Ali Eren

KARAMAN’IN KOYUNU, ORTADADIR OYUNU…

Ârifan’ın geçen sayısında bazı ilâhiyatçıların devirdiği çamlardan bir nebze bahsetmeye çalışmıştım. Ama o cins ilâhiyâtçılar o kadar çok ki, onların devirdikleri çamları ne saymak mümkün ne de yaza yaza bitirmek. Ama olsun. Nasıl onlar bıkıp usanmadan çam devirmeye devam ediyorlarsa, biz de onların devirdiği çamları bıkmadan usanmadan yazmaya devam edeceğiz. Tâ ki o tip ilâhiyatçıların İslâm dinine yaptığı hizmetler(!) anlaşılmış olsun.

Memlekette o tür ilâhiyatçılar o kadar çok ve onlarla ilgili ele alacak konular o kadar bol ki, insanın acaba hangi ilâhiyatçıdan ve hangi konudan bahsetmeli diyesi geliyor.

Ey iyisi galiba en çok tanınan birisinden, nevzuhur müctehidden(!) başlamak. Diğerlerinin müctehid kabul ettiği ve kendisinin de kendisini müctehid gördüğü kişiden yani.

Öyleyse buyurun. Huzurunuzda Sayın Hayrettin Karaman…

Gazeteci Ahmet Hakan, fî tarihinde Kanal 7’de iken “Günümüz meselelerine cevaplar” başlıklı bir program için Sayın Hayrettin Karaman’ı ekrana çıkarmıştı.  Programın başında Karaman’a ilk cümlesi ve ilk sorusu şu oldu:

“Efendim şimdi soracağımız sorulara bir müctehid olarak mı cevap vereceksiniz?”

Bu soruyu sormakla, İslâm âlimlerine mahsus olan en yüksek makamı bir tepsi içinde Hayrettin Karaman’ın önüne koymuş oluyordu.

Eeee, şimdi Hayrettin Bey ne yapsındı? Çünkü o anda birçok kimse kendisini seyrediyordu. Bu soruya evet mi yoksa hayır mı demeliydi Çok çabuk karar vermeli fırsatı kaçırmamalıydı. Evet dese, “Hayrettin Karaman kendisini müctehid olarak görüyor” diye suçlayanların eline koz vermiş olacaktı. Hayır dese bu sefer de kendi ağzıyla müctehid olmadığını söylemiş olacak ve önünde altın tepsiyle duran müctehidlik elden gidecekti.

Hayrettin Bey oturduğu yerde şöyle bir geriye doğru yaslandı ve “EVET” diyerek kendisinin müctehid olduğunu ilan ediverdi. Biz de böylece kıyâmet alâmeti olarak bir âhırzaman müctehidi görmüş olduk.

O zamanlar, Merhum Esad Coşan’a ait olan Ak TV vardı. Sayın Karaman bir Pazar günü Ak TV’de konuşuyordu. Programa telefonla Zaman Gazetesi yazarı Hekimoğlu İsmail de katıldı ve “Hayrettin Karaman, kendisine hürmet duyduğumuz müctehid bir hocamızdır” diyerek kendisinin ne kadar şuurlu, gafletten uzak ve uyanık bir kimse olduğunu(!) ortaya koymuş oldu.

Biz bu makalemizde, Hekimoğlu İsmail’in “hürmet duyduğumuz müctehid bir hocamızdır” dediği, müctehid ola-çıka-gelen bu zattan, Hayrettin Karaman’dan söz edeceğiz.

7/11/2010 tarihli “Karaman’dan ŞOK sözler!” başlıklı bir haberle başlayalım. Haber şöyle:

“TRT Haber’de, dün gece ‘Kozmik Oda’ programının konuğu, ünlü İslam hukuku profesörü Hayrettin Karaman’dı. Rıdvan Memi’nin sorularını yanıtlayan Karaman, başörtüsü, kadın-erkek ilişkileri ve Cemevlerine ibâdethane statüsü verilmesi tartışmasına ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.”

Haberde Karaman’ın şu sözlerine dikkat çekiliyordu:

“İnsanlar günah işlememek için günah imkânlarının ortadan kalkmasına talip oluyorlar. Halbuki Allah böyle istemiyor. Din böyle istemiyor. Din şöyle istiyor:

Günah işleme imkânı bulunacak fakat siz iradenizle, Allah’a olan sevgi ve saygınızdan dolayı onu ihlal etmeyeceksiniz.”

Söze bak hizaya gel…

Karaman’a göre “Bize de tesir eder de günahkâr oluruz” düşüncesiyle günah mekânlarının ortadan kalkmasını istemeniz yanlışmış. Doğru olan günah işleme imkânının bulunması imiş. Üstelik Allah her türlü günah işleme imkânının insanlar için hazır olmasını istiyormuş…

Lâ havle… Peki Karaman bunu hangi âyet veya hadise göre söylüyor?

İşte bunun cevabı yok. Zaten olamaz da. Söylediği sözler hiçbir âyet ve hadise dayanmıyor ki, olsun. Sadece kendi sakîm düşüncesinin mahsulü.

“İnsanlar günah işlememek için günah imkânlarının ortadan kalkmasına talip oluyorlar” derken, yanlışa düştüklerini söylediği kimseler tabii ki Müslümanlar…

Beyefendi günah yollarını kapatmaya çalışmalı demiyor da günah işleme imkânı bulunmalı diyor.

Sevap peşinde koşan, meselâ namaz kılmak isteyen bir kimse namaz kılacak bir mekânın olmasını ister. Günah mekânlarının ve günah işleme imkânlarının bulunmasını da elbette ki o günahları işlemek isteyenler. İster ki elinde imkân olsun ki o günahı işleyebilsin.

İçki içmek isteyenler, isterler ki her istedikleri yerde hem meyhane olsun hem de içki fiatları düşük olsun. Nitekim içki mübtelaları “İçki satışı kısıtlanıyor” diye barım barım bağırmıyorlar mı?

Ne dersiniz? İçki içilerek rahatça günah işlenebilmesi için her sokak başına meyhane yapılması için kampanya mı başlatmalı yoksa?

Uyuşturucu kullanmak isteyenler, her aradıkları yerde uyuşturucu bulmak isterler.

Zina yapmak isteyenler her yerde bu kötülüğün işlendiği yerlerin bulunmasını isterler…

Hayrettin Bey’e sormalı:

Şimdi bu günah mekânları Allah’ın isteği mi? Olmaması ise Allah’ın isteğine zıt mı oluyor?

Kendisi ne derse desin, sözünün yanlışlığı ortada. Ayrıca “Allah günah işleme imkânı olmasını istiyor” demek Allah’a da açık bir iftiradır. Çünkü Allah günah işleme imkânı olmasını istemiyor, bunu destekleyen hiçbir âyet ve hadis de yoktur ve olamaz.

 Sayın Karaman, “Günah işleme imkânı bulunacak fakat siz iradenizle, Allah’a olan sevgi ve saygınızdan dolayı onu ihlal etmeyeceksiniz” diyor.

Günah işleme imkânının bulunmasını Allah istiyorsa, insanlara bu imkânı kim temin edecek?

Kâfirler zaten inançsız oldukları için Allah’ın emirlerini yerine getirmiyorlar. Öyleyse bu vazifeyi Müslümanlar mı yapacak? Yani Müslümanlar sevap işlenecek yerler değil de günah evleri mi açacaklar?

Bu ne tür bir mantıktır?

Devlet olsun vatandaş olsun, günah yolları ve günah yerleri açmak yerine ya bu yolları kapatırsa o zaman günah mı işlemiş olacak?

Madem Allah günah işleme imkânı olmasını istiyormuş, öyleyse böyle mekânları açanlar bayağı büyük sevap işliyor olmalılar.  Meselâ meyhane veya bilmem ne hâne işletenler…

Sayın Karaman! Bilmiyor musunuz, İslâm dini, günah işleme imkânlarının bulunmasını bir tarafa bırakın, günaha giden yolları bile kapatıyor. Kur’an-ı Kerim meselâ zina etmeyiniz demiyor, “Zinaya yaklaşmayınız” buyuruyor. Siz de kalkmış, insanların günah işleme imkânları olmalı diyor, üstelik bunu bir de Allah’ın istediğini söylüyorsunuz.

Ama Kur’an, Karaman’ın dediği gibi demiyor. “Memleketin her il, ilçe hatta köyüne – çok affedersiniz- meyhâneler, bilmem ne hâneler açın ki her yerde günah işleme imkânı olsun, ama insanlar Allah’a olan sevgi ve saygılarından dolayı orada işlenen günaha düşmesinler” demiyor.

İslâm dininin hedefi, insanların ellerinde her günahı işleme imkânı olsun ama bu imkânları kullanmasınlar diye bütün günah yollarını insanların emrine vermek değil, yeryüzünden bütün kötülükleri ve günah hatta günah yollarını kaldırmaktır. Peygamberimiz sallallâhü aleyhi ve sellem, “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyurmuyor mu?

Eğer Karaman’ın söylediği gibi olsaydı, Sevgili Peygamberimiz “İnsanların elinde günah işleme imkânı olsun ama Allah’a olan saygılarından dolayı günah işlemesinler diye, ben günah işleme imkânı temin etmek için gönderildim” buyururdu. Var mı böyle bir hadis? Zaten böyle bir şeyi düşünmek bile insanın imanını titretir…

Peygamberimiz, “Kim bir kötü şey ortaya koyar da insanlar o kötülüğü işlerlerse, o kötülüğü işleyenlerin günahlarının bir misli de o kötülüğü başlatana yazılır” buyurmuyor mu?  Onun içindir ki, insan öldürenlerin günahlarının bir misli de yeryüzünde ilk katil işini yapan Kâbil’e yazılmıyor mu?

Hayrettin Karaman yukarıdaki haberdeki sakîm sözleri şöyle devam ediyor:

“Erkekler kadını günah aracı olarak görmüşler. Bu günah aracını mümkünse evin içinde hapsetmeyi arzu etmişler. Sınırı aşma dediğim işte bu. Sınırı tarih boyunca aşmışlar. Peygamberimiz bile bununla mücadele etmiş.”

Değerli okuyucular! Hayrettin Bey acaba ne söylediğinin farkında mı?

Şimdiye kadar “Müslümanlar kadını dört duvar arasına hapsetmişlerdir” gibi sözleri hep inançsız kimselerden ve kadınları daima sokakta görmek isteyenlerden duymadık mı biz? Peki Hayrettin Bey’e ne oluyor? O niye aynı telden çalıyor? Müslümanların tarih boyunca kadınları evin içine hapsederek sınırı aştığını o da söylüyor? İlaveten de “Peygamberimiz bile bununla mücadele etmiş” diyor.

Yukarıdaki cümleleriyle Allah’a ve onun dinine iftira ediyordu, bu cümlesiyle de İslâm âlimlerine, ashâb-ı kirama ve Peygamberimiz’e iftira ediyor.

Hem durup dururken bilhassa inançsız kimselerin istismar ettiği kadın meselesini kaşımak niye? Başka mesele mi yok bu zatın? Müslümanların halledilecek meseleleri mi kalmadı?

Niyet üzüm yemek olmadığı için, Hayrettin Bey meseleyi eksik de ele alıyor. Şöyle ki:

Günah aracı sadece kadın değil. Mal-mülk, para ve ağızdan çıkan sözler da icabında birer günah aracıdır. Hatta kendini beğenerek kılınan namaz bile… Bu misalleri çoğalt çoğaltabildiğin kadar…

Kadınlara gelince:

Az da olsa çalışan kadın varsa da ekseriyetle erkekler çalışır kadınlar ise evdedir. Yani vazifeleri icabı kadınların vakitlerinin çoğu zaten evlerinde geçer. Kadınların, evinde yani işlerinin başında olmaları, onları eve hapsetmek değil aksine vazifelerinin başında bırakmaktır. Kaldı ki, zamanımızda bile kadınlar köylerde bağ-bahçe ve tarlada yani ev dışında çalışmaktadırlar.

Ayrıca, bazı erkeklerin icabına göre evde kaldıkları gibi, kadınlar da ihtiyaç oldukça dışarıya çıkabilirler ve çıkagelmişlerdir. Yani kadınları eve hapsetme gibi bir durum yoktur.

Hem de kadınların dışarı çıkma ihtiyacı oldu da İslam âlimleri “Kadınlar hiçbir şekilde dışarı çıkamazlar” diye fetvâlar mı verdiler? Yok böyle bir şey. Var demek İslâm âlimlerine iftiradır.

Velhâsıl, kadın zaten çok zaman evindedir. Yemek yapar, bulaşık yıkar, çocuğuna bakar, evinin temizliğini yapar, dışarıya çıkma ihtiyacı olduğu zaman pekâlâ dışarıya da çıkar.

Öyleyse Sayın Karaman’ın –haydi derdi ne zoru ne demeyelim- isteği ne? Kadının, saydığımız bu vazifelerini yapmayıp, vaktini dışarılarda geçirmesini mi istemektedir?

Geçmiş asırlarda yaşayan kadınların, şimdi olduğu gibi tek başlarına her istedikleri yerde erkekler gibi gezemeden vefat etmiş olmalarını içine sindiremiyor da onları müdâfaa ederek aklınca onların ruhlarını memnun etmek mi istemektedir?

Öyle ise bile zamanımıza bakarak müsterih olabilir. Bugün; isteyen kadınlar, istedikleri yerlerde, istedikleri gibi, istedikleri kadar gezip tozmakta ve istedikleri açıklıkta elbiseler giyerek, istedikleri kadar dışarıda arzı endam etmektedirler. Dolayısıyla Hayrettin Karaman’ın yukarıdaki isteği yerini bulmakta, kadınlar vasıtasıyla günah işlemek imkânı herkes için bol bol bulunmaktadır.

Sayın Karaman, dünyanın her tarafının plajlar gibi olduğu ve her günahı işleme imkânının bol bol bulunduğu günümüz manzarasına ne diyor acaba?

Her halde “Hah işte böyle olmalı!” demiyordur. Dese dese “Bu kadarı da fazla canım. Ben bunu demek istemedim” diyordur. En azından bizim kendisinden beklentimiz böyle.

Veya baştan beri yazdıklarımızla biz bir yanlış anlayış içindeysek doğrusu nedir, bilmek isteriz.

 Karaman’ın yukarıdaki sözlerini tekrar hatırlayalım. Şöyle diyordu:

Erkekler kadını günah aracı olarak görmüşler. Bu günah aracını mümkünse evin içinde hapsetmeyi arzu etmişler. Sınırı aşma dediğim işte bu. Sınırı tarih boyunca aşmışlar. Peygamberimiz bile bununla mücadele etmiş.”

Karaman’ böyle söyleyedursun, biz şunları hatırlayalım:

* Peygamberimiz, kadının mescidinin, namaz kılacağı en makbul yerin evinin bir köşesi olduğunu buyurmuştur.

* İslam fıkhına göre, kadınların namazlarını cemaatle kılmak için mescide/câmiye gitmeleri erkekler gibi olmayıp bazı şartlara bağlıdır.

* Kadınlar mescidde/câmide değil evlerinin bir odasında itikaf yaparlar.

* Müslüman hanımlara örnek olan Peygamberimiz’in hanımları olan annelerimiz, vakitlerini Hâne-i Saâdet’te geçirirlerdi. Hatta zevcelerinden biri Peygamberimiz’in irtihalinden sonra, vefatına kadar evinden hiç çıkmamıştır.

Bu gerçekleri Sayın Karaman da bilir. Bilmeye bilir de hem bilip hem de Peygamberimiz’e ve ashab-ı kirama iftira dolu yukarıdaki cümleleri söylemekteki niyet ve gayesinin ne olduğunu da biz bilsek.

Yukarıdaki sözünde “Erkekler kadını günah aracı olarak görmüşler. Evin içinde hapsetmeyi arzu etmişler. Peygamberimiz bile bununla mücadele etmiş” diyor.

Oysa bu iddiası desteksiz bir atıştır ve tarihte böyle bir mücâdele yoktur. Eğer var olmuş olsa, Peygamberimiz’in bu mücadeleyi Müslümanlara yani ashab-ı kirama karşı vermiş olması icap eder. Ve yine bunun gerçek olması için, Peygamberimiz’in ashab-ı kirama “Kadınları günah aracı olarak görüp de evlere hapsetmeyin” demiş olması, ashab-ı kiramın da inadına Peygamberimiz’in bu sözüne itiraz etmesi, bunun üzerine de Peygamberimiz’in onlara bunu kabul ettirebilmek için onlara karşı mücadele vermiş olması icap ederdi.

Ama ne ashab kadınları günah aracı olarak görüp evlere hapsetmiştir, ne Peygamberimiz ashaba “Kadınları günah aracı olarak görüp de evlere hapsetmeyin” demiştir, ne onlar buna itiraz etmiş ve ne de Peygamberimiz böyle bir mücadele vermiştir. Tarihte böyle bir şey yoktur. Var olan, şanlı ashaba ve Peygamberimiz’e yapılan iftiradır.

Hayrettin Karaman’ı dinlemeye devam edelim:

“Peygamber Efendimiz zamanında saflar önce erkekler, sonra erkek çocuklar sonra da kadınlar şeklinde sıralanmış. Ama erkekler kadınların hizasında olsalar…

Mezhep imamları bu konuyu tartışmışlar. Mesela Hanefiler demişler ki, kadın önde olursa ya da erkeğin hizasında olursa erkeklerin namazı bozulur. Ama diğer imamlar bozulmaz demişler. Bozulmaz niye bozulsun. Kadınlar ve erkekler aynı hizada durabilirler.”

Değerli okuyucular, “Bozulmaz niye bozulsun. Kadınlar erkekler yan yana durup namaz kılabilir” diyerek İmam Muhammed, İmam Ebû Yusuf ve İmam-ı Âzam Hazretleri’nin kısaca bütün Hanefî müctehidlerinin ictihadlarını bir çırpıda kenara atan ve bu tavrıyla “Onların bu yanlış sözlerine kulak vermeyin” demek isteyen bu zata hatırlatalım:

Siz ve sizin gibiler, 1970’li yıllarda mezhepsizlikle suçlanıyordunuz da buna itiraz ediyordunuz. Şimdi işte açıkça Hanefî mezhebinin ictihadına itiraz ediyorsunuz.

Madem mezhepleri inkâr etmiyorsunuz, o halde söyler misiniz, hangi mezheptensiniz?

Bu zata söyleyecek başka sözümüz de var.

Sayın Karaman! “Peygamber Efendimiz zamanında saflar önce erkekler, sonra erkek çocuklar sonra da kadınlar şeklinde sıralanmış“ diye kendiniz söylüyorsunuz. Siz de biliyorsunuz ki bu sıralamayı yapan Peygamberimiz’dir.

O halde size 3 soru:

1- Kadın ve erkeklerin aynı hizada, yan yana namaz kılmaları mahzurlu değildi de Peygamberimiz niçin kadın ve erkeklerin aynı hizada namaz kılmalarına izin vermedi / vermiyordu?

2- Peygamberimiz niçin, “Günah işleme imkânı bulunacak fakat siz iradenizle, Allah’a olan sevgi ve saygınızdan dolayı onu ihlal etmeyeceksiniz” diyerek kadın ve erkeklerin yan yana namaz kılmalarına izin vermedi?

3- Peygamberimiz’in tatbikatı mı doğrudur yoksa sizin yukarıda naklettiğimiz iddianız mı?

***

Sayın Karaman, Ramazan ayında kaleme aldığı 15/8/2010 tarihli yazısında -aşağıda altı çizili satırlarda göreceğiniz gibi- bazı medya kuruluşlarından şöyle şikâyette bulunuyordu:

“Her zaman ama özellikle Ramazan’da, İslam, medyanın gündemine giriyor. Bir kısmı müminlere hizmet, kendileri için de kazanç olsun diye erbabına İslam’ı anlattırmayı tercih ediyorlar ve onları rahatsız edecek, kafa karıştıracak, huzur bozacak davranışlardan ve konuları tartışma zeminine çekmekten uzak duruyorlar.

Bir kısmı ise fırsat elvermişken İslam’ı veya ona ait gösterilen bazı konuları tartışma mevzuu yapıyor, kendilerince İslam’ın yumuşak karnı gördükleri meseleleri piyasaya sürüyor, bundan sonuç almaya (insanları İslam’dan uzaklaştırmaya) çalışıyorlar.”

Bu satırların sahibi olan Sayın Karaman, “İslam’ın yumuşak karnı gördükleri meseleleri piyasaya sürüyor, bundan sonuç almaya (insanları İslam’dan uzaklaştırmaya) çalışıyorlar” derken, memleket gündeminde olmayan bu meseleleri köşesinde günlerce işleyerek piyasaya bizzat kendisi sürdü. Hem de ehl-i sünnet mensubu ulemânın izahlarına ters olarak.

Yazısında, insanların kafalarını karıştırmak için bazı medya kuruluşlarının tartışma konusu yaptığını söylediği meseleleri 9 madde halinde şöyle sıralıyordu:

 “…..Recim, kadınların sünneti, çok kadınla evlilik, mirasta kadına az, erkeğe çok verilmesi, el kesme cezası, kocanın karısını dövme hakkı, kölelik, tasadduk (muhtaçlara yardım), tesettür… konuları günümüzde Doğu’da ve Batı’da sıkça tartışılan ve kötü niyetli olanların istismarına açık bulunan konulardır.”

Sıraladığı bu 9 madde hakkında, “Bu meseleler Doğu’da ve Batı’da sıkça tartışılan ve kötü niyetli olanların istismarına açık bulunan konulardır” dediği halde, ortada fol yok yumurta yokken aynı meseleleri bizzat kendisinin gündeme taşıyıp günlerce üzerinde durmasını ne ile izah edecek? Madem bunlar istismar ediliyor da durup dururken bu meseleleri gündeme taşımamak icap etmez miydi?

Karaman yazısının devamında şöyle diyordu:

“….Bunlar İslam’da yok ise yok diyelim, sahip çıkmayalım, İslam’a mal ederek ona zarar vermeyelim. Var ise “bugün Müslümanların meseleleri bunlar mı” diye soralım ve oyuna gelmeyelim.”

Evet gelmeyelim. Gelmeyelim ama oyuna gelmemek, aynen bu meseleleri istimrar edenler gibi gündeme taşıyıp günlerce üzerinde durmakla mı oluyor?

Zaten istismar edenler de aynı şeyleri yapmıyorlar mı?

Öyleyse, bu yapılanın kötü niyetliler dediğimiz kimselerin yaptıklarından ne farkı kalıyor Sayın Karaman?

Değerli okuyucular!

 

Yukarıda da ifade etmeye çalıştığımız gibi, bazı ilâhiyatçılarımızın devirdiği çamları katarlar taşıya taşıya bitiremez. Varsın onlar çam devirmeye devam etsinler. Biz de onların devirdiği çamları, hatta çamların alev almasıyla meydana gelen yangınları sesimizin çıktığı kadar  Müslümanlara haber vermeye devam edeceğiz.

 

Fî emânillah…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu