Nurettin Yıldız

İmam Zehebi’nin İbn-İ Teymiyye’ye Reddiyesi

Nurettin Yıldız, Zehebi’yi İbn-i Teymiyye’nin talebeleri arasında sayarak, Zehebi’nin onu reddettiğini örtmek istemiştir.

Halbuki Zehebî çeşitli eserlerinde onu övdüyse de İbn-i Teymiyye’nin sapmaları karşısında kendisine nasihatte bulunmuş, bir müddet muhalifleri ile aralarım düzeltmeye çalışmış, fakat neticede o da kendisinden bir hayli inhiraf etmiştir. Zehebî’nin İbn-i Teymiyye’ye hasihati “en-Nasihatü’z-Zehebiyye’l-İbn-i Teymiyye” namıyla bilinen eserini kaleme almıştır:

Buna ilaveten Zehebî’nin İbni Teymiyye hakkında yazdığı biyografide değişik yerlerde şu cümleler mevcuttur: ‘İbni Teymiyye ekseri patavatsız ve münakaşacı idi…

Bazı iyi bilinen konularda dört mezheb imamına muhalefet etti… Şimdi birkaç senedir bir mezhebe bağlı olmadan fetva veriyor… Bazen yanındaki birine hürmet gösterir, sonra sohbet sırasında ona mükerreren hakaret ederek gücendirirdi… Şiirleri sıradandır… Muhalifleri arasında gücendirdiği ve abartılı bir şekilde iftira ettiği kişiler de vardır. Allahü teâlâ onu ruhundaki kötülükten korusun!” (Bulletin of SOAS, 67, 3 (2004), 321-328.)
Zehebi, Zagalü’l-ilm risalesinde de İbni Teymiyye’de “kibir, ucb, meşihat riyasetine aşırı sevgiyle ulu zatları tahkir etme, büyüklük taslama davası ve gösteriş afeti” olduğunu yazıyor ve hocasına “ilimle böbürlenmekten ve bencillikten kork” diye hitab ediyor. (Bera’atü’l-Eş’ariyyin min Akaidi’l-Muhâlifin, s. 378.)
İMAM ZEHEBİ’NİN REDDİYESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla…

Hamd Allah’a mahsustur. Ya Rabb, hata edersem bana merhamet eyle; sürçersem beni kaldır! Benim imanımı koru! Ah, gamsızlığıma ne kadar üzülürüm! Sünnete ve Sünnet ehlinin kalmamasına ne kadar yanarım, vah!.. Ah… Ağlamak için bana yardımcı olarak mü’min kardeşlere ne kadar müştâkım!.. ilmin kandilleri, ehl-i takva ve hayratın defineleri olan insanları kaybetmemize üzülüyorum, vah!.. Ah… Helâl bir dirhem, mûnis bir kardeş bulabilsem!..

Ne mutlu kendi kusuru âlemin kusurlarını görmekten alıkoyana!.. Ne yazık ki âlemin kusurları kendi kusurlarını görmeye mani olana!..

Be adam, kendi gözündeki merteği unutarak din kardeşinin gözündeki çepeli görmeye ne zamana kadar devam edeceksin? Ne zamana kadar kendini, fesahatini ve sözlerini övecek; ulemayı zemmedecek ve başkalarının kusurlarını araştıracaksın? Hâlbuki Resûlullahın -sallallahu aleyhi ve sellem- bunu yasak ettiğini bilirsin. “Ölülerinizi hayırdan başka bir şeyle anmayın; çünkü onlar gönderdikleri şeye varmışlardır” buyurmuştur.

Hayır. Bilirim bana ‘Sen kendini kurtar, benim zemmim ancak şu İslâm’ın kokusunu duymayanlara, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in getirdiği -ki cihattır- bilmeyenlere mahsustur…’ diyeceksin. Hayır! Vallahi onlar bir kulun amel ettiği zaman muhakkak kurtulacağı şeylerden pek çok hayrı bildiler. Kendilerini alâkadar etmeyen şeylerden de pek çoğunu bilmediler. Zaten kişinin işine girmeyen şeyi terk etmesi Müslümanlığn güzelliğindendir.

Be adam! Sana Allah aşkına yalvarıyorum. Bizden vazgeç. Çünkü sen iddiası çok bilimli bir adamsın. Yerinde durmaz ve uyumazsın. Dinde mugalâta sayılan şeylerden sakının! Senin Peygamberin -sallallahu aleyhi ve sellem- sorulardan hoşlanmamış, onları ayıplamış ve çok sual sormayı yasak ederek ‘Gerçekten ümmetim için en ziyade korktuğum şey bilgili münafıktır’ buyurmuştur. Delilsiz çok söz helâl ve harama dair olursa kalbi katılaştırır. Acaba Yunusîlerin ve feylezofların ibareleri ile kalpleri kör eden şu küfriyat hakkında olursa ne buyurulur. Vallahi şu âlemde gülünç olduk. Acaba biz akıllarımızla ret cevabı verelim diye felsefî küfriyatın inceliklerini ne zamana kadar ortaya atıp duracaksın!..

Be adam! Feylezofların zehirlerini ve açı teliflerini yuttun! Zehirleri çok kullanmakla vücut ona alışır ve Allah’a yemin olsun ki, vücutta gizlenir. Ah… İçerisinde tedebbür ve tezekkürle haşyet, tefekkürle sükût bulunan bir meclise ne kadar müştâkım! Ah… Öyle bir meclise ki„ içinde iyiler anılır. Rahmet de iyiler anıldığı zaman iner. İftira ve tahkirle zikredilen iyiler anıldığı zaman değil, Haccâc’ın kılıcı ile İbn-i Hazm’in dili kardeştiler. Sen her ikisi ile de kardeş oldun!

Billahi Perşembe bid’atini ve hububat yemeği anmaktan vazgeçiniz. Biim vaktiyle doğrudan doğruya sapıklık saydığımız birtakım bid’atleri anarken, onları halis sünnet ve tevhidin esası saydılar. Bunları bilmeyen ya kâfir, yahut eşektir. Kim küfür etmezse o Firavun’dan da kâfirdir. Hıristiyanlar bizim gibi sayılıyor. Vallahi kalplerde şüpheler var. Eğer sana iki şehadet ile imanın sağlam kaldıysa mesutsun! Vay sana tâbi olanın hüsranına!.. Çünkü o zındıklığa ve bozulmağa maruzdur. Hele de ilim ve dini azsa!.. Şehvetperest ve bâtılcı ise!.. Lâkin o sapa fayda verir. Eliyle diliyle senin için müşahede eder. İçinden ise hâliyle, kalbiyle sana düşmandır.

Ekseriyetle sana bağlananlar hareketsiz, hafif akıllı yahut yalancı cahiller, aklı ermezler, yahut garip tutnuk, hilesi kuvvetli veya yavan, iyi fakat anlayışsız kimselerdir. Şayet beni tasdik etmezsen onları bir teftiş et, adaletle tart!

Ey Müslüman; kendini medih için edindiğin şehvet eşeğini bana doğru çevir! Onu daha ne kadar tasdik edecek ve iyilere düşmanlıkta bulunacaksın, onu ne zamana kadar tasdik edecek ve iyilere tahkirde bulunacaksın? Onu ne zamana kadar tazim edecek; kullan küçülteceksin? Ne zamana kadar onunla dost olacak, zahitlere buğz edeceksin? Kendi sözünü ne zamana kadar medhedeceksin? Öyle ki, Sahihayn’ın hadislerini bile vallahi öyle medhetmiyorsun. Keşke Sahihayn’ın hadisleri senden kurtulsalardı… Bilakis sen her zaman zayıf çıkarmak, heder saymak veya tevil ve inkârla onlara hücum ediyorsun. Senin için daha dönme zamanı gelmedi mi? Bak artık yetmişliğin ondalığındansın. Yolculuk yaklaşmıştır. Hayır vallahi, sanmıyorum ki sen ölümü hatırlayasın. Belki ölümü hatırlayanı tahkir edersin. Zannetmem ki, benim sözümü kabul edersin; va’zıma kulak asasın. Bilakis bu kâğıt parçasını, ciltlerle kitap yazıp bozmağa ve benim için söz yollarım kesmeğe senin büyük azmin vardır. Ben sana kat’î olarak sustum deyinceye kadar hâlin bu olunca -ki, ben senin şefkatli ve sevgili dostunum- düşmanların nazarında hâlin nice olur! Hâlbuki düşmanların içinde vallahi suleha, ukalâ ve fudalâ vardır, Nitekim dostlarının içinde de fâcirler, yalancılar, cahiller, bozuklar, işe yaramazlar ve şaşkınlar vardır.

Senin bana aşikâre olarak söğmene, gizliden gizliye de sözümden istifade etmene ben razıyım. Bana kusurlarını ihdâ eden kimseye Allah rahmet eylesin. Zira ben kusurları çok, günahları fazla bir kimseyim, eğer tevbe etmesem vay kepazeliğime!..

Benim ilacım Allah’ın affı, müsahaması, tevfik ve hidayetidir.

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Allah peygamberlerin sonuncusu olan Seyyidinâ Muhammed’e ve ashâbmın cümlesine salât eylesin.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu