islamda kadın

Kadın’ın Hakim Olması Ve Şahitliği Meselesi

İslâm hukukçularının (Mezhep imamlarının, fıkıh âlimlerinin) Kur’ân ve sünnetten çıkardığı hükümler bir kenara itilerek “İslâm hukukçularının çoğunluğu, kadından hâkim olmayacağı görüşünde ise de bu görüşün açık bir naklî delîli yoktur. Hz. Peygamber (s.a.v.) devrinde kadınlar; henüz haklarındaki olumsuz yargılar tamamen silinmemiş olduğu hâlde ictihad etmiş, hüküm ve fetva vermiş, bir nevi hâkimlik ve yöneticilik yapmış, savaşlara katılmış, yönetimin kararlarını etkileyecek ölçüde siyasî faaliyetlerde bulunmuşlardır…” (Diyanet İlmihali) şeklinde görüş beyan edilmektedir.
Kadınların şâhidliği ve hâkim olması meselesinde İslâm’ın hükmü nedir?
Hadler ve kısas dışındaki muamelelerde (nikâh, talak, vekâlet, vasiyyet, ric’at ve neseb gibi) iki erkek veya bir erkekle iki kadının şahidlikleri makbûldür. Çünkü asıl olan kadının şahidliğinin kabûlüdür. Allahü Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de: “…erkeklerinizden iki şahid getirin; eğer iki erkek şahid olmazsa şahidliklerine razı olduğunuz bir erkek ve iki kadın şahidlik eder, eğer ikisinden biri yanılırsa, diğeri (diğer kadın) ona hatırlatır…” (Bakara s. 282) buyuruyor.

Kadınların şahidliklerinin erkeğin yarısı kabul edilmesinin hikmetlerinden biri, onların hayatlarının dışarıda değil evde geçmesi bir de çokça dışarıya çıkmalarının önüne geçmek içindir. İki cins arasındaki vazife taksimi bunu gerektirir. Yoksa, İslâm’a düşman olanların zannettiği gibi ayrımcılık ve değersizleştirme sebebiyle değildir.
Zinâda ise ancak dört erkeğin şahidliği mûteberdir. Zîrâ Allah (c.c.), şöyle buyuruyor: “Kadınlarınızdan fuhuş yapanın aleyhine sizden dört şâhid taleb edin.” (Nisa s. 15) Üç erkekle beraber iki kadının bile şahidliğinin kabulü câiz değildir, nassa muhaliftir.
“Kadınların hâkim olamayacağıyla ilgili açık bir delîl yok.” sözüne gelirsek; Âyet-i Celile ve Buharî hadîsi bu tezi çürütür: “Erkeklerinizden iki şahid taleb edin, eğer iki erkek şahid olmazsa kendilerinden razı olacağınız bir erkek ve iki kadın…” (Bakara s. 282) Şâhidlikle hâkimlik arasında doğrudan bağlantı vardır. Ayrıca Resûlullah (s.a.v.), “İşlerinin başına kadını geçiren bir kavim elbette felah bulmayacaktır.” buyurmuştur.
Kadın; hadler ve kısas dışında şehâdete ehil olduğundan bu ikisi dışında hâkim olmaya da ehildir. Yalnız hâkim olmayı kendiliğinden istemesi doğru ve helâl değildir. İslâm târihinde bunun uygulamalarını görmek çok zordur. Kadınların âlime olmalarına, fetva vermelerine zaten bir mâni yoktur. Ancak fetva vermek ve hüküm vermek yâni hâkim olmak tamamen farklı şeylerdir.
Diğer üç mezhebde ise, kadınlar devlet başkanı olamayacakları gibi, hâkim de olamazlar. Mîzanü’l Kübrâ ve diğer fıkıh kitaplarına bakılabilir.
Kadın râvilerden hadîs rivâyet edilebilir. Kadınlık, adalete bir eksiklik getirmez.
Kadınlara cuma ve bayram namâzı farz olmadığı gibi cihad da farz değildir. Genel seferberlik olması bundan müstesnadır.
Dolayısıyla asr-ı saadetteki olayları değerlendirirken mutlaka, bu konularla ilgili bilgileri ve anlayışları bizlerin bilgilerinden çok farklı olan mezheb imamlarının görüşlerine başvurmamız gerekir. Aksi takdirde büyük yanlış anlaşılmalar doğabilir.
(Hak Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, MİSVAK NEŞRİYAT, İstanbul, 2014)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu