendinin (Vakfunniyyât) kitabında diyor ki, (Fıkıh alimleri yedi tabaka, yedi derecedir. En yüksek derecesi, ahkam-ı islâmiyede müçtehit olanlardır. Bunlara mutlak müçtehit denir. Dört mezhep imamları böyledir. İkinci tabaka, mezhepte müçtehit denilen büyük alimlerdir. Ebu Yusuf ve İmam-ı Muhammed Şeybani ve İmam-ı a’zamın diğer talebeleri böyledir. Bunlar, İmam-ı a’zam Ebû Hanife’nin koymuş olduğu usül ve kaidelere uyarak, delillerden ahkâm çıkarırlar. Çıkardıkları hükümlerden bazıları, İmam-ı a’zamın çıkarmış olduğu hükümlere uymayabilir. Üçüncü tabaka, meselelerde müçtehit olan alimlerdir. Bunlar, ortaya yeni çıkan meselelerin hükümlerini bulurlar. Bunların bulduğu hükümlerin ilk iki tabakanın hükümlerine uygun olmaları lazımdır. Hassâf, Tahâvî, Kerhî, Şems-ül-eimme Halvânî, Şems-ül-eimme Serahsî, Pezdevî, Kâdîhân ve benzerleri olan derin âlimler, üçüncü tabakadan müçtehitlerdir. Bunlardan sonra olan tabakalardaki alimler müçtehit değildir. Mukallittirler. Meselâ, dördüncü tabakadaki, (Eshab-ı tahrîc) denilen âlimler, içtihat yapamazlar. Mücmel, kısa bildirilmiş olup, iki türlü anlaşılabilen hükümleri açıklayarak, bir manasını seçen Ebu Bekir Ahmet Râzî bunlardandır. Fıkıh alimlerinin beşinci tabakası, Eshab-ı tercih’tir. Kendilerine gelmiş olan, çeşitli haberler arasından sahih, evlâ olanları seçerler. Kudûrî ve Hidâye sâhibi Burhâneddîn Mergınânî bunlardandır. Altıncı tabaka, Eshâb-ı temyiz olup, kavi hükümleri zayıf olanlardan, zahir haberleri, nadir haberlerden ayıran mukallit âlimlerdir. Kenz, Muhtâr ve İhtiyâr, Vikâye ve Mecma’ul-bahreyn kitaplarının sahipleri bunlardandır. Bunların kitaplarında merdûd ve zayıf rivayetler yoktur. Yedinci tabaka, yukarıda bildirilen hizmetleri yapamayan, ancak önceki tabakaların kitaplarından doğru olarak nakil yapabilen, onları bildiren mukallitlerdir.

Altıncı tabakadan alimler kıyamete kadar bulunacaklar, hakkı batıldan ayıracaklardır. (Ümmetimden hak üzere olan alimler, kıyamete kadar bulunacaktır) hadis-i şerifi, bunu haber vermektedir).

Mizan-ül-kübra’nın önsözünde diyor ki, (Dört mezhep imamından “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” sonra, hiçbir âlim, mutlak müçtehit olduğunu iddia etmedi. Yalnız İmam-ı Muhammed bin Cerîr-i Taberî “rahmetullahi teâlâ aleyh” böyle iddiada bulundu ise de, kabul edilmedi. İmam-ı Süyûtî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, mezhepte mutlak müçtehit olduğunu söyler ve Şafii mezhebine göre fetva verirdi.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu